Prof. Dr. Sinsi
|
Gül Yüzlü İnsan - Gül Kokulu Peygamber
Gül yüzlü İnsan - Gül Kokulu Peygamber
Gül yüzlü İnsan - Gül Kokulu Peygamber
Bahar güzelliklerin müjdecisidir ve tüm güzellikler baharla birlikte yüzünü gösterir Kar suları eriyip nehirler olur çağlar Ağaçlar ve bitkiler, birbirinden güzel çiçekler açar Kuşlar kendi dillerince Allah’ı tesbih ederek cıvıl cıvıl öterler Ama farkında mısınız bilmem, son birkaç yıldır baharlar bir başka güzel oluyor artık  Çünkü Peygamberler Sultanı ve Allah’ın Sevgili Habibi, düşkünlerin kanadı, yetimlerin sahibi, gül yüzlü bir insan ve gül kokulu bir Peygamber, Hz Muhammed (sav) yad ediliyor son birkaç yılın baharlarında  Aşağıdaki kırık-dökük satırlar da, O’nu anmak, O’ndan bahsetmek, O’na olan sevgimizi, muhabbetimizi, aşkımızı, hasretimizi ve salat ü selamlarımızı arzetmek için  
Biliniz ki, bu yapmaya çalıştığımız, sadece bizim değil, semada meleklerin, gökte feleklerin ve yeryüzünde tüm varlıkların yaptıkları şeyler  Bilirsiniz ki, melekleriyle birlikte Allah Teâlâ ve gelmiş geçmiş bütün peygamberler, sevgili Peygamberimize salat ü selam okuyarak, O’nun şerefini ve değerini yüceltiyorlar 
Biliniz ki; ister fert, ister toplu olarak, O’nu andığınız, O’na salat ü selam okuduğunuz her an, Allah’ın rahmetine, merhametine ve rızasına, Peygamberimizin de şefaatine hak kazanıyorsunuz
Biliniz ki; onun aşkı ve muhabbetiyle geçirdiğimiz dakikalar, okuduğumuz salat ü selamlar ve dökebiliyorsak eğer, gözyaşlarımız, amel defterimizde pırıl pırıl parlayan salih amel ve güzel bir ibadet olacaktır inşaallah  
Malumunuz, yeni bir yüzyılın ikinci yılındayız Zaman geçtikçe İslâm’ın güzelliği daha da artıyor Aynı şekilde, çağlar geçtikçe, çağlar üstü bir özelliğe sahip olan İslâm’ın peygamberi Hz Muhammed (sav)’in de değeri, yüceliği artıyor Geçen zaman, O’nun sevgisinden bir şeyler eksilteceğine daha da artırıyor İnsanlar O’nu tanıdıkça daha çok seviyor, sevdikçe O’na hayran oluyor ve bağlanıyorlar Çünkü O’nun sevgisini kalplere Allah yerleştiriyor da onun için  O, tabir yerindeyse, açıldıkça kokusu etrafa yayılan bir gül misâli, tanındıkça kendisine meftûn olunan bir sevgilidir  Kim bilir, belki de medeniyetimizde, gülün Hz Peygamber (as)’in sembolü olmasının böylesi bir izahı vardır Asıl konumuzun dışına çıkmayacağımızı bilsem, kırmızı bir gülden, “Gül-i Muhammedî” diye bahseden, yazdığı övgü dolu na’tine “Gül-i Ruhsar” adını veren, O’nu bir güle, kendisini de geceler boyunca hasretiyle yanıp tutuşan bir bülbüle benzeten, aşk dolu ecdadımızı anmadan geçer miydim? 
