Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
efendisinin, gül, güllerin, gülüyordu, yüzü

Ve Gül Yüzü Gülüyordu Güllerin Efendisi'nin

Eski 09-08-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ve Gül Yüzü Gülüyordu Güllerin Efendisi'nin



Ve gül yüzü gülüyordu Güllerin Efendisi'nin
Ve gül yüzü gülüyordu Güllerin Efendisi'nin

Arafat Dağı güneşin bağrında yanmaktadır
Günlerden Arefe'dir…
Yüz binler Arafat Dağı'ndadır;
Allah'ın insanları affettiği yerde,
rahmetin sağanaklaştığı topraklarda
Güllerin Efendisi Veda Hutbesi'yle seslenmiştir sahabelerine
Veda…
Her şey ayrılık şarkıları söyler burada
Güllerin Efendisi, devesinin üzerindedir…
Elinin birisi yorulunca diğerini kaldırır
Dualarına, yalvarmalarına, yakarışlarına hiç ara vermez
Dudaklarında hep aynı sözler,
“Ya Rabbi ümmeti!”
Bir aralık kamçısı yere düşer, eğilip alırken bile bir eli yine havadadır
Gül yüzünden terler boşanır…
Gül terler…
Ter ruhundan çıkar
Güzel gözlerinden dökülen yaşlar elbisesini,
devesinin parlak tüylerini,
Arafat toprağını ıslatır…
Ama gül yüzü bir türlü gülmez…
* * *
Bu gün yine Arefe…
Şu dakikalarda milyonlarca insan beyaz kelebekler gibi Ka'be topraklarında koşuyorlar…
Arafat Dağı'nda uçuşuyorlar…
Gelin odaları gibi çoktan süslenmiş olan Arafat, daüssıla tutkusuyla kendine koşan konuklarını çoktan basmıştır bağrına…
Arafat…
Hak rahmetinin sağanaklaştığı yer…
Ümidin bütün renklerini bağrında barındıran dağ…
Hesap endişeli bir Arasat Meydanı
Bu gün, dünyaya dair her şeyden sıyrılmıştır insanlar
Ümidin ve endişenin gel-gitlerinde akşama kadar hayaletler gibi dolaşır dururlar Arafat yamaçlarında
Burada bir kere bile bulunma bahtiyarlığına ermiş bir insan, hiçbir zaman bütün bütün kaybetmez
Dünyevi bir insan gibi ölmez
Her daim diplerine can suyu verilmiş güller gibi açar da hiçbir zaman bütün bütün pörsümez
Arafat'lı günler, insanın gönlüne bir ömür boyu sabah güneşi gibi dökülür
Milyonların dağı taşı inleten “lebbeyk” sesleri, orada bir kere bile bulunmuş her nasiplinin gönül denizinin kıyılarını hep okşar durur
Arafat sabahları ve akşamları o kadar büyülüdür ki hiç kimse o tatlı rüyadan uyanmak istemez
İnsan, Arafat düzlüğünde dudaklardan dökülen duaları, yakarışları duydukça daha bir durulaşır
Sonsuz saadete olan ümidi güller gibi açar ve kendini baştanbaşa baharlaşmış bir bahçenin içinde bulur
Ruhun uhrevileşmesi ve sonsuzluğa kanatlanması için her mü'min hiç değilse ömründe bir kere olsun Arafatlaşmalıdır
Sabah ve akşamını bir oksijen gibi ciğerlerine çekmelidir
Bu gün, Arafat'ta kim bilir ne dualar ne yakarışlar ne iç çekişler ne iç döküşler yaşanmaktadır
Hele ikindi sonrası…
Buruksu bir vedanın insanların içine gelip oturduğu dakikalar…
Daha bir derinlikli , daha bir içten, daha bir ağlamaklı olur sesler…
Kâinat kendi sükûnunda boğulurken insanlar burada tepeden tırnağa ses kesilirler
Ve sesler dolar kulaklarına…
Geçmişin derinliklerinden gelen sesler…
Hazreti Adem'in “Allah'ım! Ben kendime zulmettim, ne olur beni affet!” sesleri…
Hazreti Hacer'in, Safa'dan Merve'ye koşarken ki; “Su, bir damla su!” sesleri…
Hazreti İsmail'in sesi az ötede teslimiyet postunda oturan Mina'dan gelir
Hazreti İbrahim'in “Allah'ım! Senin için bir ev yaptık, bizden bunu kabul buyur” sözleri Ka'be'den yükselir
Güllerin Efendisi'nin bu topraklarda;
“Yarın Rabbim beni sizden soracak ne diyeceksiniz?” diye veda hutbesinde yüz binlere söylediği sözler…
Hepsi derin bir ırmağın derinlerinden gelen sesler gibi dolar kulaklarına
Bu dakikalarda insan kendisinin manevi bir varlığa büründüğünü hisseder ve hayretler içersinde nurdan bir abide gibi yükselir
