|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< A >> Acemi çaylak : Toy, tecrübesiz, beceriksiz kimse  Acemilik çekmek : -1  Bir işte bilgisiz ve deneyimsiz olduğu içjn sıkıntı çekmek  -2  Bir yerin yabancısı olduğu için bocalamak  Acem kılıcı gibi İki tarafı (taraflı) kesmek: Yandaşlarına da, karşıtlarına da zarar vermek, her iki yanı da kırmak  Acentadan çıkma : Yeni, gıcır gıcır (araba)  Acı çekmek (duymak) : -1  Vücutta herhangi, bir yara, ezik vb  nedeniyle aa duymak  -2  Yaptığı bir işin kötü sonuçlanmasından ötürü üzülmek  Acı gelmek (bir şey, birine) : Bir söz, durum, davranış ona dokunmak, onu üzmek  Acından ölmek : -1  Çok acıkmış olmak  -2  Açlıktan ötmek  Acı kuvvet: Zorlayıcı, ezici güç  Acısı çıkmak : Bir güçlüğün daha sonra olumsuz, kötü sonuçlarını görmek, yaşamak  Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek) : Üzüntü yaratan bir olay belleğinde, gönlünde derin iz bırakmak  Acısını almak : -1  Act tadını gidermek  -2  Sızısını, üzüntüsünü gidermek  Acısını çekmek (bir şeyin) : Yapılan yanlış bir işin üzücü sonuçlarını görmek  Acısını çıkarmak (bir şeyin) (bir kimseden) : -1  Uğradığı maddi ve manevi kayıpları gidermek  -2  Zamanında gereği gibi yapılamayan bir-şeyi fırsatı düşünce fazlasıyla yapmak; telafi etmek, gidermek  -3  Yapılan bir kötülüğe kötülükle karşılık verip öç almak; intikam almak  Acı soğuk : Çok üşüten, sert soğuk  Acı söylemek: Yanlış yolda olan bir kimseyi çekinmeden uyarmak, sert dille eleştirmek  Acı tatlı: Hem hoş hem üzüntü verici olan  Aciz bırakmak (birini) : Birini çaresiz, güçsüz duruma getirmek  Aciz kalmak : -1  Hiç bir şey yapamayacak duruma gelmek  -2  Bütün çabalarına karşın o işi yapamamak ; çaresiz kalmak  Acze düşmek : Güçsüz kalmak, beceriksiz olmak  Aç açına : Aç olarak, hiçbir şey yemeden  Aç bülaç : Perişan, yoksul, bakımsız bir durumda  Aç gözlü : Azla yetinmeyen, doymak bilmeyen (kimse) ; haris; gözü aç  Aç gözünü, açarlar gözünü : Çok dikkatli ol, yoksa çok şeyler kaybedersin, act olaylarla karşılaşırsın  ” anlamında  Açığa almak (birini) : Onu tam yetki ve sorumlulukla yaptığı, görevden almak  Açığa çıkarmak (birini) (bir şeyi): -1  O kimsenin görevine son vermek ; onu kadrodışı bırakmak  -2  Bir durumu fark ederek aydınlatmak  -3  O şeyi kimyasal bir işlemle başka şeylerden ayırmak  Açığa çıkmak: Bir durum başkalarınca anlaşılmak  Açığa vurmak (bir şeyi) : -1  Gizli kalması gereken bir şeyi açıklamak, belli etmek  -2  Bir davranış her şeyin belirtisi olmalı  Açığı çıkmak : Onun sorumluluğundaki mal ya da para tutarında, tuttuğu hesapta, eksiği olduğu anlaşılmak  Açığını bulmak (birinin): -1  Bir hesaplamada eksiğini ortaya koymak  -2  Birini alt etmek için, bilinmeyen, gizli kalmış bir kusurunu, hatasını öğrenmek  Açığını kapatmak (birinin) (bir şeyin) : -1  Birinin eksik bıraktığı işleri tamamlamak  -2  Birini hesap açığını ödemek  Açığını yakalamak (birinin) : Onun hesap hilesini, yalanını, hatalı bir işini fark etmek, bulmak  Açık açık : Hiçbir gizli yön bırakmadan ; içtenlikle  Açık ağızlı: Aptal görünüşlü, salak, sersem kimse için söylenir  Açık alınla : Şerefle, şerefli bir biçimde, övünçle  Açık bono (çek, kart) vermek (birine) : Bir kimseye bir konuda sınırsız yetki vermek, tanımak Açık elli: Cömert kimse için söylenir, eli açık  Açık etmek (bir şeyi): Beili etmek (Kars  İpucu vermek  ) Açık fikirli: Yeniliklere İlgi duyan, ayak uydurabilen ya da hoşgörülü bir tavır takınan (kimse)  Açıkgöz: -1  Durumları, fırsatları en iyi değerlendirebilen, becerikli, uyanık (kimse)  -2  Kurnaz, işini bilen, kendi çıkarını gözeten (kimse)  Açık gözlük etmek : -1  Uyanık davranmak  -2  Fırsatlardan yararlanmasını bilmek  Açık hava : Bir binanın dışındaki yer  Açık hava oteli: Geceyi sokakta geçirenler için sokak  Açık kalpli: Gizlisi saklısı olmayan, düşündüklerini olduğu gibi söyleyen, samimi (kimse); açık yürekli  Açık kapı bırakmak : Bir konuda kesin yargıya varmamak, o konuyu yeniden ele alabilme olanağını bırakmak Açık kapı bırakmamak : Bir konuda her türlü önlemi almış olmak Açık konuşmak: Gerçeği korkuya, çekinme duygusuna kapılmadan, gizlemeye gerek duymadan söylemek Açıklık getirmek (İzahetme) : Konuyu daha anlatılır kılmak  Açık mektup : Herhangi bir kimseye, kuruma hitaben yazılan ve kamuoyunu etkilemek amacıyla basın organlarında yayımlanan mektup  Açık olmak: Hiçbir şeyi gizlememek saklamamak; içten, samimi, art Açık oynamak: Hiçbir art düşüncesi, gizli niyeti olmamak  Açık saçık : Yasa ve toplum kurallarına göre ayıp ve suç sayılacak ölçüde (giyim, söz; konuşmak) Açık seçik: Çok belirgin (biçimde), açık ve anlaşılır biçimde  Açık söylemek : -1  Kolay anlaşılır bir biçimde söylemek  -2  Çekinmeden söylemek  Açık sözlü : Düşüncelerini açıkça belirten, İçten kimse için söylenir  Açık şehir: Bir savaşta, savunmasız olduğu önceden ilan edilen şehir  Açıkta bırakmak (birini) : -1  Ona herhangi bir iş ya da görev vermemek  -2  Onu evsiz barksız bırakmak  -3  Onu çeşitli kişilere sağlanan hizmetten yoksun bırakmak  Açıkta kalmak: -1  Herhangi bir işe ya da kuruluşa girememek  -2  Evsiz barksız kalmak  -3  Çeşitli kişilere sağlanan hizmetten yoksun kalmak yararlanamamak  Açıktan açığa: Herkesin gözü önüride, gizleyip saklamadan  (Kars  Göz göre göre  ) Açık teşekkür : Basın organları yoluyla, ilgili kimse ya da kuruluşa İletilen teşekkür türü  Açık vermek: -1  Hesabı tutturamamak, gelir ile gider arasında denge kuramamak  -2  Borçlu duruma düşmek  -3  Kendini ele verecek söz söylemek ya da davranışta bulunmak  -4  Gizlenmesi gereken bir şeyi farkında olmadan belli edivermek  Açık yürekli: İçi dışı bir, dürüst kimse; Açık kalpli Açık yüreklilikle (yürekle): Hiçbir şeyi gizlemeden, samimi olarak  Açılıp saçılmak : -1  (Kadın) Oldukça açık saçık giyinmeye başlamak  -2  (Kadın) Oldukça serbest ve pervasız davranmaya başlamak  Aç karnına : Boş mideyle, henüz bir şeyler yiyip içmeden  Aç kurt (kurtlar) gibi: Aşın bir istekle  Açlıktan gözü (gözleri) kararmak : Çok Acıkmak  Açlıktan İmanı gevremek : Çok acıkmış olmak  Açlıktan nefesi kokmak : Yoksul duruma düşmek  Açlıktan ölmek: Dayanılamayacak ölçüde acıkmış olmak  Açmaza düşmek: İçinden çıkılması zor bir durumla karşılaşmak  Açmaza getirmek (düşürmek, sokmak) (birini) : Onu içinden zor çıkılır bir durumla karşı karşıya bırakmak  Açtı ağzını, yumdu gözünü : “Kızgınlık, Öfke nedeniyle onur kına sözler söyledi  ” anlamında kullanılır  (Kars  Ağzına geleni söylemek  ) Ad almak : Kendisine ad verilmek  Adama dönmek (benzemek) : Giyimi ve tavırlarıyla herkesçe beğenilir duruma gelmek, derlenip toparlanmak  Adam almamak (bir yer); Orası çok kalabalık olmak  Adam başına : Her bir kimseye  Adam etmek (birini) (bir şeyi) : -1  O kimseyi topluma yararlı bir duruma getirmek, yetiştirmek  -2  O şeyi onarıp yarayışlı duruma getirmek  Adamına düşmek(adamını bulmak): -1  Bir iş gerçek sahibine verilmek; bir işi en iyi, en kolay yapan kimseyi bulmak  -2  (Alay yollu) Karakterine güvenilmeyen kimseyle bir arada olmak, iş yapmak, karşılaşmak  , Adam içine çıkamaz olmak (çıkamamak): Sıkılganlık, utangaçlık, yoksulluk, yüz kızartıcı bir davranış vb  yüzünden İnsanların arasına karışamamak  ^ Adam olmak : -1  Bir kimse, kendisini yetiştirip toplama yararlı bir duruma gelmek  -2  Bir şey onarılıp işe yarar duruma gelmek  Adam oluncaya kadar dokuz fırın ekmek İster : “Söz konusu kimsenin yetişip topluma yararlı olması için daha çok uzun zaman çalışması gerekir  ” anlamında  Adam sen de : “Aldırma, önem verme!” anlamında  Adam yerine koymak (birini) : Ona hak etmediği değeri vermek  A’dan z”ye kadar: Başından sonuna kadar, bütünüyle, baştan aşağı  Âdet görmek : Kadının ayda bir dölyatağından kan gelmek; aybaşı olmak  Âdet yerini bulsun diye : “Gerekli görüldüğü için değil, herkes öyle yaptığı, alışıldığı İçin  ” anlamında  Adı çıkmak (birinin): Kötü bir adla anılır olmak  Adı (bir şeye) çıkmak: Gerçekte öyle olmadığı halde, öyteymiş gibi tanınmak; ismi (bir şeye) çıkmak  Adı duyulmak : Ünlenmeye başlamak; ismi duyulmak  Adı geçmek: -1  Söz konusu edilmek  -2  Adı yazılmak; ismi geçmek  Adı kalmak : öldükten sonra da adı anılmak; ismi kalmak  Adı karışmak (bir işe, olaya) : Söz konusu iş ya da olayda kendisinin de İlgili olduğunu söylenmek; ismi karışmak  Adım adım yer edeyim, gör sana neler edeyim : “Senin bulunduğun yere sezdirmeden bir yerleşeyim, bak sana ne oyunlar oynayacağım  ” anlamında  Adım atmak : Bir işe başlamak, girişmek  Adım atmamak (bir yere ) : Oraya hiç gitmemek, uğramamak  Adım başı(na) : Birbirine yakın yerlerde  Adımım denk (tek) almak : Bir işte dikkati davranmak Adını ağzına aptestte almak : Onu saygıyla anmak  Adını koymak : Bir malın fiyatını, bir işin paraca karşılığını belirlemek  Adı (bite) okunmamak: Ona hiç değer, önem verilmemek; iemi (bile) okunmamak  Adını (bir şeye) çıkarmak : Kendini o şey gibi tanıtmak  Adını (defterden) silmek : Onunla İlişkisini kesmek  Adı sanı belirsiz: Kim olduğu, kimin nesi olduğu bilinmiyen  Adı üstünde ; Apaçık belli, adından da anlaşılacağı gibi  Adıyla sanıyla : Herkesçe bilinen adı ve ünüyle; ismiyle cismiyle  Ad takmak (birine) : Ona niteliklerine uygun bir ad vermek; isim takmak  Afakanlar basmak : bk  Hafakanlar basmak  Afişte kalmak : Bir oyun pekçok kez sahnelenmek, gösterimi sürmek  Aforoz etmek (birini) : Kızılan, sevilmeyen bir kimse ya da kuruluşla bütün ilişkileri kesmek, onu dışlamak  Afyonu başına vurmak: Öfkesinden ne yaptığını bilmeyecek duruma gelmek  Afyonu patlamak : Kendine gelmek  Afyonunu patlatmak: -1  Bir kimsenin keyfini bozup sinirlenmesine yol açacak davranışlarda bulunmak  -2  Uyku sersemliğini gidermeye çalışmak  Ağaç olmak : Birini ayakta uzun süre beklemek  Ağına düşmek : Birinin tuzağına düşmek  Ağır aksak : Pek yavaş, aralıklı olarak  Ağır basmak : -1  Ağırlığı fazla gelmek  -2  Bir yön, bir taraf daha üstün gelmek  Ağır başlı : Ciddi, tutarlı (kimse)  Ağır canlı: Çok yavaş davranan (kimse)  Ağırdan almak : Bir işi yapmak konusunda gönülsüz davranmak Ağır duymak (işitmek) : Kulakları iyi duymamak  Ağır elli : -1  İşlerini çabuk yapamayan (kimse); Ağır gelmek : -1  Ağırlığı fazla gelmek  -2  Yapılması, tahammül edilmesi güç gelmek  -3  Gücüne gitmek, kırmak, incitmek  Ağır gitmek : Bir iş normal temposundan daha yavaş yürümek  Ağır hastalık: Tehlikeli, Ölümle sonuçlanan hastalık  Ağırına (ağrına) gitmek: Bir davranış İncinmesine, gücenmesine yol açmak, onurunu kırmak (Kars  Gücüne gitmek, zoruna gitmek  ) Ağır İşitmek : bk  Ağır duymak  Ağır kanlı: Davranışları yavaş olan tembel, uyuşuk (kimse)  Ağırlığım koymak (Bir şeye, bir şeyden yana): Etkisini, gücünü, onu desteklemede kullanmak  Ağırlık basmak (çökmek) (birine) : Üzerine bir gevşeklik gelmek, uyuyacak duruma gelmek  Ağırlık merkezi: Bir İşin en önemli kısmı  Ağırlık vermek (olmak) (birine) (bir şeye) : -1  Bir kimseye sıkıntı vermek  (Kars  Yük olmak) -2  Bir şeye önem vermek, öncelik tanımak  Ağır olmak : Sabırlı, ciddi, soğuk kanlı olmak  Ağır söz: Kalp kıran, onuru zedeleyen söz  Ağır top : Bir toplulukta sözü gecen, yönlendirme gücü olan kimse  Ağır uyku : Derin uyku  (Kars  Deliksiz uyku)  Ağız birliği etmek : Bir konuda aynı şeyler söylemeyi ya da yapmayı kararlaştırmak  (Kars  Aynı ağzı kullanmak  ) Ağız dalaşı (dalaşması): Sözle yapılan kavga  Ağızdan ağıza : Biri ötekine, ötekisi de başkalarına söyleyerek  Ağız değiştirmek: Daha önce söylediğinden çok farklı şeyler anlatmak  Ağız dolusu (küfür, laf etmek) : Bol ve ağır (küfür, laf etmek)  Ağız eğmek (birine) : Bir şeyi ondan yalvarırcasına istemek Ağız kalabalığına getirmek (birini): Konudışı sözlerle karşısındakini şaşırtıp amacına ulaşmak Ağız kokusu : Bir kimsenin dayanılması güç davranışları, sözleri, istekleri  Ağız tadı: Bir toplulukta, dirlik düzenlik    Ağız yapmak : Bir kimseyi sözle, davranışlarıyla oyalamaya, aldatmaya çalışmak Ağlama duvarına dönmek : Herkesin derdini döküp sızlandığı biri haline gelmek  Ağlamaklı olmak : Ağlayacak gibi olmak  Ağrısı tutmak: -1  Gebe kadının doğum şanoları başlamak  -2  Herhangi bir ağrı varlığını duyurmaya başlamak  Ağza alınmayacak (alınmaz) : Kaba, söylenmesi ayıp sayılan (söz)  Ağzı (bir karış) açık kalmak: Bir olay ya da söz karşısında şaşırıp kalmak, donup kalmak  Ağzı bozuk : Küfürlü konuşmayı huy edinen, küfürbaz (kimse)  Ağzı burnu yerinde :Olduça güzel, yakışıklı (kimse)  Ağzı çelik (teneke kaplı): Çok sıcak yiyecek ve içecekleri rahatlıkla yiyip içebilen kimse  Ağzı dili kurumak : Bir şeyi bıkacak derecede çok tekrarlamak  Ağzı dili varmamak : bk Dili varmamak  Ağzı var dili yok: Pek konuşmayan, hakkını aramasını bilmeyen (kimse)  Ağzı gevşek: Sır saklamasını beceremeyen, geveze (kimse)  Ağzı havada : Neler olup bittiğinden haberi olmayan, şaşkın, alık  Ağzı kalabalık : Yerli yersiz çok konuşan (kimse)  Ağzı kara: -1  Kötü haberler veren (kimse)  -2  Fitneci, çamur atan (kimse)  Ağzı kulaklarına varmak : Bir olay, durum karşısında çok sevinmek  Ağzı laf yapmak : Etkileyici, inandırıcı biçimde konuşmak  Ağzına bir parmak bal çalmak: Bir kimseyi tatlı vaatlerle, önemsiz şeylerle oyalamak, avutmak  Ağzına bir şey (çöp) koymamak : Hiçbir şey yememiş olmak  Ağzına burnuna bulaştırmak (bir işi): Bir işi becerememek, berbat etmek, bozmak  (Kars  Yüzüne gözüne bulaştırmak  ) Ağzına geleni söylemek: Kızgınlık, öfke, vb  etkisiyle kına ve kaba sözler söylemek  (Kars  Açtı ağzını yumdu gözünü  ) Ağzına kadar: Boş yer kalmamak üzere  Ağzına (ağzınıza) sağlık: Yerinde, en uygun zamanında söz söyleyenlere iltifat olarak söylenir  Ağzına sakız etmek (bir şeyi) : 0 şeyi devamlı konuşur olmak  Ağzına sakız olmak: Bir kimsenin devamlı konuştuğu bir konu durumuna gelmek, dedikodu konusu olmak  Ağzına sürmemek (koymamak) (bir şeyden): Söz konusu bir yiyecek, içecekse ondan hiç yememek, içmemek  Ağzına tükürmek :Sıkıntı, aa veren bir şeye lanet okumak  Ağzına vur, lokmasını al: Çok yumuşak başlı, sessiz, âciz (kimse)  Ağzına yakışmamak : Ayıp sayılan ya da hayrete düşüren sözler söylemek  Ağzında bakla ıslanmamak : Hiçbir sim saMayamamak, sır tutama-mak Ağzında büyümek : Bir yiyeceği sevmediği, karnı doyduğu, iştahsız olduğu için bir türlü yutamamak Ağzında gevelemek (bir şeyi): Onu açıkça söylememek Ağzından baklayı çıkarmak : Sabrı tükenip bildiklerini, düşündüklerini söyleyi vermek Ağzından bal akmak : Tatlı, etkileyici biçimde konuşmak Ağzından burnundan gelmek : bk  Burnundan gelmek  Ağzından burnundan getirmek : bk  Burnundan getirmek  Ağzından çıkanı (çıkan sözü) kulağı işitmemek (duymamak) : Kızgınlık, öfke vb  yüzünden çok ağır sözler söylediğinin farkında olmamak Ağzından düşürmemek (bir şeyi, birini, adını) : Her yerde, her zaman onun sözünü etmek Ağzından girip burnundan çıkmak : Çeşitli yollar deneyerek kandırmak, bir şeye razı etmek Ağzından kaçırmak : Söylemek istemediği bir şeyi boş bulunup söyleyi vermek Ağzından kapmak: Bir kimsenin konuşmasından yarım yamalak bir şeyler öğrenmek Ağzından konuşmak (birinin): Başkası adına ya da başkasını taklit ederek konuşmak Ağzından laf almak (kapmak) : Bir kimseden çeşitli yolları deneyerek gizli tutulan şeylerle İlgili bilgiler edinmek Ağzından laf çalmak (çekmek): Bir kimseden birtakım mantık oyunlarıyla bilgi sızdırmak Ağzından lokmasını almak : Hakkı olan şeyi onun elinden almak Ağzından yel alsın : “Söylediğin kötü olayın gerçekleşmemesini dilerim  ” anlamında  Ağzında yaş kalmamak : Bir düşüncesini bir kimseye birçok kez söylemiş olmak (Kars  Dilinde tüy bitmek) Ağzını açmak: -1  Konuşmak -2  Kına sözler söylemek, azarlamak, paylamak  Ağzını aramak (yoklamak) (birinin) : Bir kimsenin belli bir konuda neler düşündüğünü öğrenmeye çalışmak Ağzını bıçak açmamak : Üzüntüsünden ya da başka bir nedenle konuşacak durumda olmamak Ağzını bozmak : Küfür ve hakaret dolu sözler söylemek, küfretmek Ağzını burnunu dağıtmak :  Yumrukla feci şekilde dövmek, adamakıllı hırpalamak Ağzını havaya (poyraza, yele) açmak: Eline geçen fırsatı kaçırdıktan sonra, boş yere bir şeyler beklemek, ummak  Ağzını hayra açmak : Hep kötü olasılıklardan söz etmek  Ağzını kapamak (kapatmak) (biri) (birinin) : -1  Susmayı tercih etmek  -2  Küçük bir çıkar karşılığında bir kimsenin konuşmamasını sağlamak  Ağzını mühürlemek: Hiç konuşmamak, hep susmak  : Ağzının içine bakmak : -1, Bir kimsenin sözlerini zevkle, dikkatle dinlemek  -2  Onun sözlerini yerine getirmeye hazır olmak  Ağzının içine girmek : Bir kimseye çok yaklaşmak  Ağzının kokusunu çekmek : Bir kimsenin yerli yersiz İstek ve davranışlarına katlanmak  Ağzının payını almak:Bir söz ya da davranışından ötürü hak ettiği karşılığı görmek; paylanmak, azarlanmak  Ağzının payını vermek (birine): Bir kimseyi bir söz ya da davranışından ötürü paylamak (Kars  Haddini bildirmek)  Ağzının suyu akmak : Çok beğendiği, imrendiği bir şeyi elde etmek istemek, imrenmek  Ağzının tadı bozulmak (kaçmak) : Kurulu düzeni, rahatı bozulmak, huzuru kaçmak  Ağzının tadını bilmek : >1  Damak zevki olmak  -2  Her şeyin güzelini seçmede usta olmak, Ağzını öpeyim (seveyim) : “Ne güzel anlattın, ne güzel haber verdin, sağ olasın” anlamında   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in AçıklamasıAğzını sıkı (pek) tutmak : Sır vermemek, boşboğazlık etmemek  Ağzını sulandırmak: İmrendirmek  Ağzını topla : “Konuşmana dikkat et, terbiyeli konuş!” anlamında  Ağzını (çenesini) tutmak : İleri geri konuşmamak, sır saklamak  Ağzını yoklamak : Ağzını aramak  Ağzı pek (sıkı): Sır saklamayı bilen (kimse)  Ağzı pis : Sövmeyi, açık saçık konuşmayı huy edinmiş  (kimse)  Ağzı sulanmak : Bir şeyi yeme, ya da elde etmek isteği duymak, ona imrenmek  (Kars  Canı çekmek  ) Ağzı süt kokmak : Çok genç, toy, tecrübesiz olmak  Ağzı teneke kaplı: bk  Ağzı çelikli  Ağzı var dili yok: Sessiz sedasız, uysal, yumuşak huylu (kimse)  Ağzı yanmak (bir şeyden): O şeyden (ötürü) zarar görmek, olumsuz yönde etkilenmek  Ağzıyla kuş tutsa : “Ne yaparsa yapsın, en güç işleri bile yapsa da…” anlamında  Aha gelmek (ah almak, antm almak): Kötülük ettiği bir kimsenin bedduasına uğramak  Ahbap çavuşlar : İyi anlaşan, her zaman butikte görülen arkadaşlar  (Kars  ÇHfte kumrater  ) Ah çekmek: Üzüntü, özlem vb  duygulan bffHrfrnek k>n içten gelen bir sesle “ah” demek  Aheste beste : Yavaş, yavaş, nazlı nazlı  Ahfeş’in