Aslında 14 asırdır Hz Peygamber anlatılıyor insanlara  O’nu, önce Rabbimiz anlattı tüm insanlığa  Buyurdu ki: “Ey Habibim! Biz seni bütün alemlere bir rahmet vesilesi olarak gönderdik ” “Ey Habibim! Şüphe yok ki Sen üstün bir ahlaka sahipsin ” “Ey Habibim! Biz seni doğruyu söyleyen bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah’a çağıran bir davetçi ve parlak bir kandil olarak gönderdik ”
Sonra Ashab-ı Kiram’ın içindeki aşıklar bize O’nu anlatmaya devam ettiler
Önce O’nu, hayat arkadaşı Hz Hatice validemiz anlattı  Sahabilerden şair Hassan b Sabit diyordu ki, “Ben sözlerimle Peygamberimizi methediyor değilim Aksine O’nu andığım için benim sözlerim değer kazanıyor ” Ardından O’nu anlatan Kaside-i Bürde yazıldı ve yüzyıllardır İslam coğrafyasında okunup duruyor Son olarak ta Hz Ebu Bekir anlattı   
Büyük Türk şairi Fuzulî, Hz Peygamber’e olan sevgisini, hasretini anlattığı “Su Kasidesi”ni yazdığında şöyle diyordu: “O’nun elini öpmek arzusuyla buna kavuşamadan ölürsem dostlar!  Ne olur toprağımdan bir bardak yapın da onunla Peygamberimize su ikram edin Böylece ben de Peygamberimize kavuşmuş olayım” 
Burada, Arifler Sultanı Hz Mevlana’dan bahsetmeden geçmek olmaz O da şöyle diyordu: “Ben şu canı taşıdığım sürece Kur’an’ın kölesiyim Ben Hz Muhammed’in yolunun tozuyum, türabıyım ve ben O’nun kölesiyim Ya Râbbi! Bana yerle gök arası büyüklüğünde bir ağız ver ki ben tüm insanlara Peygamberimi anlatıp durayım ”
Peki ya Hak aşığı Yunus Emre? Her biri asırlardır Anadolu’da söylenegelen pek çok ilahisinde Yunus Emre, Peygamberimizi konuk eder sözlerine  
Canım kurban olsun senin yoluna / Adı güzel kendi güzel Muhammed
Gel şefaat eyle kemter kuluna / Adı güzel kendi güzel Muhammed
Dilerseniz şimdi, sözü merhum M Akif’in mısralarına bırakalım
Dünya neye sahipse O’nun vergisidir hep
Medyûn O’na cemiyyeti, medyûn O’na ferdi
Medyûndur O ma’sûma bütün beşeriyyet
Ya Râb bizi mahşerde bu ikrar ile haşret
İşte böyle okuyucularım Nice şairler, Peygamberimizi anlatmak için Na’tler, Miraciyeler, Şemâiller yazmışlar ve O yüce şahsiyeti bizlere tanıtmaya, anlatmaya çalışmışlardır Gelin şimdi O’nu kendimize örnek almamızı isteyen Yüce Mevlâmızın emrine uyarak bir nebze O’nun ahlâkından bahsedelim
Hz Peygamber (sav) her yönüyle incelenebilecek güzellikte bir hayata sahiptir Peygamberlik gibi ulvî bir vazifenin yanında, devlet adamlığı, öğretmenlik, aile resliği vb yönlerden de eşsiz güzellikte bir “Örnek İnsan”  O’nu “en güzel şekilde eğiten” (terbiye eden) Allah Teâlâ, belki bundan dolayıdır ki, bize O’nu “En Güzel Örnek” olarak sunmuştur
Şimdi sizlere bu en güzel örnek insanın hayatından kesitler sunalım
O herşeyden önce Rabbine karşı “en güzel kul” olmaya çalışıyordu ve öyle de oldu  Önce O’nun bu güzel kulluğundan bahsedelim
Geceleri sıcak yatağını terkederek kalkar, uzun uzun namaz kılardı Bazen secdeleri öylesine uzardı ki Hz Âişe validemiz, O’nun ruhunu teslim ettiği endişesine kapılarak sırtına kulak verip nefes alıp almadığını kontrol etme ihtiyacını duyardı Bir gece yine uzun namazlardan sonra mübarek ayaklarının şiştiğini görünce dayanamayarak sordu: Ey Allah’ın Resûlü! Gelmiş ve geçmiş bütün günahlarını affettiğini Allah sana bildirmedi mi? Neden kendini bu kadar yoruyorsun? Peygamberimizin cevabı ise ancak bir “Güzel Kul”un cevabı gibi olacaktı:
