ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Gezelim, Görelim (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=467)
-   -   Aydın ilimizi Gezelim, Görelim (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=92726)

Şengül Şirin 09-17-2009 10:17 PM

Aydın ilimizi Gezelim, Görelim
 
7 Eklenti(ler)
Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın







Aydın kenti günümüzden yaklaşık 6500 yıl öncesine dayanan geçmişe sahiptir. Tralleis, Aydın ilinin kuzeyinde, Kestane Dağları’nın (Mesogis) güney eteklerinde kurulmuştur. Tralleis, Menderes Havzası boyunca uzanan ve Anadolu içlerine kadar ulaşımı sağlayan ünlü Smyrna-Ephesos-Magnesia-Tralleis-Nysa-Laodikeia ana yolunu, hem askeri, hem de ticari açıdan güvence altına almıştır.




Tralleis’de ilk kazılar, 1888 yılında Alman Orient Komitesi adına Von Kaufmann başkanlığında, Carl Humann ve William Dörpfeld yönetiminde Apollon başının bulunduğu alanda, tiyatro ve gymnasiumda gerçekleştirilmiştir.

1902 yılında İstanbul İmparatorluk Müzesi başında bulunan Osman Hamdi Bey, görevlendirdiği kardeşi Halil Edhem Bey’i Tralleis’de kazılar yapmak üzere Aydın’a göndermiştir. (1)





Dünyanın birçok müze ve özel koleksiyonlarında, Tralleis’den gitme heykeltıraşlık eserlerinin yer alması, kentin büyük heykeltıraşlar yetiştiren bir okulun bulunduğu ve buna bağlı olarak gelişen bir heykeltıraşlık ekolünün varlığı anlaşılmıştır.

Tralleis, Helenistik ve Roma döneminde sağlam temellere dayalı politikası ve güçlü bir ekonomiye sahiptir. Bergama, Efes, Milet, Kyzikos gibi önemli merkezler arasına girerek, onlara eşdeğer kabul edilmiştir.


Antik kaynaklardan elde edilen bilgilere göre, Tralleis’in en ünlü yontucuları Artemidoros’un oğulları Apollonios ve Tauriskos adlı kardeşlerdir. Bu iki yontucu yaptıkları ünlü ve anıtsal Dirke Grubu adlı eserleriyle antik dönemde büyük bir şöhrete ulaşmışlardır. Bu iki yontucu dışında Plinius’un bahsettiği Tauriskos’un oğlu Apollonios da bu alanda önemli eserler ortaya koymuştur.





Tralleis’in bir başka ünlü yontucusu Aphrodisias’ın birçok eseri, başka yontucuların eserleriyle birlikte Roma’da Palatin’deki İmparator Sarayı’nı süslemekteydi. İmparatorluk Sarayı’nda çalışabilecek ve eserlerini saraya yerleştirebilecek üne ve niteliğe yükselmiş olması da Tralleis’deki yontuculuğun ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. (2) Tralleis yontucuları ve yontuculuk ekolü MÖ.2 YY’dan MS.1.YY’ın sonlarına kadar aralıksız olarak faaliyette bulunmuş olmalıdır. Yine Plinius’un bahsettiği Tralleisli yontuculardan olan Periklymenos Roma’da Pompeius Tiyatrosu için eserler yapmıştır.





http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253215198

Antik kaynaklar haricinde arkeolojik belgelerle de Tralleisli yontucuların veya Tralleis yontuculuk ekolünün en azından MÖ.2.YY’da varlığı ortaya çıkmakta ve bu ekolün devamlı faaliyette bulunduğu kanıtlanmaktadır.


Tralleisli yontucular hem Anadolu’da hemde Rhodos Adası’nda çalışmış ve büyük bir şöhrete ulaşıp, daha sonraki devrin sanatını ve sanatçılarını etkilemişlerdir. Gerek antik kaynaklar, gerekse arkeolojik verilere göre Tralleis, Helenistik dönemde yeterince yontucu yetiştirmiş ve yontuculuk ekolünü geliştirmiştir. Bu ekol, Roma İmparatorluğu zamanında gelişen ve büyük bir şöhrete ulaşan Aphrodisias ekolünün kuruluşunda da etkili olmuştur.

