Aydın ilimizi Gezelim, Görelim

Eski 09-17-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Aydın ilimizi Gezelim, Görelim



Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın








Aydın kenti günümüzden yaklaşık 6500 yıl öncesine dayanan geçmişe sahiptir Tralleis, Aydın ilinin kuzeyinde, Kestane Dağları’nın (Mesogis) güney eteklerinde kurulmuştur Tralleis, Menderes Havzası boyunca uzanan ve Anadolu içlerine kadar ulaşımı sağlayan ünlü Smyrna-Ephesos-Magnesia-Tralleis-Nysa-Laodikeia ana yolunu, hem askeri, hem de ticari açıdan güvence altına almıştır





Tralleis’de ilk kazılar, 1888 yılında Alman Orient Komitesi adına Von Kaufmann başkanlığında, Carl Humann ve William Dörpfeld yönetiminde Apollon başının bulunduğu alanda, tiyatro ve gymnasiumda gerçekleştirilmiştir

1902 yılında İstanbul İmparatorluk Müzesi başında bulunan Osman Hamdi Bey, görevlendirdiği kardeşi Halil Edhem Bey’i Tralleis’de kazılar yapmak üzere Aydın’a göndermiştir (1)






Dünyanın birçok müze ve özel koleksiyonlarında, Tralleis’den gitme heykeltıraşlık eserlerinin yer alması, kentin büyük heykeltıraşlar yetiştiren bir okulun bulunduğu ve buna bağlı olarak gelişen bir heykeltıraşlık ekolünün varlığı anlaşılmıştır

Tralleis, Helenistik ve Roma döneminde sağlam temellere dayalı politikası ve güçlü bir ekonomiye sahiptir Bergama, Efes, Milet, Kyzikos gibi önemli merkezler arasına girerek, onlara eşdeğer kabul edilmiştir


Antik kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, Tralleis’in en ünlü yontucuları Artemidoros’un oğulları Apollonios ve Tauriskos adlı kardeşlerdir Bu iki yontucu yaptıkları ünlü ve anıtsal Dirke Grubu adlı eserleriyle antik dönemde büyük bir şöhrete ulaşmışlardır Bu iki yontucu dışında Plinius’un bahsettiği Tauriskos’un oğlu Apollonios da bu alanda önemli eserler ortaya koymuştur






Tralleis’in bir başka ünlü yontucusu Aphrodisias’ın birçok eseri, başka yontucuların eserleriyle birlikte Roma’da Palatin’deki İmparator Sarayı’nı süslemekteydi İmparatorluk Sarayı’nda çalışabilecek ve eserlerini saraya yerleştirebilecek üne ve niteliğe yükselmiş olması da Tralleis’deki yontuculuğun ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir (2) Tralleis yontucuları ve yontuculuk ekolü MÖ2 YY’dan MS1YY’ın sonlarına kadar aralıksız olarak faaliyette bulunmuş olmalıdır Yine Plinius’un bahsettiği Tralleisli yontuculardan olan Periklymenos Roma’da Pompeius Tiyatrosu için eserler yapmıştır







Antik kaynaklar haricinde arkeolojik belgelerle de Tralleisli yontucuların veya Tralleis yontuculuk ekolünün en azından MÖ2YY’da varlığı ortaya çıkmakta ve bu ekolün devamlı faaliyette bulunduğu kanıtlanmaktadır


Tralleisli yontucular hem Anadolu’da hemde Rhodos Adası’nda çalışmış ve büyük bir şöhrete ulaşıp, daha sonraki devrin sanatını ve sanatçılarını etkilemişlerdir Gerek antik kaynaklar, gerekse arkeolojik verilere göre Tralleis, Helenistik dönemde yeterince yontucu yetiştirmiş ve yontuculuk ekolünü geliştirmiştir Bu ekol, Roma İmparatorluğu zamanında gelişen ve büyük bir şöhrete ulaşan Aphrodisias ekolünün kuruluşunda da etkili olmuştur


Tralleis’ten bugün ayakta kalan en önemli yapı, bugün “Üç Gözler” olarak bilinen İSII Yüzyılda yapılmış Gymnasion’a ait tonozlu yapının kalıntısıdır




Tralleis’li 3 kız kardeş müzisyen, tiyatro sanatçılıklarının yanı sıra olimpiyatlarda da şampiyon olmuşlardır