keçisi gibi baş (başm) sanamak : Söylenen her şeyi anlamadan, dinlemeden doğrulamak; onaylamak  Ahi çıkmak (ahi yvrde kalmamak) : Zulüm gören kimsenin bedduası etkisini göstermek  Ahım şahım : Beğenilecek, olağanüstü bir yönü olmayan  Ahini almak : bk  Aha gelmek  Ahı tutmak (birinin) : Bedduası, kötülük yapan kimseye etki etmek  Ahi yerde katmamak : bk  Ahi çıkmak  Ahkâm çıkarmak : Kendi kuruntularına dayanarak birtakım yersiz yargılara varmak, sonuçlar çıkarmak  Ahkâm kesmek : feir konuda yetkili olmadığı halde kesin yargılar ileri sürmek  Ahkâm savurmak (yürütmek): Kendine göre sonuçlar çıkarmak, yetkisi dışında hükümler vermek  Ahmak ıslatan : İnce ince yağan yağmur  Ahireti boylamak: Ölmek  Ahiret, suali: Yanıtlaması güç, gereksiz ve bıktırıcı soru; kabir suali  Ahirette on parmağı (iki eli) yakasında olmak : Haksızlık yapan kimseden öbür dünyada davacı olmak  Akıbetine uğramak (birinin): Aynı kötü duruma düşmek  Akıl almak (danışmak, sormak) (birinden) : Ondan herhangi bir konuda bilgi, görüş, öğüt istemek  Akılda katmak: Unutulmamak, hatırlanmak  Akıldan çıkmak: Unutulmak; Akıl danışmak (birine): bk  Akıl almak Akıl ermemek (erdirememek) (bir şeye): Onun ne olduğunu anlayamamak  Akıl etmek (bir şeyi) : -1  Akıllıca bir iş yapmak -2  Önlem almak  -3  Hatırlamak  Akıl hocası: Birine yol gösteren kimse  Akıl (âkil) kârı olmamak: Söz konusu iş akıllı bir kimsenin yapacağı türden bîr iş olmamak  * Akıl küpü (kutusu, kumkuması) : Çok akıllı kimse, özellikle çocuk için şaka yollu söylenir  Akıllara durgunluk vermek : Bir şey İnanılması guç, şaşırtıcı bir nitelikte olmak  Akıllı uslu ; Ağır başlı, terbiyeli, dengeli (Kimse)  Akıl öğretmek (vermek) (bir kimseye) : Oha ne yapacağını, nasıl davranacağını söylemek  Akıl sır ermemek (birşeye): Bir şeyin niteliğini, gizli yönlerini hiç kimse anlayamamak  Akıl sormak (birinden): bk Akıl almak  Akıl tersletti: Dengesiz, hoppa, delişmen (kimse)  Akıl var, yalan (izan) var ; ‘Fazla kafa yormana gerek yok, doğrusu işte meydanda  ’ anlamında  Akıl vermek (birine): bk  Akıl öğretmek  Akıl yormak: Bir konuda çok düşünmek  Akıl yürütmek : Aklını kultanmaK düşünme yeteneğini harekete geçirmek  Akıntıya bırakmak (bir şeyi) : Olayların gelişmesini engellemeye çalışmadan sonucu kabullenmek  (Kars  İşi oluruna bırakmak  ) Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak bir iş için boşuna çaba harcamak  Akla (hayale) gelmemek : Düşünülmemek, tasarlanmamak, hatırlanmamak  Akla karayı seçmek: Bir işt başanncaya kadar çok zahmet çekmek Akla yakın : Herkesçe kabul edilebilir nitelikte olan  Aklı almamak (bir şeyi): -1  Onu anlayamamak, kavrayamamak  -2  Bir şeyin olabileceğine inanmamak, gerçekleşebileceğini düşünememe Aklı başına gelmek : -1  Kendine gelmek, ayılmak  -2  Doğruyu yanlış* tan ayırabilecek duruma gelmek; gerçeğin farkına varmak, doğru yolu bulmak, uslanmak, (Kars  Ayağı suya ermek) Aklı başında : Akıllıca davranışlarda bulunan (kimse)  Aklı başından bir karış yukarı (yukarda) : Aklına esenleri düşünmeden yapan (kimse)  Aklı başından gitmek: -1  Bayılmak, kendini kaybetmek  -2  Sevinç ya da korkudan ne yapacağını şaşırmak  -3  Sağlıklı düşünebilecek durumda olmamak  Aklı başka yerde olmak: Bir iş yaparken başka şeyi düşünmek  Aklı bîr karış havada : Dikkatsiz, dağınık, dalgın (kimse, genç)  Aklı çıkmak: Korkmak, ne yapacağını bilememek  Aklı dağılmak : Sağlıklı düşünememek, dikkatini bîr konu üzerine verememek  Aklı durmak : Şaşırmak, düşünemeyecek duruma gelmek  Aklı ermek (yetmek) (bir şeye): Çevresinde olup bitenleri, doğruyu yanlışı anlamaya başlamak; anlayacak düzeyde, durumda olmak  Aklı fikri: Bütün düşüncesi, düşündüğü  Aklı gitmek : -1  Çok korkmak  -2  Çok beğenmek  Aklı kalmak (bir şeyde, birinde) : Sevdiği, beğendiği bir şeyi düşünmekten kendini alamamak  Aklı karışmak : Ne yapacağını bilememek, sağlıklı düşüneme mek  Aklı kesmek : bk Aklı yatmak  Aklına esmek: Hiç düşünmediği halde birdenbire bir şeyi yapmaya karar vermek  Aklma gelmek: -1  Kafasında bir düşünce doğmak, tasarlamak  -2  Hatırlamak  Aklma getirmek : -1  Anımsatmak, hatırlatmak  -2  Düşünmek, tasarlamak  Aklına koymak (bir şeyi),(bir şeyi birinin): -1  Bir şeyi yapmaya kesin karar vermek  -2  Başkasına akıl öğretmek  Aklına sığmamak : Olabileceğine (olabildiğine) inanmamak  Aklına şaşayım (şaşarım) : “Böyle akılsızca davranması, işler yapması beni şaşırttı  ” anlamında  Aklına takılmak: Bir şey sürekli olarak kafasını meşgul etmek  Aklına turp sıkayım : “Böyle düşünmen ya da yapman budalaca bir iş olur  ” anlamında  Aklına uymak : Bir kimsenin düşüncesi doğrultusunda iş yapmak  Aklında kalmak : Unutmamak, hatırlamak  Aklından çıkmak : Unutmak, hatırlamamak Aklından çıkarmak (bir şeyi, birini) : Unutmamak Aklından geçirmek (bir şeyi, birini) : Onu hatırlamak, bir şeyi düşünmüş olmak  Aklından geçmek : Bir kimseyi ya da şeyi düşünmek  Aklından zoru olmak: Ancak bir delinin yapacağı türden işler yapmak, davranışlarda bulunmak  Aklında tutmak (bir şeyi): -1  Onu unutmamak  -2  İyice Öğrenmek, bellemek  Aklını (başından) almak (bir şey, bir kimse) : -  1  Birinin güzelliği karşısında büyülenmek  -2  Birinin, ani bir davranışta bulunarak korkutmak  Aklını başına almak (devşirmek, toplamak) : Delice, çılgınca davranışları bir yana bırakıp akıllı uslu olmaya çatışmak  Aklını başından almak : bk  Aklını (başından) almak  Aklını bir şeyle bozmak : Bir şey üzerine düşünerek, hep onunla uğraşıp durmak  Aklını çelmek: -1  Niyetinden, karanndan caydırmak  -2  Ayartmak, kandırmak  (Kars  Baştan çıkarmak  ) Aklını kaybetmek (kaçırmak, oynatmak) : -1  Deli gibi olmak  -2  Delirmek, çıldırmak  Aklının çivisi (tahtası) eksik : Dengesiz, aptal (kimse)  Aklının ucundan (köşesinden) bile geçmemek : Onu daha önce hiç düşünmemiş olmak  Aklını peynir ekmekle yemek : Delice, aptalca işler yapmak  Aklını şaşırmak : Akılsızca işler yapmaya başlamak  Aklı sıra : Aklınca, düşündüğüne göre, sözde  Aklı sonradan gelmek : Hatasını anlayıp düzeltmeye çalışmak  Aklı takılmak (bir şeye, birine) : Hep o şey, kimse üzerinde durup düşünmek  Aklı yatmak (kesmek) (bir şeye) : O şeyin olabileceğine, onu yapılabileceğine İnanmak  Ak pak : -1  Tertemiz  -2  Saçı sakalı ağarmış  -3  Beyaz tenli  Aksi gibi: Yazık ki, maalesef  Aksi gitmek (bir iş ) (bir kimseye) : -1  Bir iş olumlu, istenilen biçimde yürümemek  -2  Birisine ters davranmak, onunla uzlaşmaya yanaşmamak  Aksi şeytan (hay): İşler yolunda gitmediği, bir engel çıktığı zaman bunu vurgulamak için kullanılır  Aksi tesadüf: Şanssızlık, aksilik  Akşama sabaha : Kısa bir zaman sonra , pek yakında, yakın zamanda  Akşamdan kalmak : Henüz geceki sarhoşluğun etkisinden kurtu I marn amış olmak  Akşamdan sonra merhaba (sabahlar hayrolsun) : İş işten geçtikten sonra gösterilen ilgi, çaba hiçbir işe yaramaz  ’ anlamında  Akşam üstü (üzeri): Güneşin batacağı sırada  Alaca bulaca : Çok karışık renkli  Alaca karanlık : Yan karanlık  Alaka beslemek (duymak) (bir kimseye) : Ona ilgi duymak; ilgi beslemek  Alaka çekmek (uyandırmak) (bir şey, kimse) : İlgi çekmek, ilgi uyandırmak  Alaka görmek : bk  İlgi görmek  Alaka göstermek (bir şeye, kimseye) : bk  İlgi göstermek  Alakayı kesmek (bir şeyle, kimseyle): Onunla her türlü ilişkiye son vermek  Alan razı, satan razı; “Bu ikisi anlaşmış, hiç kimsenin karışmaması gerekir  ” anlamında  Al aptestin! ver pabucumu : ‘Senden gördüğüm yardım, uğradığım zarara değmedi, yardımdan vazgeçtim, yeterki zarar görmeyeyim  ” anlamında  Alaşağı etmek (birini): -1  Onu hızla yere vurmak  -2  Onu bulunduğu yerden (ya da görevden) indirmek, almak; devirmek  Alavere dalavere : Hile, düzen, yalan dolan  Alavere dalavere, Kürt Mehmet nöbete: Birtakım hilelerle bir işin bütün ağırlığını az bilgili, saf ve arkası olmayanlara yükleme  Alaya almak (birini) : Onunla alay etmek, eğlenmek; onu küçümsemek, aşağılamak; makaraya a|mak, sarakaya almak  Alay etmek (geçmek) (biriyle) : -1  Bir kimseyle gülünç yönlerini söz konusu edip eğlenmek  -2  Şaka etmek  -3  Küçümsemek, aşağfla-m ak  Al birini vur Öbürüne : ‘Hepsi birbirinden beter  ” anlamında  Aldığı aptest ürküttüğü kurbağaya değmemek: Bir işten elde edi*** kâr, bu işte uğranılan zararı karşılayamamak  Aldırmazlıktan (aldırmamazlıktan) gelmek : Önem vermemek; kayıtsız kalmak  Aldı yürüdü : “Kısa zamanda büyük gelişme gösterdi  ” anlamında  Âlemi var mı? : Beğenilmeyen bir durum karşısında “Uygun mu? Yerinde mi?” anlamında söylenir; ne âlemi var? Alet etmek (birini) : Onu bilerek kötü binişte kullanmak; kötü işlerinin görülmesinde onu da ortak etmek  Alet olmak (bir şeye): Bilerek ya da bilmeyerek kötü bir şeyde aracılık etmek  Alev almak : -1  Tutuşmak, yanmaya başlamak  -2  Coşmak, heyecanlanmak  -3  Öfkelenmek  Alev saçağı sarmak: Olay önlenemeyecek aşamaya gelmek  Aleyhinde bulunmak (söylemek) : Onu çekiştirmek, kötülemek  Aleyhine dönmek: -1  Bir kişiye karşı olumsuz tavır takınmak  -2  Bir durum o kişi İçin tehlikeli olmaya başlamak  / Aleyhine olmak (bir şey, bir kimsenin) : Bir iş bir kimsenin zararına yol açmak  Al gülüm ver gülüm : Yapılan bir İşin hemen karşılığını bekleme  Alı al moru mor: Koşmaktan, heyecandan, telaştan yüzü kıpkırmızı (bir şekilde)  Alıcı gözüyle bakmak (bir şeye, birine): Ona çok dikkatli bakmak, onu dikkatlice gözden geçirmek  Alın teri: Emek, çalışma  Alın teri dökmek : Bir iş için büyük emek harcamak  Alıp verememek (biriyle, bir şeyle) : Onunla arasında bir sorun olmak, anlaşamamak, geçinememek  Alicengiz oyunu : Kurnazca, haince düzenlenen oyun  Aİikıran başkesen : Bir çevrenin en zorba, kötü kişisi  Alkış almak : Alkışlanmak, beğenilmek  Alkış tutmak (birine) : -1  El çırparak alkışlamak  -2  Bir kimseyi hem - alkışlamak hem de “yaşa, var ol” gibi sözlerle ululamak; övmek  Alfa ha bir can borcu olmak : Allah’a vereceği canından başka hiç kimseye borcu olmamak  Allah acısını unutturmasın : ‘Allah’a bu acıyı unutturacak daha büyük bir felaket vermesin  ” anlamında  Allah’a ısmarladık: Bir yerden ayrılırken orada kalanlara “Esen kal! Tanrı seni korusun” anlamında söylenen iyi dilek sözü  Allah akıl fikir (akıllar) versin (birine): “Yaptıkları akıl ve mantığa sığmıyor, inşallah bundan sonra akıllanır  ” anlamında  Allah Allah : “Ne garip, ne olacak şimdi?” anlamında  Allah aratmasın : “Bir şeyin Allah eksikliğini göstermesin  ” anlamında şükür söızü  Allah aşkına : -1  “Doğru mu söylüyorsun?” anlamında  -2  “Allahını seversen” anlamında şaşkınlık, usanç, ısrar, rica, yalvarma, bildirir  Allah bağışlasın : Tanrı sevdiklerini kötülüklerden korusun  ’ anlamında  Allah bana, ben de sana : “Borcumu ancak elime para geçtiğinde ödeyebilirim  ” anlamında  Allah bilir; -1  “Belli değil  ” -2  “Bana öyle geliyor ki  ” anlamında  Allah bir yastıkta kocatsın : Yeni evlilere “Evliliğiniz ömür boyu olsun  ” anlamında söylenen İyi dilek sözü  Allah dört gözden ayırmasın : “Allah çocuğu anansız babasız bırakmasın  ” anlamında  Allah düşmanına vermesin : ‘O kadar büyük felaket ki  ” anlamında  Allah ecil sabır versin : “Emeklerin boşa gitmesin  ” anlamında  Allah etmesin : “Böyle bir şey olmamasını dilerim  ” anlamında  Allah geçinden versin : “ölüm geç gelsin  ” anlamında  Allah’ın günü : Her gün; her Allanın günü; Tann’nın günü  Allah’ını seven tutmasın: “öyle öfkele/ıdi ki, kimse önüne geçmeye kalkmasfn  ” anlamında  Allah için : Doğrusu, gerçekten  Allah kuru iftiradan saklasın : “Allah iftiraya uğratmasın  ” anlamında  Allah manda şifası versin (birine): Çok yiyenlere takılmak, onlan yermek amacıyla söylenir  Allah ne verdiyse : -1  “Evde yiyecek olarak ne(ler) varsa  ” -2  “Elimize ne geçerse  ” anlamında  Allah selamet versin : -1  Yolculuğa çıkanlara “Yolunuz açık olsun’ anlamında  -2  Güçlük içinde olanları anarken kullanılır  -3  Uzaktaki tanıdıkları ya da pek beğenilip tutulmayan kimseleri anarken kullanılır  Allah taksimi: Eşitlik gözetilmeden yapılan paylaştırma  (Kars  Kul taksimi  ) Allah utandırmasın : “İnşallah bu iş de başarıyla bitirilir  ” anlamında  Allah var (Allah’ı var) : ‘Doğrusunu söylemek gerekirse  ” anlamında  Allah vere de : “İnşallah, temenni ederiz ki,” anlamında  Allah vergisi: Doğuştan gelen özellik, yetenek  Allah versin: -1  Dilenciyle konuşurken ‘Sana sadaka veremeyeceğim” anlamında -2  “İşinin yolunda olmasına ben de seviniyorum  ”anlamında  -3  Kimi vakit durumu iyi olan kimselere şaka ve takılmak için söylenir   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in AçıklamasıAllah yarattı dememek: Acımasızca dövmek, hırpalamak, cezalandırmak  Allah “Yürü ya kulum” demiş : “Kısa sürede her giriştiği işten para kazandı  ” anlamında  Allak bullak etmek (bir şeyi) (birini) : -1  Onu karıştırmak, bozmak, darmadağınık etmek  -2  Onu sağlıklı düşünemeyecek duruma getirmek  (Kars  Altüst etmek, karmakarışık etmek  ) Allak bullak olmak : -1  Düzeni bozulmak  -2  Sağlıklı düşünemez duruma gelmek  (Kars  Altüst olmak, karmakarışık olmak  ) Allayıp pullamak (bir şeyi, kimseyi) : Onu süslemek, İlgi çeksin diye kötü yönlerini çarpıcı şeylerle donatmak  Allem (etmek) kallem etmek : Amacına ulaşmak için her yola başvurmak  Allı pullu : Süslü, gösterişli  Alnı açık, yüzü ak : Dürüst, namuslu (insan)  Alnından öpmek (bir kimseyi) : Onu çok beğenmek, kutlamak, takdir etmek  Alnını karışlamak: Zor bir İşi yapacak olanın gücünü küçümsemek  (Kars  Meydan okumak  ) Alnının akıyla : Emeğiyle, namusuyla, şerefiyle  Alnının damarı çatlamak : Bir İş başarmak için çok çalışmak, çok yorulmak  Al takke ver külah : -1  Büyük çekişmelerden sonra  -2  Çok samimi, senli benli  AK etmek (birini) : Onu yenmek  Altı kaval üstü şeşhane : Hiçbir parçası birbiriyle uyumlu olmayan  Altında kalmamak (bir şeyin) : Gördüğü iyiliği ya da kötülüğü karşılıksız bırakmamak  Altından çapanoğlu çıkmak : Bir işte birtakım pürüzlerle, beklenmedik durumlarla karşılaşmak  Altından girip üstünden çıkmak : Parayı ya da malı savurganca harcayıp bitirmek, kısa sürede tüketmek  Artından kalkmak : Zor bir işi yapmak, güç bir sorunu çözmek, başarmak  Altını çizmek: Bir sözün, yargının, durumun önemini vurgulamak  Altını üstüne getirmek: -1  Karmakarışık duruma getirmek  -2  Bir şey bulmak için her yanı karıştırmak  Altı okka etmek (birini): -1  Bir kimseyi kollarından ve bacaklarından tutup yukarı kaldırmak, aşağt indirmek  -2  Ona büyük değer vermek  Altlı üstlü : -1  Etek ve ceket gibi iki parça (giysi)  -2  Alt ve üst katta olmak üzere  Altta kalanın canı çıksın : “Bu güç koşullarla baş edemeyen yok olup gitsin  ” anlamında  Alttan almak : Soğukkanlı ve yumuşak davranmak (Kars  Aşağıdan olmak  ) Alttan atta : Gizlice, kimseye belli etmeden (Kars  El artından, gizliden gizliye  ) Alt tarafı : -1  Geriye kalanı  -2  Olup olacağı  -3  “Değeri nedir ki  ” anlamında  Alt üst etmek (bir şeyi) (birini) : -1  Onu karmakarışık etmek  -2  Aramadık yer bırakmamak  -3  Büyük zarar vermek  -4  Ruhsal bunalım yaratmak  Alt üst olmak : -1  Düzeni bozulmak, karmakarışık olmak  -2  Rahatsızlanmak  -3  Üzülmek, tedirgin olmak  Aman aman bir şey olmamak: Herkesin beğeneceği bir şey olmamak  Aman dilemek: Carimin bağışlanmasını dilemek, Aman vermemek (birine, bir şeye) : -1  Onu rahat bırakmamak, -2  Ona acımamak, merhamet etmemek  Aman zaman demeye (fırsat) kalmadan : Çok çabuk, ne olduğunu anlamadan  Amiyane tabiriyle : Halkın deyişiyle, halk ağzıyla, kaba bir söyleyişle  Ana avrat dümdüz gitmek : Çok ağır küfretmek  Ana baba günü : Çok kalabalık, karışık, telaşlı durum  Anadan doğma : -1  Çınlçtplak  -2  Doğuştan, sonradan değil  Ana kuzusu (anasının körpe kuzusu) : Sıkıntı ve güçlüklere alışmamış nazlı kimse  Anan güzel mi? : Yerine getirilmesi güç istekler karşısında “Nerede o bolluk?” anlamında  Ananın ak sütü gibi helal etmek (bir şeyi) : Onu karşılıksız olarak bağışlamak  Ananız (analar) taş yesin, yarımşardan (yarım yarım) beş yesin : “Sizin için fedakârlıkta bulunuyor görünüyorum, ama sizden daha kârlı çıkacağım  ” anlamında  Anan yahşi baban yahşi demek : Bir kimseyi pohpohlayarak istediğini yaptırmak ya da elde etmek  Anası ağlamak : Çok sıkıntı çekmek, eziyet çekmek  Anası (onu) kadîr gecesi doğurmuş : Çok şanslı (kimse); kadir gecesi doğmuş  Anasından doğduğuna pişman : -1  Çok tembel  -2  Çok bezgin, bitkin  Anasından doğduğuna pişman etmek (birini) : Eziyet ederek onu canından bezdirmek  Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek : Bir işi yaparken çok sıkıntı ve güçlük çekmek  Anasını ağlatmak : -1  Ona çok eziyet etmek, onu sıkıntıya sokmak  -2  Bir şeyi hor kullanmak  Anasının gözü : Çıkara, düzenbaz, uyanık (kimse) (Kars  Hin oğlu hin  ) Anasının körpe kuzusu : bk  Ana kuzusu  Anasının nikâhını istemek: Satılacak bir şeye değerinin çok üstünde fiyat biçmek, para istemek  Anasını satayım : “Her ne olursa olsun, aldırdığım yok  ” anlamında  Anca beraber kanca beraber: Bir işte iki ya da daha çok kimsenin, o iş kötü bile gitse birbirinden ayrılmamaları gerektiğini anlatır  Anladımsa Arap olayım : ‘Anlatılanlardan hiçbir şey anlamadım  ’ anlamında  Anlamazlıktan (anlama mazltktan) gelmek (anlamazlığa vurmak) ; Bir şeyi anladığı halde anlamamış, farkına varmamtş gibi davranmak  Anlam çıkarmak : Ne anlama geldiğini anlamak; mana çıkarmak  Anlam vermek : Yorumlamak, değerlendirmek; mana vermek  Anlamına gelmek : Belirtildiği biçimde anlaşılmak; manasına gelmek  Anlarsın ya : Herkesin bilmemesi gereken bir konuyu ima etmek için kullanılır  Anlayıp dinlemeden : Yeterli bilgi edinmeden, iç yüzünü anlamadan  Anlayış göstermek (birine) : -1  Onun yaptıklarını hoşgörüşle karşılamak  -2  Ona istenen kolaylığı göstermek  Ant içmek (etmek) : Bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya kutsal bir şeyi tanık gösterip söz vermek  (Kars  Yemin etmek  ) Ant vermek (birine) : “Allah aşkına”, “Çocuklarının başı İçin” gibi sözlerle birisini bir şey yapmaya ya da yapmamaya mecbur etmek; yemin vermek  Apar topar : -1  Aceleyle, çarçabuk  -2  Zorla ; yaka parça  Aptal kutusu: Televizyon  Aptesi gelmek : Büyük ya da küçük aptes yapma gereksinimi duymak Aptesi kaçmak : Aptest bozmak gereksinimi ortadan kalkmak  Aptest almak: Din kurallarına göre yıkanmak  Aptest bozmak: Büyük ya da küçük aptes yapma gereksinimi duymak  Aptesti kaçmak : Yeniden aptest alması gerekmek  Ara (aralarını) bozmak (açmak) : Kişiler arasındaki dostluğu, iyi ilişkileri bozmak  Ara (aralarını) bulmak : Kişiler arasındaki sorunları, uyuşmazlıkları çö-zümleyip tarafları uzlaştırmak  Arada bir: Seyrek olarak, nadiren  Arada çıkarmak: Öteki işler arasında başka bir işi de yapıp bitiriver-mek  Arada dağlar kadar fark olmak : Birbirinden çok farklı olmak  Arada kalmak : Uyuşmazlıkları çözümlemek üzere girişimde bulunurken güç durumda kalmak, her iki yanı da hoşnut edememek  Arada kaynamak: Karışıklık nedeniyle gereken ilgiyi, önemi görmemek  Aradan çıkarmak : Daha büyük işlere ağırlık verebilmek için bir işi öncelikle bitirmek  Aradan çıkmak : -1  İlgisini kesmek  -2  Başka işler yapılırken o iş de bitirilmek  Araları açılmak (bozulmak) : İlişkileri bozulmak  Aralarından kara kedi geçmek : İki dostun arasına dargınlık, soğukluk girmek, gücenmek, küsmek  Aralarından su sızmamak : İki kişi arasında çok iyi dostluk ilişkileri olmak  Aralarını açmak : bk  Ara bozmak  Aralarını bulmak : bk  Ara bulmak  Arap saçı: Çözülmesi güç, karışık durum, iş  Ara sıra : Seyrek olarak, nadiren, bazen  Ara vermek (bir şeye) : Dinlenmek için o şeyi (işi) bir süre bırakmak; duraklamak, kesmek  Araya girmek : -1  Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak  -2  Bir iş yapılırken başka bir durum ortaya çıkıp o işi geciktirmek  Araya koymak (birin) : Bir işin çözümü için sözü geçen birinin aracılık yapmasını sağlamak  Araya soğukluk girmek : Dostluk ilişkileri zedelenmek  Arayı açmak : -1  Bir şeyle kimseyle arasındaki mesafeyi artırmak  -2  Bir kimseyi ziyarette gecikmek  Arayıp sormak (birini) : -1  Bir kimse ile ilgili bilgi toplamak, haber sormak  -2  Bir kimseyi ziyaret etmek, onunla İlgilendiğini göstermek  Arayı soğutmak: -1  Bir olayın üzerinden zaman geçmesini beklemek  -2  Eski dostluğu sürdürmemek  Arayı uzatmak : Bir kimseyi ziyarette, arayıp sormada gecikmek  Arayı yapmak: -1  Dargın olanları barıştırmak  -2  İki kişi arasında dostluk ilişkisi kurmak  Ar damarı çatlamak : Utanma duygusunu yitirmek, artık utanmaz olmak  Ardı arkası kesilmemek: Birbiri ardınca gelmek, hiç ara vermeden sürüp gitmek  Ardına düşmek (birinin, bir şeyin): -1  Herhangi bir amaçla onun arkasından gitmek, peşini hiç bırakmamak  -2  ,Bir işi sonuçlandırmak için sürekli uğraşmak  Ardından atlı kovalamak : bk  Arkasından atlı kovalamak  Ardı sıra : Arkasından, peşinden  Arı kovanı gibi işlemek (bir yer) : Bir yerin gidip geleni, gireni çıkanı çok olmak  Arına dokunmak : Bir şeyden alınmak, incinmek, utanmak Arı kovanına (yuvasına) çöp dürtmek (çomak sokmak) : Belayı üzerine çekmek, bela aramak; başına bela getirecek söz söylemek, davranışta bulunmak  Arif olan anlasın (anlar) : “Çok açık söylenmiştir, anlayan anlar  ” anlamında  Arka arkaya vermek : Dayanışma içinde olmak, işbirliği yapmak; sırt sırta vermek  Arka bulmak (birinden) : Bir iş için onun desteğini sağlamak  Arka çevirmek (birine) : Ona eski yakınlığını göstermemek; sırt çevirmek  Arka çıkmak (birine) : Bir kimsenin koruyuculuğunu üstlenmek, haklarını savunmak  Arkada kalmak : -1  Geriden gelmek, birlikte yürürken geride kalmak  -2  Herhangi bir konuda ilerleyememek, ileri gidememek Arkadan arkaya : Gizlice, belli etmeden; sinsice  (Karşjçten İçe  ) Arkadan (arkasından) söylemek (konuşmak) : Birisini o kişi yokken bir başkasına çekiştirmek; onun hakkında dedikodu yapmak; aleyhinde konuşmak  Arkadan vurmak (birini) : Güvenilen bir kimse, beklenmedik bir anda kötülük etmek; ihanet etmek  Arkadaş canlısı: Arkadaşı, arkadaşlığı çok seven  Arka kapıdan çıkmak: Okuldan hiçbir şey öğrenmeden ya da başarısız olduğu için ayrılmak  Arka planda : Geride, önemsiz  Arkası alınmak : Sona erdirilmek, kesin olarak bitirilmek  Arkası gelmek : Sürmek, devam etmek, kesilmemek  Arkası kesilmek: Sona ermek, son bulmak  Arkasına düşmek: -1  Bir kimsenin arkasından gitmek  -2  Bir işi sonuçlandırmak İçin sıkı ve aralıksız bir şekilde çalışmak  Arkasından (ardından) atlı kovalamak : Bir işi gereksiz bir çabuklukla ve telaşla yapmak Arkasından söylemek : bk Arkadan söylemek  Arkasından teneke çalmak: Yuhalamak, kovmak Arkasında yumurta küfesi yok : Verdiği sözden vazgeçen, sık sık düşünce ve tavır değiştiren, bunda da sakınca görmeyen kimse ve onun durumu için söylenir; sırtında yumurta küfesi yok  Arkasını almak (bir işin) : O İşi sona erdirmek, bitirmek Arkasını bırakmak: Vazgeçmek; artık ilgilenmez, uğraşmaz olmak; peşini bırakmak  Arkasını çevirmek (birine, bir şeye) : Onunla ilgilenmez olmak, ona önem vermemek Arkasını dayamak (birine, bir şeye) : Güçlü bir kimsenin koruyuculuğunda olmak; sırtını dayamak  Arkasını getirmek (getirememek) : Bir işi sürdürüp sonuçlandırmak (sonuçlandıramamak)  Arkasını sığvamak (sıvamak, sıvazlamak) : Okşamak, övmek, iltifat etmek Arkasını (birine, bir şeye) vermek : Bir kimsenin koruyuculuğundan güç almak ona dayanmak yaslanmak  Arkası pek : Bir kişi ya da şeyin koruyucuğuna güvenen (kimse); sırtı pek  Arkası sıra : Arkasından, peşinden, ardından: peşi sera  Arkası yere gelmemek : Başarısızlığa uğramamak, durumu sarsılmamak; sırtı yere gelmemek  Arkası yufka : -1  ‘Güvendiği kimse pek güçlü değil  ” -2  Sevilen bir yemeğin ardından başka bir yemeğin’bulunmadığını belirtmek için söylenir  -3  Soğuğa karşı gereği gibi giyinmemiş olma durumu; sırtı yufka  Arka üstü : bk  Sırt üstü  Armudun sapı, üzümün çöpü var demek : Her şeyde bir kusur but-mak, hiçbir şeyi beğenmemek  Armut piş ağzıma düş : “Çalışmadan her şey ayağıma gelsin  ” diyen kişinin bu durumu için alay ve sitem yollu söylenir  Ar namus tertemiz : Utanma, namus gibi niteliklerini yitirmiş (kimse)  Arpa boyu kadar gitmek (bir işte) : Çok az önemsiz denecek ölçüde ilerlemiş olmak  Arpacı (arpağcı) kumrusu gibi düşünmek : Çaresizlikler içinde, umutsuzca derin derin düşünmek  (Karş  Kara kara düşünmek  ) Arpalık yapmak (bir yeri) : 0 yeri sürekli çıkar kaynağı yaparak sömürmek  Art düşünce (niyet) : Bir davranış ya da düşüncenin arkasına gizlenen kötü düşünce (niyet)  Asabı bozulmak (gerilmek) : Sinirlenmek  Asabına dokunmak (asabını bozmak) (biri, bir şey) : O kimse, şey sinirlenmesine yol açmak  Asık surat: Küskün, üzgün, öfkeli insanın somurtkan yüzü  Asıp kesmek : Keyfi ve zorbaca davranmak  Askıda bırakmak (bir şeyi): Bir sorunu çözüme kavuşturmamak; tereddütte bırakmak, sonuçlandırmamak  Askıda kalmak: -1  Bir iş, birtakım engeller çıkıp bitirilememek  -2  Resmi bir belge belli bir süre belli bir yerde ilan edilmek  Askıya almak (bir şeyi) : -1  Bir yapıyı birtakım dayanaklarla yıkılmaktan kurtarmak  -2  Bir işin, birtakım nedenlerle gerçekleşmesini bir süre ertelemek  (Karş  Buzdolabına koymak) Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin durumlarını bildiren belgeyi belli bir süre herkesin İncelemesine sunmak  Aslanrpayı: Bir paylaşmada, en büyük pay  Aslan sütü : “Rakı” için şaka yollu söylenir  Aslan yürekli: Cesur, yiğit (kimse)  Aslı astarı (faslı) olmamak: Yatan olmak, asılsız olduğu anlaşılmak  Aslı çıkmak : Doğru, gerçek olduğu anlaşılmak  Aslına bakmak : Bir şeyin esasını, gerçeğini araştırmak  Astarı yüzünden pahalı olmak (gelmek): Bir, işin ikinci derecede önemli kısmına harcanan para ash için ödenen parayı aşmak  Astığı astık, kestiği kestik : Zalim, acımasız, zorba (kimse)  Aşağıdan almak : Sert çıkış yapmamak,  yumuşak davranmak  (Karş  Alttan almak  ) Aşağı görmek (saymak) (birini, bir şeyi) : Onu beğenmemek, küçümsemek  (Karş  Hor görmek  ) Aşağı kalır yeri yok : “Nitelikleri bakımından başkalarından ya da benzerlerinden farkı yök  ” anlamında  Aşağı kalmamak (birinden): Özellikleri ya da davranışları yönünden benzerlerinden geri kalmamak; aynı nitelikte, durumda olmak  (Karş  Geri  durmamak  ) Aşağı kurtarmaz: -1  “Daha ucuza satılamaz, çünkü zarar edilir  ” -2  “Değerce daha aşağısını kendisine layık görmez  ” anlamlarında  Aşağılık duygusu (kompleksi) : Kendisini herkesten küçük görme duygusu  Aşağı tabaka : Halkın “avam” denilen, nitelikleri beğenilmeyen, kültür-süz-eğitimsiz sayılan kesimi  Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık : İki karşıt güç, durum ya da konuda karar verme zorluğu  Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak (Kar  Hemen hemen) Aşığı cuk (bek, bey, çift) oturmak: Her işi yoluna girmek, herşey istediği gibi gerçekleşmez  Aşık atmak (biriyle): Bir kimseyle çeşitli konularda yarışa girmek; ondan aşağt kalmamak  Açıklısı olmak (bir çeyln): O şeyin meraklısı, tutkunu, düşkünü olmak  Aşırı gitmek (aşırıya kaçmak) : -1  Sının aşmak, ölçüyü kaçırmak  -2  Usandırmak, bıktırmak  Aşırı uç : Bir görüşün en ateşli, en yıkıcı kanadı  Aşırılığa kaçmak: Bir konuda aşırı davranmak, alışılagelenin dışına çıkmak  Aşka gelmek : O şeyi yapmak için büyük istek duymak; coşmak  Aşk etmek : Hızla (tokat) vurmak  Aşna fişna : Gizli dost, flört, oynaş  Aşna fişna etmek : Gizli dostluk kurmak, oynaşmak, flört etmek  Aş yermek: Gebe kadın kimi yiyeceklere aşın istek duymak, kimi yiyeceklerden tiksinmek; aşermek  At başı (gitmek) : Beraber, bir hizada (gitmek)  Ateh getirmek esk) Bunamak  Ateş açmak (birine, bir şeye) : Ona silahla ateş etmek Ateş almak: -1  Tutuşmak, -2  (Silah İçin) Patlamak  -3  Birdenbire öfkelenmek Ateş almaya mı geldin? : “Niye acele ediyorsun; ne acelen var?” anlamında  Ateş bacayı (saçağı) sarmak: Bir iş çok tehlikeli, önüne geçilemeyecek bir duruma gelmek  (Kars  İş işten geçmek  )’ Ateş basmak: Bir sıkıntı nedeniyle bunalmak, vücut ateşi artmak  Ateşe atmak (kendini, birini): Çok tehlikeli bir işe girişmek ya  da birini çok tehlikeli bir işe sokmak  Ateş etmek (birine, bir şeye) : Ona silahla mermi atmak  Ateşe tutmak (bir şeyi) (bir yeri, kimseyi) : -1  Onu biraz ısıtmak  -2  Ona ateşli silahla saldırmak  Ateşe-vermek (bir yeri) : -1  Bir yeri kundaklamak, ateşle yakıp kül etmek  -2  Çok telaşlandırmak  Ateşi başına vurmak : Çok öfkelenmek, sinirlenmek  Ateşi düşmek: (Hasta için) Vücut ısısı azalmak  Ateş kesmek : Karşılıklı olarak ateş etmeyi bırakmak  Ateşle oynamak: Tehlikeli bir işe girişmek  Ateş olsa cirmi kadar yer yakar : “Onu o kadar önemseme, ondan gelebilecek tehlikeyi göze aldık  ” anlamında  Ateş pahası (pahasına) : Çok pahalı, fiyatı çok yüksek  Ateş parçası: -1  Çok canlı, hareketli (kimse)  -2  Yaramaz çocuk, ele avuca sığmayan (çocuk)  Ateş püskürmek (saçmak) : Öfkelenip ileri geri konuşmak, ağır sözler söylemek  Ateşten gömlek : Sıkıntılı, bunaltıa durum  Ateş yağdırmak :Ateşli silahlarla sürekli atış yapmak  At gözlüğü ile bakmak : Olayları dar açıdan görüp değerlendirmek  Atı alan Üsküdar’ı geçti: “Fırsat elden kaçtı, artık yapılacak bir şey yok  ” anlamında  Atıp tutmak: -1  Biri hakkında ileri geri konuşmak  -2  Büyük işler yaptığını söylemek  At oynatmak: -1  Üstünlük sağlamak  -2  Yarışmak  -3  Bildiği ve istediği gibi davramak  At pazarında eşek osurtmuyoruz: “Beni dinle, boş şeyler söylemiyorum  ” anlamında  Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu durumdan daha aşağı bir duruma düşmek  Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değmemek: Bir işin sonucu, kazana o iş için harcanan emeği, parayı karşılamamak  Attığı tırnak bile olamamak: Söz konusu kimseye göre çok değersiz olmak; tırnağı (bile) olamamak  Avara kasnak işlemek : Boş yere çalışmak  Avucunun içi gibi bilmek (bir yeri): Bir yeri çok iyi bilmek  Avucunun içine almak (birini): Onu kendi etkisi, söz geçerliği altona almak, dilediği gibi yönlendirmek  Avucunu yalamak: Umduğunu bulamamak  Avuç açmak: Dilenmek, muhtaç duruma düşmek; el açmak  Avuç dolusu : Pekçok; çok miktarda  Avuç içi kadar (yer): Çok küçük (yer)  Ayağa düşmek: Bir işe olur olmaz kimseler de karışır olmak  Ayağa fırlamak: Bulunduğu yerden hızlıca kalkmak  Ayağa kaldırmak (birini, herkesi): -1  Onlart telaşa, heyecana sürüklemek  -2  Onlart kışkırtmak, isyan ettirmek  Ayağa kalkmak: -1  (Hasta için) İyileşmek  -2  Saygı gereği oturma durumundan ayakta durumuna geçmek  Ayağı alışmak (bir yere) : Bir yere gidip gelmeyi, bir yerden alışveriş yapmayı alışkanlık haline getirmek  Ayağı (ayakları) (birbirine) dolaşmak: Telaş, utanma, heyecan vb  etkisiyle düzgün yürüyememek; ne yapacağını şaşırmak; yanlış bir davranışta bulunmak  Ayağı çarıklı: Kurnaz, akıllı (kimse)  Ayağı ile gelmek: Kendi isteğiyle çelmek  Ayağı kaymak : Kötü yola düşmek  Ayağına bağ olmak : İşine engel olmak  Ayağına çabuk: Hızlı yürüyen, çabuk gidip gelen  Ayağına çağırmak : Yanına gelmesini söylemek  Ayağına dolaşmak (dolanmak) : -1  İş yapan birinin çevresinde dolaşıp iş yapmasına engel olmak  -2  Yaptığı kötülüklerin karşılığını görmek Ayağına geçirmek (bir şeyi): Pantolon, pijama vb’yi giymek  Ayağına gelmek: -1  Yanına gelmek  -2  Emeksizce elde etmek  Ayağına gitmek (birinin) : Saygı gösterip, alçak gönüllü davranıp yanına gitmek  Ayağına (ayaklarına) kara su İnmek: Uzun süre ayakta kalıp yorulmak  Ayağına sıcak su mu (şerbet mi) dökelim? : ‘Uzun süredir bize gel-miyordun; nasıl teşekkür edeceğimizi bilemiyoruz  ” anlamında sitem yollu söylenir  Ayağını alamamak: -1  Alıştığı yere gitmekten kendini men edememek  -2  Ayağını oynatamayacak duruma gelmek  Ayağını çekmek (bîr yerden): Sık gittiği yere artık gitmez olmak  Ayağını denk almak : Birtakım tehditlere, tehlikeli durumlara karşı dikkatli, uyanık davranmak  Ayağını kaydırmak (ayağının altına karpuz kabuğu koymak) : Bir kimseyi birtakım bahanelerle, uydurma gerekçelerle işinden, görevinden uzaklaştırmak  Ayağını kesmek: -1  Devamlı gittiği yere artık gitmez olmak  -2  Bir kimsenin bir yere devamlı gidip gelmesinin önüne geçmek  Ayağının (ayaklarının) altına almak (birini) : Onu feci şekilde dövmek, hırpalamak  Ayağının altında olmak (bir yer birinin) : Bulunduğu yerden geniş bir alanı görür durumda dmak  Ayağının attına karpuz kabuğu koymak : bk  Ayağını kaydırmak  Ayağının pabucu olamamak (biri başkasının) : Değerce ondan aşağı olmak  Ayağının tozuyla : Yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden  Ayağını sürümek : -1  Ardından başkalarının gelmesine yol açmak  -2  Ölmek üzere olmak  -3  Bir işi ağırdan almak  -4  Bir yerden uzaklaşmayı geciktirmek  Ayağını vurmak : Ayakkabı ayağını sıkmak, yara etmek  Ayağını yorganına göre uzatmak : Giderini gelirine göre ayarlamak  Ayağı (ayaklan) suyu ermek (değmek) : Gerçekler umduğu gibi çıkmadığı için düş kırıklığına uğramak (Kars Aklı başına gelmek  ) Ayağı uğurlu : Geldiği yere uğur getirdiğine inanılan (kimse)  Ayağı (ayakları) yere değmemek : Sevinçten yerinde duramamak  Ayak altında dolaşmak : Bir işe yaramadığı halde herkesin işine engel olacak biçimde ortalıkta dolaşmak  Ayak bağı: İş yapmaya engel olan şey  Ayak basmak (bir yere) : -1  Bir yere inmek, varmak  -2  Bir şeye başlamak, girmek  Ayak diremek : Kendi görüş ve tutumunda ısrar etmek, onu ısrarla savunmak  Ayakkabı vurmak (sıkmak) : Ayakkabı ayağı rahatsız etmek  Ayaklar attına almak (bir şeyi) : Önemli, kutsal, değerli şeyleri çiğnemek, hiçe saymak  Ayakları dolaşmak : bk  Ayağı dolaşmak  Ayakları geri geri gitmek : Bir yere isteksizce gitmek, oraya gitmek istememek  Ayakları yere basmak : Gerçekçi, sağduyulu olmak  Ayaklı canavar : Yaramaz çocuk  Ayaklı kütüphane : Genel kültürü zengin olan kimse  Ayak takımı: Bilgisiz, görgüsüz kimseler için kullanılan aşağılama sözü  Ayakta tutmak (bir şeyi) (birini) : -1  Ortadan kalkmasının, çökmesinin önüne geçmek, sürekliliğini sağlamak  -2  Sağlıklı olmasını, iş yapabilmesini sağlamak  Ayakta uyumak : Olup bitenlerin farkına varamayacak kadar dalgın ve şaşkın durumda bulunmak Ayak uydurmak (birina, bir şeye): -1  Yürüyüşte adımları başkalarının adımlarına uydurmak  -2  Bir başkasının davranışlarına uygun davranmak; bir değişikliğe uyum sağlamak  Ayak üstü : Ayakta durarak, ayakta olarak  Ayak yapmak : Birisini kandırmaya çalışmak  Ayasofya’da dilenip Sultanahmet’te sadaka (zekât) vermek : Geçimini sağlayabilmek için başkalanndan yardım almasına rağmen kendisi elindekini başkalarına vermek  Ayaza çekmek : Hava çok soğuk olmak  Ayaz paşa kol geziyor (kola çıktı): ‘Hava çok soğuk  ” anlamında  Aybaşı olmak: Âdet kanaması başlamak; âdet görmek  Ayda yılda bir : Çok seyrek olarak, nadiren; arada bir  Ayda yılda bir namaz, onu da şeytan kömaz : “Çok seyrek olarak iyi bir iş yapmaya kalkar, fakat bir bahane bularak ondan da cayar  ” anlamında  Ay dede : Çocuk dilinde ay  Ayıbını yüzüne vurmak : Bir kimsenin hatasının yüzüne* karşı söylemek  Ayıkla pirincin taşını: “İşler öyle karmakarışık oldu ki, gel de işin içinden çık!” anlamında  Ayıptır söylemesi: -1  “Öğünmek gibi olmasın  ” -2  “Bunları söylemek ayıptır; ama beni bağışlayın söylemek zorundayım  ” anlamında  Aykırı düşmek : Uygun gelmemek, çelişmek (Kars  Ters düşmek  ) Ayna tutmak (bir şeye) : Onu yansıtmak, göstermek  Aynı ağzı kullanmak: Aynı şeyleri söylemek, («arş  Ağız birliği etmek  ) Aynı kapıya çıkmak : Aynı sonuca varmak, sonuç olarak hiç değişmemek; bir kapıya çıkmak  Aynı telden çalmak : Hemen hemen aynı şeyleri söylemek  Aynı yolun yolcusu : Yazgıları aynı olanlardan her biri  Ay parçası: Çok gürel (kız)  Ayran gönüllü : Bir şeyden kısa sürede bıkan (kimse)  Ayranı kabarmak : -1  Öfkelenmek  -2  Aşırı cinsel istek uyanmak  Ayrısı gayrisi olmamak: Dost olanlar birbirlerinden hiçbir şeylerini esirgememek, yakın dost olmak  Ayrı tutmak : Farklı davranmak  Ayvayı yemek : Çok kötü, tehlikeli bir duruma düşmek, zarara uğramak  Ayyuka çıkmak : Ses çok yükselmek, fazlalaşmak  Aza çoğa bakmamak: Bir şeyin niceliğine değil, eline geçtiğine önem vermek  Azar işitmek : Söylediği bir söz ya da yaptığı bir davranıştan ötürü laf işitmek, azarlanmak, paylanmak  Az buçuk (az çok} : Biraz, bir parça, şöyle böyle  Az buz (bir şey) olmamak : Bir şey azı m sanacak kadar olmamak  Az çok ; Bir parça; oldukça  Az daha : bk  Az kalsın  Az değil: “Göründüğü gibi değil  ” anlamında  Az gelmek : Yetmemek, yeterli olmamak  Azınlıkta kalmak : -1  Bir oylamada bir görüşe olumlu ya da olumsuz oy verenlerin sayısı az çıkmak  -2  Sayıca az oldukları için varlık gösterememek; ekalliyette kalmak  Azizlik etmek : -1  Muziplik etmek, şaka yapmak  -2  Beklenmedik, şaşırtıcı bir durumla karşı karşıya bırakmak  Az kalsın (kaldı) (az daha) : “Bir iş olmak üzereydi, hemen hemen olacaktı  ” anlamında  Azrail’e bir can borcu