Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kitap Dünyası

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kale, orhan, pamukbeyaz

Orhan Pamuk-Beyaz Kale

Eski 09-07-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Orhan Pamuk-Beyaz Kale




ROMANIN KONUSU:
Türkler tarafından 17yy`da esir edilen astronomi,matematik ve tıptan anlayan bir Venedikli bilim adamının başıdan geçeler
ROMANIN ÖZETİ:
Venedik’ten Napoli’ye doğru ilerliyorlardı Türk gemileri yollarını keser Üstelik onlar topu topu üç gemiyken, Türk gemilerinin ardı arkası kesilmemektedir Bu Venedik gemisindeki kürekçi esirlerde Türk olduklarından kaptan onları kırbaçlayamaz Kaptanın bu korkusunun, Yazarın hayatını değiştireceğinden haberi yoktur
Türk gemileri geldiklerinde diğer iki Venedik gemisi gemilerin arasından sıyrılıp kaçar Yazarın olduğu gemi ise kaçamaz ve Türk gemilerinin arasında kalır O öğrenmeye düşkün biridir Kamarasına iner ve Floransa’dan aldığı kitaplara göz gezdirmeye başlar Türkler artık gemidedir yukarıdan seslerini duymaktadır Yukarıya çıktığında esir düşen adamların ne yapılacağına karar verilir Bu adamlardan çoğu kürekçi olur Yazarın aklına ise astronomiden anladığı ve doktor olduğunu söylemek gelir Böylece daha iyi yerlere gidebilir Türklere bunu söylediğinde pek yüz bulamaz Daha sonra İstanbul’daki sarayın zindanında bulur kendini Burada doktorluk yapmaya çalışır İyileştirdiği hasta sayısı çoktur ve bundan para da kazanmaktadır Hal böyle olunca birgün Paşa tarafından çağırılır Paşa’ya ya astronomi, matematik, tıp ve mühendislikten anladığını söyler Paşa’nın özel bir durumu vardır Paşa’nın hastalığı bildiğimiz nefes darlığıdır Paşa bazı karışımlar hazırlar fakat bunu önce kendi paşanın önünde içer, sonra paşa zehirli olmadığı kanatına vardığında kendi içer Adamı geri zindanına gönderirler Adam zindanda doktorluktan kazandığı parayla türkçe dersi aldığı ve türkçeyi hemen öğrendiği görülnce Paşa şaşırır
Günler, aylar geçtikten sonra Paşa’nın iyileştiğini duyunca sevinir Fakat Paşa tarafından çağırılmamaktan yakınır Birgün Paşa kendisini çağırır odaya girdiğinde gözlerine inanamaz kendisine tıpatıp benzeyen sakallı bir adam vardır Paşa buna Hoca diye hitap etmektedir Paşa mevzuyu açar ve bir düğün tertipleyeceğini ve bu düğünde Hoca’yla birlikte düğün için fişek yapacaklarını söyler Hoca’yla hergün çalışırlar plarnlar yapar ve denerler Birgün Paşa kendilerini izlemeye gelir İkiside çok heyecanlıdır Gösteriye iyi başlarlar ve iyi bitirirler Paşa bundan menun kalır ve düğünde iyi bir başarıyla sonlanır Hoca’yla yazar arasında ilginç rekabet vardır Hoca üniversite okumamıştır fakat bu işlerle ilgilenir, öğrenmeye çalışır Paşa birgün yeniden yazarı çağırır ve ona dinini değiştirirse azat edileceğini söyler Dinini gelip gitmelere zorlamalara karşın değiştirmez En sonun da iki tane iri yarı adam onu sarayın bahçesine götürür Kafasını bir kütüğe koyarlar ve ona dini değiştirip değiştirmeyeceğini, değiştirmesse öldüreleceğini söylerler Adam karar vereceği sırada ağaçların arasından kendinin koşup geçtiğini görür, şaşırır…Adam ne olursa olsun dinini değiştirmemektedir Onu idam edemezler ve paşanın yanına götürürler Paşa’nın yanında Hoca da vardır Paşa artık Hoca’nın yanında olacağını azat etme hakkını Hoca’ya verdiğini söyler Artık Hoca’nın kölesidir Hoca’nın evnine giderler Hoca’nın evi küçük ve havasızdır buraya geldiğinde yazar kendini hiç iyi hissetmez Fakat