“Bana bunca nimetler bahşeden Rabbime karşı şükreden bir kul olmayayım mı Ey Âişe!  ”
Bu denli güzel kul olan bir Peygamberin bir başka güzelliği daha vardı: Bitmeyen, tükenmeyen sevgi  O’nun sevgisinin yüceliğini birşeyle izah etmek istiyorum O’nun alâmet-i farikası, Habibullah’tır Yani Allah’ın en sevgili kulu, en sevdiği insan, uğruna bütün kainatı yarattığı şahsiyet  Her peygamberin ayırıcı bir vasfı vardır Bilindiği gibi, Peygamberler, Allah Teâlâ tarafından hidayete ulaştıran rehberler olarak gönderilen ve kendilerinde üstün zekâ, doğru sözlülük, güvenilir olmak, günah işlememek gibi özellikler bulunan, yüce insanlardır Bu özellikleri itibariyle bütün peygamberler, aynı vasıfları taşıyan ve vahyin gözetiminde olan müstesna şahsiyetlerdir Bununla beraber, onların her birine, Allah Teâlâ farklı ayrıcalıklar da lûtfetmiştir İşlediği günahtan sonra Allah kendisini affedip temizlediği için Hz Adem, Safiyyullah; insanlara iyiliği ve ikramlarından dolayı Allah’ın dostluğunu kazandığı için Hz İbrahim, Halilullah; Allah yolunda canını feda etmeye hazır olduğu için Hz İsmail, Zebîhullah; Tur dağında Allah Teâlâ ile konuştuğu için Hz Musa, Kelîmullah; ve Allah Teâlâ’nın bir mucizesi olarak dünyaya geldiği için Hz İsa, Rûhullah (asm) olarak bilinirler Son peygamber olan ve “alemlere rahmet” olarak gönderilen Hz Muhammed (sav) ise Habîbullah olarak tavsif edilmektedir Bu ise, Alemlerin Rabbi ve herşeyin yaratıcısı olduğu gibi, sevginin de yegâne ve gerçek kaynağı olan Allah Teâlâ’nın, sonsuz ve sınırsız, ezeli ve ebedi sevgisine, muhabbetine mazhar olmak anlamına gelmektedir Burada Seven, herşeyin mâliki ve sahibi, Sevilen ise herşeyin uğruna yaratıldığı bir değerli ve aziz peygamber… Bu nedenle, Allah Teâlâ ile Sevgili Peygamberimiz arasındaki sevgide böylesi bir ezeli ve ebedi bir bağ vardır ve işte bu bağdan dolayıdır ki, Hz Muhammed’i bilmeden, tanımadan ve sevmeden, “sevgi bağı”nın ezeli sahibi olan Allah Teâlâ’ya yakınlık mümkün olamaz Şairin diliyle,
Sen ruhunu Allah’a, elini ümmetine verdin  
İşte böylesi bir sevgi kaynağının sahibi olan Hz Peygamber, kelimenin tam anlamıyla bir sevgi pınarı olup insanlığa akmıştır O’nun sevgisi Rabbinden gelip insanlığa giden bir pınar  Ama O, kaynağını hiçbir zaman unutmamış Rabbine gerçekten aşık olmuş bir peygamber Bunun için geceleri, insanlar uyurken, O kalkarak uzun uzun secdelerle namazlar kılmış, niyazlar etmiş Mevlâ’ya  Bu sebeple, Rabbi için döktüğü gözyaşları yastığını ıslatmış  Bunun için, hayatının son demlerinde Hz Cebrâil gelerek, “Ya Resûlallah! Her peygambere yapılan teklif sana da yapılıyor ve deniliyor ki dilerse ömür bahşedeyim daha uzun yaşasın ” Bu teklife Sevgili Peygamberimizin cevabı şöyle oldu ve şehadet parmağını semaya doğru kaldırarak hafif bir sesle şöyle dedi: “Hayır ben sadece O yüce Dost’a, ben Rabbime kavuşmak istiyorum  ” İşte Rabbini böylesine seven bir Peygamber, aynı zamanda tüm insanlığı da engin bir sevgiyle sevmiş, onların Alemlerin Rabbi olan Allah’ın kulu olmasını istemişti