kalmak (olmak) : -1  Bütün borçlarını ödemek  -2  Eninde sonunda Öleceğini kabul etmek  Azrail’in elinden kurtulmak: Ölümden kurtulmak, ölüm tehlikesini atlatmak  Azrail’le burun buruna gelmek : Ölümle karşı karşıya gelmek Az ye de, (kendine) uşak tut: “Ben senin uşağın mıyım ki ikide bir bana iş buyuruyorsun?” anlamında hafif yollu azarlama sözü   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< B >> Baba adam : Yaşlı, hoşgörülü, yardımsever adam  Babaları tutmak (üstünde olmak): Sinir ve öfkeden bağırıp çağırmak, çok öfkelenmek  Babamın adı Hıdır, elimden gelen budur : “Yeteneğim, gücüm ancak bu kadarını yapmama elveriyor  ” anlamında  Babasının hayrına : “Hiçbir çıkar elde etmeden, sadece İyilik olsun diye” anlamında  Bacak kadar: Ufak tefek; kısa boylu (kimse) (Karş  EI kadar  ) Badire(yi) atlatmak : Tehlikeli durumu geçiştirmek  Bağ bozmak : Mevsim sonunda bağdaki üzümleri toplamak  Bağdaş kurmak: Sol ayağını sağ bacağın, sağ ayağını da sol bacağın altına alıp oturmak  Bağlandığı yerde otlamak : Yerinde saymak, hiçbir ilerleme göstermemek  Bağrına basmak (birini): Sevgi gösterip onu koruyuculuğuna almak  Bağrı yanık : Çok dertli, acılı (kimse)  Bahar başına vurmak (birinin) : -1  Havalar iyice ısınmadan İnce giyinmek  -2  Coşkun, taşkın, aşırı davranışlarda bulunmak  Bahis açmak (bir şeyden, kimseden) : Onun hakkında konuşmaya başlamak, ondan söz etmek  Bahse girmek (biriyle): Onunla herrjangi bir konuda kendi görüşünün doğru olduğuna ilişkin iddiaya girmek  Bahse tutuşmak (biriyle): Karşılıklı bahse girmek; iddialaşmak  Bahtı açık: İşleri yolunda giden; talihi açık, şansı açık, kısmeti açık  Bahtı bağlı olmak: -1  İşleri İstediği gibi yürümemek  -2  Evlenecek çağa gelmiş kıza kısmet çıkmamak; kısmeti bağlı olmak  Bahtı kara : Talihi kötü olan  Bahtına küsmek : İşlerin ters gitmesi yüzünden karamsar olmak; şansına küsmek, talihine küsmek  Bakış açısı: Bir olayı, durumu belirli bir açıdan, yönden inceleme; görüş açısı  Bakkal çakkal: Bakkal, kasap, manav gibi esnaf için küçümseme yollu kullanılır  Bakkal defteri: Düzensiz, karalanmış, yıpranrmş defter  Baklayı ağzından çıkarmak: Gizli tuttuğu şeyleri açıklamak, söyleyemediği şeyleri sabrı tükenince söylemek  Baldın çıplak: -1  İşsiz güçsüz (kimse)  -2  Serseri  Bal gibi: Pekâlâ, adamakıllı, çok iyi, gereği gibi  Balık eti, balık etinde : Şişman değil, ama dolgunca  (Karş  Etine dolgun  ) Balık istifi: Çok sıkışık , üst üste, kalabalık olarak  Balık kavağa (kurbağa ağaca) çıkınca : “Olmayacak şeyler olursa” anlamında kullanılır  Balon uçurmak : Asılsızca haber yaymak  Batta olmak (birine): Birisinden ısrarla, bıkkınlık verdirecek ölçüde bir şeyler istemek; ona asılmak  Baltayı taşa vurmak : Farkında olmadan karşısındakini rahatsız edecek, kızdıracak söz söylemek  (Kars  Çam devirmek, gaf yapmak, pot kırmak  ) Bam teline basmak (dokunmak) (birinin) : Bir kimseyi duyarlı olduğu bir konuda kızdıracak söz söylemek, davranışta bulunmak  Bana (sana, ona) göre hava hoş : “Öyle ya da böyle olması benim (senin, onun) için fark etmez  ” anlamında  Bana mısın dememek : Zorlu bir işe, etkene vb’ye dayanmak, bunlardan hiç etkilenmemek  Bardağı taşıran son damla : Sonunda insanın sabrını tüketen, olumsuz tepki yaçatan söz, davranış vb  Bardaktan boşanırcasına : (Yağmur için) Çok miktarda, şiddetli  Barut fıçısı gibi: -1  Her an bir çatışmanın çıkabileceği olasılığı bulunan (yer)  -2  Çok kızgın, öfkeli, sert (kimse)  Barut kokusu gelmek (burnuna) : Savaş ya da tehlikeli bir şey otaca-ğını sezmek  Basamak yapmak (bir şeyi, birini) : Bir kimseden ya da durumdan, daha yüksek bir yere gelebilmek için yararlanmak  Basıp geçmek: -1  Önündekini geçmek  -2  Ona uğramamak  -3  Ona Önem vermemek  Basıp gitmek : Bir yerden çabucak ayrılmak, uzaklaşmak  Basireti bağlanmak : Olabilecekleri sezdiği halde uygun biçimde dav-ranamamak  Baskına uğramak : -1  Düşmanın anı ve beklenmedik saldırısına uğramak  -2  Suçüstü yakalanmak  -3  Bir doğa afetinden büyük ölçüde etkilenmek  Baskın çıkmak (birinden, bir şeyden): Ondan üstün olmak, onu geride bırakmak  Baskın yapmak : -1  Bir kimseyi suçüstü yakalamak İçin bulunduğu yere ansızın girmek  -2  Düşmana beklemediği bir anda saldırı düzenlemek  -3  Haber vermeden konuk gitmek, ziyarete gitmek  Bastığı yerde ot bitmemek: Gittiği yere uğursuzluk götürmek; çok şanssız olmak  Bastığı yeri bilmemek: Sevinç, heyecan, vb  etkisiyle davranışlarını denetleyememek, şaşırmak, ne yaptığını bilememek  Baston yutmuş gibi (yürümek): Sallanmadan, dimdik (yürümek)  Başa baş : Eşit, denk, aynt  Başa çıkarmak (bir işi) (birini) : -1  Bir işi sona erdirmek  -2  Onu çok şımartmak  Başa çıkmak (biriyle); Ona gücünü kanıtlamak, istediğini yaptırabilmek  (Kars  Yola getirmek  ) Başa geçmek: -1  Yönetici mevkiine geçmek, yönetimde en üst yeri almak  -2  önem bakımından ilk sıraya geçmek  Başa (bir şey) gelmek : Kötü bir durumla karşılaşmak  Başa güreşmek: -1  Yağlı güreşte; güreşçiler, başpehlivanlık sanını kazanmak için yarışmak  -2  En üstün dereceyi almak için mücadele etmek  Baş ağrıtmak : Çok konuşarak dinleyenlere bıkkınlık vermek  Baş alamamak : bk Başını alamamak Baş aşağı: -1  Başı yere yönelik biçimde  -2  Başından aşağıya (yere) doğru  Baş aşağı gelmek : -1  Tepesi üstü düşmek  -2  Bütün işleri alt üst olmak  Baş aşağı gitmek: Durumu gittikçe kötüleşmek, sürekli kötüye gitmek  Baş baş : Küçük çocukların “Allaha ısmarladık” anlamında ellerini başlarına götürmelerini sağlamak için söylenen söz  Baş başa : Birlikte, beraberce; kafa kafaya  Baş başa vermek : Görüş alışverişinde bulunmak amacıyla bir araya gelmek, bir iş için güçlerini birleştirmek; kafa kafaya vermek  Baş belası: Sürekli rahatsız eden ve bir türlü kurtulunamayan (kimse,  şey); başının derdi  (Kars  Tatlı bela) Baş döndürücü : -1  (Hız ve sürat için) Olağanüstü  -2  Baygınlık verici  -3  Korku verici, korkutucu  -4  Sarhoş edici  -5  Çok büyük, büyük hayranlık uyandıran  Baş edememek (bir şeyle, biriyle) : -1  O işi basaramamak; o işin üstesinden gelememek  -2  O kimsenin sö* ve davranışlarını düzelte-memek  Baş eğmek (birine) : Güçlü, sözü geçer bir kimsenin buyruğuna uymayı kabul etmek  (Kars  Boyun eğmek  ) Baş etmek (bir şeyle) (bir kimseyle) : Onu yenmeye gücü yetmek, o konuda başarı kazanmak  Baş göstermek : -1  Ortaya çıkmak, belirmek, gözükmek  -2  (Güneş için) Doğmak  Baş göz etmek (birini) : Onu evlendimek, evermek  Baş göz olmak : Evlenmek, evlendirilmek  Başı ağrımak : Bir işi, kararı vb  nedeniyle sorumlu olmak; bu konulardaki olumsuzluklardan etkilenmek, üzülmek  Başı altından çıkmak (birinin) : Kötü bir durum onun tasarım ve girişimiyle meydana gelmek; kafasının atfından çıkmak  Başı belada olmak : Büyük bir felaketle, sıkıntılı bir durumla karşı karşıya olmak  Başı belaya girmek : Üzücü, tehlikeli bir durumla karşılaşmak  Başı boş bırakmak (birini) (bir şeyi) : Onu de netle meyi p kendi haline bırakmak  Başı boş kalmak : Denetim altında bulunmamak, karışanı görüşeni olmamak  Başı (baş) çekmek: -1  Bir işte ön ayak olmak, bir işin yapılmasında Öncü olmak  -2  Halayın başında bulunup oyunu yönetmek  Başı dara düşmek (başı daralmak) : -1  Sıkıntılı bir durum içinde’ olmak  -2  Paraca darlığa düşmek  Başı darda (kalmak, olmak) : Sıkıntı içinde (olmak)  Başı derde girmek (düşmek) : Üzücü, sıkıntı verici bir durumla karşılaşmak  Başı dik (dimdik, alnı açık) ; Onurlu; onurlu biçimde  Başı dertte (olmak) : Sıkıntılı, tehlikeli bir durum içinde (olmak)  Başı dinç (olmak): Herhangi bir kaygısı/sorunu olmayan (olmamak), huzur içinde yaşayan (yaşamak)  Başı dönmek: -1  Dengesini yitirip düşecek gibi olmak  -2  Kötü bjr «şey karşısında karşısında bunalmak, sıkılmak  -3  Görkemli, ilk kez - görülen bir şey karşısında şaşırıp kalmak  -4  Ulaştığı zenginlik ya da mevki nedeniyle şımarıkça davranışlarda bulunmak  Başı dumanlı: -1  (Dağ için) Tepesini, doruğunu sis bürümüş  -2  İçkiden sarhoş olan ya da sevgi nedeniyle kendinden geçen (kimse); kafası dumanlı  -3  Açık seçik düşünebilecek, karar verebilecek, durumda olmayan (kimse)  Başı eğik (olmak, kalmak): Söz söyleyemez, direnemez, mahcup durumda (olmak); kafası eğik  Başı göğe ermek (değmek) : Beklenmedik bir anda büyük bir mutluluğa kavuşmak; bundan ötürü çok böbürlenmek  (Kimi zaman alay’ yolu kullanılır  ) Başı hoş olmamak (bîr şeyle), (biriyle) : -1  Ondan hoşlanmamak  -2  O kimseyle arası bozuk olmak; kafası hoş olmamak  Başı için (birinin) : Değer verilen kişinin hayatı sözkonusu edilerek kullanılan ant ya da yalvarma sözü  Başı kabak: -1  Saçları dökülmüş  -2  Başında şapka, başörtüsü vb  olmayan  Başı kalabalık olmak: Yanında iş, konuşma vb  nedenlerle birçok kimse bulunmak  Başı kazan gibi olmak : -1  Gürüjtü, vb’den çok rahatsız olmak  -2  Çalışmak vb’den dolayı zihinsel yorgunluk duymak; kafası kazan gibi olmak  Başımla beraber : Memnuniyetle, seve seve, hiç rahatsız olmaksızın  Başına bela etmek (birini, bir şeyi) : Onu kendisine sıkıntı verecek bir durumu getirmek; o şeyin kendisini tedirgin edecek duruma gelmesine neden olmak  Başına bela kesilmek : Bir kimse ya da şey, sıkıntı verecek, dert olacak duruma gelmek  Başına bela olmak : Bir şey ya da kimse sıkıntı verir duruma gelmek  Başına bela sarmak : Birisine bir şeyi musallat etmek, o şeyin onu rahatsız etmesine yol açmak  Başına belayı satın almak : Rahatsız edici, üzücü olduğu sonradan anlaşılan bir işe kendi isteğiyle girişmiş olmak  Başına bir şey (bela, bokluk, hal, İş, kaza vb) gelmek : Kötü bir duruma düşmek, istenmeyen bir durumla karşılaşmak  Başına bitmek (birinin) : İstemediği halde yanına gelip bir türlü ordan ayrılmamak, ısrarlı isteklerde bulunmak  Başına buyruk : -1  Hiç kimseden izin almak gereğini duymadan, İstediği gibi davranan  -2  özgür, bağımsız (bir biçimde)  Başına çalmak (bir şeyi) : -1  Bir şeyle vurmak  -2  Bir şeyi öfkeyle geri vermek ; kafasına çalmak  Başına çıkarmak (birinin) : Onu çok şımartmak; tepesine çıkarmak  Başına çıkmak: Birinin hoşgörüsünü, yakınlığını fırsat bilip şımarıkça davranmak; tepesine çıkmak  Başına çorap örmek : Birini kötü duruma düşürmek için gizli plan hazırlamak; çorap örmek  Başına dikilmek : Başucunda durmak, rahatsız etmek; tepesine dikilmek  Başına iş açmak : Zor, zorunlu bir işe kendi İsteğiyle girişmek  Başına kakmak : Yaptığı iyiliği, iyilik yaptığı kimsenin yüzüne karşı söyleyerek onu incitmek; kafasına kakmak  Başına kalmak : Bir işin yapılması, bir kimsenin bakımı, ağırlanması onun görevi olmak  Başına vur, ağzından lokmasını al: Uysal, boyun eğen (kimse)  (Kars  Yumuşak baştı  ) Başından aşağı kaynar sular dökülmek : bk  Başından kaynar su dökülmek  Başından atmak (defetmek) (birini) (bir şeyi) : -1  Rahatsızlık veren, artık sıkıa olan bir kimseyle olan ilişkiye son vermek  -2  Yapılması güç olan ya da çok zaman alacak olan bir işi bırakmak  Başından büyük işlere girişmek (kalkışmak) : Bilgi, beceri ve yetkisini aşan işleri yapmak istemek, bunlara yeltenmek  Başından geçmek: Söz konusu olayı (olayları) yaşamış olmak; söz konusu durumla daha önce karşılaşmış olmak  Başından (aşağı) kaynar su (sular) dökülmek : Üzücü, utandırıcı bir olay, durum karşısında büyük bir sıkıntı duymak; vücudunu sıcak bir ter basmak; kafasından kaynar su dökülmek  Başından savmak (bir şeyi, bir kimseyi) : Onu herhangi bir bahane ile uzaklaştırmak  Başında olmak (bir durum birinin) : Aynı sıkıntılı durumu yaşamakta olmak  Başında paralansın (parçalansın) : Yapılan bir iyilik çok söylendiğinde ya da pek bir işe yaramadığında, o iyiliğin artık istenmediğini belirten iîenç sözü; kafasında paralansın  Başını ağrıtmak : -1  Gereksiz, yersiz sözlerle bunaltmak  -2  Tedirgin etmek, uğraştırmak, can sıkmak; kafasını ağırtmak  Başını (baş) alamamak (bir şeyden): O şeyden kendisini bir türlü kurtaramam ak  Başını alıp gitmek (kaçmak, savuşmak): -1  Hiç kimseye danışmadan, haber de vermeden bulunduğu yerden uzaklaşmak  -2  (Fiyat, ücret, faiz vb) Gittikçe artmak, yükselmek  Başını (başında) beklemek: Bir kimseyi, şeyi korumak, gözetlemek Başını belaya (derde) sokmak (salmak) : Hiç gereği yokken bir kimseyi sorumlu kılan, başını ağrıtan bir duruma itmek   Başını boş bırakmak: Bir şeyi ya da kimseyi kendi haline bırakmak; denetim altına tutmamak  Başını dinlemek : Kalabalıktan, gürültüden uzak, sessiz sakin bir yerde dinlenmek; kafasını dinlemek  Başını döndürmek : -1  (Korku, içki, tütün vb) Baygınlık vermek, bayılacak duruma getirmek  -2  Çok beğenmek, büyük bir ilgi duymak  Başını ezmek: Birisini bir daha kötülük yapamayacak duruma getirmek, yok etmek; kafasını ezmek  Başını gözünü yarmak : Bir işi istenildiği gibi yapmamak; o işi kusurlu, eksik bir biçimde yapmak; kafasını gözünü yarmak  Başını (bir şeyden) kaldırmamak (kaldıramamak) : -1  Bir işi yaparken hiç ara vermemek, o işin gidişini bozacak başka bir iş yapmamak; kafasını kaldırmamak  -2  Hasta bir türlü iyileşip ayağa kalka-mamak; kafasını kaldırmamak  Başını kaşımaya vakti olmamak (başını kaşıyacak durumda olmamak) : İşleri çok ve sıkışık durumda* olmak; kafasını kaşımaya vakti olmamamak  Başının artından çıkmak (bir şey, birinin): Kötü bir şey birinin, kurnazca hazırladığı bir plana göre yapılmak; kafasının altından çıkmak  Başının çaresine bakmak: İçinde bulunduğu güç durumdan kendi olanaklarıyla kurtuluş yolu aramak  Başının derdi: (özellikle çocuklar için sitem yollu söylenir) Çok rahatsızlık veren, eziyet eden; baş belası  Başının etini yemek : Birisinden ısrarla, bıkkınlık verecek ölçüde bir şeyler istemek; kafasının etini yemek  Başını şişirmek : Çok konuşmak ya da gürültü vb ederek başının ağrımasına yol açmak; kafasını şişirmek  Başını taşa (taştan taşa) vurmak : Bir fırsatı kaçırınca ya da başarısızlığa uğrayınca çok üzülmek, kafasının taştan taşa vurmak  Başını yakmak (birinin) : Onu tehlikeli bir duruma sokmak, zarar sokmak Başını yemek (birinin): -1  Bir kimsenin tehlikeli, güç bir duruma düşmesine yol açmak  -2  Öldürmek, ölümüne yol açmak  -3  bk  Başının etini yemek  Başın (başınız) sağ olsun: Bir yakını ölmüş kimseye söylenen teseli sözü  Başı önünde: -1  Terbiyeli, uslu (kimse)  -2  Utangaç, mahcup (kimse)  Başı sıkışmak (sıkılmak) : Herhangi bir güçlükle karşılaşmak  Başı sonu belli değil: Çok düzensiz, karmakarışık  Başı (başı beyni) şişmek: Gürültü, yorgunluk vb’den çok rahatsız olmak; kafası şişmek  Başı tutmak: Gürültü, fazla konuşma, üzüntü ya da başka bir nedenle başı ağrımaya başlamak; kafası tutmak  Başı yerine gelmek : Kafası dinlenmiş, yorgunluğu gitmiş olmak; kafasın yerine gelmek  Başı yukarda : Onurlu, kibirli, kendini beğenmiş (kimse)  (Kars  Burnu havada) Baş kaldırmak (bir şeye, birine) : Ayaklanmak, İsyan etmek, karşı gelmek  Baş kıç belli değil: “Burada, bu toplulukta tam bir kargaşa, düzensizlik hâkim: Kim yönetici; kimler yönetiliyor belli değil  ” anlamında   Baş koymak (bîr şeye): Bir ülkü, amaç uğruna ölümü bile göze alıp uğraşmak  Baş tacı etmek (bîrin): Ona büyük saygı göstermek, değer vermek  Başta gelmek: En ön sırada olmak, üstün durumda bulunmak; önde gelmek  Başta gitmek : En ileri, en üstün, durumda bulunmak   Baştan aşağı (asağa) (Baştan ayağa); Başından sonuna kadar; bütünüyle; tepeden tırnağa  Baştan başa : Bütünüyle, her yönüyle, iyice,  bir uçtan Öbür uca kadar  (Kars  Tepeden tırnağa) Baştan çıkarmak (birini) : Onu etkileyerek kötü yola sürüklemek, doğru yoldan saptırmak; ayartmak  Baştan çıkmak: Yasadışı, ahlakdışı yollara sapmak;, kotu insan olmak  Baştan savma (iş): Özen göstermeden, gelişigüzel bir biçimde yapı*** (iş)  Baştan savmak: bk  Başından savmak  Belasını aramak : Kendisi için tehlikeli bir durum yaratmak  (Kars  Canına susamak, eceline susamak, kanına susamak  ) Belasını bulmak : Yaptığı kötülüklerin karşılığını bulmak, cezasını çekmek  Belaya çatmak : Tedirgin edici bir durumla ya da kavgacı biriyle karşılaşmak  Bel bağlamak (birine, bir şeye): Ona güvenmek, inanmak   Bel bel bakmak : Şaşkın şaşkın bakmak  Belge almak : İki yıl aynı sınıfta üst üste kalan öğrenci, okuldan uzaklaştırılmak  Beli bükülmek : Yaşlılık nedeniyle bir iş yapamaz duruma gelmek   Beli gelmek : Cinsel İlişki sırasında boşalmak  Belini bükmek (bir şey, bir kimse birinin): O, söz konusu kimsenin çaresizlik içinde kıvranmasına yol açmak  Belini doğrultmak: İşlerini düzene koymak (Kars  (İşi) yoluna koymak  ) Belini kırmak: -1  Fena halde dövmek  -2  Hırpalamak, bir şey yapamaz duruma getirmek  -3  Bir işin en güç kısmını yapıp bitirmek, kolaylaştırmak Belirli belirsiz: Çok az belli olan, zorlukla seçilebilen  Belli başlı: -1  En önemli, başlıca  -2  Belirli  Belli belirsiz: Çok az belli olan, kolayca sezilemeyen   Bel vermek: -1  (Duvar için) Ortası kamburlaşmak  -2  (Tavan için) Aşağı doğru sarkmak  Benden günah gitti (Benden söylemesi) : “Ben görevimi yaptım, gerekeni söyledim; bundan sonrası için sorumluluk kabul etmem  ’ anla-, mında  Benden sonra tufan : Kendinden sonrakileri, sonra olacakları düşünmeyen kimsenin tutumunun yanlışlığını belirtmek için söylenir  Benden uzak olsun da, Mısır’a sultan olsun : “Söz konusu kimse, nerede, hangi mevkide olursa olsun, yeterki benden uzakta bulunsun  ” anlamında   Bende (sende, onda) o göz var mı? : “Bunlara inanacak kadar saf mıyım? (saf mısın?) , (saf mı?)  ” anlamında  Ben derim bayram haftası, o anlar mangal tahtası: “Benim söylediklerimden bambaşka şeyler anlıyor, anlamlar çıkarıyor  ” anlamında  Ben diyorum hadımım, o diyor (soruyor) oğul uşaktan neyin var (çoluk çocuktan ne haber?) : “Ben gücüm olmadığını, bu işi yapamayacağımı söylüyorum; o hâlâ benden yardım istiyor, birtakım işler yapmamı umuyor  ” anlamında  Benim diyen : Kendine çok güvenen (insan)  Benim oğlum bina olur, döner döner yine okur: Hiçbir sonuca varmadan aynı şeyleri yineleyip duran kimse için alay yollu söylenir  Benzi atmak (uçmak) : Korkudan ya da heyecandan yüzü sararmak; beti benzi atmak  Benzi kül gibi olmak : Korkudan yüzünden kan çekilmek, yüzü sapsarı olmak  Benzine kan gelmek : İyileşmek, canlanmak  Berabere kalmak: Bir oyunda her iki tarafın da aldığı sayılar eşit olmak, yenişememek  Bereket versin (bereket ki, bereket versin ki) : -1  “Tanrıya şükür ki  ” anlamında yaşanılan kötü bir durum için söylenir  -2  “Tanrı size bol para versin  ” anlamında iyi dilek sözü  Besledik büyüttük danayı, (şimdi) tanımaz oldu anayı: “0 kimseyi biz yetiştirdik, bu hale getirdik, şimdi yüzümüze bile bakmıyor  ” anlamında   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in AçıklamasıBeş aşağı beş yukarı: Yaklaşık olarak; üç aşağı beş yukarı  Beş beter: Çok kötü  Beşik kertme nişanlı (beşik kertiği) : Daha beşikte iken ailesi tarafından nişanlanmış  Beşinci kol: Düşmanla iş birliği yaparak ülkeyi içten çökertmeye çalışan örgüt  Beş kardeş (yemek): Tokat (yemek)  Beşlik simit gibi kurulmak: Önemli bir kişiymiş gibi kasılarak oturmak  Beş para etmez : “Hiçbir değeri yoktur  ” anlamında  Beş paralık etmek (birini) : Ayıplarını söyleyip onu küçük düşürmek  Beş paralık olmak: Ayıpları ortaya döküldüğü için küçük düşmek  Beş parasız : Yoksul, parasız  Bet bet bakmak: Kötü bir şey yapacakmış gibi bakmak  Beterin beteri: En kötü sanılandan daha kötü olan şey İçin söylenir  Beti benzi kalmamak (atmak, uçmak, kireç kesilmek): Korku, üzüntü vb  nedeniyle yüzünden kan çekilmek; benzi atmak  Beti bereketi olmamak (kaçmak) : -1  Yiyecek çabuk tükenir olmak  -2  Paranın satın alma gücü düşmek  Beyaz kömür: Elektrik enerjisi  Beyaz oy : Kabul oyu  Beyaz perde : Sinema, sinema sanatı  Beyaz zehir : Eroin, uyuşturucu madde  Bey devesi (danası) gibi yan gelip geviş getirmek : Hiçbir işe el sürmeden keyfince yiyip içmek, yaşamak  Bey gibi yaşamak: Bolluk içinde yaşamak  Beyhude yere : Boş yere, gereği yokken, boşu boşuna; yok yere  Beyin göçü: Özellikle azgelişmiş bir ülkenin yetişmiş, nitelikli bilim adamlarının çalışmak üzere gelişmiş ülkelere gitmesi olgusu  Beyin yıkamak : Çeşitli yöntemler uygulayarak birisini belirli bir düşünceyi benimsemeye zorlamak  Beyin yormak : Bir konu üzerinde çok düşünmek; kafa yormak  Beylik söz: Herkesçe kullanılan, basamakalıp söz  Beyni atmak: Çok kızmak; tepesi atmak  Beyni bulanmak (uyuşmak): Sersemlemek, sağlıklı düşünemez duruma gelmek  Beyninden vurulmuşa dönmek : Kötü bir haber alıp, hiçbir şey düşünmeyecek duruma gelmek  Beyni sulanmak : Bunamak, sağlıklı düşünebilme gücünü yitirmek  Bezginlik gelmek (birine bir şeyden) : 0 şeyden yorulmak, bıkmak, usanmak  Bıçak kemiğe dayanmak : Sıkıntı, 2ahmet, artık dayahılamayacak bir duruma gelmek  Bıçak sırtı: -1  Çok az (fark, zaman), -2  Çok yakın (aralık)  (Kars  Kıl payı  ) Bıkkınlık gelmek (birine) : Ondan bıkmak, usanmak, bunalmak  Bıkkınlık vermek (birşey birine) : Bir şeyi tekrarlaya tekrar I aya karşısındakini usandırmak  Bıyığı (bıyıkları) terlemek : Bıyığı yeni çıkmaya başlamak  Bıyık altında gülmek : Birinin içinde bulunduğu duruma alay ederek, belli etmeden gülmek  Bıyık bırakmak : Bıyıklarını kesmeyip uzatmak  Biçilmiş kaftan : Bir işe, kimseye en uygun , en elverişli olan  Bildiğinden şaşmamak: Hiçbir şeyden etkilenmeyip, doğru saydığı davranışını sürdürmek  (Kars  Gürültüye pabuç bırakmamak  ) Bildiğini okumak (yapmak): Başkalarının sözüne kulak asmadan istediği gibi davranmak  Bile bile : Bilerek, isteyerek; kasıtlı olarak, kasten  Bile bile lades : Aldandığını bildiği halele hiç itiraz etmeme, bunu kabul etmiş görünme  Bileğine güvenmek : Kendi gücün, bilgisine, yeteneğine güvenmek, Bileğinin hakkıyla : Kendi çalışması ve gücüyle  Bilincine varmak (bir şeyin) : O şeyi iyice anlamak, kavramak; gerçekliğini görmek  Bilir bilmez: Yarım yamalak bilerek; eksik bilgi ile  Bilmezlikten (bitmemezlikten) gelmek: Bilmiyor görünmek  Bilmiyorsun (bilmediğin) bu boku, git mektebinde oku : “Mademki bu şeyi bilmiyorsun, niçin uğraşıp duruyorsun? Bari öğren, sonra gel, uğraş  ” anlamında  Binde bir: Çok seyrek olarak; nadiren  Bin dereden su getirmek : Birini kandırmak için bir yığın gerekçe ileri sürmek, aldatıcı sözler söylemek; kırk dereden su getirmek  Bindiği dalı kesmek: Yarar sağladığı bir şeyi ortadan kaldırmak, kendisi için zararlı duruma getirmek  Bini aşmak : Çok fazla olmak  Bini bir paraya : Pekçok, bol  Binin yarısı beş yüz (o da bizde yok) : “Tasalanmana gerek yok  ” anlamında avutma sözü  Bin kat: Başka şeyle karşılaştırılamayacak ölçüde çok  Bin pişman olmak: Yaptığı şeyden çok pişman olmak  Bin tarakta bezi olmak : Çok şeyle uğraşmak  Bin yaşa : Çok yaşa anlamında  Bir abam var atarım nerede olsa yatarım : “Yalnız yaşayan bir kimseyim, basit bir yaşama tarzım vardır, her yerde kalabilirim  ” anlamında  Bir ağızdan : Hep birlikte, beraberce  Bir âlem : Kendine özgü şaşırtıcı nitelikleri olan  Bir allahın kulu : Herhangi bir kimse  Bir an : Çok kısa bir süre  Bir an önce (evvel) : Olabildiğince çabuk  Bir anlamda : Anlamlarından birine göre  Bir anlık: Pek kısa bir süre içinde olan  Bir ara (aralık) : -1  Bir süreç içindeki kısa bir süre; -2  Eskiden, eski bir zamanda  Bir araba laf: Bir yığın gereksiz, yersiz söz  Bir araya gelmek : Toplanmak; buluşmak  Bir araya getirmek: -1  Derlemek, toplamak  -2  Birleştirmek  Bir arpa boyu yol gitmek : Önemsiz denecek kadar az ilerleme sağlamak  Bir aşağı bir yukarı (dolaşmak, yürümek) : Amaçsızca, bir yerde oradan oraya (dolaşmak, yürümek vb  ) Bir atımlık (atım) borutu olmak (kalmak) : Bir konuda yapabileceği pekaz şey kalmak; gücü, olanakları tükenmeye başlamak  Bir ayağı çukurda (olmak) : Çok yaşlanmış (olmak); ölüme epeyce yakın (olmak)  Bir bakıma : Değişik bir görüşe göre, başka bir yönden bakılırsa  Bir baltaya sap olmak : Belirli bir iş tutmak, bir meslek sahibi olmak  Bir bardak suda fırtına koparmak : Önemsiz denecek kadar küçük bir sorunu büyütüp, kavga konusu yapmak  Bir başına : Yalnız olarak, yanında hiç kimse bulunmadan  Bir baştan (uçtan) bir başa (uca) : Bir yerin bir sınırından öbür sınırına kadar  Bir ben bilirim, bir de Allah : “Çektiğim sıkıntı ve üzüntüleri ben ve Tanrı’dan başka kimse bilmez  ” anlamında  Bir bildiği olmak : Kendine göre bir düşüncesi olmak  Bir bir: Teker teker, ayrı ayrı  Birbirine düşmek : Aralarında anlaşmazlık çıkmak  Birbirine girmek: -1  Kavga etmek  -2  Heyecanla oraya buraya koşuşmak  Birbirinin gözünü oymak : Aralarındaki geçimsizlik nedeniyle kavga etmek  Birbirini yemek : Sürekli kavga etmek, anlaşmazlık içinde olmak  Bir bu eksikti: “Dertler, sorunlar yetmiyormuş gibi şimdi bir de bu çıktı  ” anlamında  Bir çırpıda : Çabucak, çok kolay biçimde  Bir çift söz : Birkaç söz  Bir çuval inciri berbat (murdar) etmek : Yolunda giden bir işi, yanlış bir hareketle ya da sözle bozmak  • Bir daha:-1  Bir kez daha, ikinci kez  -2  Artık,ondan sonra, hiçbir zaman  Bir dediği bir dediğini tutmamak : Söyledikleri birbirine uymamak, tutarsız konuşmak  Bir dediğini (söylediğini) iki etmemek (ikiletmemek): Onun her istediğini yerine getirmek  Bir dediği iki olmamak (edilmemek): Her isteği yerine getirilmek Bir defa (kere) : -1  Olup biten bir durumu anlatan cümlelerde, artık o şeyin geçmiş olduğunu, geri dönülemeyeceğini anlatır  -2  Her şeyden önce, ilkönce, hele  -3  Asıl önemlisi, her şeyden önemli olarak  Bir dereceye kadar: Makul bir ölçüye kadrar, belli bir noktaya kadar; nispeten  Bir deri bir kemik (kalmak) : Vücutça çok zayıf (düşmek), zayıflamış (olmak)  Bir dirhem bal için bir keçiboynuzu çiğnemek : Faydası az zahmeti çok bir işle uğraşmak  Bir dizi: Birçok, bir yığın  Bir dokun bin ah işit (dinle) (kase-i fağfurdan ): “İnsanların dertlerini biraz deşmeye gör; hemen her türlü şikâyetlerini dile getirirler  ” anlamında  Bir don bir gömlek (kalmak, bırakmak) : Yarı çıplak, yoksul bir durumda (kalmak, bırakmak)  Bir dostluk kaldı: Satıcıların malları azaldığı zaman kullandıkları özendirme sözü  Bir düziye : Sürekli olarak, aralıksız; bidüziye, biteviye  Bire bir (gelmek): (İlaç için) Kesin ve etkili (olmak)  Bir elin beş parmağı gibi: Birbirinden hiç ayrılmayan; aralarında herhangi bir ayırım gözetilmeyen (kimseler)  Bir eli yağda bir eli balda (olmak) : Zenginlik, bolluk içinde (olmak)  Bire (beş, on, yüz…) vermek : (Buğday, arpa, nohut, fasulye gibi ürünler için) Toprak atılan tohumun belli bir katı kadar ürün vermek  Bir günden bir güne : Hiçbir zaman  Bir güzel: Çok iyi, iyice, güzel bir biçimde  Bir hal olmak : -1  Bir şeyi çok yapmaktan usanmak, bıkmak; fenalık gelmek  -2  Davranışlar, huyu değişmek  -3  Bir  kazaya uğramak, ölmek  Bir hayli: Oldukça çok, epeyce  Bir hiç uğruna : Amaçsızca, boşu boşuna  Bir hoş : -1  Tatlı bir hoşluk içinde olan  -2  Garip, yadırgatıcı, tuhaf  Bir İçim su : Çok güzel (kadın, kız)  Bir iğne bir iplik kalmak : Bir üzüntü, hastalık vb  nedeniyle çok zayıflamak  Bir iki demeden (derken) : Karşısındakine vakit bırakmadan, hiçbir şekilde duraksamadan  ’ Bir kalemde : Toptan, bir işlemde  Bir kapıya çıkmak : Hepsi aynı sonuca varmak, aynı anlama gelmek; aynı kapıya çıkmak  Bir kaşık suda boğmak (birini) : Bir kimseye çok kızmak; kin duymak  Bir kenara bırakmak (bir şeyi): Orta Önem vermemek, onu dikkate almamak  Bir kenara çekilmek : İlgisini kesmek; sorumluluk almamak  Bir kere : Aslında, gerçekte  Bir kıyamettir gitmek (kopmak): Çok fazla gürültü, patırtı, telaş olmak  Bir kol çengi: Espirili söz ve davranışlarıyla çevresine neşe saçan kimseler için söylenir  Bir kofluğa iki karpuz sığdırmak : Aynı zaman içinde iki işi birden yapar durumda olmak  Bir köroğlu bir ayvaz: Kan kocanın çocuklarının olmadığını, yalnız yaşadıklarını belirtmek için söylenir  Bir köşeye ayırmak (atmak, koymak) (bir şeyi): Bir şeyi gerektiğinde kullanmak üzere bîr yere koymak, biriktirmek, saklamak  Bir köşeye çekilmek: Etkin görevi bırakmak  (Kars  İnzivaya çekilmek  ) Bir kulağından girip öteki (öbür) (bir) kulağından çıkmak : Söylenilenlere önöm vermemek, hiç uymamak, onları dikkate almamak  (Kars  Kulak asmamak  ) Bir lokma bir hırka : Azla yetinmeyi, dervişçe yaşamayı anlatan haya) görüşü  Bir nalına bir mıhına : bk  Hem nalına, hem mıhma  Bir paralık etmek (birini): Onu utanılacak bir duruma düşürmek, rezil etmek; beş (on) paralık etmek  Bir paralık olmak : Değersiz, onursuz, kötü duruma gelmek; beş (on) paralık olmak  Bir pire için yorgan yakmak: Küçük bir zarardan kurtulmak için çok büyük bir zararı göze almak  Bir punduna getirmek : Bir iş için en uygun durum ve zamanı yoklamak; punduna getirmek  Bir saati bir saatine uymamak: Tutum ve davranışları sürekli değişmek, tutarsız olmak; saati saatine uymamak  Bir sıkımlık canı olmak : Kısa boylu, cılız ve güçsüz olmak  Bir sürü : Çok sayıda, pekçok, birçok  Bir şeyciği kalmamak: İyileşmek, iyi olmak  Bir şeye benzememek : İşe yarar, beğenilir ve istenir durumda olmamak  Bir şeyler (şey) olmak : -1  Huy ve davranışları değişmek  -2  Fenalık gelmek, bayılacak gibi olmak  -3  Herhangi bir kötü durum başından geçmek  Bir tahtası eksik : Pek akıllı olmayan, delice İşler yapan (kimse); tahtası eksik  Bir taşla iki kuş vurmak : Bir davranışla, yararlı iki sonuç elde etmek  Bîr tek atmak : Bir kadeh içki içmek  Bir temiz : Adamakıllı, iyice, güzelce  Bir toh : Çok, çok miktarda  Bir tuhaf,: Garip, alışılmadık, yadırgatıcı (biçimde)  Bir tuhaf olmak : Üzülmek, yadırgamak, ne yapacağını bilememek  Bir tuhaflığı olmak: Kendini iyi hissetmemek, rahatsızlığı olduğunu anlamak  Bir tutmak (görmek) : Aynı derecede görmek, farksız olduğunu kabul etmek, eşit saymak  Bir türlü : -1  Ne yapıp yapıp; hiçbir biçimde  -2  (Yinelemeli biçimde) Bir eylemin yapılması ile yapılmamasının aynı derecede tedirginlik verici olduğunu belirtir  -3  Bir başka çeşitten  Bir vakitler (bir vakit) : Vaktiyle, eskiden, geçmiş zamanda; bir zamanlar  (Biri, bir şey) bir yana, dünya bir yana : Bir kimseye ya da şeye aşırı ölçüde değer verildiği zaman kullanılır  Bir yastığa baş koymak : (Bir erkek bir kadın) Evlj olmak, hayatını evli olarak sürdürmek  Bir yaşına daha girmek : Şaşılacak yepyeni bir durumla karşılaşmak  Bir yerde : Belli bir aşamada, belli bir noktada, bir bakıma  Bir yığın : Birçok, pekçok, çok miktarda  Bir yolunu bulmak : Amaca ulaştıracak çareyi, fırsatı, İmkânı bulmak  Bir zamanlar (zaman) : Vaktiyle, eskiden, geçmiş zamanda  Bitkin düşmek : Çok yorulmak ; halsiz düşmek  Boca etmek (bir şeyi) : Onu birdenbire ters çevirip içindekileri boşaltmak  Boğaz boğaza gelmek : Kavga etmek; gırtlak gırtlağa gelmek  Boğazı kurumak :Çok konuştuğu için su içmek gereksinmesini duymak; damağı kurumak  Boğazına basmak : Birini bir işi yapması için zorlamak; gırtlağına basmak  Boğazına dizilmek (boğazından geçmemek) : İştahsızlık vb  nedenlerle yemeğin tadına varamamak  Boğazına düğümlenmek ; Heyecan, korku, vb  yüzünden söyleyeceklerini söylememek  Boğazına düşkün : Yemeği ve içmeyi çok seven (kimse); gırtlağına düşkün  Boğazına kadar borca girmek: Çok borçlanmak ; gırtlağına kadar borca girmek  Boğazına sarılmak : Kavgaya girişmek, peşini bırakmamak; gırtlağına sarılmak  Boğazından kesmek: Para arttırmak için yiyeceğinden kısıntı yapmak; gırtlağından kesmek  Boğaz kavgası: Geçimini sağlamak için uğraşma  Boğaz tokluğuna (çalışmak) : Sadece karnını doyurma karşılığında (çalışmak)  Boğuntuya gelmek : Aldatılmak, kandırılmak Boğuntuya getirmek : Şaşırtma yoluyla birisine yüksek fiyatla mal satmak ya da düşünmesine fırsat vermeden bir şeyi kabul ettirmek  Bohçasını koltuğuna vermek : Kovmak, defetmek, işine son vermek  Bol keseden atmak : Yerine getirilmesi güç vaatler bulunmak  Bombardıman etmek (birini) : Bir kimseye ağır sözler söylemek  Borca batmak: Borcu çok olmak  Borca girmek ;* Borçlanmak  Borç bilmek (bir şeyi): Bir şeyi yapmayı, kendisi için zorunlu bir görev olarak kabul etmek  Borç bini aşmak (borç gırtlağa çıkmak): Borç, ödemesi güç bir duruma gelmek  Borç harç : Borçlanarak, borca girerek  Borçsuz harçsız : Hiç borca girmeden  Boru mu (bu)? (boru değil) : “Küçümsenecek, önem verilmeyecek şey değil  ” anlamında  Borusunu çalmak (birinin): Çıkar sağlanan kimsenin hoşuna gidecek, düşüncelerine uygun düşecek davranışlarda bulunmak  Borusu ötmek: Nüfuzu olmak, sözü dinlenmek, sözü geçmek  Bostan korkuluğu : Görevini yapmayan, etrafına sözünü geçiremeyen kimse  Boşa çıkmak : Gerçekleşememek, sonuç vermemek; boş çıkmak  Boşa gitmek: Hiçbir işe yaramadan yok olmak; havaya gitmek  Boşa koysam dolmaz, doluya koysam almaz: ‘Hiç bir çözüm yolu bulamıyorum  ” anlamında  Boş atıp dolu tutmak (vurmak): -1  Umutsuz gibi görünen bir işten olumlu sonuç almak  -2  Doğruluğuna inanmadan söylenilen söz gerçek çıkmak  Boş bulunmak : Dikkatsiz ve dalgın bir durumda bulunmak  Boş çıkmak : (Umut edilen şey) Gerçekleşememek; boşa çıkmak  Boş gezenin boş kalfası: İşsiz güçsüz dolaşan kimse için kullanılır  Boşta kalmak (boşta gezmek); İşsiz güçsüz kalmak  Boşu boşuna : Hiç gereği yokken, hiçbir kazanç sağlamadan; boş yere  Boş vermek (bir şeye, birine) : Ona önem vermemek, aldırmamak  Boş yere : Boşuna, gereksiz yere; boşu boşuna  Boyacı küpü değil ki (hemen daldırıp çıkarasın) : “Bu iş o kadar ko-x lay ve çabuk yapılamaz, belli bir emek ve zamana ihtiyaa vardır  ” anlamında  Boy atmak (boya çekmek): (Çocuk, için) Boyu uzamak, boylanmak  Boy göstermek : Gösteriş olsun diye ortalıkta görünmek  Boy bos (pos) : İnsanın boy açısından görünümü  Boylu boslu (poslu): Boyu uzun, gösterişti; yakışıklı (kimse)  Boylu boyunca : Bütün boyu ile, boyu uzunluğunca  Boynu bükük : -1  Acınacak, zavallı kimse İçin söylenir  -2  Acınacak, yardım bekler bir durumda  Boynu eğri: Bir kimsenin İstediğini yerine getirmek durumunda olan, bu isteği borç bilen  Boynu kopsun (boynu altında kalsın) : “Ölsün, gebersin” anlamında beddua  Boynum kıldan ince : “Haksız olduğum anlaşılırsa, verilecek her cezaya boyun eğeceğim  ” anlamında  Boynunu bükmek : Kendisine aandirıa davranışta bulunmak  , Boynunun borcu : Bir kişinin yapmak zorunda olduğu iş  Boynuz isterken kulaktan olmak : Daha iyi bir şey elde etmek isterken elindekini de yitirmek  Boynuz takmak (dikmek) (birine) : Kadın başka bir erkekle ilişki kurarak kocasını aldatmak  Boy Ölçüşmek (biriyle) (bir şeyle) : Yeterliğini,, üstünlüğünü göstermek için onunla yarışmak  Boy pos : bk  Boy bos  Boyu boyuna, huyu huyuna uymak : Birbiriyle denk, uyumlu olmak  Boyu (boyu boşu) devrilsin : “ölsün  ” anlamında beddua  Boyundan büyük işlere karışmak: Başaramayacağı işlere kalkışmak  Boyunduruk aftına girmek: Başkasının (başka bir devletin) baskı ve buyruğu altında yaşamak  Boyun eğmek: Güçlü birinin isteğini zorla ya da istemeyerek kabul etmek  Boyunun ölçüsünü olmak : Giriştiği bir işte başarısızlığa uğrayıp beceriksizliğini ya da yetersizliğini anlamak  Boy vermek: -1  {İnsan İçin) Suyun derinliğini boyu ile ölçmek  -2  (Bitki için) Gelişmek, uzamak  Bozguna uğramak (bozgun vermek, bozgun yemek) : Bir karşılaşmada, savaşta yenilip perişan bir duruma düşmek  Bozuk çalmak: Sinirli, canı sıkkın olduğunu davranışlarıyla göstermek  Bozuk para gibi harcamak (birini): Bir kimsenin değerini sıfıra indirmek, onu başkalarının yanında küçük düşürmek  Bozum olmak : Utanacak duruma düşmek (Kars  Küçük düşmek  ) Bozuntuya vermemek : Olup bitenleri anlamamış, görmemiş, söylenenleri duymamış gibi davranmak, durumu İdare etmek  Böylesine can kurban : “Benzerlerine oranla daha iyi, daha güzel olanlar için her türlü fedakârlığa katlanır  ” anlamında  Bu aptestle çok namaz kılınır: “Küçümsenen bu tutumla, inanışla ya da araçla işler daha çok yürütülür  ” anlamında  Bucak bucak aramak (birini) : Onu her yerde aramak  Bucak bucak kaçmak (saklanmak) (birinden, bir şeyden): Onunla karşılaşmaktan sakınmak  Bu gidişle : Bu biçimle, bu tempoyla  Bu gözle : Bu anlayışla  Bugünden tezi yok : Hemen şimdi, ilk fırsatta  Bugüne bugün : Bugünkü ölçülere, değerlendirmelere göre  Bugünlük yarınlık : Pek yakında olması beklenen şeyler için kullanılır  Bugün yarın : Bir iki gün İçinde  Bulanık suda balık avlamak: Karışık bir durumdan yararlanıp çıkar sağlamaya bakmak  Bulantı vermek (bir şey birine) : O şey onu kusacak duruma getirmek, midesini bulandırmak  Buldukça bunamak: Bulduğuna şükretmemek, daha çoğunu İstemek  Buldumcuk olmak: Eline geçen bir şeyden ötürü fazlaca sevinmek  Bulunmaz Hint (Bursa) kumaşı! mı? : ‘Az bulunur, çok değerli bir şey ya da kimse değil ya!” anlamında alay yollu söylenir  Bulup buluşturmak: Ne yapıp yapıp bulmak, büyük bir çaba sonucu sağlamak  Bulut gibi: -1  (Sinek vb için) Yoğun  -2  Aşın ölçüde (sarhoş)  Buluttan nem kapmak : En küçük bir, şeyden bile alınmak, çok alıngan olmak  Bundan böyle : Bundan sonra  Bundan iyisi can sağlığı: “Bundan daha iyisi olamaz  1 anlamında  Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu : “Sözleri ve davranışları birbirini tutmuyor  ” anlamında  Bununla birlikte (beraber): -1  Buna bağlı olarak  -2  Şu da var ki, ayrıca  Burnu bile kanamamak : Büyük bir kazayı herhangi bir yara bere almadan atlatmak  Burnu büyümek : Kendini büyük biri olarak görmeye başlamak; başkalarını beğenmemek  Burnu havada (burnu büyük, burnu Kaf dağında): Kibirli, herkese yukarıdan bakan kimse için söylenir  Burnuna barut kokusu gelmek : bk  Barut kokusu gelmek  Burnundan (fitil fitil) gelmek : Elde ettiği güzel bir şey, sonradan olan tatsızlıklar nedeniyle kendisine zehir olmak; ağzından burnundan gelmek  Burnundan getirmek: Birini bir şeyi yaptığına yapacağına pişman etmek; ağzından burnundan getirmek  Burnundan kıl aldırmamak: Kendisine hiçbir söz söyletmemek, huysuz ve gururlu olmak, eleştiriye tahammülü olmamak  Burnundan solumak : Çok öfkelenmek, sinirlenmek  Burnunda tütmek (bir şey, yer, kimse) : Onu çok özlemek, istemek, aramak; gözünde tütmek  Burnunu kırmak : Kİrbirii bir kimseyi güç duruma sokup, artık büyükle-nemez duruma getirmek  Burnunun dikine (doğrusuna) gitmek : Başkalarının öğütlerine kulak asmayıp kendi bildiği gibi davranmak  Burnunun direği kırılmak : Pis koku yüzünden rahatsız olmak Burnunun direği sızlamak: Çok üzülmek  Burnunun ucunu görmemek : Sarhoşluk, dalgınlık nedeniyle basacağı yeri görememek  Burnunu sokmak (bir şeye) : Kendisini ilgilendirmeyen işe karışmak  Burnu sürtülmek : Zorunlu, yorucu olaylar yaşamak, zorunluklan öğrenmek bunlardan ders almak  Burnu yere düşse almaz: Kendini beğenmiş, kibirli kimse için söylenir  Burun buruna gelmek (biriyle, bir şeyle) : Onunla beklenmedik bir anda karşılaşmak (Kars  Yüz yüze gelmek  ) Burun kıvırmak (bir şeye): Onu beğenmemek, küçümsemek  Bu yakınlarda : Oldukça yakın bir zamanda, bir yerde  Buyur etmek (birini) : Konuğu “buyurun” diyerek içeri almak ya da sofraya çağırmak  Buyurun cenaze namazına : “Bir terslik oldu, artık yapılacak bir şey yok  ” anlımanda  Buzdolabına koymak (bir şeyi): Bir sorunun çözümünü ileri ki bir tarihe bırakmak  (Kars  Askıya almak  ) Buz kesilmek : Üzücü bir olay karşısında donup kalmak  Buz kesmek: -1  Çok üşümek  -2  Hava çok soğumak  Buz üstüne yazı yazmak : Süresi ve etkisi pek az olan bir iş yapmak, sözleri etkisiz kalmak  Bülbül gibi konuşmak (okumak) : Kolaylıkla konuşmak (okumak)  Bülbül gibi söylemek (bir şeyi): Hiçbir şeyi saklamadan, herşeyi soy lemek  Bütün bütüne : Büsbütün, tamamıyla, tamamen  Büyük apdest : İnsan dışkısı, kaka  Büyük aptesi gelmek : Kaka (dışkı) yapmak gereksinmesi duymak  Büyük görmek (birini, kendini) : Birini ya da kendini yüceltmek, olduğundan üstün tutmak  Büyük oynamak : -1  Büyük para ile kumar oynamak  -2  Bir işe risklerini, zararlarını göze alarak girişmek  Büyük (laf, söz) söylemek : Yapıp yapamıyacağı belli olmayan bir iş konusunda kesin konuşarak övünmek  Büyümüş de küçülmüş : Konuşmaları, davranışları büyüklere benzeyen çocuk için söylenir   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< C >> Cadı kazanı: Alabildiğine dedikodu yapılan, fesat kurulan yer, ortam  Caka satmak : Gösteriş yapmak, büyüktük taslamak ; çalım satmak  Cami yıkılmış ama mihrabı yerinde : Yaşlanmış ama eski güzelliğini pek yıtirmemiş kadın İçin söylenir  Can acısı: Vücudun herhangi bir yerinde duyulan şiddetli acı, ağrı  Can afacak (can alıcı) (yer, nokta) : Bir konunun ya da şeyin en önemli noktası (yeri)  Can almak : Ölüme yol açmak, öldürmek  Can atmak (bir şeye, bir şey yapmaya) : Onu elde etmeyi, herhangi bir duruma kavuşmayı çok istemek  Cana can katmak : İnsanın dinçliğini, neşesini artırmak, yaşamayı daha çekici duruma getirmek  Cana kastetmek : bk  Canına kastetmek   Cana yakın : -1  Sevimli, içten, sokulgan kimse  -2  Şirin, gönül okşayıcı şeyler için kullanılır  Can benim, çıksın elin canı: “Ben sağlığıma, sahip olduğum şeylere düşkünüm, bunun için ben üzülmeyeyim de, başkalarına ne olursa olsun  ” anlamında  Can beslemek : Hiç kaygı duymadan, yalnızca yiyip içip rahatına bakmak  Can borcu : İnsana yaşama olanağı veren Tanrı’ya ya da kendisini ölüm tehlikesinden kurtaran bir kimseye olan manevi borç  Can borcunu ödemek : Ölmek, vefat etmek  Canciğer kuzu sarması: Birbirlerinden hiç ayrılmayan, birbirini çok seven, içli dışlı, candan {iki dost)  (Kars  Ahbap çavuşlar, İki ahbap çavuş  ) Can çekişmek : -1  (Canlı için) Ölmek üzere bulunmak, son nefesini vermek üzere olmak  -2  Sona ermek, yıkılmak üzere olmak  -3  (Güneş) Batmak üzere olmak  Can damarı: -1  Bir İnsanın kendisi için en gerekli saydığı şey  -2  Bir şeyin en önemli, en duyarlı yönü  Can damarına basmak : -1  Bir kimsenin en önemli, en duygulu yönünü açığa vurmak  -2  Bir İşin en Önemli noktası üzerinde durmak  Candan (canından) geçmek : Bir şey uğrunda canını bile verebilecek ölçüde bir özveri içinde olmak; o şey için ölümü göze almak  Can dayanmamak (bir şeye): -1  Kötü, aa bir durum karşısında dayanıklılığını yitirmek  -2  Sevinçli bir durumdan hoşnut olmak  Can derdine düşmek: Kendi canını korumak, kurtarmak için çaba göstermek, kendini kurtarmaya bakmak  Can dostu : Pek içten dost, çok sevilen dost  Can düşmanı: Aşırı düşmanlık gösteren kimse, şey  Can evi: -1  Kalp, yürek, gönül  -2  Bir şeyin en duyarlı noktası  Can evinden (evine) vurmak (yıkmak) (birini) : En duyarlı yerinden saldırmak, en hayati noktasından yaralamak  Can feda (kurban) : Uğrunda ölüm bile göze alınabilecek kadar güzel, iyi olan kimse, şey için söylenir  Can (canı) gelmek : Güç kazanmak, canlanmak  Can havli ile : Canını kurtarmaktan, ölüm korkusundan kaynaklanan güçtü tepkiyle   Can havline düşmek : Canını kurtarmak kaygısı içinde olmak  Canı acımak: Vücudun herhangi bir yerinde acı duymak ; canı yanmak  Canı (yüreği) ağzına gelmek : -1  Çok heyecanlanmak  -2  Çok korkmak  Canı burnuna gelmek : Bir şey yapılırken çok zorluk çekmek; bunalmak  Canı burnunda : Yorgun, bezgin; olup bitenlere kazanamayacak durumda olan  Canı cehenneme : Sevilmeyen bir kimse ya da şey İçin duyulan nefreti, öfkeyi ya da umursamazlığı anlatmak için söylenir  Canı çekilmek : Vücudun bir organı için, gücünü canlılığını yitirmek  Canı çekmek (bir şeyi) : Onu istemek, arzulamak, ona imrenmek  (Kars  Ağzı sulanmak, gönlü çekmek  ) Cam çıkmak: -1  Zor bir İş görüp pek bitkin bir duruma düşmek  -2  Çok örselenip yıpranmak  -3  Ölmek  Canı geçmek : Uyumak, dalmak  Canı gelmek: bk  Can gelmek  Canı gitmek (bir şeye) : Özen gösterilen, üzerine titrenen bir şeye zarar gelecek diye çok kaygılanmak  Canı gönülden (yürekten) : İçtenlikte, samimi olarak, İsteyerek  Canı ile oynamak : Tehlikeli işlerle uğraşmak  Canı ile uğraşmak : Eski sağlıklı durumuna kavuşmaya çalışmak, ötmemek için çaba harcamak  Canı istemek (bir şeyi): -1  Bir şeyi yapmaya ilgi, heves duymak  -2  Bir şeye karşı içinde istek uyanmak  Canı isterse : Olumsuz bir yanıt karşısında, “Kabul etmezse etmesin” anlamında umursamazlık bildirir  Canımın içi: Canım kadar çok sevdiğim kimse  Canımı sokakta bulmadım : ‘Bu sıkıntıya katlanmaya, bu tehlikeye atılmaya hiç niyetim yok  ” anlamında  Canım yanmaz: Üzülmeye konu olan şey ile yol açtığı kötü durum arasında denklik olmadığı durumlarda kullanılan yazıklanma sözü  Canına acımamak: Kendini tehlikelerden korumayı düşünmemek,, kendini yıpratmak, sağlığını düşünmemek  Canına değmek : Hoşlandığı bir şey olduğu, bir şeyi yaptığı için keyiflenmek  Canına değsin : “Yapılan iyilikler o ölmüş kimseye ulaşsın, onun ruhu’ şad olsun  ” anlamında  Canına düşkün : Kendine iyi bakan, her şeyine Özen gösteren, rahatına düşkün (kimse)  Canına (cana) kastetmek : öldürmeye niyet etmek  Canına (cana) kıymak: -1  Bir kimseyi, canlıyı öldürmek, katletmek  -2  Kendini öldürmek, intihar etmek  -3  Gücünü aşan işleri yaparak kendine eziyet etmek  Canına minnet: Herhangi bir durumu, başka durumlarla karşılaştırdığında daha iyi bulan kimse için söylenir  Canına okumak : -1  Bir kimseye, hayvana, şeye büyük zarar vermek  -2  İyi bir şeyi, yolunda giden bir işi berbat etmek  Canına susamak :Belayı üzerine çekecek, kendisinin ölümüne yol açacak davranışlarda bulunmak  (Kars  Belasını aramak, eceline susamak  ) Canına tak demek (etmek): Bir sıkıntı, olumsuzluk, artık katlanılmaz duruma gelmek  (Kars  Bıçak kemiğe dayanmak) Canına yandığım (yandığımın) : Öfke, hayranlık, sevgi gibi duyguları belli ezgilemelerle anlatır    Canına yetmek: -1  Artık dayanamayacak duruma gelmek, bezmek, bıkmak  -2  Bıktırmak, bezdirmek  Canından bezmek (bıkmak, usanmak) : Yaşama isteği yok olacak kadar sıkıntı içinde olmak  Canından geçmek : bk  Candan geçmek  Canından etmek (birini) : Onun ölümüne yol açmak, onu öldürmek  Canından olmak: ölmek  Canını acıtmak : Bir yerinin acımasına yol açmak  Canını almak: -1  Öldürmek  -2  Çok sevindirmek, canını verdirecek kadar memnun etmek  Canını bağışlamak: Öldürmekten vazgeçmek  Canını cehenneme göndermek : öldürmek  Canını çıkarmak : -1  Öldürmek  -2  Çok yormak, hırpalamak  -3  Bozmak, yıpratmak, eskitmek  Canını dar atmak (bir yere): Tehlikeli durumdan güçlükle kurtularak bir yere sığınmak  Canını dişine takmak (almak) : Bir işe her türlü tehlikeyi göze alarak, bütün gücüyle girişmek  Canının derdine düşmek : Tehlikeli bir durumda kendinden başkasını düşünmemek  Canını sıkmak: Neşesini kaçırmak, keyfini bozmak, üzmek  Canını sokakta (pazarda) bulmamak : Bedeni olur olmaz şeylerle yıpratmamak, sağlığın değerini bilmek  Canını vermek : Değerli bir şey uğruna her türlü fedakârlığı yapmak, hatta ölümü bile göze almak  Canını yakmak : -1  Bir yerini acıtmak, act vermek  -2  Sıkıntı ve zarara uğratmak  Canı pahasına : Ölümü göze alarak, hayatını tehlikeye atarak  Canı sağ olsun: Çeşitli kayıplar karşısında “Kendisi sağ ya, önemli olan bu” anlamında teselli sözü  Canı sıkılmak: -1  Yapacak bir işi, oyalanacak bir şey olmadığı için bir sıkıntı duymak  -2  Bir olaydan, durumdan büyük üzüntü duymak; neşesi kaçmak  -3  Bir kimse için yan üzülmek, yan öfkelenmek  Canı tatlı: Zorluklara katlanmayı göze almayan (kimse)  Canı tez: Bir işin çabucak yapılmasını isteyen, sabırsız (kimse)  (Kars  İçi tez  ) Canı yanmak : -1  Vücudun herhangi bir yerinde aa duymak; canı acımak  -2  Aa bir deneme geçirmek, bir İşte büyük zarara uğramak  Canı yok mu? : -1  “O, bu sıkıntıya nasıl dayanıyorsa sen de dayanmalısın  ” -2  “Ona bu kadar zor bir işi yaptırmak insafsızlıktır  ” -3  “O da o şeyden istiyor  ” anlamlannda  Can kalmamak : Gücü tükenmek, bitkin duruma gelmek  Can kaybı: Tehlikeli bir durumda meydana gelen ölüm; ölüCan kaygısı (korkusu) : -2  Öleceğini sanmaktan doğan korku  -3  Bu korkuyla ölmemek İçin çabalama  Can kaygısına düşmek : Hayatını’ kurtarmaktan başka bir şey düşünmemek  Can kulağı ile dinlemek (birini, bir şeyi): Anlatılanları iyice kavramaya çalışarak, dikkatlice dinlemek  Can kuşu: Ruh  Canla başla : Her türlü fedakârlığı göstererek, var gücüyle  Canlı cenaze : Çok zayıf, çelimsiz (kimse)  Can sağlığı: -1  İhsanın sağ ve sağlıklı olması  -2  İçinde bulunulan iyi durumla yetinmek, daha iyisini beklememek gerektiğini belirtmek için söylenir  Can sıkıcı: Üzüntü ve tedirginlik veren, üzücü, sıkıntılı  Can sıkıntısı: Yapacak bir iş ya da oyalanacak bir şey bulamayan kimsenin duyduğu ruhsal tedirginlik, bunalım  Can sıkmak: Usanç vermek, bıktırmak  Can vermek : -1  Ölmek  -2  Kutsal sayılan şeyler için hayatını feda etmek  -3  Diriltmek, canlandırmak  Can yakmak: -1  Acıtmak, eziyet etmek, zulmetmek  -2  Bîr kimseyi büyük zarara uğratmak  Can yoldaşı: Yalnızlıktan kurtulmak için birlikte yaşanılan kimse, hayvan, şey  Cartayı çekmek : -1  Ölmek  -2  Yellenmek, osurmak  Cart curt etmek : “Şöyle yaparım, böyle yaparım” diye yüksekten konuşmak, korkutmaya çalışmak  Cart kaba kâğıt: “Senin yüksekten atmana, korkutmana hiç kimse aldırmıyor  ” anlamında  Cavlağı çekmek: Ölüp gitmek  Cebi delik: Parasız, züğürt (kimse)  Cebinde akrep olmak: Cimri olmak, para harcama konusunda çok isteksiz davranmak  (Kars  Elî cebine varmamak  ) Cebinden çıkarmak (birini) : Zekâ, bilgi, beceri vb  bakımlardan söz konusu kimseden üstün olmak  Cebine indirmek (atmak) (bir şeyi) : Hakkı olmayan bir şeyi kendine mal etmek  Cebini doldurmak: Fırsatlardan yararlanıp bol para kazanmak  Cebi para görmek: Artık para kazanmaya başlamak; eli para görmek  Cehennem azabı: Dayanılmaz, çok büyük üzüntü, eziyet  Cehenneme kadar yolu var: “Hiç buralarda görünmesin, defolup gitsin, cehenneme gitsin  ” anlamında kızgınlık sözü  Cehennem gibi: Çok aşırı ölçüde sıcak  Cehennemin dibi (bucağı) : Çok uzak, varılması pek güç yer  Cehennemin dibine gitmek, cehennem olmak : Defolup gitmek  Cemaziyelevvelîni bilmek (birinin): Onun herkesçe bilinmeyen, geçmişteki kötü bir durumunu bilmek  Cephe almak (birine) : Ona karşı düşmanca tavır takınmak; bir düşünceye karşı olmak, direnmek  Cepheden hücuma geçmek : Doğrudan, açıkça karşı çıkmak  Cesaret almak (bulmak) : Bir kimseye, şeye güvenerek gücü artmak  Cesaret etmek (bir şeye): Tehlikeli bir işe korkmadan girişmek, güç- füğü ya da tehlikeyi göze almak  Cesaret gelmek : Yılgınlığı gitmek, yüreklenmek  Cesaret göstermek : Yürekli davranmak  Cesaretini kırmak : Cesaretini yok etmek, yürekliliğini sarsmak, umutsuzluğa düşürmek  Cesaret vermek (birine) : Birinin yılgınlığını gidermek, birini yüreklendirmek; ona moral vermek  Cevabı yapıştırmak (dayamak): Karşısındakine hiç de beklemediği ters ve kesin bir yanıt vermek  Cevahir (cevher) yumurtlamak : Saçma sapan konuşmak  Cevap vermek (bir şeye) : Bir gereksinimini karşılamak  Cevher yumurtlamak : bk  Cevahir yumurtlamak  Ceza almak: -1  (Öğrenci için) Cezalandırmak  -2  (Suçlu İçin) Para ödeme zorunda bırakılmak  Ceza çekmek: İşlediği suçtan ötürü hapiste yatmak; cezasını çekmek  Ceza kesmek (bîrine) : Bir görevli, yasadışı bir davranışı nedeniyle suçluya para cezası yazmak  Cezasını çekmek: -1  bk  Ceza çekmek  -2  Yaptığı yanlış bir işin, davranışın zararını görmek  Cezaya çarptırmak (birini) : Onu cezalandırmak  Ceza yemek : Cezalandırılmak  (Kars  Hüküm giymek  ) Cıcığı çıkmak : Çok hırpalanmak  Cici bici: Güzel, İyi, yeni, sevimli, renkli ve süslü eşyalar için söylenir  Cicim ayı: Evliliğin ilk zamanları, balayı  Ciğeri beş para etmez: Çok değersiz, aşağılık, İşe yaramaz kimse için söyfenir  Ciğerini okumak : Bir kimsenin ne düşündüğünü pek iyi bilir durumda olmak  Ciğeri sızlamak (parçalanmak) : Çok acı duymak, üzülmek (Kars  İçi burkulmak, sızlamak, parçalanmak  ) Cim karnında bir nokta : Hiçbir şey bilmeyen, kara cahil kimse için söylenir  Cin çarpmak: Boş inançlara göre cinlerin saldırısına uğrayıp hastalanmak, sakatlanmak, aklını yitirmek  Cin çarpmışa dönmek : Neye uğradığını anlayamayacağı kötü bir duruma düşmek  Cin fikirli: Çok akıllı, çok zeki, çok kurnaz (kimse)  Cin gibi: Pek anlayışlı ve çok zeki (kimse)  Cin ifrit olmak (kesilmek) : Son derece kızmak, aşırı öfkelenmek  Cinler cirit (top) oynamak : Bir yerde hiç kimse bulunmamak; bir yer tenha ve ıssız olmak  Cirit atmak (bir hayvan, bir kimse) : Zararlı yaratıklar yada insanlar meydanı boş bulup istediği gibi davranmak  Cuk oturmak: -1  bk  Aşığı cuk oturmak  -2  Uygun olmak, uygun düşmek  Cümbür cemaat: Topluca, hep birlikte   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< Ç >> Çakılıp kalmak: Bulunduğu yerde uzun süre kımıldamadan kalmak, hareketsiz durmak  Çalımına getirmek: Tasarlanan bir İş için uygun zamanı ya da durumu bulmak  Çalımından geçilmemek : Kurumundan, büyülenmesinden yanına yaklaşılmaz olmak  Çalım satmak: Yapay davranışlarla büyüklük taslamak  (Kars  Hava atmak  ) Çalıp çırpmak : Az çok demeden, eline ne geçerse çalmak  Çalmadan oynamak : Çok neşeli, keyifli bir dyrumda olmak  Çam devirmek : -1  Karşısındakini gücendirecek söz söylemek  -2  Bilgisizliğini ele verecek sözler söylemek  (Kars  Pot kırmak, gaf yapmak  ) Çamur atmak (sıçratmak) (birine) : Birini kötü bir işe bulaşmış gösterip lekelemeye çalışmak, İftira etmek  (Kars  Kara çalmak, leke sürmek  ) Çamura yatmak: Borcunu ödememek, verdiği sözü yerine getirmemek  Çam yarması gibi: İhyan, iri gövdeli kimse için kullanılır  Çanak tutmak (açmak) (bir şeye) : Davranışlarıyla ya da sözleriyle kendisine kötü bir söz söylenmesine, kötü davranışlarda bulunulmasına yol açmak  ‘ Çanak yalamak : Dalkavukluk etmek, yaltaklanmak  Çanak yalayıcı: Yaltaklanan kimse, dalkavuk  Çan çan etmek (Ötmek) : Durmadan yüksek sesle gevezelik etmek  Çanına ot tıkamak : Birini sesini çıkaramayacak, zarar veremeyecek bîr duruma getirmek  Çantada (torbada) keklik : Elde edilmiş sayılan, elde edileceğine kesin gözüyle bakılan (şey)  Çapraza getirmek (birini) : Onu tuzağa düşürmek  Çapraza sarmak : İçinden çıkılması güç duruma gelmek  (Kars  Çarşafa dolanmak  ) Çaptan düşmek : -1  Çalışma düzenini bozmuş olmak  -2  Değerinden bir şeyler yitirmek  Çarçur etmek (bir şeyi) : Elindeki parayı vb’yi gereksiz yerlere harcayıp tüketmek  Çarçur olmak : Yararsız yere harcanıp ziyan olmak  Çaresine bakmak : Bir işin, sorunun çözüm yolunu bulmak  Çarığı ters giydirmek (birine) : bk  Pabucu ters giydirmek  Çarıklı erkânıharp : Okuması yazması olmadığı halde kurnaz ya da uyanık davranan kimseler için şaka yollu kullandır  Çark etmek: Verdiği sözden ya da yapacağı İşten dönmek  (Kars  Yüz geri etmek  ) Çarpık çurpuk : Çok çarpık; eğri büğrü  (Kars  Eciş bücüş  ) Çarşafa dolanmak : İçinden çıkılmaz duruma gelmek  (Kars  Çapraza sarmak  ) Çarşambadır çarşamba (demek): Bir konuda gereksiz yere inat (etmek)  Çatal kazık : -1  Bir konuda değişik tutumları yüzünden işin yürümesini engelleyen yetkili kimseler  -2  Çok karışık durum  Çatık yüz (çehre, surat) : Öfkeli yüz  Çatır çatır çatlamak : Çok kıskanmak  Çat kapı: Beklenmedik bir anda  Çatlak ses : Uyumu bozan, istenmeyen söz ya da davranış  Çatlasa da patlasa da ; “Her türlü çareye başvursa da, ne kadar karşı çıkarsa çıksın  ” anlamında  Çat pat: -1  Her yerde hazır ve nazır bulunan  -2  Biraz, yarım yamalak  Çaydan (denizden) geçip darede boğulmak : Bir işin yapılması sırasında büyük engelleri aşıp tam sonuca ulaşılacağı anda önemsiz bir-neden yüzünden başarısız olmak  Çayı görmeden paçaları sıvamak : bk  Dereyi görmeden paçaları sıvamak  Çek arabanı: ‘Yıkıl, git, defol  ” anlamında hakaret