Tralleis’ten bugün ayakta kalan en önemli yapı, bugün “Üç Gözler” olarak bilinen İS.II Yüzyılda yapılmış Gymnasion’a ait tonozlu yapının kalıntısıdır.




Tralleis’li 3 kız kardeş müzisyen, tiyatro sanatçılıklarının yanı sıra olimpiyatlarda da şampiyon olmuşlardır.

Aslen Nysa’lı olan Phytodoros, kentin ününden dolayı Tralleis’te oturmuş ve imparator Pompeieius ile dost olmuştur. Tralleis Roma senatosuna birçok senatör, meclis üyesi ve ünlü hatip göndermiştir.

Tralleis’li farmakolog Alexander çeşitli ilaçlar yapmış ve imparatorları tedavi etmiştir.

Eski dönemlerden bugüne kadar ünlü olan Ayasofya Tralleis’li Anthemius ve Miletli İsodoros tarafından inşa edilmiştir.




Şengül Şirin 09-17-2009 10:23 PM

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın
 
9 Eklenti(ler)
ARSENAL

Arsenal’in, çağlar boyu askeri garnizon kenti olan Tralleis’in önemli bir askeri yapısı olduğu iddia edilmiştir. Gymnasium’un 300 metre kuzeyinde, Antik Tralleis-Efes yoluna açılan bir vadinin kuzey yamacına yapılmıştır.

Üç katlı yapının birinci katı Helenistik dönemde yapılmış, sonraki dönemlerde ikinci ve üçüncü katlar da eklenerek yapı anıtsal boyutlar kazanmıştır. Arsenal yapısının girişinde yer alan girişler, tünellerle şehrin önemli merkezlerine, akropole ve askeri yapılara bağlanmıştır.


Tünel yükseklikleri ihtiyaca göre belirlenmiş olup, bazı yerlerde 9 metre, bazı yerlerde 4 metre olarak değişmektedir. Tüneller kendi içinde bir labirenti andırmaktadır. Bu tünellerde belirli aralıklarla kapılar ve savunma setlerinin yapıldığı görülmüştür. Hava sirkülasyonunun sağlanması için belirli aralıklarla havalandırma bacaları açılmıştır. Bazı yerlerde tüneller iki katlı olup, gidişli gelişli olarak kullanılmıştır.


Arsenal olarak tanımlanan yapıya bağlı tünellerden yaklaşık 1000 metrelik bir bölüm açılmış olup, şimdiki Aydın ilinin kent merkezinin altına kadar ilerlemektedir. Geri kalan bölüm henüz açığa çıkarılmamıştır.


Arsenal bugün için güvenlik nedeniyle ziyarete kapalıdır. Tralleis kazılarının tekrar başlaması ile Arsenal’in gizemi de çözülebilecektir.


Mesogis Dağları’ndan çıkan irili ufaklı derelerle beslenen Tralleis kenti, güneyinde yer alan Menderes Nehri’nin suladığı zengin alüvyonlu topraklar sayesinde tarih boyunca zenginlik ve refah içinde yaşamını sürdürmüştür.

Bu zenginlik ve ekonomik güçlülük de kültür ve sanatın gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.


Ve Tralleis uygarlığın ve aydınlanmanın önemli bir merkezi olmuştur…





APHRODİSİAS



Aydın'ın Karacasu ilçesi yakınlarında bir antik kenttir. Tanrıça Afrodit adına kurulmuştur. Tunç çağından Bizans dönemine değin (M.Ö. 2800 - M.S. 220) büyük bir yerleşim merkeziydi. Arkeolojik kazılarda Afrodit tapınağı, odeon, stadium ve agorası, hamamları gün ışığına çıkarılmıştır.



Afrodisias, İlkçağ'da önemli bir heykel yapım merkezi olarak tanınmıştır. Aphrodisias özellikle Roma çağında Aphrodithe tapınımı ile ünlenmiş bayındır bir antik kent, günümüzde ise çok iyi korunmuş anıt yapıları ile Türkiye’nin en önemli arkeolojik yerlerinden biridir.