Aslen Nysa’lı olan Phytodoros, kentin ününden dolayı Tralleis’te oturmuş ve imparator Pompeieius ile dost olmuştur Tralleis Roma senatosuna birçok senatör, meclis üyesi ve ünlü hatip göndermiştir

Tralleis’li farmakolog Alexander çeşitli ilaçlar yapmış ve imparatorları tedavi etmiştir

Eski dönemlerden bugüne kadar ünlü olan Ayasofya Tralleis’li Anthemius ve Miletli İsodoros tarafından inşa edilmiştir





__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın

Eski 09-17-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın



ARSENAL

Arsenal’in, çağlar boyu askeri garnizon kenti olan Tralleis’in önemli bir askeri yapısı olduğu iddia edilmiştir Gymnasium’un 300 metre kuzeyinde, Antik Tralleis-Efes yoluna açılan bir vadinin kuzey yamacına yapılmıştır

Üç katlı yapının birinci katı Helenistik dönemde yapılmış, sonraki dönemlerde ikinci ve üçüncü katlar da eklenerek yapı anıtsal boyutlar kazanmıştır Arsenal yapısının girişinde yer alan girişler, tünellerle şehrin önemli merkezlerine, akropole ve askeri yapılara bağlanmıştır


Tünel yükseklikleri ihtiyaca göre belirlenmiş olup, bazı yerlerde 9 metre, bazı yerlerde 4 metre olarak değişmektedir Tüneller kendi içinde bir labirenti andırmaktadır Bu tünellerde belirli aralıklarla kapılar ve savunma setlerinin yapıldığı görülmüştür Hava sirkülasyonunun sağlanması için belirli aralıklarla havalandırma bacaları açılmıştır Bazı yerlerde tüneller iki katlı olup, gidişli gelişli olarak kullanılmıştır


Arsenal olarak tanımlanan yapıya bağlı tünellerden yaklaşık 1000 metrelik bir bölüm açılmış olup, şimdiki Aydın ilinin kent merkezinin altına kadar ilerlemektedir Geri kalan bölüm henüz açığa çıkarılmamıştır


Arsenal bugün için güvenlik nedeniyle ziyarete kapalıdır Tralleis kazılarının tekrar başlaması ile Arsenal’in gizemi de çözülebilecektir


Mesogis Dağları’ndan çıkan irili ufaklı derelerle beslenen Tralleis kenti, güneyinde yer alan Menderes Nehri’nin suladığı zengin alüvyonlu topraklar sayesinde tarih boyunca zenginlik ve refah içinde yaşamını sürdürmüştür

Bu zenginlik ve ekonomik güçlülük de kültür ve sanatın gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır


Ve Tralleis uygarlığın ve aydınlanmanın önemli bir merkezi olmuştur…






APHRODİSİAS



Aydın'ın Karacasu ilçesi yakınlarında bir antik kenttir Tanrıça Afrodit adına kurulmuştur Tunç çağından Bizans dönemine değin (MÖ 2800 - MS 220) büyük bir yerleşim merkeziydi Arkeolojik kazılarda Afrodit tapınağı, odeon, stadium ve agorası, hamamları gün ışığına çıkarılmıştır




Afrodisias, İlkçağ'da önemli bir heykel yapım merkezi olarak tanınmıştır Aphrodisias özellikle Roma çağında Aphrodithe tapınımı ile ünlenmiş bayındır bir antik kent, günümüzde ise çok iyi korunmuş anıt yapıları ile Türkiye’nin en önemli arkeolojik yerlerinden biridir





Sonraki devirlerde üzerine tiyatro yapılan höyük, MÖ 5000’lere kadar giden Prehistorik bir yerleşmedir MÖ 6 yüzyılda Aphrodisias küçük bir köydür İlk Aphrodithe tapınağı da bu devirde yapılmıştır Bu görünüm MÖ 2 yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile değişmiştir Bu devirde kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşıyordu







Afrodisias çok uzun bir zaman Geyre Köyü’nün içinde yer almıştır Daha sonra Geyre, ören yeri dışına taşınarak bölge koruma altına alınmıştır Geyre evleri, görülmesi gereken ilginç yapılar arasındadır