Bundan on beş asır önce yine böyle bir Arefe günüydü
Güllerin Efendisi, devesinin üzerindeydi…
Yüz binler etrafında beyaz kelebekler gibi uçuşuyordu
Elinin birisi yorulunca diğerini kaldırıyor ama duasına hiç ara vermiyordu
Bir aralık kamçısı yere düştü onu alırken bile bir eli yine havadaydı
Gül yüzünden terler akıyordu
Gül terliyordu
Ter ruhundan çıkıyordu
Güzel gözlerinden dökülen yaşlar elbisesini ıslatıyor, devesinin parlak tüylerini ıslatıyor, Arafat toprağını ıslatıyordu
Sabahtan beri güneşin bağrında beyaz ihramlar içersindeki insanların sesleri, gökler ötesi meleklerin çığlıklarını andırıyordu
Göklerin kapısı bir kere daha, belki de son kez açılıyordu
Gözlerini göklere dikiyordu Güllerin Efendisi
Melek elinde mesajla görünüyordu
“Bu gün sizin dininizi tamamladım…” buyuruyordu Âlemlerin Rabbi
Arafat'ta her şey ayrılık şarkıları söylüyordu
Hz Ömer ağlıyordu
Dinin tamamlanması aynı zamanda büyük bir ayrılığın habercisiydi
Kopacak fırtınanın farkındaydı
Yüz binlerin yalvarışları, yakarışları meleklerin çığlıklarına karışıyordu
Arafat bu güne kadar herkese bağrını açmış, herkese ümit dağıtmış, herkesin yüzünü güldürmüştü
Güllerin Efendisi'nin dudaklarından dualar, yakarışlar aralıksız dökülüyordu ama gül yüzü bir türlü gülmüyordu
Serendip Sahilleri'nin yalnızlığında boğulan Hz Âdem “Ey bu yerlerin sahibi! Yalnızlıktan çok bunaldım” diye yalvardığında Hz Havva ile burada buluşmuştu
Dünya gözüyle birbirlerini ilk defa bu topraklarda görmüşlerdi
Cennet'ten sökülen bu iki fidan bu topraklarda kök salmıştı
Hazreti Âdem burada insanlığa baba, Hz Havva ana olmuştu
Gözyaşları burada dinmiş, burada gülmüşlerdi
Arafat, dünya sabahında suların aydınlandığı, yolların kavuştuğu, ırmakların buluştuğu yerdi
Bu tepelerdi insanlığa Cennete giden yolları açan
Bu tepelerdi Hz İbrahim'le oğlu İsmail'i yeniden kavuşturan
Herkesin yüzü bu tepelerde gülmüştü ama Güllerin Efendisinin yüzü bir türlü gülmüyordu
Kızıl atına binmiş guruba koşan güneşin kızıllığına karışan “lebbeyk” sesleri çığlık çığlığadır
Gün gidiyordu…
Gün geceye dökülüyordu…
Ufuklar buğu buğu veda duyguları dağıtıyordu
Faran Dağları siyah elbiselerine bürünüyordu
İnsanlar, beyaz kelebekler gibi Arafat Dağı'nın eteklerinden Müzdelife'ye doğru dökülüyordu
O muhteşem manzara görülmeğe değerdi
Alacakaranlıkta bir ışık seli…
Sonsuzluğa…
Mekânsızlığa…
Allah'a akan bir ışık seli…
Müzdelife Allah'a daha bir yakın olmanın adı…
Arafat rükû günü ise, Müzdelife bir secde gecesidir…
Mehtap, dolunay olma yolundadır
Dağ, dere ve vadiler mehtabın o tatlı o yumuşak ışıklarıyla cilveleşir
O dakikalarda, adeta gökler yere iner ve arz semavileşir
İnanlar, üzerlerine nur inmiş türbelerin sakinleri gibi sükûn içinde gönüllerini Hakka açarak sabahlara kadar secdenin, Allaha yakın olmanın tadına varır
Ka'be toprakları; gökler, gönüller ve gözlerin ışık sağanağındadır
Yıldızlara ne kadar da yakındır insanlar
Gece ilerledikçe daha bir büyülü hal alır Müzdelife
Kalb sesleri, meleklerin soluklarıyla at başıdır
Müminler meleklerle maratondadır
Arafat'ta yorulanların Müzdelife'de dinlenmeleri gerekir
Ertesi gün yine yorucu bir maraton onları beklemektedir
Ama Güllerin Efendisi o gece sabaha kadar yine duaya durmuştur
Kalbi parça parçadır
Gece boyunca dilhûn olur…
Gözyaşları Ceyhun olur “Ümmeti, ümmeti” diyerek inler durur
Gün ışımaya başlar
Gün ışırken Güllerin Efendisi'nin gül yüzünde de bir tebessüm vardır
Biz o tebessüme kurban oluruz
Çünkü o tebessüm olmasaydı biz mahvolurduk
Ömrümüzü o tebessüme borçluyuz…
O tebessüme…

Harun Tokak


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.