Sonraki devirlerde üzerine tiyatro yapılan höyük, M.Ö. 5000’lere kadar giden Prehistorik bir yerleşmedir. M.Ö. 6. yüzyılda Aphrodisias küçük bir köydür. İlk Aphrodithe tapınağı da bu devirde yapılmıştır. Bu görünüm M.Ö. 2. yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile değişmiştir. Bu devirde kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşıyordu.






Afrodisias çok uzun bir zaman Geyre Köyü’nün içinde yer almıştır. Daha sonra Geyre, ören yeri dışına taşınarak bölge koruma altına alınmıştır. Geyre evleri, görülmesi gereken ilginç yapılar arasındadır.







M.Ö.1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus Aphrodisias’ı kişisel koruması altına aldı. Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki 2 yüzyıl içinde yapıldı. Tiyatro ve tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlandı (Tiberius Portikosu ve Agora). Antik dünyanın en iyi korunmuş Stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyordu. M.S. 3. yüzyılın sonlarında Aphrodisias Roma İmparatorluğu’nun Karia Eyaleti’nin başkenti oldu. M.S. 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi. M.S. 6. yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı. Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü. Küçük bir kasabaya dönen kent 12. yüzyılda tamamen terkedildi.




1961 yılında New York Üniversitesi tarafından başlatılan kazılar günümüzde de sürdürülmüştür. Afrodisias’ın tekrar yaşama geçirilmesinde Prof.Dr.Kenan Erim’in büyük katkısı olmuştur.

Antikçağda tapınılan sevgi tanrıçası Afrodite’den dolayı kent çok ünlenmiş ve bir haç merkezi olmuştur. Kenti ünlendiren bir ikinci öge ise heykelcilik okuludur. Roma imparatorları tanrıça Afrodite’nin soyundan geldiklerine inandıkları için kente özel bir ilgi duymuş ve destek vermişlerdir. Kent, antikçağda Karya diye anılan (bugünkü güney-batı Anadolu) bölgenin en gelişmiş kenti idi. Çok ilginçtir, bu Karya adı bir şekilde bugünkü Geyre Köyü’nün adı içinde yaşamaktadır. Roma dönemi Afrodisias’ın en parlak çağı idi. Hıristiyanlık döneminde önemli bir anakent olmuş, kente çok sayıda piskopos yerleşmiş ve çağın entelektüel tartışmalarında saf tutmuşlardır. Kentteki heykelcilik okulundan söz etmek Afrodisias’ın önemini vurgulamak için yeterlidir. O dönemde başarılı sanatçılar inci gibi işledikleri birinci kalite mermerden yarattıkları heykel, portre, lahit, süsleme elemanlarını tüm Akdeniz Havzası’na ihraç etmişlerdir. Ürettikleri lahitler mezar değil adeta öbür dünya için yapılmış birer konut gibidir. Eskiler bu taş mezarlara ilginç bir ad da takmışlar; sarkusfagus demişler onlara. Anlamı ise et yiyen taş demek. Kentin hemen girişinde onlarcası sergilenmiştir bu lahitlerin. Afrodisias yalnız Anadolu’nun değil tüm dünyanın önemli ve güzel ören yerlerinden biridir. (3)


Afrodisias ören yeri, ülkemize gelen turistlerin en çok ziyaret ettikleri ve etkilendikleri bir yerdir. Kent bölgemizin ikinci büyük dağı Babadağ’a bakar. Antikçağda Salbakos olarak anılan Babadağ özellikle kışın karla örtülü zirvesiyle bölgeyi güzelleştirir, fotoğraf sevdalılarına zengin olanaklar sunar. Karşısındaki Karıncalı Dağı ile bölgenin coğrafi güzelliğini daha da bezer Salbakos. Eteklerindeki mermer yatakları Afrodisias’ın ünlenmesinde önemli etkendir. Antikçağın ünlüleri arasında Afrodisiaslı aydınlar da vardır; o çağın ilk romanlarından birini Khariton adında bir Afrodisiaslı yazmıştır. Yine, ilk tıp el kitaplarından birini yazan Ksenokrates adında bir Afrodisiaslıdır.