MÖ1 yüzyılda Roma İmparatoru Augustus Aphrodisias’ı kişisel koruması altına aldı Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki 2 yüzyıl içinde yapıldı Tiyatro ve tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlandı (Tiberius Portikosu ve Agora) Antik dünyanın en iyi korunmuş Stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyordu MS 3 yüzyılın sonlarında Aphrodisias Roma İmparatorluğu’nun Karia Eyaleti’nin başkenti oldu MS 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi MS 6 yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü Küçük bir kasabaya dönen kent 12 yüzyılda tamamen terkedildi







1961 yılında New York Üniversitesi tarafından başlatılan kazılar günümüzde de sürdürülmüştür Afrodisias’ın tekrar yaşama geçirilmesinde ProfDrKenan Erim’in büyük katkısı olmuştur

Antikçağda tapınılan sevgi tanrıçası Afrodite’den dolayı kent çok ünlenmiş ve bir haç merkezi olmuştur Kenti ünlendiren bir ikinci öge ise heykelcilik okuludur Roma imparatorları tanrıça Afrodite’nin soyundan geldiklerine inandıkları için kente özel bir ilgi duymuş ve destek vermişlerdir Kent, antikçağda Karya diye anılan (bugünkü güney-batı Anadolu) bölgenin en gelişmiş kenti idi Çok ilginçtir, bu Karya adı bir şekilde bugünkü Geyre Köyü’nün adı içinde yaşamaktadır Roma dönemi Afrodisias’ın en parlak çağı idi Hıristiyanlık döneminde önemli bir anakent olmuş, kente çok sayıda piskopos yerleşmiş ve çağın entelektüel tartışmalarında saf tutmuşlardır Kentteki heykelcilik okulundan söz etmek Afrodisias’ın önemini vurgulamak için yeterlidir O dönemde başarılı sanatçılar inci gibi işledikleri birinci kalite mermerden yarattıkları heykel, portre, lahit, süsleme elemanlarını tüm Akdeniz Havzası’na ihraç etmişlerdir Ürettikleri lahitler mezar değil adeta öbür dünya için yapılmış birer konut gibidir Eskiler bu taş mezarlara ilginç bir ad da takmışlar; sarkusfagus demişler onlara Anlamı ise et yiyen taş demek Kentin hemen girişinde onlarcası sergilenmiştir bu lahitlerin Afrodisias yalnız Anadolu’nun değil tüm dünyanın önemli ve güzel ören yerlerinden biridir (3)



Afrodisias ören yeri, ülkemize gelen turistlerin en çok ziyaret ettikleri ve etkilendikleri bir yerdir Kent bölgemizin ikinci büyük dağı Babadağ’a bakar Antikçağda Salbakos olarak anılan Babadağ özellikle kışın karla örtülü zirvesiyle bölgeyi güzelleştirir, fotoğraf sevdalılarına zengin olanaklar sunar Karşısındaki Karıncalı Dağı ile bölgenin coğrafi güzelliğini daha da bezer Salbakos Eteklerindeki mermer yatakları Afrodisias’ın ünlenmesinde önemli etkendir Antikçağın ünlüleri arasında Afrodisiaslı aydınlar da vardır; o çağın ilk romanlarından birini Khariton adında bir Afrodisiaslı yazmıştır Yine, ilk tıp el kitaplarından birini yazan Ksenokrates adında bir Afrodisiaslıdır







PRIENE



Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir Varlığı MÖ 2 bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi MÖ 133’de Pergamum Kralı II Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliği altına girdi Bizans döneminde şehir piskoposluktu Bulgular, İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir

Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (MÖ 4 yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (MÖ 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır Şehrin, biri batıda , diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır




Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın

Eski 09-17-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın



MİLET


Milet, Aydın ili, Söke ilçesi sınırları içerisinde Söke’ye 30 km uzaklıkta ve Akköy yakınlarındadır

Milet’te ilk kazılar 1899’da Th Wiegand tarafından başlatılmış ve 1938’e kadar devam etmiştir İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar başlatılan çalışmalar hâlen kazı ve onarımlarlarla Alman uzmanlar tarafından sürdürülmektedir


Milet, kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman doldurulduğu için bugün denizden içeride bulunmaktadır Kentte ızgara plân uygulanmış ve yapılar bu plânın öngördüğü biçimde konumlanmışlardır Kentte bulunan yapılar arasında 15000 kişilik kapasitesi olan ve son yıllarda onarılmaya başlanan Roma çağı yapısı Tiyatro, MS 1 yüzyılda inşa edilmiş Roma Hamamları, ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, MS 1 yüzyıla ait Ionik Stoa, Capito hamamları, Gymnasium, 2 yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164x196 m boyutlarındaki Güney Agora, MS 2 yüzyılda yapılan Faustina Hamamı önem kazanır