sonraları yavaş yavaş alışmaya başlar Hoca’nın amacı kölesinin bilgilerinden yararlanmaktır Hoca sürekli kendinin bir abi ve kölenin de bir kardeş gibi öğretilenlerini dinlemesini ister Çok şey bilen Hoca olmalıdır hep…Aralarında böyle garip bir rekabet süresince çalışırlar Ağırlıklı olarak batı bilimi ve astronomi konuşulur Hoca Ay’la Dünya arasında bir gezegen olduğunda ısrarcıdır Günleri sürekli evde kölenin yaptırdığı masanın üzerinde çalışmayla geçer Aralarında bazen kölenin özgürlük hırsı yüzünden, bazende Hoca’nın laflarının doğruluğu yüzünden tartışmalar ve sürtüşmeler olur
Astronomi alanında çalıştıklarında ve de bunları Paşa’ya anlattıklarında Paşa bunu hoş karşılar Paşa birgün Hoca’yı Padişah’ın huzuruna çıkarmaya karar verir Padişah daha çocuktur yaptıkları astronomi araştırmalarını bir çocuğun anlayacağı şekilde düzenler ve ezberler Gidecekleri gün geldiğinde yaptıkları astronomik aletleri de sarayı beraberlerinde götürürler çocuk bunları gördüğünde sanki bir oyuncağı gibi merakla dokunmaya başlar Çocuk Hoca’nın anlattıklarını dinledikten sonra çok sevdiği hayvanlarıyla özellikle aslanıyla ilgili soru sormaya başlar Hoca’da sırf çocuğu etkilemek için cevaplar verir, aslında Hoca’nın hayvanlardan anladığı yoktur Hoca’nın kafasında çocuğu etkileyip bundan ilim hakkında çalışma yapmak için gelir sağlamak vardır Yazarla birlikte kafalarından değişik değişik hayvanlar türetip bunları Padişah’a anlatırlar Çocuk bunlardan çok etkilenir
Çocuk artık büyümüş ve blue çağına girmiştir Hoca çoğu zaman kendi kendine odada çalışır Ne olursa olsun hoca padişah’ı etkilemeyi başarmış ve kendi istediği yerden dirlik almıştır
Hoca yavaş yavaş bu öğretme duygusundan soyutlaşır Karşısına alıp bir konu anlattığı insanlar çok saf ve bilgisiz eski kafalı idir Hoca kendi kendine birgün “Niye benim ben” diye sorar, işte burada yazara fırsat doğar ve Hoca’nın direncini kıracak sözler söyler Hoca sinirlenip birşeyler yazmasını ister, o ise geçmişiyle ilgili şeyler yazmaya başlar Günlerce birşeyler yazar Hoca okur okur ve bir sonuç alamaz Geçen günlerde kendi günahlarını yazamaya başlarlar Yazar, yazar fakat Hoca yazdığında Hoca hemen sinirlenip kağıdı yırtar Günler böyle geçip gider bir süre…
Hoca birgün sübyan okulundan geldiğinde veba çıktığını söylerYazar inanamaz buna Ertesi gün çıkıp araştırır günlerce araştırır…Şehirde veba vardır bu doğrudur Hoca yazarın çok korktuğunu görünce sevinir Hoca ölümün Allah’ın takdiri olduğunu söyler ve yazılmışsa olacağı varsa olur der Yazar çok korkmaktadır Hoca birgün sübyan okulundan geldiğinde yazara göbeğinde çıkan bir çıbanı gösterir Yazar çok korkar Hoca’da tedirgindir bu çıbandan aslında fakat pek belli etmemeye çalışır Yazara sorar bu veba mı diye yazar cevap veremez Hoca çok korktuğunu görünce aaaiflenir ve “Hadi dokunsana der” fakat dokunamaz çok korkar Diğer günler kabus gibi geçer artık kaçmalıdır bu evden kurtulmalıdır Birgün bu isteğini gerçekleştirir Hemen deniz kıyısına gider birikmiş parasıyla bir sandal tutar ve Heybeliada’ya kaçar Burada bir balıkçının yanında çalışır karnını doyurur ve yaşamaya başlar Birgün bağda uzanmış yatarken birden Hoca’yı görür karşısında şok olur ama Hoca kızgın değildir Yaptığının, hasta bir adamı yatağında bırakıp kaçmanın büyük suç olduğunu kendisinde veba değil ufak bir hastalık olduğunu söyler Bunları konuşacak vakitleri yoktur Padişah onlardan şehirdeki vebayı durdurmalarını ister Hemen