Aydın ili Güllübahçe beldesi yakınındadır. Priene’de Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından kazı ve araştırma çalışmaları yürütülmektedir. Varlığı M.Ö. 2. bin yılına kadar uzanan şehrin ilk kuruluşu hakkındaki bilgilerimiz hâlen varsayımlara dayanmaktadır. Helenistik dönem boyunca şehir Ptolemaic ve Seleucid Krallıklarının ve Pergamum Krallığı’nın yönetimi altına girdi. M.Ö. 133’de Pergamum Kralı II. Attalus’un ölümünden sonra toprakları kendi isteğiyle Roma’ya eklendi ve böylelikle Priene Roma egemenliği altına girdi. Bizans döneminde şehir piskoposluktu. Bulgular, İmparatorluğun çöküşüne kadar yerleşimin devam ettiğini kanıtlamaktadır. Bu dönemin sonunda ise, Priene tamamen terk edilmiştir

Priene eski şehir plânlamacılığının en güzel örneğidir. Şehir, Miletli mimar Hippodamus tarafından geliştirilen “grid sistemi” ile inşa edilmiştir. Genellikle 3,5 metre genişlikte olan şehrin yan sokakları arazinin eğimli olması sebebiyle merdivenlidir. Resmi ve halka açık diğer binalar çoğunlukla bir bloğun tamamını kapsamaktadır ve şehir merkezinde yer alır. Bunlar arasında oldukça korunmuş olarak günümüze kadar gelen Athena Tapınağı (M.Ö. 4. yüzyıl), Tiyatro, Agora, Zeus Olympos Tapınağı, Bouleuterion (M.Ö. 150), 2 Gymnasion ve Demeter kutsal alanı bulunmaktadır. Şehrin, biri batıda , diğer ikisi doğuda olmak üzere üç kapısı vardır. Priene’nin ana giriş kapısı olan “Doğu Kapısı”, taşlı kaldırımdan yapılmış uzun bir yokuş yoldan sonra ulaşılabilen Tiyatro sokağının kuzey doğusunda yer alır.




Şengül Şirin 09-17-2009 10:30 PM

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın
 
14 Eklenti(ler)
MİLET


Milet, Aydın ili, Söke ilçesi sınırları içerisinde Söke’ye 30 km. uzaklıkta ve Akköy yakınlarındadır.

Milet’te ilk kazılar 1899’da Th. Wiegand tarafından başlatılmış ve 1938’e kadar devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar başlatılan çalışmalar hâlen kazı ve onarımlarlarla Alman uzmanlar tarafından sürdürülmektedir.


Milet, kuruluşunda bir liman kenti olmakla beraber, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla liman doldurulduğu için bugün denizden içeride bulunmaktadır. Kentte ızgara plân uygulanmış ve yapılar bu plânın öngördüğü biçimde konumlanmışlardır. Kentte bulunan yapılar arasında 15.000 kişilik kapasitesi olan ve son yıllarda onarılmaya başlanan Roma çağı yapısı Tiyatro, M.S. 1. yüzyılda inşa edilmiş Roma Hamamları, ana dini merkez olan Delphinion, Kuzey Agora, M.S. 1. yüzyıla ait Ionik Stoa, Capito hamamları, Gymnasium, 2. yüzyılda inşa edilen Bouleterion, 164x196 m. boyutlarındaki Güney Agora, M.S. 2. yüzyılda yapılan Faustina Hamamı önem kazanır.





DİDİM



Aydın ilinin Didim ilçesi sınırları içerisinde yeralan Didyma, Apollon Tapınağı ile ünlüdür.


Didim’deki ilk kazılar 1858’de İngilizler tarafından Newton’un başkanlığında yapılmış. 1905’te Th. Weigand yönetiminde başlatılan kazılar sistemli temellere dayandırılarak 1937’ye kadar sürdürülmüştür. Bu dönemde tapınağın büyük bir kısmı ortaya çıkmıştır. Kazı ve araştırma çalışmaları Alman uzmanlar tarafından hâlen sürdürülmektedir.