DİDİM



Aydın ilinin Didim ilçesi sınırları içerisinde yeralan Didyma, Apollon Tapınağı ile ünlüdür


Didim’deki ilk kazılar 1858’de İngilizler tarafından Newton’un başkanlığında yapılmış 1905’te Th Weigand yönetiminde başlatılan kazılar sistemli temellere dayandırılarak 1937’ye kadar sürdürülmüştür Bu dönemde tapınağın büyük bir kısmı ortaya çıkmıştır Kazı ve araştırma çalışmaları Alman uzmanlar tarafından hâlen sürdürülmektedir






Didim’de bulunan eski yazıtlar, MÖ500 dolaylarından kalmadır Panormos Limanı’ndan tapınağa giden yola Kutsal Yol denmekteydi ve bunun iki yanında arkaik çağ yapıtlarına özgü biçimde aslan, sfenks, rahip heykelleri sıralanmıştı Bu heykellerin çoğu 1858 yılına kadar yerinde idi O yıl Sir Charles Newton tarafından Osmanlı hükümetinin izni ile alınıp İngiltere’ye gönderilmişlerdir Şu anda bu eserler British Museum’da sergilenmektedir (4)





Didymaion, Miletus’a bağlı bir kâhinin ikamet yeri ve mabet olarak bilinir Son kazılardan Didyma’nın sadece bir kâhinin ikametgâhı değil, aynı zamanda yoğun bir yerleşim yeri olduğu da anlaşılmıştır


Arkaik tapınağın yapımına MÖ 6 yüzyılın ortalarında başlanıldığına ve yapımının aynı yüzyılın sonlarında tamamlanıldığına inanılır Helenistik tapınağın yapımına, Büyük İskender’in Perslere karşı elde ettiği zaferden sonra başlanılmıştır Ancak, kalıntılardan bu Helenistik tapınağın yapımının tamamlanmadığı anlaşılmaktadır





AYDIN ve OSMANLI DÖNEMİ




NASUH PAŞA KÜLLİYESİ

18yüzyılın ilk yıllarında inşa edilmiş Zincirli Han, Paşa Hamamı, Osman Ağa Medresesi ve mescitten oluşmuştur 1708 yılında Nasuh Paşa tarafından yaptırılmıştır





ZİNCİRLİ HAN


Hanın kapısı üzerinde yer alan kitabesinde;

Cenab-ı Hazret-ı Zişan Nasuh Paşa kim ki hayrat için vaz-ı müessir etmiş hak,

Bu hanı bi bedel eyledi bina el hak, Güzelhisar’a güzel verdi zineti dilcu

Gör bu han-ı şud derya bugün der tarih

Acep bina ve acep han-ı bi bedeldir bu








Zincirli Han beden duvarları, moloz taş ve aralarında tuğla kullanılarak yapılmıştır Han girişinin bulunduğu güney cephesindeki dükkanlar, sokağa açılmaktadır Dükkanların han avlusu ile ilgisi yoktur
Çapraz tonozla örtülü giriş mekanının kuzeyinden sivri kemerli avluya girilmektedir 23x28 metre boyutlarındaki avluya zemin zemin katta 18, bi-rinci katta 26 oda açılmaktadır






Avlunun güneydoğu köşesinden bir koridorla küçük avluya geçilmektedir Yuvarlak tuğla kemerlerle iki bölüme ayrılmış küçük avlu, han duvarları kuzey ve doğu yönlerindeki istinat duvarları ile çevrilmiştir Bu bölümde kime ait olduğu belli olmayan mezar taşları vardır

Zemin kat odalarının kireç taşı söveli kapı ve pencereleri bulunmaktadır Pencereler düz, kapılar sivri kemerlidir Odaların yan duvarlarında konsol taş üzerine oturmuş tuğla kemer alınlıklı, yanında niş olan ocak bulunmaktadır





TÜRKİYE’DEKİ İLK DEMİRYOLU AYDIN-İZMİR ARASINDA DÖŞENMİŞTİR


DEMİRYOLU İLE GELEN EKONOMİK CANLILIK (1853)