sözü  Çekeceği olmak (birinden, bir şeyden) : Karşılaşacağı kötü durumlar olmak  Çekidüzen vermek (üstüne başına, bir yere) : Dağınık bir yeri, üstünü başını düzgün duruma getirmek, düzeltmek  Çekip çevirmek (bir yeri) (birini) : -1  Bir yeri, kuruluşu düzene koymak, iyi biçimde yönetmek  -2  Birini tutumlu, düzgün yaşayabilir duruma getirmek  Çekip gitmek : Uzaklaşmak, sıvışmak, kaybolmak  Çekirdekten yetişme : Bir meslekte küçük yaştan itibaren görgü ve deneyimini arttırarak ustalaşan kimse için kullanılır  Çek (çekiver) kuyruğunu: “Artık ondan hiçbir şey bekleme!” Çelişkiye düşmek : Sözleri ya da davranışları; sözleri ile davranışları birbirini tutmamak, birbiriyle çelişmek; tenakuza düşmek  Çelme atmak (takmak) (birine) (bir işe) : -1  Çelme ile onu düşürmeye çalışmak  -2  İşin başarı ile sonuçlanmasını engellemek  Çene çalmak : Oradan buradan konuşmak, gevezelik etmek  Çenen tutulsun : “Konuşamaz ot” anlamına İlenme sözü  Çenesi açılmak : Durmaksızın konuşmak, gevezelik etmek  Çenesi durmamak (düşmek) : Durmadan konuşmak, gevezelik etmek  Çenesi düşük : Sürekti ve dayanılmayacak kadar çok konuşan, geveze kimse için söylenir  Çenesi kuvvetli: Kolay ve etkili konuşan kimse için kullanılır  Çenesini açtırmak: Konuşması için uygun ortam hazırlamak, fırsat vermek  Çenesini (bıçak) açmamak : Herhangi bir nedenle, hiç konuşmamak  Çenesini kapamak (kesmek) : -1  Artık konuşturmamak  -2  Susmak  Çenesini tutmak : Konuşmamak, sır saklamak; ağzını tutmak* Çene yarıştırmak : Gevezelik etmek  Çeneye tutmak (birini) : Aralıksız konuşarak ve konuşturarak onu oyalamak  Çene yormak : Boşuna konuşmak  Çetin ceviz: -1  Yola getirilmesi, kendisine bir durum ya da düşüncenin benimsetilmesi zor olan kimse için söylenir  -’2  Başarılması oldukça güç olan iş için söylenir  Çevir kazı yanmasın : Kırdığı potun farkına varınca sözünü çevirmeye kalkışanlara alay ya da şaka yollu söylenir  Çevre yapmak : Girişkeniigiyle pekçpk dost edinmek; muhit yapmak  Çıban başı: -1  Kurcalanırsa sonucu kötüye varma olasılığı bulunan sorun  -2  Varlığı, düşünceleri, eylemleri sûrun yaratan kimse  Çığır açmak : Bir alanda eski görüş, anlayış, biçim ya da yöntem yerine yenisini getirmek, başlatmak  Çığırından çıkmak: -1  Doğru yoldan ayrılmak  -2  Düzeltilmesi güç bir duruma girmek  Çığlık atmak (koparmak) (çığlığı basmak) : Kulakları tırmalayacak korkunç sesler çıkararak acı acı bağırmak  Çığlık çığlığa : Çığılık ata ata, bağırıp çağırarak  Çıkar yol: İnsanı güç durumlardan kurtaran davranış, başarıya ulaştıran seçenek, çare; çözüm yolu  Çıkış yapmak: Bir tartışmada, karşıt görüşte olanları susturmak amacıyla sert davranışta bulunmak  Çıkmaza girmek: Bir iş içinden çıkılamayacak bir duruma gelmek, (Kars  Batağa saplanmak  ) Çıkmaz ayın son çarşambası: “Bilinmeyen ve bilinmeyecek olan bir zamanda, hiçbir zaman  ’ anlamında şaka yollu söylenir  Çıldırmak işten (bile) değil: “Söz konusu ters, aykırı bir durum karşısında insan delirebilir  ” anlamında söylenir  Çıngar çıkarmak : Gürültü ve kavgaya yol açmak  Çırasını yakmak: Olumsuz ilişkisi ya da kötü davranışı yüzünden biri’ ni büyük bir zarar uğratmak  Çıt çıkarmamak: En küçük bir ses bile çıkarmamak  Çıt çıkmamak : En hafif bir ses bile çıkmamak  Çıtı çıkmamak : Sessiz durmak, uslu oturmak, yaramazlık etmemek  Çiçeği burnunda (çiçeği burnunda, çamuru karnında) : -1  Taze, henüz çıkmış şey için söylenir  -2  Yeni oluşmuş, yeni yapılmış, şey için söylenir  -3  Bir konuda yeni olan kimse için söylenir  Çiçek gibi olmak: Temizlenip paklanmak, göze hoş görünen duruma gelmek  Çift çubuk : Tarım yapabilmek için gerekli üretim araç ve gereçleri  Çift dikiş : Aynı sınıfta iki yıl okuyan öğrenci  Çifte kumrular: Birbirlerinden hiç ayrılmayan, birbirlerini çok seven kimseler  (Kars  Ahbap çavuşlar, iki ahbap çavuşlar  ) Çiğ çiğ yemek(birinî): Öldürecek derecede Öfkelenmek  Çiğlik etmek : Uygunsuz, yersiz davranışta bulunmak  Çiğneyip geçmek : Gereken ilgi ve saygıyı göstermemek  Çiğ yemedim ki karnım ağrısın : “Suç işlemedim, neden korkayım?” anlamında  Çile çekmek : Sıkıntı içinde bulunmak, sıkıntı çekmek  Çileden çıkarmak (birini): Birini densiz söz ve davranışlarıyla çok kızdırmak  (Kars  İfrit etmek  ) Çileden çıkmak: Sabır ve dayanma gücünü yitirip taşkınlık göstermek; kendini kaybetmek  (Kars  İfrit olmak  ) Çile doldurmak (çıkarmak): Sürekli sıkıntı ve eziyet içinde bulunmanın sona ermesini beklemek  Çilingir sofrası: Hafif mezelerle donatılmış içki sofrası  Çil yavrusu gibi dağılmak: Kotu bir durum karşısında, perişanca her biri bir yana dağılmak; kaçışmak  Çimdik atmak (basmak) (birine): Onu çimdiMemek  Çirkefe bulaşmak: Kötü sonuçlar doğurabilecek bir işe ya da şirret birine sataşmak  Çirkefe taş atmak (çirkefi üzerine sıçratmak); Kötülüğü dokunabilecek birinin saldırısına yol açacak bir davranışta bulunmak, söz söylemek  Çivi gibi: -1  Sağlam yapılı, çevik (insan)  -2  (Su için) Çok soğuk  Çivi kesmek : Çok üşümek  Çizmeden yukarı çıkmak : Olanaklarının elvermeyeceği bir işe karışmak, aşın gitmek Çocuk işi: Kolay ya da önemsiz iş  Çocuk oyuncağı :-1  Pek Önemli sayılmayan  -2  Kolay yapılabilecek iş için kullanılır  Çoğu gitti azı kaldı (keli gitti, dazı kaldı): “Ele alınmış olan işin büyük bölümü, en zor, en önemli yanı tamamlandı, geriye önemsiz bir bölümü kaldı  ” anlamında  Çok bilmiş: -1  Zeki, akıllı (kimse)  -2  Sinsi, kurnaz, çıkarını gözeten (kimse)  Çok gelmek: -1  Gereğinden fazla olmak  -2  Katlanılmaz, çekilmez olmak  Çok görmek (bir şeyi birine): -1  Bir şeyi bir kimseden esirgemek, o şeyi ona değer bulmamak  -2  Birinin bir davranışını yadırgamak  Çok olmak : Davranışları sınmnı aşarak dayanılmaz, çekilmez duruma gelmek, usandırmak  Çoluk çocuk: -1  Bir kimsenin çocukları  -2  Bir kimsenin ailesi; eşi ve çocuklan  -3  Yaşça küçük ve deneyimsiz kimseler için alay yolu söylenir  Çorap örmek: bk  Başına çorap örmek  Çorap söküğü gibi gitmek (gelmek): Bir kez başlayınca arkası çok kolay, kendiliğinden gelmek  Çorbada tuzu bulunmak: Yapılan işte ya da bir hizmette küçük de olsa bir katkısı katkısı olmak, ona emeği geçmek  Çöp atlamamak: Çok titiz ve dikkatli olmak, gözünden hiçbir şey kaçmamak  Çöpe dönmek : Çok zayıflamak; çok güçsüz olmak  Çöp gibi (çöpten çelebi}: Çok zayıf, güçsüz (kimse)  Çöpsüz üzüm : -1  Sorun çıkaracak pürüzleri olmayan, kârlı İş  -2  Bakmak zorunda olduğu çok yakın akrabası olmayan eş  Çubuğunu tüttürmek: Sorunsuz ve sıkıntısız bir hayat sürmek  Çukurunu kazmak: Birinin felaketine yol açacak girişimlerde bulunmak  (Kars  Tuzak kurmak  ) Çulu düzeltmek (düzmek): -1  Giyimini yenilemek  -2  Paraca iyi duruma gelmek  Çürük tahtaya basmak: İncelemeden, önlem almadan tehlikeli bir işe girişmek; aldatılmak   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #8 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< D >> Dağa çıkmak : Hükümete başkaldırıp dağda, kırsal yörelerde eşkıyalık yapmak  Dağa kaldırmak (birini) : İstediğini elde etmek için birini dağa kaçırmak  Dağ başı: -1  Kent dışı, ıssız yer  -2  Yasaların geçmediği, herkesin dilediğini yapabileceği yer  Dağdan gelip bağdakini kovmak : Sonradan geldiği halde oraya kendinden önce gelip yerleşmiş olanların hakkını çiğnemek, onları beğenmez olmak  Dağ (doğ ura doğ ura bir) fare doğurmuş (doğurdu) : “Büyük sonuç vermesi beklenen şey küçük bir verim sağladı  ” anlamında  Dağ (dağlar) gibi: -1  Pek iri, çok güçlü (kimse)  -2  Göz korkutacak ölçüde çok olan (şey)  Dağlar dayanmaz : “Bu aa felaketin üzüntüsü dayanılacak gibi değil  anlamında  Dağ taş : Her yan, her taraf  Daha iyisi can sağlığı: Elde edilen bir şeyle ya da karşılaştırılan bir durumla yetinilmesi gerektiğinde söylenir  Daha (daha da) neler: -1  “Öyle şey olur mu?” -2  “Amma yaptın ha!” anlamında  Dalavere çevirmek (döndürmek) : Gizli bir iş çevirmek, yasadışı yollardan iş becermek  Dalavere dönmek : Gizliden gizliye bir aldatmaca hazırlanmak  Dal budak salmak: -1  Bir konudaki haber ya da söylenti, her yana yayılıp genişlemek  -2  Gelişip büyümeye başlamak  Daldan dala konmak (atlamak) : Sık sık iş, konu ya da düşünce değiştirmek  Dalgacı Mahmut: Yapılması gereken bir işi benimsemeyen, kaytana kimse için şaka ya da alay yollu söylenir  Dalga geçmek : -1  Yapması gereken işle uğraşmayıp zihni başka yerde olmak  (Kars  Tünel geçmek  ) -2  Biriyle alay etmek, belli etmeden eğlenmek; matrak geçmek  (Kars  Maytaba atmak  ) -3  Biriyle geçici gönül ilişkisi kurmak  Dal gibi: Çok ince, çok zayıf (kimse)  Dalına basmak (birinin) : Hoşlanmadığı bir davranışta bulunup onu kızdırmak  Dalına binmek (birinin) : Onu tedirgin edici, kızdırıcı davranışta bulunmak  Dallanıp budaklanmak: Bir iş ya da bir sorun genişleyerek karmaşık bir durum almak, çözümü güç bir duruma gelmek  Dallı budaklı: Çok ayrıntılı, karmaşık, çapraşık, anlatılması ya da çözümü güç olan  Dama çıkmak : Cinsel dürtüsü azmak, bunu dışa vurmak  Damağı kurumak : Çok susamak; boğazı kurumak  Damak zevki: Yiyeceklerden tat alma, yemekten haz duyma  Damarına basmak; Duyarlı olduğu bir konuya değinerek onu kızdırmak  Damarı tutmak : Huysuzluğu üzerinde olmak, aksiliği tutmak  Dama taş; gibi oynatmak (birini) : Bir kimsenin yerini keyfi olarak sık sık değiştirmek; onu bir yerden bir yere göndermek ya da atamak  Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz olarak söz söylemeyi, ya da söylenen sözü anlatmak için kullanılır  Damgasını taşımak (bir şey, bîr şeyin) : Bir şey söz konusu şeyin özelliğini taşımak  Damgasını vurmak (birine, bir şey): O kimse için kötü bir yargıya varmak; onu kötü bir adla adlandırmak  Damgasına vurmak (biri, bir şeye kendi): O şeye kendisiyle ilgisi olduğunu ya da kendi yapıtı olduğunu belli edecek nitelikler vermek  Damga vurmak (birine) : Onun hakkında kötü bir yargı vermek  Damga yemek ; Hakkında kötü bir yargı yerilmiş olmak  Damoktesira (Demoktes’in) kılıcı (gibi): Oiumsuz durumlarda gerçekleşme olasılığı bulunduğunu hissettiren tehdit  Dam üstünü saksağan, vur beline kazmaytı : Hiç ilgisi yokken ve birdenbire söylenen söz ya da söz söyleme için alay yollu kullanılır  Dananın kuyruğu kopmak : Beklenen ya da korkutan durum gerçekleşmek  Danışıklı dövüş : Başkalarını aldatmak ya da atlatmak amacıyla Önceden yapılmış gizli bir anlaşmaya dayanan tutum, davranış  Dara düşmek : Para sıkıntısı çekmek  Dara gelmek: -1  Aceleye gelmek  -2  Zorunda kalmak, mecbur olmak  Dara getirmek (bir şeyi, birini): Onu aceleye getirmek, onun sıkışık durumundan yararlanmak  Dar boğaz : Sıkıntılı, bunalımlı durum, dönem  Darda kalmak : -1  Paraca sıkıntıya düşmek  -2  Zor duruma düşmek Dar gelirli: Geliri, gereksinmelerini tam olarak karşılayamayan (kimse)  (Kars  Orta direk  ) Darısı (dostlar) başına : “İyi, mutlu bir olayın benzerlerini dostların da görmesini dilerim  ” anlamında  Dar kaçmak (bir yerden, bîr şeyden): Kendisi için tehlikeli olabilecek bir yerden, bir şeyden güçlükle kurtulmak  Dar kafalı: -1  Anlama yeteneği sınırlı olan, anlayışsız (kimse)  -2  Tutucu (kimse)  Davulu biz çaldık, parsayı başkası (el) topladı: “İşi biz yaptık, karşılığını başkası aldı  ” anlamında  Dayak arsızı: Dayak yemeğe alışmış (kimse, özellikle çocuk)  Dayak atmak (birine): Onu dövmek; kötek atmak  Dayak düşkünü (düşmanı) : Dövülmesine yol açacak hareketlerde bulunmayı alışkanlık haline getirmiş (kimse)  Dayak kaçkını: Dayak hak etmiş (kimse)  Dayak yemek: Dövülmek; kötek yemek  Dediği dedik (çaldığı düdük): Kendi bildiğinden dönmeyen, sözünde ısrar eden (kimse)  Dediğine gelmek : Birinin önceden kabul etmediği düşüncesini sonradan uygun bulmak Defibela kabilinden : (esk  ) Başından savmak için istemeye istemeye: Defihacet etmek :fesk  ) Büyük aptesini yapmak (Kars  Aptest bozmak  ) Defterden silmek (birini) : Onun adını anmaz olmak, onunla ilişkiyi kesmek, yakınlığa son vermek Defteri dürülmek : Öldürülmek -2  İşten uzaklaştırılmak Defteri kabarmak : Borcu çoğaldıkça çoğalmak  Defteri kapamak: Sözü edilen işi artık yapmaz olmak, o işten bundan böyle hiç söz etmemek  Defterini dürmek (birinin) : -1  Onu öldürmek ortadan kaldırmak  -2  Onu perişan edecek bir düzen kurmak  Değer biçmek (bir şeye) : O şeyin paraca _ karşılığını saptamak, fiyatını belirlemek, kıymet biçmek  Değer vermek : Özel İlgi ve saygı göstermek; k  yms-t w#nm-  k  Değil mi ki: Madem, mademki  Değirmenin suyu nereden geliyor? : “Söz konusu İşin yapılmasını karşılayacak para nasıl sağlanıyor?” anlamında  Değiştokuş etmek : Değerce eşit olan şeyleri karşılıklı alıp vermek, takas etmek Değme keyfine : “O durumdan çok hoşnut, memnun  ” anlamında  Deli çıkmak : Aklım kaç r m ak  Deli divane olmak: Bir şeye, kimseye aşırı derecede tutkun olmak; onu çıldırasıya sevmek Deli dolu : Kabına sığmayan, taşkın ruhlu (kimse)  Delik deşik etmek (bir şeyi, birini*): -1  Bir şeyin her yanında delikler açmak -2  Yaralayıcı bir aletle bir canlının vücudunda birçok yara aç m ak  Deliksiz uyku : Hiç ara vermeden uyunulan ve uzun süren uyku  (Kars  Ağır uyku  ) Deli olmak (bîr şeye) : -1  Ona kendinden geçercesine bağlanmak onu çok sevmek -2  O şeyden ötürü çok sinirlenmek Deli pösteki sayar gibi: Çok karışık, çok parçalı ve iç sı ki a bir işle uğraşır tarzda  Deli saçması: Çok saçma ve anlamsız söz  Deme gitsin (değme gitsin): “Anlatılması çok güç  ” anlamında  Demeye getirmek: Düşüncesini dolaylı yoldan söylemek; dediği gibi olmasını, yapılmasını ima etmek Demir atmak: Bir yerde uzun süre kalmak Demir gibi: -1  Pek sağlam, katı, sert (şey)  -2  Çok kuvvetli (kimse)  Demir leblebi: -1  Başarılması çok zor olan iş  -2  Alt edilmesi güç, ödün vermeyen, inatçı (kimse)  Dem vurmak (bir şeyden) : Bir konudan söz etmek Demokles’in kılıcı (gibi): bk Damokles’in kılıcı (gibi)  Deneme tahtası: Üzerinde bilgisizce tedavi, onarım gibi iş yapılan kimse ya da nesne  Dengi dengine : Herkes, eşit olduğu, kendine uygun olan kimseyle  Denizden geçip derede boğulmak : bk Çaydan geçip derede boğulmak  Denk gelmek: -1  (Biçim yönünden) Uygun düşmek uygun gelmek -2  (Zaman yönünden) İyi rastlamak, uygun gelmek  Derdi günü : -1  Baş düşüncesi  -2  Asıl uğraşısı  Derdine düşmek (bir şeyin) : -1  Yersiz bir hevese kapılmak  -2  Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak Derdini dökmek : Derdini, sıkıntılarını ayrıntılarıyla anlatmak  Derdini Marko Paşa’ya anlat : “Derdini giderecek, seni dinleyecek kimse yok  ” anlamında  Dereden tepeden (konuşmak) : Şundan bundan, bir konudan diğerine geçerek (konuşmak)  Dereyi görmeden paçaları sıvamak: Ortada hiçbir neden yokken hazırlanmaya başlamak  Derinden derine : -1  İyice uzaklardan, anlaşılmayan yerlerden  -2  Oldukça gizli, hiç kimseye duyurmadan  Derin derin düşmek : -1  Üzüntülü düşüncelere dalmak  -2  Uzun süre düşünceye dalmak  Derisini yüzmek : -1  Birinin varını yoğunu zorla elinden afmak  -2  İşkence ederek öldürmek  Derli toplu : Düzeni seven, tertipli (kimse)  -2  Düzgün, düzenli (şey)  Derme çatma : -1  Gelişigüzel nesnelerden yapılan (ev vb  )  -2  Oradan buradan devşirilen (düşünce vb  )  Ders almak (bir şeyden) : Genellikle kötü bir olaydan yararlı sonuç çıkarmak; ibret almak  Ders olmak (bir şey, birine): O şey bir kimse için öğretici bir örnek oluşturmak; ibret olmak  Ders (dersini) vermek (birine) : -1  Sert bir karşılıkla onu yola getirmek, sert davranmak, azarlamak  -2  Oyunda yenmek  Dert ortağa: İnsanın kötü günlerinde dertlerini dinleyen, çözümlemeye Çalışan dostu, arkadaşı  Dertsiz başını derde sokmak : Hiç gerekmediği halde, kendisi için tehlikeli ya da can sıkıcı olacak bir işe girişmek  Dert yanmak (bir şeyden, birinden) : O şeyler, kimseyle ilgili şikâyette bulunmak  Desteksiz atmak : Bir şeyden abartarak söz etmek, bir temele dayanmadan konuşmak  Dev adımlarıyla ilerlemek : Kısa sürede pek büyük bir gelişme göstermek  Devede kulak : Karşılaştırılan şeye göre daha önemsiz, küçük1 olan (şey)  Deve gibi: Uzun boylu ve hantal (kimse)  Deve kini: Unutulmayan, kolay kolay geçmeyen kin  Devekuşu gibi başını kuma gömmek, (sokmak) : -1  Bir tehlike anında hiç yaran olmayacağı halde kendisini korumaya çalışmak  -2  Başkalarını aldattığını sanıp aslında kendisini aldatmak  Deveyi havutuyla (hamutuyla) yutmak: Haksız çıkar sağlamak, hırsızlık etmek  Devlet kapısı: Devlet dairesi, devlet işlerinin görüldüğü resmi daire  Devlet kuşu : İyi talih  Devlet sırrı (gibi): Son elerce gizli tutulan şey  Devreye girmek: Çözüm getirmek amacıyla ilgilenmek, kanşmak, araya girmek  Dırıltı çıkarmak : Kavga, tatsızlık çıkmasına neden olmak  Dışarı uğramak: Kendini bir anda dışarı atı vermek  Dışa vurmak (bir şeyi): -1  Onu belli etmek, tutum ve davranışlarından, bir şeyin etkisinde olduğu belli olmak  -2  Duygularını saklamayı p belli etmek    Dışı eli yakar, içi beni: Başkalarına iyi ve elverişli görünen, asıl ilgili kişiye gerçekte kötülük getiren şey, durum ya da kimse için kullanılır  Dibi kırmızı balmumuyla çağırmak (birini): Onu özel bir önem vererek çağırmak  Dibine darı ekmek (bir şeyin): Ona şeyi tümüyle tüketmek, hiçbir şey bırakmamak  Dibi tutmak: Kaynamakta olan bir tencerenin içindeki yemeğin dipte kalanı tencereye yapışmak  Didik didik etmek (bir şeyi, yeri) : Onu, orayı en küçük ayrıntısına kadar incelemek, aramak  Dik âlâsı (bir şeyin): Hoş olmayan bir durum ya da hoş karşılanmayan bir davranışın son kertesi  Dik başlı (kafalı): Boyun eğmez, asi karakterli, inatçı (kimse)  Dik dik bakmak (birine, yüzüne) : O kimseye sert, kızgın, öfkeli bir ifadeyle bakmak  Diken üstünde gibi (olmak) : Tedirgin, rahatsız (ot m ak)  Diken üstünde oturmak (durmak) : -1  Eğreti bir biçimde oturmak  -2  Tedirgin bir durumda olmak  -3  Bulunduğu yerden her art gidecek, aynlacakmış gibi olduğunu düşünmek  Dikili ağacı olmamak : Hiç malı mülkü olmamak  Dikine gitmek (birinin): O kimsenin sözünü dinlemeyip kendi bildiğini yapmak  Dikiş tuturamamak : Çeşitli nedenlerle bir iş yerinde tutunamamak  Dikiz etmek (birini, bir yeri, şeyi): Onu gözetlemek, ona gizlice bakmak  Dik kafalı: bk  Dik başlı  Dikte etmek (bir şeyi, birine): İsteklerini ona zorla kabul ettirmek Dikkate almak (bir şeyi): Onu da gözönünde bulundurmak  (Kars  Göz önüne almak, hesaba katmak, kaale almak  Dil çıkarmak (birine): Onunla alay etmek, eğlenmek  Dilden dile dolaşmak: Bir haber, herkesin ağzında söylenir olmak, herkesçe