Didim’de bulunan eski yazıtlar, MÖ.500 dolaylarından kalmadır. Panormos Limanı’ndan tapınağa giden yola Kutsal Yol denmekteydi ve bunun iki yanında arkaik çağ yapıtlarına özgü biçimde aslan, sfenks, rahip heykelleri sıralanmıştı. Bu heykellerin çoğu 1858 yılına kadar yerinde idi. O yıl Sir Charles Newton tarafından Osmanlı hükümetinin izni ile alınıp İngiltere’ye gönderilmişlerdir. Şu anda bu eserler British Museum’da sergilenmektedir. (4)



http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253216091

Didymaion, Miletus’a bağlı bir kâhinin ikamet yeri ve mabet olarak bilinir. Son kazılardan Didyma’nın sadece bir kâhinin ikametgâhı değil, aynı zamanda yoğun bir yerleşim yeri olduğu da anlaşılmıştır.


Arkaik tapınağın yapımına M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında başlanıldığına ve yapımının aynı yüzyılın sonlarında tamamlanıldığına inanılır. Helenistik tapınağın yapımına, Büyük İskender’in Perslere karşı elde ettiği zaferden sonra başlanılmıştır. Ancak, kalıntılardan bu Helenistik tapınağın yapımının tamamlanmadığı anlaşılmaktadır.




AYDIN ve OSMANLI DÖNEMİ




NASUH PAŞA KÜLLİYESİ

18.yüzyılın ilk yıllarında inşa edilmiş Zincirli Han, Paşa Hamamı, Osman Ağa Medresesi ve mescitten oluşmuştur. 1708 yılında Nasuh Paşa tarafından yaptırılmıştır.




ZİNCİRLİ HAN


Hanın kapısı üzerinde yer alan kitabesinde;

Cenab-ı Hazret-ı Zişan Nasuh Paşa kim ki hayrat için vaz-ı müessir etmiş hak,

Bu hanı bi bedel eyledi bina el hak, Güzelhisar’a güzel verdi zineti dilcu

Gör bu han-ı şud derya bugün der tarih

Acep bina ve acep han-ı bi bedeldir bu







Zincirli Han beden duvarları, moloz taş ve aralarında tuğla kullanılarak yapılmıştır. Han girişinin bulunduğu güney cephesindeki dükkanlar, sokağa açılmaktadır. Dükkanların han avlusu ile ilgisi yoktur.
Çapraz tonozla örtülü giriş mekanının kuzeyinden sivri kemerli avluya girilmektedir. 23x28 metre boyutlarındaki avluya zemin zemin katta 18, bi-rinci katta 26 oda açılmaktadır.





Avlunun güneydoğu köşesinden bir koridorla küçük avluya geçilmektedir. Yuvarlak tuğla kemerlerle iki bölüme ayrılmış küçük avlu, han duvarları kuzey ve doğu yönlerindeki istinat duvarları ile çevrilmiştir. Bu bölümde kime ait olduğu belli olmayan mezar taşları vardır.

Zemin kat odalarının kireç taşı söveli kapı ve pencereleri bulunmaktadır. Pencereler düz, kapılar sivri kemerlidir. Odaların yan duvarlarında konsol taş üzerine oturmuş tuğla kemer alınlıklı, yanında niş olan ocak bulunmaktadır.



http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253216020

TÜRKİYE’DEKİ İLK DEMİRYOLU AYDIN-İZMİR ARASINDA DÖŞENMİŞTİR


DEMİRYOLU İLE GELEN EKONOMİK CANLILIK (1853)

Aydin ilinin ekonomik yapısının gelişmesinde en belirgin adım, Aydın-İzmir demiryolunun yapılmasıdır. Amerikan iç savaşının başlamasıyla İngiliz tekstil sanayisinin pamuk ihtiyacını karşılamak için pazar arayışları Batı Anadolu’yu ve Aydın-İzmir demiryolunu gündeme getirmiştir. 1853 yılında Robert Wilkin adlı bir İngiliz işadamının başlattığı demiryolu inşaatı ile ilgili girişimler sonuç vermiş ve Aydın demiryolu şirketi tarafından 7 Haziran 1866’ da 133 km.’ lik Aydın-İzmir demiryolu işletmeye açılmıştır. Bu modern ulaşım hattı, Menderes Vadisi için yeni bir dönemin başlangıcı oldu, taşıma giderleri km. basına %76 azaldı ve böylelikle bölgeye yılda 500.000 sterlin dolayında tasarruf sağlanmış oldu. 1877’lerde Aydın vilayetinin tüm giderleri karşılandıktan sonra, hazineye yılda ortalama 770.000 sterlin dolayında para aktarabilmekteydi. 1910’ da bu gelir 1.700.000 sterline ve toplam devlet gelirlerinin %15 ine ulaşmıştı.