Aydin ilinin ekonomik yapısının gelişmesinde en belirgin adım, Aydın-İzmir demiryolunun yapılmasıdır Amerikan iç savaşının başlamasıyla İngiliz tekstil sanayisinin pamuk ihtiyacını karşılamak için pazar arayışları Batı Anadolu’yu ve Aydın-İzmir demiryolunu gündeme getirmiştir 1853 yılında Robert Wilkin adlı bir İngiliz işadamının başlattığı demiryolu inşaatı ile ilgili girişimler sonuç vermiş ve Aydın demiryolu şirketi tarafından 7 Haziran 1866’ da 133 km’ lik Aydın-İzmir demiryolu işletmeye açılmıştır Bu modern ulaşım hattı, Menderes Vadisi için yeni bir dönemin başlangıcı oldu, taşıma giderleri km basına %76 azaldı ve böylelikle bölgeye yılda 500000 sterlin dolayında tasarruf sağlanmış oldu 1877’lerde Aydın vilayetinin tüm giderleri karşılandıktan sonra, hazineye yılda ortalama 770000 sterlin dolayında para aktarabilmekteydi 1910’ da bu gelir 1700000 sterline ve toplam devlet gelirlerinin %15 ine ulaşmıştı






KIZILCAPINAR


“Bahçede bir ağaç meyve vermezse
Onu da kökünden sökmek isterler
Yeşerip biterse dikenli çalı
Ondan koklamaya bir gül isterler” (5)

“İnançlar en su katılmamış düşünce varlıklarımızdır Onların özünde kolay kolay değişmeyen, boyası değişse bile yapısında kendini sürdüren bir yaşama gerçeği gizlidir Bu gerçek bize Anadolu’da bir kopuşun olmadığını, içten gelen bir kök bulunduğunu gösteriyor” (6)





KUŞADASI – GÜVERCİNADA



Ege sahillerindeki binbir sürprizden biri olan Güvercinada, Kuşadası’nın hemen kıyısında yer alan küçük bir adadır Bir mendirek ile sahile bağlanmıştır Sarp kayalar üzerine inşa edilmiş Bizans kalesi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Mora isyanı sırasında adalardan gelecek saldırılara karşı bir ileri karakol görevi görmüştür Burası ayrıca korsanlara karşı da kullanıldığından halk arasında “Korsan Kalesi” adı ile de anılmaktadır Adanın en yüksek yerindeki kule, muhafızların bulunduğu gözetleme yeri olarak kullanılmıştır



KUŞADASI – YILANCI BURNU

Kuşadası'nın ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemekte ise de, Kuşadası yakınında Yılancı Burnu denilen yerde, Efes'e bağlı Neopolis ismi ile İyonlar tarafından kurulduğu sanılmaktadır


Şehir daha önce, Pilavtepe eteklerinde, Andızkulesi denilen yerde kurulmuştur Bir müddet sonra Bizanslılara ait olan bu kıyılara Venedik ve Cenevizliler, ekonomik bakımdan egemen olmuşlardır Ulaşım güçlükleri nedeni ile Kuşadası; Andızkulesi mevkiinden alınarak bugünkü yerinde Yeni İskele (Scala Nuova) adı ile kurulmuştur







KUŞADASI’NDA BÜTÜN SOKAKLAR DENİZE ÇIKAR

Kuşadası'nın adını verdiği Kuşadası Körfezi ve yakın çevresi, sanat ve kültür merkezleri olarak bilinmektedir ve ilk çağlardan beri birçok farklı medeniyeti barındırmıştır


Kuşadası, antik çağlarda Anadolu'nun Akdeniz'e açılan başlıca limanlarından biri idi O devirde Neopolis adı ile anılıyordu MÖ 7yyda başkentleri Sardes olan Lidyalılar yöreye hakim olmuşlardır


MÖ 546'da başlayan Pers hakimiyeti, MÖ 334'de Büyük İskender'in tüm Anadolu'yu ele geçirmesine kadar devam eder Bundan sonra Anadolu'da Yunan medeniyeti ile yerli Anadolu medeniyetinin sentezi olarak yepyeni bir çağ, yepyeni bir sanat ve kültür anlayışı hakim olur ve bu çağ "Helenistik Çağ" adı ile anılır Efes, Milet, Priene ve Didim bu devrin en ünlü şehirleridir