çalışmaya başlamaları gerekemektedir Hızla çalışmaya başlarlar gidip camilerdeki tabut sayılarını sayarlar istatislikleri çıkarırlar, bunun gibi birçok şey yaparlar Birgün Padişah’a gidip insanları evlere sokmalarını gerektiğini çarşıyı bir süreliğine kapatmaları gerektiğini yoksa baş edemeyeceklerini söyler Padişah buna olumlu bakar fakat yanındaki vezir ve yardımcıları bunu istemezler ama Padişah’ın dediği olur Yeniçeriler herkesi evine sokar ilkleri daha sonra çok az kişiye izin kağıtları verip ticaretin az da olsa işlemesini sağlar Gün geçtikçe ölü sayısı azalır veba hemen hemen bitmeye başlar Hoca ve yazar artık Padişah’ın güvenini kazanmıştır Hoca ödülünü alır ve Müneccimbaşılığa getirilmekle kalmaz Padişah’la yıllardır uğraştıkları yakın ilişkiyi kurar Hoca artık her sabah saraya girip Padişah’ın rüyalarını yorumlar gelecek hakkında konuşurlar Yazar ise sürekli evdedir Padişah çok sık av seferleri yapar Hoca bu seferleri aptalca bulur Seneler böyle geçer…
Birgün Padişah Hoca’dan hep söz ettiği şu düşmanları dize getirecek silahı yapmasını ister Bu sırada Hoca saraya çok az gelip gitmeye başlar Onun yerine saraya artık Yazar giderPadişah’la zaman zaman sohbet edip Hoca’yla çok benzerliklerinin olduğu aslında Hoca’nın kendisi olduğu gibi garip ve kafa karıştırıcı laflar söyler Dört sene böyle geçer, sarayda eğlencelere katıla katıla iyice şişmanlar Hoca ise silahını yapmış Padişah’ın seferden dönmesini bekler Hoca’nın silahı çok büyük canavar gibi birşeydir Çalışması için beş, altı adam gerekir ama silahın içi cehennem sıcağı olduğundan bunlar özel kişiler olmalıdır Hoca günlerini silah denemeleriyle geçirir kış gelmiştir Hoca bu adamlarla bağlantılarını koparmamıştır Yaz geldiğinde Padişah seferden dönmüş ve yeni bir sefere hazırlanır silah için adamlar çağrılır çünkü Hoca silahında savaşta yer almasını bekler Beklediği gibide olur silahı savaşa çağırılır ve sefer çıkılırSeferde günlerde ilerlenir çoğu kişi bu büyük makinenin ordunun hızını kestiği düşüncesinde kapılırHoca hristiyan köylerinden birine geldiğinde yaşlı bir adamı tercüman eşliğinde günahlarını söylemeye zorlar Yaşlı adam utanır baskıdan sonra söylerSöyler ama Hoca bunun yalan olduğu kanısındadır Hocayı tatmin etmez ileriki günler normal insanları kimi bulursa sorguya çeker Bazılarına doğru söylemesi konusunda işkence yapar, daha sonra geceleride vicdan azabı duyar Bu böyle günlerce sürüp gider ve artık seferin amacı olan Kale’yi alacakları yere doğru yaklaşırlar Hava sürekli yağmurludur ve bu koca canavar çamura batar Artık herkes bunun ordunun direncini kırdığı düşüncesindedir Askerlerin bile inancını kırar bu makine Sultan zaten öfkelidir çünkü Doppio Kalesi hala alınamamıştır Sabah olduğunda Beyaz Kale görünmüştür esrarengiz bir güzelliği vardır Artık Beyaz Kale önlerindedir Silahı deneme vakti gelmiştir Silaha adamlar yerleştirilir ve hedefe doğru yönelinir fakat silah çamura saplanır daha ateş etmedende koca tekerleri altında adamları ezilerek can verir Yazar Padişah’a bakamaz bir ara bakar ve Padişah’ın kafaların yanından geçip gittiğini görür…O akşam Hoca’yı Padişah’ın çadırına çağırırılar uzun bir süre gelmez ve bu süreç içerisinde yazar Hoca’yı çoktan öldürdüklerini ve biraz sonra cellatların da kendisinin canını almak için geleceğini düşünür ama öyle olmaz Saba karşı Hoca gelir ve yazar eski hayatı hakkında birşeyler anlatmaya başlar kırkardeşinin kekeme olduğu, elbiselerinin