KIZILCAPINAR


“Bahçede bir ağaç meyve vermezse
Onu da kökünden sökmek isterler
Yeşerip biterse dikenli çalı
Ondan koklamaya bir gül isterler” (5)

“İnançlar en su katılmamış düşünce varlıklarımızdır. Onların özünde kolay kolay değişmeyen, boyası değişse bile yapısında kendini sürdüren bir yaşama gerçeği gizlidir. Bu gerçek bize Anadolu’da bir kopuşun olmadığını, içten gelen bir kök bulunduğunu gösteriyor” (6)




KUŞADASI – GÜVERCİNADA



Ege sahillerindeki binbir sürprizden biri olan Güvercinada, Kuşadası’nın hemen kıyısında yer alan küçük bir adadır. Bir mendirek ile sahile bağlanmıştır. Sarp kayalar üzerine inşa edilmiş Bizans kalesi, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Mora isyanı sırasında adalardan gelecek saldırılara karşı bir ileri karakol görevi görmüştür. Burası ayrıca korsanlara karşı da kullanıldığından halk arasında “Korsan Kalesi” adı ile de anılmaktadır. Adanın en yüksek yerindeki kule, muhafızların bulunduğu gözetleme yeri olarak kullanılmıştır.



KUŞADASI – YILANCI BURNU

Kuşadası'nın ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemekte ise de, Kuşadası yakınında Yılancı Burnu denilen yerde, Efes'e bağlı Neopolis ismi ile İyonlar tarafından kurulduğu sanılmaktadır.


Şehir daha önce, Pilavtepe eteklerinde, Andızkulesi denilen yerde kurulmuştur. Bir müddet sonra Bizanslılara ait olan bu kıyılara Venedik ve Cenevizliler, ekonomik bakımdan egemen olmuşlardır. Ulaşım güçlükleri nedeni ile Kuşadası; Andızkulesi mevkiinden alınarak bugünkü yerinde Yeni İskele (Scala Nuova) adı ile kurulmuştur.






KUŞADASI’NDA BÜTÜN SOKAKLAR DENİZE ÇIKAR

Kuşadası'nın adını verdiği Kuşadası Körfezi ve yakın çevresi, sanat ve kültür merkezleri olarak bilinmektedir ve ilk çağlardan beri birçok farklı medeniyeti barındırmıştır.


Kuşadası, antik çağlarda Anadolu'nun Akdeniz'e açılan başlıca limanlarından biri idi. O devirde Neopolis adı ile anılıyordu. M.Ö. 7.yy.da başkentleri Sardes olan Lidyalılar yöreye hakim olmuşlardır.


M.Ö. 546'da başlayan Pers hakimiyeti, M.Ö. 334'de Büyük İskender'in tüm Anadolu'yu ele geçirmesine kadar devam eder. Bundan sonra Anadolu'da Yunan medeniyeti ile yerli Anadolu medeniyetinin sentezi olarak yepyeni bir çağ, yepyeni bir sanat ve kültür anlayışı hakim olur ve bu çağ "Helenistik Çağ" adı ile anılır. Efes, Milet, Priene ve Didim bu devrin en ünlü şehirleridir.


Kuşadası, 1413 yılında 1.Mehmet (Çelebi) tarafından Osmanlı egemenliğine katılmıştır. Bu tarihten sonra, şehir tamamen Türklerin elinde kalmış ve Türklerin yaptığı eserlerle dolmaya başlamıştır. Bunlardan bugünkü Kervansaray ve Kuşadası'nı çeviren surlar, Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.







Kimin tarafından yaptırıldığı bilinmeyen yapının mimari karakterinden 15-16 Yüzyılları arasında yapıldığı anlaşılmaktadır.(7) Gümrükönü mahallesindedir.


Gümrükönü Hanı, restorasyon pragramına alınmış olup çalışmalar devam etmektedir.

Aydın, eski adıyla Tralles şehri, 1177 yılının Ağustos ayında fethedildi, böylece Selçuklu topraklarına katıldı. O günden sonra şehrin adı "Güzel Hisar" oldu.


