Bir Yusuf, Bir Leylâ, Bir Ben ... |
10-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Yusuf, Bir Leylâ, Bir Ben ...Bir Yusuf, Bir Leylâ, Bir Ben Bir Mecnun’ um, bir Leylâ Bir Yusuf’ um, bir Züleyhâ Aşk benim, Âşık ben, Mâşuk ben Yâr benim, Yaren ben Yara benim, Yaralı ben, Yaralayan ben, Yanan benim, Yakan ben Can benim, Canan ben, Gül benim, Bülbül ben Benim işte, benden öte Sen olan ben! Söyleyen benim, Dinleyen ben Konuşan benim, Lâl ü Ebkem ben Söz benim, Sükût ben Nokta benim, Virgül ben Kelime benim, Cümle ben Yazan benim, Yazılan ben Okuyan benim, Okunan ben, Benim işte, bunca yalanı söyleyen! Pay benim, Paye ben Pare Pare olan benim, Paralayan ben Kördüğüm olan benim, Çözen ben Gönül benim, bir gönül arayan ben Yalnız benim, Yalnızlık ben Vuslat benim, Hicran ben Sevinç benim, Hüzün ben Ölü benim, Yaşayan ben Ölüm benim, Ölecek olan ben Leyl benim, Neharen ben Giz benim, Sır ben, Aşikâr ben Doludizgin koşan benim, Yürüyen ben Aynada gördüğün benim, Yansıyan ben Destur isteyen benim, Destursuz buyur eden ben Benim işte, benim Ben’ de kalan Ben! |
Bir Yusuf, Bir Leylâ, Bir Ben ... |
10-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Yusuf, Bir Leylâ, Bir Ben ...Sonu “kaf”la biten, “aşk”ta kalb vardır Kaf, kalbidir aşkın Aşkın kalbini çıkarıp aldığınızda geriye “aş” (k) kalır, ceset kalır, madde kalır Mecnun’un aşkına özenip de yürüdüğümüz yollar, çöl değil Oysa aşk, çölde haz verir insana Kalb, çöl yanmışlığında kanıyorsa aşk vardır Aşk, yanmışlıkla daha bir lezzet verir aşığa Susuzluktan çatlayan dudaklardan dökülen Leyla adı, cânân adı, can verir ölür ruhlara Çölde ceylanların sürmeli gözlerinde Leyla’yı görenler, aşka uyanır seherlerde Ve aşkın büyüsü örülür seherlerde Toprak öperken alınlarımızdan, aslında Leyla’dır buseler konduran Ask ne hamsoz ne atestir Ask ne mecnun ne leyla Ask ne huzun ne Sevinctir Ask dedigin yuce MEVLA |
Bir Yusuf, Bir Leylâ, Bir Ben ... |
10-10-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Yusuf, Bir Leylâ, Bir Ben ...Gaflet devam etmektedir Zehirli bal kaşıkla değil,petek petek yenir Gaflet içinde gaflet; “Gel ey Leyla, gel ey candan yakın canan uzaklaşma, Senin derdinle canlardan geçen Mecnun’la uğraşma” yazdırmıştır defterin sırlı bir yerine Yalnız deftere değil, “Kalmasın bir nokta-i muzlim bu sevda yolunda” dercesine, halka arz edilen paçavralara da… Çile mevsimidir lâleler için… Soğuk, lâlenin kalbini yakmalı ki, içinde gizlenen esmâ aşkını nazarlara döksün… Çilesiz ruhlar ham yapılıdır, gelene sevinmez, gidene de üzülmez Lâle kırağı görmeli ki, açsın “Lâlenin çilesi de yalnızlıktır toprak altında” diyerek, bir yandan karı, diğer yandan donmuş toprağı eşeleyip içine tohum yerleştirenler, gözyaşı dökerken bunu mırıldanırlar Ama anlaşılmaz bir dua daha vardır oracıkta dillenen; ancak bu ne duyulur, ne de hissedilir Eller açılıp, nefse tatlı gelenlerin terkedilme zamanı gelmiştir Toprağın altındaki lâleler, üstündekilerin açılmasını beklerken bilinmez bir hisle kavrulmaktadır “Müneccimle muvakkît ne bilir, Dertlilere sor geceler kaç saat?” terennümü başlamıştır “Bir yâr olsun, bize Mevla’nın yolunu göstersin, ‘çile ile gel’ değeri bilinsin” Bahar günleri yaşanırken acı bir rüzgâr eser Açılan çiçekleri yakar, kavurur Cemre beklenirken kırağı düşmüştür lâlelere Demek ki; çile noksan kaldı, bize düşen gayrı sabırdır, sonu şeker şerbet olan, ama kendisi zehir olan sabır… bazen bahar bazen kıştır yaşanan; ama görülen duyulan hep aynı şeydir Başka yananlar da vardır İyiyi kötüden ayıran sırrı söyleyenler gayret ederler; art arda gelen harfler kelime olup, okunsun diye uğraşırlar Ve tevfik Mevlâ’dandır Beyaz lâle, ortada sarı ve kırmızı gül tomurcukları, çiğdemler, mor menekşeler en sonunda Leyla’ya ulaştırılır Zaman başkalaşır, mevsim değişir, çile dolmaya doğru gider İlâç, ecza mesabesindedir ama, yine de şifa bir türlü gelmez: “Derman arardım derdime / Derdim bana derman imiş” Gönül yangını silip atmıştır nahoş şeyleri Dikenler gitmiş; gül kokusuyla, rengiyle ortada kalmış; ateş, günah yollarını tıkamıştır Evvelden hissedilemeyenler yaşanmaya başlanmışır: Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım!” hali tercüme eden tefsir gibidir Güneşin lâleleri bitirdiği mevsim gelir Ümit ferleri tükenmeye yüz tutar Derken eski defterin kapalı sayfaları açılır Milimetrik oturan bir zaman tevafuku beyinleri zorlar, ye’sin yerleşeceği yerde; “Vazgeçmiş olaydı aramaktan ne bulurdu? Elbet biri candan, biri canandan olurdu” mısraları, mevsimin geçmediğini bağırmaktadır sanki Güz tekrar bahara döner, hayalin bahçeleri yeniden açmaya başlar… Ateşe su Leyla… Filiz Gül |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|