Kuşadası, 1413 yılında 1Mehmet (Çelebi) tarafından Osmanlı egemenliğine katılmıştır Bu tarihten sonra, şehir tamamen Türklerin elinde kalmış ve Türklerin yaptığı eserlerle dolmaya başlamıştır Bunlardan bugünkü Kervansaray ve Kuşadası'nı çeviren surlar, Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır







GÜMRÜK ÖNÜ HANI



Kimin tarafından yaptırıldığı bilinmeyen yapının mimari karakterinden 15-16 Yüzyılları arasında yapıldığı anlaşılmaktadır(7) Gümrükönü mahallesindedir


Gümrükönü Hanı, restorasyon pragramına alınmış olup çalışmalar devam etmektedir

Aydın, eski adıyla Tralles şehri, 1177 yılının Ağustos ayında fethedildi, böylece Selçuklu topraklarına katıldı O günden sonra şehrin adı "Güzel Hisar" oldu


Tralles, Aydın dağlarının ovaya bakan dik yamaçlar ve derin vadilerle çevrili düzlüğünde kurulmuştu Tralles, "güçlü, bayındır" anlamına geliyor ve Ege Bölgesi’nin en güzel şehirlerinden biri olarak tanınıyordu Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türk akıncıları Ege'ye kadar uzanmış, hatta İzmir'i fethetmişlerse de Tralles'in fethi, ancak Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan'ın eliyle mümkün olabilmiş, ad değiştirmişti


Aradan yıllar geçti Güzelhisar birkaç kez el değiştirdi Selçukluların, son yıllarında Menteşeoğulları Beyliği’nin kurucusu Menteş Bey’in eline geçen Güzelhisar, 1310 yılında Aydınoğlu Mehmed Bey'in idaresine girdi, hatta Aydınoğulları Beyliği’nin merkezi oldu Mehmed Bey, dedesi Aydın Bey'in adını "Güzelhisar" ın başına ekledi, şehrin adı şimdi "Aydın Güzelhisarı" olmuştu Bu adla tanındı, son yüzyıllarda da sadece Aydın dendi







GÜMRÜKÖNÜ HAMAMI


Osmanlı hamamlarının ilgi çekici örneklerinden biridir Çifte hamam olarak inşa edilmiştir L biçiminde olan kadınlar bölümü erkekler bölümünden daha küçüktür


Duvarları moloz taştandır, kemerlerde tuğla kullanılmıştır Duvarlar her iki bölümde de düz saçaklarla sonuçlanmakta olup, yalnızca soyunmalıkların kubbe saçakları, kirpi saçak biçimindedir


Kare planlı kadınlar soyunmalığının kubbesi tuğladandır İç bölümde geçişi sağlayan trompların içi yivlerle süslüdür Soyunmalıktan kemerli niş içinde yer alan kapı ile iki bölümlü ılıklığa, oradan da sıcaklığa geçilir Burası dikdörtgen biçiminde, iki sivri kemerle üç bölüme ayrılmıştır Ortası kubbe, yanlar tonozla örtülüdür


Güney cephesinden girilen erkek soyunmalığı ise kare planlıdır Üzeri kubbe ile örtülü bölümün trompları dilimli ve baklavalıdır


Erkek soyunmalığının etrafında şekiller bulunmaktadır Orijinal durumundaki şekillerin ortasında 12 kenarlı mermer havuz bulunmaktadır


Sıcaklık mekanında ortada kubbeli bir mekan bulunmaktadır Bu mekanın dört kenarında aynalı tonozlarla örtülmüş eyvanlar ve bunların köşelerinde kubbeli halvet odaları vardır






Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın

Eski 09-17-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın



EFE ve EFE KÜLTÜRÜ




Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde batı Anadolu'da yaygınlaşan çetecilere "EFE" denilmiştir Genelde, Ege kırsal alanında tek tek ya da gruplar halinde yasayan gözüpek dürüst, mert kişilerdir Başkanları "Efe", yardımcıları "Zeybek" ve "Kızan" adıyla anılır Efelik 10yy' in sonunda Yusuf Paşa ile başlamış olup, en bilinenleri, 17yy da Sivri Bölükbaşı, 19yy da Atçalı Kel Memet ve nihayet 20yy'da Yörük Ali' dir Bu efeler adaletsizliğe ve haksızlığa uğradıkları gerekçesiyle hükümete başkaldıran silahlı eylemcilerdir Zenginden alıp fakire vermişler, milli mücadele yıllarında kurtuluş yanlısı savaşçılar olmuşlardır Milli mücadele yıllarında bölgenin Yunanlılarca işgali karşısında yörenin yurtsever asker, aydın ve din adamları efeleri yurt savunmasına davet etmişler ve Yörük Ali Efe grubu oluşturulmuştur Az sayıda, dağınık halde Yunan askerleriyle mücadeleye giren Yörük Ali Efe ile birlikte Demirci Mehmet Efe ve maiyetindekiler giderek artan direniş göstermiş ve Yunan askerlerinin geri çekilmelerini sağlayarak çok etkili olmuşlardır