Tralles, Aydın dağlarının ovaya bakan dik yamaçlar ve derin vadilerle çevrili düzlüğünde kurulmuştu. Tralles, "güçlü, bayındır" anlamına geliyor ve Ege Bölgesi’nin en güzel şehirlerinden biri olarak tanınıyordu. Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türk akıncıları Ege'ye kadar uzanmış, hatta İzmir'i fethetmişlerse de Tralles'in fethi, ancak Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan'ın eliyle mümkün olabilmiş, ad değiştirmişti.


Aradan yıllar geçti. Güzelhisar birkaç kez el değiştirdi. Selçukluların, son yıllarında Menteşeoğulları Beyliği’nin kurucusu Menteş Bey’in eline geçen Güzelhisar, 1310 yılında Aydınoğlu Mehmed Bey'in idaresine girdi, hatta Aydınoğulları Beyliği’nin merkezi oldu. Mehmed Bey, dedesi Aydın Bey'in adını "Güzelhisar" ın başına ekledi, şehrin adı şimdi "Aydın Güzelhisarı" olmuştu. Bu adla tanındı, son yüzyıllarda da sadece Aydın dendi.






GÜMRÜKÖNÜ HAMAMI


Osmanlı hamamlarının ilgi çekici örneklerinden biridir. Çifte hamam olarak inşa edilmiştir. L biçiminde olan kadınlar bölümü erkekler bölümünden daha küçüktür.


Duvarları moloz taştandır, kemerlerde tuğla kullanılmıştır. Duvarlar her iki bölümde de düz saçaklarla sonuçlanmakta olup, yalnızca soyunmalıkların kubbe saçakları, kirpi saçak biçimindedir.


Kare planlı kadınlar soyunmalığının kubbesi tuğladandır. İç bölümde geçişi sağlayan trompların içi yivlerle süslüdür. Soyunmalıktan kemerli niş içinde yer alan kapı ile iki bölümlü ılıklığa, oradan da sıcaklığa geçilir. Burası dikdörtgen biçiminde, iki sivri kemerle üç bölüme ayrılmıştır. Ortası kubbe, yanlar tonozla örtülüdür.


Güney cephesinden girilen erkek soyunmalığı ise kare planlıdır. Üzeri kubbe ile örtülü bölümün trompları dilimli ve baklavalıdır.


Erkek soyunmalığının etrafında şekiller bulunmaktadır. Orijinal durumundaki şekillerin ortasında 12 kenarlı mermer havuz bulunmaktadır.


Sıcaklık mekanında ortada kubbeli bir mekan bulunmaktadır. Bu mekanın dört kenarında aynalı tonozlarla örtülmüş eyvanlar ve bunların köşelerinde kubbeli halvet odaları vardır.






Şengül Şirin 09-17-2009 10:41 PM

Cevap : Uygarlığın ve Aydınlığın Şehri - Aydın
 
5 Eklenti(ler)
EFE ve EFE KÜLTÜRÜ




Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde batı Anadolu'da yaygınlaşan çetecilere "EFE" denilmiştir. Genelde, Ege kırsal alanında tek tek ya da gruplar halinde yasayan gözüpek dürüst, mert kişilerdir. Başkanları "Efe", yardımcıları "Zeybek" ve "Kızan" adıyla anılır. Efelik 10.y.y.' in sonunda Yusuf Paşa ile başlamış olup, en bilinenleri, 17.y.y. da Sivri Bölükbaşı, 19.y.y. da Atçalı Kel Memet ve nihayet 20.y.y.'da Yörük Ali' dir. Bu efeler adaletsizliğe ve haksızlığa uğradıkları gerekçesiyle hükümete başkaldıran silahlı eylemcilerdir. Zenginden alıp fakire vermişler, milli mücadele yıllarında kurtuluş yanlısı savaşçılar olmuşlardır. Milli mücadele yıllarında bölgenin Yunanlılarca işgali karşısında yörenin yurtsever asker, aydın ve din adamları efeleri yurt savunmasına davet etmişler ve Yörük Ali Efe grubu oluşturulmuştur. Az sayıda, dağınık halde Yunan askerleriyle mücadeleye giren Yörük Ali Efe ile birlikte Demirci Mehmet Efe ve maiyetindekiler giderek artan direniş göstermiş ve Yunan askerlerinin geri çekilmelerini sağlayarak çok etkili olmuşlardır.