O’nun sevgisi sadece insanlara değil hayvanlara bitkilere ve hatta cansız bildiğimiz varlıklara kadar uzanıyordu Bir hadisinde şöyle diyordu yüce Resûl: “Uhud bizi, biz de Uhud’u severiz ” Uhud’un kaya ve toprak kütlesi, bir dağ olduğunu düşünürseniz, O’nun sevgisindeki yüceliği de anlamış olursunuz O’nun sevgisi, sevgilerin en güzeli, sevdası ise en ak sevda idi  O’nun sevdasına kara bulaşmamış, eşsiz güzellikteki sevgisi kara sevdaya dönüşmemişti Bu sebeple nice sıkıntılara tahammül etmiş, nice zorluklara göğüs germişti Bir ideal uğruna  Kendisine verilen kulluk ve peygamberlik vazifesini en mükemmel şekilde yerine getirmek ideali uğruna  
Değerli okuyucularım O’nun ümmetine olan sevgisinin yüceliğini bizlere Allah Teala şöyle anlatır: “Andolsun ki, size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin üzerinize titreyen, sıkıntıya uğramanız, Onu çok üzen, size karşı çok şefkatli ve merhametli bir peygamberdir ”
Bir şair, Hz Peygamber (as)’in ümmetine olan sevgisinin, velâdetiyle birlikte O’nda görülen bir özellik olduğunu şöyle getirir:
“Seyreyleyip yandım mâh-cemâlini
Nur kundak içinde yatar Muhammed
Daha tıfıl iken, ümmetin diler
Nur kundak içinde yatar Muhammed”
Süleyman Çelebi ise şiirsel bir anlatımla, Hz Âmine’nin dilinden bu olayı şöyle aktarmaktadır :
“Kulağım ağzına verdim dinledim,
Söylediği sözü ol dem anladım
Der ki, Ey Mevlâ, yüzüm tuttum sana
Ya İlahi, ümmetim ver-gil bana”
Bu sözler Sevgili Peygamberimizin(as) dünyaya gelir gelmez ümmetine sahip çıktığının, ümmetini düşündüğünün edebî sanatla örülü ifadeleridir Hz Peygamberin (as) hayatının son demlerindeki şu niyazını da ümmetine olan sevgisinin en büyük tecellisi olarak görebiliriz: “Ya Rabbi!  Şu sekerât-ı mevt (ölüm sarhoşluğu) ne ağır bir şeydir  Ümmetim bu sıkıntıya dayanamaz Sen, onların çekeceği sıkıntıyı bende tecelli ettir; ki ümmetim bu sıkıntıyı yaşamasın!”  
İşte böylesi bir muhabbete sahip olan sevgili peygamberimizde bir özellik daha var ki, onu da bu sevgi enginliği ile açıklamak mümkündür O vefakarlığın zirvesindeki insandır  Vefakârlık, O’nun fıtratında, hamurunda vardır Bu, sonradan kazanılmış bir şey de değildir İşte aşağıda aktaracağımız hadiseyi bu gözle değerlendirmek gerekir
Herşeyin maddeye indirgendiği, vefasızlığın alıp başını yürüdüğü şu köhne zamanın, alması gereken nice ibretler var bu hadisde, varın kararı siz verin  
Asr-ı Seadet’in, insanlara mutluluk bahşettiği güzel günleri  Bir gün Hz Peygamber’in (sav) kapısı çalınır Gelen yaşlı bir kadındır Hz Peygamber (sav) onu görünce yüzünde büyük bir sevinç işareti gözlenir Hemen içeriye buyur edilir ve Hz Peygamber (sav) geleneklere göre, değerli misafirler için yapılan bir işlemi yapar; mübarek sırtındaki hırkasını çıkarıp yere serer ve gelen misafiri onun üzerine oturtur Kısa ziyareti esnasında hâl-hatırı sorulan bu yaşlı misafire, muhabbetle ikramlarda bulunan Hz Peygamber (sav), bir müddet sonra memnuniyeti yüzünden okunan