Efeler akşama doğru dağdan indiler

Aydın eşrafından Solakların İbram Ağa’nın çiftliğinde yaptığı zulümlerin diyetinin ödeneceği gündür bugün İbrahim Ağa’ya daha önceden haber gönderilmiş ve gece 03:00 'de çiftliğine gidilecektir

Tralleis harabelerinden aşağı inilir, Zincirli Han’a gelinir Tertip alınır hemen handa ve beklemeye başlanır Zeytin odunları çıtır çıtır yanarken, sessizlik hakimdir Hancı ve hancının kedisi de sinmiştir kenara

Gecenin sessizliğinde zeybekler ve kızanlar kendi arasında sessizce söyleşir

Bu gece efeye kızanlar da katılır Kızan olmak kolay değildir Efe olmak için önce kızan daha sonra da zeybek olmak gerekir Efelik ise en sonra gelir

O gece kızanlığa geçiş için gençler sırayla efenin yanına gelir Efe, zeybekler ve diğer kızanlar oturmaktadır Kızan efenin yanına gelir;
- “Bu koca dağların sahibi kim?
- Erimiz!
- Yiğiti kim?
- Efemiz!
- Yiğit kime derler?
- Sözünde durana, efesiyle ölene !
- Korkak kime derler?
- Sözünden dönüp, aman diyene!
- Varyemezlere acımalı mı, dayak mı haktır?
- Dayak haktır!
- Susuz derelerde kavak biter mi?
- Bitmez
- Bitkisiz diyarlarda duman tüter mi?
- Tütmez
- Adem kuşağına bel bağlanır mı?
- Bağlanırsa ağlanır
- Yiğitlerde ne yoktur?
- Merhamet yoktur
- Şeytan'a bel bağlanır mı?
- Yardımcımızdır bağlanır!
- Sözünde durmayan kahpe bacının kızanı olsun mu?
- Olsun
- Şu dualı yatağan böğrüne batsın mı?
- Batsın
- Doğru söylediğine Nasuh tövbesi olsun mu?
- Olsun
der ve kızanlığa geçerler







AMA HER EFENİN ARKASINDA GÖZÜ YAŞLI KADINLAR KALIR



Ya anası, ya bacısı, ya karısı…





EFE SAATİNE BAKAR VE VAKİT GELDİ DER…

Efe, zeybek ve kızanlar handan çıkmaya hazırlandıkları sırada, Solakların İbram Ağa ve adamları hana baskın yaparlar Her taraf toz dumandır Efe tüm tertibatı almasına rağmen pusuya düşürülmüştür Çatışma başlar


İbram Ağa’nın adamları efe ve kızanlardan sayıca üstün olmalarına rağmen çatışma tüm hızıyla sürer İbram Ağa yine kalleşliğini yapar, çatışma sürerken hanı ateşe verir





Efeler alışıktır, ihanete ve pusuya Efe kolay kolay pabuç bırakmaz Efe olmasının anlamı da budur zaten Efe dürüsttür, delikanlıdır
Efe sözünü bilir, sözünü tutar Başkalarından da bunu ister
Efe ihanetin hesabını sorar
Efe cesurdur, hakkına sahip olur, hakkını yedirmez
Efe ezilene sahip olur ve korur








Efe’nin mekanı dağlardır Mavi gökyüzü ve yeşil ormanlar onun için hep özgürlüğü anlatır


Yine dağlara yol gözükmüştür


Efe, zeybek ve kızanları ile İbram Ağa ve adamlarının baskınını püskürtür, hepsi ölmüştür Bu arada kızanlardan da iki kayıp vardır

Yine dağlara der Efe

Zincirli Han’ın kuzeybatısındaki mescitin arasından dağlara yönelirler

Hava ağarmak üzeredir Dağların dorukları ise hala pusludur!


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.