Efeler akşama doğru dağdan indiler..

Aydın eşrafından Solakların İbram Ağa’nın çiftliğinde yaptığı zulümlerin diyetinin ödeneceği gündür bugün. İbrahim Ağa’ya daha önceden haber gönderilmiş ve gece 03:00 'de çiftliğine gidilecektir.

Tralleis harabelerinden aşağı inilir, Zincirli Han’a gelinir. Tertip alınır hemen handa ve beklemeye başlanır. Zeytin odunları çıtır çıtır yanarken, sessizlik hakimdir. Hancı ve hancının kedisi de sinmiştir kenara..

Gecenin sessizliğinde zeybekler ve kızanlar kendi arasında sessizce söyleşir.

Bu gece efeye kızanlar da katılır. Kızan olmak kolay değildir. Efe olmak için önce kızan daha sonra da zeybek olmak gerekir. Efelik ise en sonra gelir.

O gece kızanlığa geçiş için gençler sırayla efenin yanına gelir. Efe, zeybekler ve diğer kızanlar oturmaktadır. Kızan efenin yanına gelir;
- “Bu koca dağların sahibi kim?
- Erimiz!
- Yiğiti kim?
- Efemiz!
- Yiğit kime derler?
- Sözünde durana, efesiyle ölene !
- Korkak kime derler?
- Sözünden dönüp, aman diyene!
- Varyemezlere acımalı mı, dayak mı haktır?
- Dayak haktır!
- Susuz derelerde kavak biter mi?
- Bitmez.
- Bitkisiz diyarlarda duman tüter mi?
- Tütmez.
- Adem kuşağına bel bağlanır mı?
- Bağlanırsa ağlanır.
- Yiğitlerde ne yoktur?
- Merhamet yoktur.
- Şeytan'a bel bağlanır mı?
- Yardımcımızdır bağlanır!
- Sözünde durmayan kahpe bacının kızanı olsun mu?
- Olsun.
- Şu dualı yatağan böğrüne batsın mı?
- Batsın.
- Doğru söylediğine Nasuh tövbesi olsun mu?
- Olsun.”
..der ve kızanlığa geçerler.





http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253216622

AMA HER EFENİN ARKASINDA GÖZÜ YAŞLI KADINLAR KALIR...



Ya anası, ya bacısı, ya karısı…




EFE SAATİNE BAKAR VE VAKİT GELDİ DER…

Efe, zeybek ve kızanlar handan çıkmaya hazırlandıkları sırada, Solakların İbram Ağa ve adamları hana baskın yaparlar. Her taraf toz dumandır. Efe tüm tertibatı almasına rağmen pusuya düşürülmüştür. Çatışma başlar.


İbram Ağa’nın adamları efe ve kızanlardan sayıca üstün olmalarına rağmen çatışma tüm hızıyla sürer. İbram Ağa yine kalleşliğini yapar, çatışma sürerken hanı ateşe verir...




Efeler alışıktır, ihanete ve pusuya.. Efe kolay kolay pabuç bırakmaz... Efe olmasının anlamı da budur zaten. Efe dürüsttür, delikanlıdır.
Efe sözünü bilir, sözünü tutar. Başkalarından da bunu ister.
Efe ihanetin hesabını sorar.
Efe cesurdur, hakkına sahip olur, hakkını yedirmez.
Efe ezilene sahip olur ve korur.





http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1253216622


Efe’nin mekanı dağlardır.. Mavi gökyüzü ve yeşil ormanlar onun için hep özgürlüğü anlatır.


Yine dağlara yol gözükmüştür.


Efe, zeybek ve kızanları ile İbram Ağa ve adamlarının baskınını püskürtür, hepsi ölmüştür. Bu arada kızanlardan da iki kayıp vardır.

Yine dağlara der Efe..

Zincirli Han’ın kuzeybatısındaki mescitin arasından dağlara yönelirler...

Hava ağarmak üzeredir... Dağların dorukları ise hala pusludur...!



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.