çok düğmeli olduğu evinin bir masasının üzerindeki sedef kakmalı tepside şeftaliler ve kirazlar durduğunu masanın arkasında hasırdan örülmüş bir sedir olduğunu, üzerinde pencerenin yeşil çerçevesiyle aynı renkte kuştüyü yastıklar olduğu arkasına bir serçenin konduğunu, kuyu, zeytin ve kiraz ağaçlarını, onların arkasındaki ceviz ağacında yüksekçe bir dalına uzun iplerle bağlanmış bir salıncak belli belirsiz rüzgarda hafif hafif kıpırdandığı gibi… Sonrasında yazar bu hikayelere kaldıkları yerden geç de olsa süreceğine inandığını ve Hoca’nında aynı şeyi düşündüğünü, kendi hikayesine sevinçle inandığını bilir Elbiselerini telaşla kapılmadan ve konuşmadan değiştirirler Yazar ona yüzüğünü ve yıllarca ondan saklamayı becerdiği madalyonunu verir İçinde annesinin resmi ve nişanlısının kendi kendine beyazlaşan saçları vardır Sonra çadırdan çıkıp gider sessizce, ağır ağır kaybolur
Aradan yıllar geçmiştirYazar Müneccimbaşının boynu vurulmadan , hayvanlara düşkün Padişah tahttan indirilmeden çok önce Gebze’ye kaçmıştır Yazar bundan şikayetçi değildirÇok parası İtalya’daki gibi bir evi, karısı ve dört çocuğu vardır artık yetmiş yaşındadır
Padişah’la iki kere görüşmesinde laf O’ndan açılır Padişah aslında her şeyi biliyormuşO takvimleri, kitapları bütün o kehanetleri O’nun yazdığını bilir ve bunuda ona silah bataklığa saplandığında söyler Bu konuşmalardan yazarın kafası çok karışır Her şeye rağmen yazar O’nu özler
Yazar bir gün evindeyken yaşlı bir adam gelir bu adamla sohbet ederler Adam da hayal ürünü şeyler yazdığını söyler Bu hikayeleri birbirleriyle paylaşırlar Bu adam yazarda garip duygular uyandırır Evinde yatıya kalır bu adam gece boyunca birbirlerine yaşadıklarını anlatırlar ve bu anıları paylaştıktan sonra yaşlı adam evden ayrılır
Yaşlı adamın girmesinden sonra yazar bize bir köşeye attığı ve hiç dokunmadığı O’nunla geçirdiği anıları anlatan kitabını bitirmeye karar verdiği günü anlatır İki hafta öncesine kadar başka hikayeler türetmeye çalışan yazar İstanbul tarafından gelen bir atlı görür ve bunun kendi evine doğru geldiğini fark eder Atla gelen adam önce İtalyanca konuşur fakat sonra O’nun kadar olmasa bile O’nun yanlışlarıyla Türkçe konuşurAdını O’ndan öğrendiğini buraya kendisini O’nun gönderdiğini söyler O’nun İtalya’da kitaplar yazdığını zengin olduğunu öncesinden bir kadınla evlenip geri eski nişanlısını bulup onunla evlendiğini, yeni kitabının adının “Orada Tanıdığım Bir Türk” olduğunu söyler Yazar kendisininde O’nun la geçirdiği yılları anlatan bir kitap yazdığını söyler atla gelen adam bunu okumak ister Adam okumaya başlarYazar üç saat bahçede oturup adamın kitabı bitirmesini bekler Adam kitabın sonlarına geldiğinde adamın yüzü allak bullak olur Yazar adamın bir sayfaya dikkat etmesini bekler kitabı bitirdiğinde sayfaları hızlıca karıştırır sonunda o sayfayı bulur dışarı hızla göz gezdirir Ne gördüğünü yazar tabi ki çok iyi bilir:
Evin bir masasının üzerindeki sedef kakmalı tepside şeftaliler ve kirazlar durduğunu masanın arkasında hasırdan örülmüş bir sedir olduğunu, üzerinde pencerenin yeşil çerçevesiyle aynı renkte kuştüyü yastıklar olduğu hemen yanında da yazarın oturduğunu, arkasına bir serçenin konduğunu, kuyu, zeytin ve kiraz ağaçlarını, onların arkasındaki ceviz ağacında yüksekçe bir dalına uzun iplerle bağlanmış bir salıncak belli belirsiz rüzgarda hafif hafif kıpırdandığını görür

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.