misafirini yine güler yüzle yolcu eder O’nun, daha önce görmedikleri bu yaşlı kadına, bu denli ilgisini ve ikramını merak ederek, “kim olduğunu” soran Hz Âişe’ye Hz Peygamber’in cevabı çok anlamlıdır: “O yaşlı kadın, Hatice’nin çok sevdiği yakın bir arkadaşıydı  ” Hz Hatice (ra) vefat edeli yıllar olmasına rağmen, Hz Peygamber’in, onun hatırasına duyduğu saygıyı ve ona olan sevgisinden dolayı, hayatta kalan arkadaşlarına gösterdiği bu alâkayı, sadece bir şey izah edebilir: Vefa duygusu  
Dilerseniz biraz da bu gül yüzlü insanın, gül kokulu peygamberin günlük hayatından kesitler aktaralım sizlere  
Gecelerini ibadetle geçiren Peygamberimiz, günlük yaşantısında sıradan bir insan gibiydi  Alçakgönüllüydü Fakirlerin sofrasında bulunmaktan yana rahatsızlık duymaz, yoksullara, dul ve yetimlere kol kanat gererdi  Kendisine sunulan hediyeleri kabul eder, karşılığında fazlasıyla mukabelede bulunurdu Dünyaya önem vermeden yaşamıştı Bir gün üzerine yatıp uzandığı hurma lifinin, vücudunda derin izler bıraktığını gören Hz Ömer, bu duruma dayanamayarak ağlamış ve şöyle demişti: “Müsaade ediniz size bir döşek alalım Bakın, vücudunuzda izler oluşmuş Bizans’ın Kayser’leri, İran’ın Kisra’ları zevk u safa içinde yaşarken Allah’ın Resûlünün bu şekilde yaşamasına dayanamıyorum ” Bu samimi sözler üzerine Sevgili Peygamberimiz: “Ya Ömer! İstemez misin dünya onların ahiret de bizim olsun  ”
Daha peygamberlik görevi verilmeden önce bile dürüstlüğü ve doğru sözlülüğü ile insanlar arasında güvenilir kimse anlamına gelen “el-emin” lakabıyla tanınmıştı O, Allah Teâlâ’nın, “Ey Habibim! Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” âyetine son derece özen göstermekteydi Ticaret yaptığı zamanlar, herkes O’na güvenir, mallarını emanet bırakırdı Mekke’den Medine’ye hicret edeceği gece birçoğu belki de kendisi öldürmeye azmetmiş insanların emanetlerini tek tek Hz Ali’ye teslim etmiş ve ertesi gün sahiplerine vermesini tembihlemişti   O, dürüst bir tüccarın, ahiret hayatında peygamberlerle birlikte bulunacağı müjdesini veriyordu Kendisi bu derece dürüst olan Sevgili Peygamberimiz, biz ümmetine de şunu tavsiye ediyordu: “Doğruluk insanı iyiliğe iyilik de cennete götürür Yalancılık ise kötülüğe ve kötülük te cehenneme götürür ”
Aile hayatında eşlerine karşı son derece anlayışla, sevgi ve şefkatle davranan Sevgili Peygamberimiz, “En hayırlınız, ev halkına karşı en iyi davrananlarınızdır” buyurmak suretiyle biz ümmetlerine ailenin birliği, dirliği ve düzeni için almamız gereken tavrı ortaya koymuştur Ev işlerinde hanımlarına yardım eden Sevgili Peygamberimiz, gerektiğinde söküklerini kendisi diker, ayakkabılarını tamir eder ve bizzat elleriyle süt sağardı
Kız çocuklarına değer vermeyen cahiliye arap toplumunda yetişen insanlar, O’nun telkinleri ve bizzat Sevgili kızlarına ve kız torunlarına gösterdiği ilgi ile bu kötü huyunu terketmeye başlamıştı Sevgili Peygamberimizin, çok sevdiği ve değer verdiği kızı Hz Fatıma geldiğinde onu ayakta karşılayarak alnından öptüğünü ve sırtındaki hırkayı yere sererek kızını oturttuğunu bize ulaştıran bilgiler, belki de dünyanın en anlamlı sevgiyi yaşayan baba-kız örneğini aktarıyorlardı
Çocuklarını, torunlarını ve nihayet bütün çocukları çok sevdiğini ve onlara çeşitli şekillerle değer verdiğini, önemsediğini gördüğümüz Sevgili Peygamberimiz, adeta çocuklarla çocuklaşacak derece alçakgönüllülük göstererek onları sevindirmeye çalışırdı Dahası hiçbir çocuğun ağlamasına dayanamaz, mutlaka onu teskin ederdi Bir sabah namazında Peygamberimiz ilk rekatta altmış ayetlik uzun bir sure okumuştu Ancak ikinci rekatta üç ayetle namazı bitirdi Bunun sebebini soranlara ise cevabı çok anlamlıydı: “Bir çocuk ağlaması duydum Annesine sıkıntı vermeyeyim diye namazı kısa tuttum   ” Asr-ı Saadet, pekçok sahabi çocuğun peygamberimizle yaşanmış birçok ilgi çekici hatırasına sahne olmuştur
Sevgili Peygamberimizin en çok değer verdiği kesimlerin başında gençler gelmekteydi Ebu Cehiller, Ebu Leheb gibiler Sevgili Peygamberimize türlü eziyetler yaparken, Mekke’nin şerefli gençleri İslâm’a gönül veriyorlardı Hz Ali, Mus’ab b Umeyr, Zeyd b Sabit, Muaz b Cebel ve daha nice gençler, Peygamber Efendimizin kendilerine değer vermesiyle her biri işlenmiş birer mücevher olmuşlar ve İslâm dininin yücelmesinde rol oynamışlardır Peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktaydı: “Kıyamet gününde mahşer meydanında yedi sınıf insan vardır ki bunlar Allah’ın rahmet gölgesi altındadır Bunlardan biri de ibadetle, Allah’a kullukla büyüyüp serpilen gençlerdir ” Yani çocukken başladığı ibadetleri gençlik çağında terk etmeden gençliğini ibadetle süsleyenlerdir
Gençlere ve gençliğe bu denli önem veren Sevgili Peygamberimiz, gençliğin sona erdiği ve yaşlılık dönemini yaşayan insanlara gereken değeri vermiştir Bakınız bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Küçüklerimize şefkat göstermeyen ve büyüklerimizin hatırını saymayan, kıymetini bilmeyen bizden değildir ” Yine bir başka hadisinde “Anne babasından herhangi birinin yaşlılık dönemine ulaşıp ta onların rızasını alarak cenneti kazanmayı başaramayanlara yazıklar olsun” uyarısında bulunarak hem anne babaya ilgi ve hürmete, hem de yaşlıların ve yaşlılığın önemine dikkat çekmiştir
Sevgili Peygamberimizin “Güzel Ahlakı”nı temsil eden gül bahçesinden sizlere gül demetleri sunmaya çalıştık Bu örnekler ve sözler hepsi yaşanmış hadiselerdir Ve bunlar, hayatı en ince detaylarıyla bilinen tek peygamber olan Son Peygamber Hz Muhammed (sav)’in hayatından kesitlerdi Sözlerimin sonunda Yüce Allah’ın ve Resulünün bizler için önemli şu iki tavsiyesini aktarmak istiyorum sizlere   Al-i İmran suresinin 31 ayetinde şöyle buyrulur: “Ey Habibim! De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olun, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın”
Sevgili Peygamberimiz de şu tavsiyede bulunuyorlar: “Mümin sever ve sevilir Sevmeyen ve sevilmeyen kimsede hayır yoktur “Allah için sevdiğiniz kimselerin sayısını çoğaltın Çünkü onlar belki de size kıyamet gününde şefaat ederler ”
Allah Teâlâ cümlemizi kendisinin ve Yüce Peygamberinin sevgisine ulaşan bahtiyar kullarından eylesin … Binlerce salat, güllerle selam Onun üzerine olsun  
|