konuşulmak Dil (diller) dökmek (birine): Kandırmak, inandırmak ya da yaranmak İçin onun hoşuna gidecek sözler söylemek, yalvarmak yakarmak  Dile (dillere) düşmek : Yaptıkları hakkında dedikodu çıkmak; dile gelmek  Dile gelmek: -1  bk  Dile düşmek -2  Konuşma yeteneği yokken ya da herhangi bir nedenle bu yeteneğini kaybetmişken konuşmaya başlamak  Dile getirmek (bir şeyi, birini) : -1  Onu açıklamak, anlatmak  -2  Onu konuşturmak  Dile kolay : “Anlatması kolay gibi görünür ama öyfe zor, öyle güç ki!” anlamında  Dili açılmak (çözülmek): Herhangi bir nedenle konuşmazken konuşmaya başlamak  Dili ağırlaşmak : Hastalığı yüzünden güçlükle konuşmak Dili bir karış : Büyüklerine karşı konuşurken saygısızlık eden kimse için söylenir  Dili bir karış dışarı çıkmak : Çok yürümekten ya da konuşmaktan dolayı aşırı yorulmak  Dili çalmak : Konuşması, söyleyişi bir başka dili andırmak  Dili çözülmek : bk  Dili açılmak  Dili damağı kurumak : Çok konuşmaktan, heyecandan, susuzluktan ağzı kurumak, çok susamak; boğazı, damağı kurumak  Dili damağına yapışmak : Uzun süre su içmediğinden ağzı kurumak Dili dolaşmak: Korkudan, hastalıktan ya da sarhoşluktan söyleyeceği şeyi bir türlü anlatamamak Dili döndüğü kadar: Anlatım gücü elverdiği ölçüde  Dili dönmemek : Anlatmak istediğini tam söyleyememek Dilimin ucunda : Bir adın, sözün, çok iyi bilindiği halde bir türlü anım-sanamaması durumunda söylenir  Dilinden anlamak (birinin, bir şeyin) : -1  Onun ne demek istediğini kavramak  -2  Söz konusu şeyin özelliğini, o şey üzerinde ne yapılması ^gerektiğini bilmek | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #9 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in AçıklamasıDilinden düşürmemek (bir şeyi, birini) : Hep aynı kişiyi ya da şeyi anlatmak, hep ondan söz etmek  Dilinden kurt ula mamak : Eleştirilerinden, siteminden, iğnelemelerinden, sataşmalarından kurtulamamak  Dilinde tüy bitmek: Nasihat etmekten, yol göstermekten bıkıp usanmak  Diline dolamak (bir şeyi, birini) : -1  Aynı şeyi sık sık her yerde söylemek  -2  Bir kimseyi her yerde kötüleyip durmak  Dilini eşek arası soksun : “Bundan böyle hoşa gitmeyecek söz söyleyemez ol (olsun)” anlamında ilenç sözü  Dilinin altında bir şey olmak : Söz ve davranışlarından bir şeyler sakladığı belli olmak  Dilinin ucuna gelmek (bîr şey) : O şeyi, söyleyecek durumdayken herhangi bir düşünceyle söylemekten vazgeçmek  Dilinin ucunda olmak : Çok iyi bildiği bir şeyi o anda hatırlayanıamak  Dilini tutmak: Sonunu düşünerek rastgele söz söylemekten sakınmak  Dili tutulmak : Korku, heyecan yüzünden konuşamaz duruma gelmek  Dili uzamak : Haddini bilmeden konuşmaya başlamak  Dili varmamak (bir şeye, söylemeye) : Kötü bir şey söylemeye niyetlenmişken söylememek, kendini tutmak; ağzı dili varmamak  Dillere destan olmak : Herkes tarafından uzun uzun kendisinden söz edilir olmak  Dil uzatmak (bir şeye, birine): Saygı duyulan bir kimse ya da kutsal bir yer, şey hakkında yakışık almayacak, aşağılayıcı sözler söytemek  Dil yarası: Acı sözün yarattığı gönül kırgınlığı  Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak : Daha iyi şeyler elde etmeye çalışırken elindekini de yitirmek  Dinden imandan çıkmak : Çok öfkelenmek  Dini bütün : Dinine çok bağlı, inana sağlam olan, dindar (kimse)  Dini imanı para : Paraya tapar gibi düşkün olan, paradan başka hiçbir şey düşünmeyen (kimse)  Dip bucak : -1  Göze çarpmayan yer  -2  Kıyı köşe  Dirlik düzenlik : Birlikte yaşayan, çalışan kimseler arasındaki iyi geçinme duruma  Dirlik yüzü görmemek : Yaşamı boyunca huzur ve rahata kavuşmamak  Dirsek çevirmek (birine) : Daha önce işbirliği yaptığı kişiye, çıkar ilişkisi son bulunca olumsuz tavır takınmak  (Kars  Yüz çevirmek  ) Dirsek çürütmek: Bilgisini arttırmak İçin uzun süre masa başı çalışması (öğrenim) yapmış olmak  Diskur geçmek (çekmek) (birine): Onunla yaptıktan, yapması gerekenler konusunda uzun bir konuşma yapmak; nutuk çekmek  Diş bilemek (birine): Kızdığı birine kötülük yapmak için fırsat kollamak  Dişe dokunur : İşe yarar, belirtilmeye değer, önemli  Diş geçirememek (birine): O kimseye istediğini yaptırmaya gücü yetmemek  Dişinden tırnağından artırmak : Yiyeceğinden, giyeceğinden keserek para biriktirmek  Dişinin kovuğuna (oyuğuna) bile gitmemek: Yediği yiyecek ya da elde ettiği, payına düşen şey kendisine pek az gelmek  Dişini sıkmak : Güçlük ve sıkıntılara katlanmak, dayanmak  Dişini tırnağına takmak: Çok büyük güçlüklere, sıkıntılara, katlanmak; bütün gücünü kullanmak  Diyeceği olmamak: Bir itirazı, söyleyecek herhangi bir sözü bulunmamak  Dize gelmek: -1  Baş eğmek, boyun eğmek  -2  Yenilip teslim olmak  Dize getirmek (birini) : -1: Kendisine direneni alt ederek buyruğuna uyacak duruma getirmek  -2  Yenip teslim almak  Dizini dövmek : Çok pişman olmak  Dizinin dibi: Yanı başı  Dizleri kesilmek: Dizlerinde derman, güç kalmamak  Dizlerinin bağı çözülmek : Korku, aşırı yorulma gibiTar nedenle ayakta duramayacak duruma gelmek  Dobra dobra (söylemek, konuşmak): Hiç çekinmeden, sakınmadan, gerçeği, düşündüklerini olduğu gibi (söylemek)  Doğru bulmak (bir şeyi) : Onu uygun görmek, onaylamak  Doğru çıkmak : Gerçek olduğu gibi anlaşılmak  Doğrudan doğruya: Hiçbir aracı kullanmadan, araya başka bir şey girmeden  Doğru doğru dosdoğru : “En doğrusu şu ki  ” anlamında  Doğru durmak : Uslu  durmak, yaramazlık yapmamak  Doğru dürüst: -1  Kusuru, yanlışı, eksiği olmayan kimse ya da şey için söylenir  -2, Kusursuz, yanlışsız, eksiksiz biçimde, tam olarak  Doğru oturmak : Uslu durmak  Doksan kapının ipini çekmek: Her yere uğramak; kırk kapının ipini çekmek  Dokuz canlı: Ölümle sonuçlanabilecek birçok tehlikeyi atlatıp sağ kalabilen (kimse ya da canlı)  Dokuz doğurmak : Merakla, heyecanla, korkuyla beklemek  Dokuz yorgan eskitmek (parçalamak): Çok uzun yaşamak  Dolap beygiri gibi dönüp durmak : Dar bir çevrede aynı işi sürekli olarak yapıp durmak  Dolap çevirmek (döndürmek) : Hile ile, yalan dolan ile iş görmek, düzen kurmak  Dolu dizgin gitmek : -1  Son hızla koşmak  -2  Önüne geçilemeyecek biçimde olmak  Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı: “Hangi yolu denedi yse m olmadı, çözüm yolu bulamadım  ” anlamında  Domuzdan (bir) kıl çekmek (koparmak): Sevilmeyen ya da eli sıkı olan birinden az da olsa bir şey elde etmek  ‘ Dona, çekmek (hava): Hava sulan donduracak ölçüde soğumak  Don çözülmek : Hava ısınmaya başlayarak buzlar çözülmek  Don gömlek : Üzerinde sadece iç çamaşırı olmak üzere  Don tutmak : Donmak, buz tutmak  Dost düşman : Herkes  Dosta düşmana karşı: Dosttan üzmemek, düşmanları sevindirmemek için  Dostlar alışverişte görsün (diye) : “Sın” gösteriş olsun, iş görüyor densin (diye)  ” anlamında  Dostlar başından (dostlardan) ırak: “Dostlar böyle kötü durumlarla karşılaşmasınlar  ” anlamında  Doyum olmamak (bir şeye): O şeyden hiçbir şekilde bıkmamak, tadına doyulmamak  Dozunu ayarlamak : Ölçülü olmak; ölçülü davranmak  Dozunu kaçırmak : Aşırı gitmek, ölçüyü aşmak  Dönüm noktası: Bir olayın ulaştığı yeni bir aşama  Dört ayak üstüne düşmek: Ummadığı bir şeyi, fazla emek harcamadan edinivermek  -2  Tehlikeli bir durumu kazasız belasız atlatmak  Dört başı mamur (bayındır): Her bakımdan istenildiği gibi olan, kusursuz, mükemmel, yetkin  Dört bir tarat: Her yer, her taraf  Dört dönmek : Bir iş için telaşla oraya buraya koşmak, koşuşturup durmak  Dört dörtlük : Her yönüyle tam, kusursuz, mükemmel olan  Dört duvar arasında (kalmak) : Evde, kapalı bir yerde (kalmak), Dört elle sarılmak (yapışmak) (bir şeye) (birine) : -1  O şeyi İyice benimseyerek ve özenle yapmak için ele almak  -2  Destek ya da yardım umulan kimseyle sıkı bağlar kurmak  Dört gözle bakmak : Dikkatlice bakmak  Dört gözle beklemek : Çok isteyerek, özlemle,-sabırsızlıkla beklemek  Dört köşe olmak; Çok keyiflenmek, büyük zevk duymak, çok sevinmek  Dört yanı deniz kesilmek : Her yönden çaresizlik, umutsuzluk içinde kalmak  Dudak bükmek: Bir şeyi beğenmediğini belirten davranışta bulunmak, umursamamak  Dudak ısırmak : -1  Biçimsiz, ayıp bir duruma şaşmak  -2  Hayran kalmak  Dudakları titremek : Ağlayacak duruma gelmek  Dudak sarkıtmak : Hoşnutsuzluğunu, üzüntüsünü yüz ifadesiyle belli etmek; surat asmak, somurtmak  Dudak tiryakisi: Sigarayı dumanını içine çekmeden dışarı üfleyerek içen tiryaki  Duman almak (bir yeri) (bir şeyden) : -1  Orayı sis bürümek, sis kaplamak  -2  Sigaradan ya da sigara gibi sarılmış uyuşturucudan içine çekmek  Duman altı olmak: Esrar içilen bir yerin havasından etkilenmek  Duman attırmak : Birini üstünlüğünü göstererek korkutmak, sindirmek  Duman etmek (birini, bir şeyi): -1  Onu yok etmek, dağıtıp bozmak  -2  Başarı göstermek, yenmek  Dumanı üstünde : Çok yeni, çok taze olan  Duman olmak : İşi, durumu bozulup, çok kötü duruma düşmek  Dumura uğramak : Körelmek, canlılığını yitirmek, işlevini yapamaz olmak  Dur dinlen yok (dur otur yok, dur durak yok) : Durup dinlenme bilmeden, hiç ara vermeden sürekli çalışmayı anlatır  Dur kendime yer edeyim, bak sana neler edeyim : “Bana neler ne-ler yaptığını biliyorum, hele bir buraya yerleşeyim, sonra gör, sana neler yapacağım  ” anlamında tehdit sözü  Durdu durdu, turnayı gözünden vurdu : “Bıkmadı, sabretti, ama sonunda olumlu bjr sonuç, güzel bir şey ya da büyük bir kazanç elde etti  ” anlamında gıpta sözü  Durduğu (durduk) yerde : -1  Hiçbir emek harcamadan  -2  Gereği olmadığı halde, hiç gereği yokken; durup dururken  -3  Hatası ya da suçu olmadığı halde  Durmuş oturmuş : -1  Davranışları ve düşünceleri tutarlı olan, olgun (kimse)  -2  Büyük sorunları kalmamış, uzun süredir rahat bir yaşama biçimine girmiş (yer)   Durumu bozulmak: -1  Parasal gücü azalmak, giderleri karşılayamaz olmak  -2  Eriştiği güzel durum kötüye gitmek  Durumu düzelmek: -1  Parasal gücü iyileşmek  -2  önceki iyi durumuna kavuşmak  Durup dinlenmeden : Aralıksız, arka arkaya, sürekli olarak  * Durup dururken : -1  Birdenbire, ansızın, -2  Hiçbir neden yokken, hiç gereği olmadığı halde, hiç gereği yokken, durduğu yerde  Dut gibi olmak: -1  Çok içip sarhoş almak  -2  Utanmak, bozum olmak, mahcup olmak  Dut yemiş bülbüle dönmek : Önceleri neşeli ve konuşkan iken» hiç sesi çıkmaz olmak  Duymazlıktan (duymamazlıktan) gelmek : Duymamış gibi davranmak  Düdük gibi: (Pantolon için) Kısalmış, dar, sıkı  Düdük makarnası: Anlayışsız, sersem (kimse)  Düğüm noktası: Bir işin sonuçlandın İm ası için öncelikle çözüme kavuşturulması gereken en zor yanı  Düğümü çözmek : Anlaşılması güç bir şeyi açıklığa kavuşturmak  Düğüm üstüne düğüm atmak : Hiç para harcamayıp birikim yapmak  Düğün bayram etmek : Çok sevinmek  Düğün değil bayram değil, eniştem beni niye öptü : “Ortada bir neden yokken, niçin bu kadar yakınlık gösteriyor  ” anlamında  Dümdüz etmek (bir şeyi, yeri) : Onu yıkmak, kırıp dökmek, ezmek, yerle bir etmek  Dümdüz olmak : Ezilmek, yıkılmak, kırılıp dökülmek, yerie bir olmak  Dümen çevirmek : Hileye başvurarak iş görmek  Dümen suyunda gitmek (birinin) : Bir kimseye her yönden bağımli olmak, onun izinden yürümek  Dümen yapmak : Dalavereyle, hüeyie başkasını aldatmaya çalışmak  Dümenine bakmak : Çıkarından başka işle uğraşmamak, yasadışi yol-iarla da olsa çıkarına çalışmak  Dün bir bugün iki: “Daha çok  fazla zaman geçmiş değil  ” anlamında bir şeyin erken olduğunu anlatır  Dün gibi: Çok yakın zamanda olmuş, yaşanmış gibi  Dünden bugüne : Çabucak, az zamanda  Dünden razı (hazır): “Bir öneriyi hemen seve seve kabul eden kimse için söylenir  Dünkü çocuk : Genç, acemi, deneyimsiz (kimse)  Dünya ahret kardeşim olsun : “Karşı cinsten bir kimseye kardeşlik duygusundan başka bir duygu beslemem, kardeşim gözüyle bakarım, ona kötü gözle bakmam  ” anlamında  Dünya âlem : Herkes, tüm insanlar  Dünya başına yıkılmak : Dayanamayacağı kadar büyük bir yıkıma uğrayıp tüm umutlarını yitirmek, dirliği ve düzeni karmakarışık olmak  Dünya bir araya gelse : “Tüm insanlar birlikte davranarak karşı olsa, engel olmaya çalışanlar çıksa bile, vız gelir  ” anlamında  Dünyadan elini eteğini çekmek : Çevresiyle, çevresinde olan bitenlerle ilgisini kesmek, dünya işleriyle ilgilenmez olmak  (Kars  Bir köşeye çekilmek, inzivaya çekilmek  ) Dünyadan geçmek (el çekmek, vazgeçmek) : Bir köşeye çekilip, toplum yaşamından uzak durmak, kendi halinde yaşamak  Dünyadan haberi olmamak : Çevresinde neler olup bittiğinin farkında olmamak  Dünyada olmaz (gelmez vb): Kesinlikle olmayacak yapılmayacak bir şey için söylenir; hayatta olmaz  Dünya durdukça : Sonsuzluğa dek, ebediyen  Dünya evine girmek : Evlenmek, yuva kurmak  Dünya (gözüne, ona) zindan olmak (kesilmek) : Umutlarını yitirmek, karamsarlığa düşmek  Dünya gözüyle (görmek}: Sağ iken, ölmeden Önce, sağlrğında (görmek)  Dünya kadar : İstemediğin kadar, çok bol  Dünya kazan ben kepçe : “Çok arandı, aranmadık yer bırakılmadı, her yer gezildi  ” anlamında  Dünyalar onun olmak: Çok sevinmek  Dünyalığı(m) doğrultmak : Yaşadığı sürece yetecek kadar para kazanmak ya da gelir sağlamak  Dünyanın kaç bucak (köşe) olduğunu anlamak: Yaşamın zorluğunu, insanın çetin engellerle karşılaşabileceğini öğrenmek; Hanyayı Konya’yı öğrenmek  Dünyanın kaç bucak (köşe) olduğunu göstermek (birine) : Onu yaptığına pişman etmek, ona hak ettiği cezayı vermek  Dünyanın öbür (bir) ucu : Çok uzak yer  Dünyası yıkılmak : Yaşama umudu yıkılmak, güzel hayalleri son bulmak  Dünya varmış : “Oh! bunaltıcı, üzücü, sıkıntılı bu durumdan kurtuldum  ” anlamında  Dünyaya gelmek: Doğmak  Dünyaya getirmek: Doğurmak  Dünyaya gözlerini kapamak (yummak): Ömrü bitip Ölmek  Dünyaya kazık kakmak : Çok yaşamak, uzun ömürlü olmak  Dünyayı gözü görmemek: Sıkıntı, üzüntü, öfke, karamsarlık, hınç ya da çok mutlu olma gibi durumlarda başka bir şey düşünmemek  Dünyayı haram etmek (birine) ; Ona hayatı yaşanılmaz duruma getirmek  Dünyayı toz pembe görmek : En kötü, en acıklı durumlarda bile iyimser olabilmek, durumun iyi yönleri bile olduğunu düşünmek  Dünyayı tutmak : Her yerde duyulmak, ünü yayılmak  Dünya yıkılsa umurunda değil: Sorum M uk duygusu gelişmemiş, hiçbir şeyle ilgilenmez, kaygısız, tasasız, gamsız kimse için söylenir  Dünyayı zindan etmek (birine) : Onu çok sıkıntılı bir duruma sokmak  Dünya zindan olmak (birine) : Umutlarını yitirmek, İyice karamsar olmak  Dürbünün tersiyle bakmak (bîr şeye) : Söz konusu şeyi çok küçümsemek, olduğundan daha az değerli, önemli görmek  Düş görmek : Uyurken zihinde olay ve düşünceler belirmek; rüya görmek  Düş gücü : Bir şeyi zihinde canlandırma, yaratma, düşünme yeteneği; hayal gücü  Düş kırıklığı: Çok istenilen, beklenilen ya da umulan bir şeyin gerçekleşmemesi halinde beliren duygusal durum; hayal kırıklığı  Düş kurmak : Olmamış bir şeyi, olması olanaksız ya da gelecekte olabilecek bir şayi hayalinde canlandırmak; hayal kurmak  Düşe kalka : Güçlüklerle karşılaşarak, zor bela; iyi kötü  Düşüncesini açmak (birine) : Herhangi bir konudaki görüşünü, endişesini bildirmek  Düşüncesini almak : Herhangi bir konuda görüşünü öğrenmek  Düşüncesini okumak : Birinin ne düşündüğünü anlamak  Düşünceye dalmak : Dalgın bir durumda derin derin düşünmek  Düşünceye varmak: Bir kanıya ulaşmak, çözümü bulmak  Düşün düşün, boktur işin : Durumu kötü olan, hiçbir çıkar yol bulamayan kimsenin kendi kendine söylediği söz  Düşünüp taşınmak : Bir konuyu her yönüyle iyice düşünmek, buna göre karar vermek  Düşüp kalkmak (biriyle): -1  Biriyle yasa ve törelerin uygun görmediği biçimde, birlikte yaşamak  -2  O kimseyle yakın ilişki içinde bulunmak, yakın arkadaşlık etmek  Düttürü Leyla: Çok dar ve kısa giyinmiş kadın için söylenir  Düzene koymak (sokmak) (bir şeyi): -1  Yolunda gitmesini sağlamak, uygun biçimde çalışır duruma getirmek  -2  Dağınıklıktan kurtarıp derli toplu duruma getirmek  Düzen kurmak: -1  Gerekli araç ve gereçleri kullanıma sokarak, onlara işlerlik kazandırmak  -2  Hileye başvurmak, dolap çevirmek  Düzlüğe çıkmak : Engelleri aşmak, işini,yoluna koymak   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #10 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< E >> Eceli gelmek : -1  İnsanın yaşamı doğal olarak sona ermek, eceli ile ölmek  -2  Doğal olmayan bir nedenle ölmek ya da öldürülmek  Eceline susamak : Ölümüyle sonuçlanabilecek tehlikeli davranışlarda bulunmak  (Kars  Belasını aramak, ölümüne susamak  ) Ecel şerbeti içmek : Ölmek  Ecel teri dökmek : Tehlikeli bir durum karşısında büyük korku ve kaygı duymak; kendini ölecekmiş gibi hissetmek  Eciş bücüş : Çirkin görünüşlü  (Kars  Çarpık çurpuk, eğri büğrü  ) Edebiyat yapmak: Bir konuda süslü, yapmacıklı boş sözler söylemek  Efkâr dağıtmak : Kaygıyı, üzüntüyü, tasayı neşelenerek, eğlenerek gidermeye çalışmak  Efradını cami, ağyarını mani: (esk  ) “Gerekli her tür şeyi içeren, gereksizleri konu dışı bırakan” tanım için söylenir  Eğri büğrü : Eğilmiş, bükülmüş; çarpık çurpuk  (Kars  Eciş bücüş  ) Ekalliyette kalmak : bk  Azınlıkta kalmak  Ekin iti: Başını yukarı kaldırıp herkese yüksekten bakan kimse için kullanılır  Ekmeğinden etmek (birini) : Onu işinden çıkarmak, atmak  Ekmeğinden olmak (biri) : Geçimini sağlayan işinden zorunlu olarak ayrılmak  Ekmeğine yağ sürmek (bir şey, birinin) : İstemeden, düşüncesizce yaptığı bir iş, karşı tarafın işine yaramak  Ekmeğini çıkarmak : Geçimine yetecek kadar kazanç sağlamak  Ekmeğini eline almak: Geçimini kendi sağlayacak duruma gelmek, (Kars  İş tutmak)  Ekmeğini taştan çıkarmak : Geçimini sağlama konusunda pek becerikli, yetenekli olmak  Ekmeğini yemek (birinin): -1  Birisinin işinde çalışarak kendi geçimini sağlamak  -2  Geçim yönünden birisinin yardımından yararlanmak  Ekmeğiyle oynamak (birinin) : Bir kimse kendisinin ya da başkasının işini kaybetmesine neden olmak  Ekmek aslanın ağzında : “Geçimini sağlayacak bir iş bulmak ve para kazanmak çok zor  ’ anlamında  Ekmek elden su gölden : Çalışmayıp başkasının kesesinden bol bol yiyip içme  Ekmek kapısı : Bir kimsenin geçimini sağladığı yer ya da iş; geçim kapısı  Ekmek kavgası: Geçimini sağlama çabası  Eksik çıkmak : Olması gerekenden daha az olduğu anlaşılmak  Eksik etek: Kadın, eş için aşağılama sözü  Eksik etmemek (bir şeyi) : -1  O şeyi her zaman bulundurmak  -2  Ona devam etmek, onu sürekli yapmak  Eksik gedik : Gerekli olan ufak tefek şeyler  Eksik gelmek : Gerekli olandan daha az olmak, yetmemek  Eksikliğini duymak (bir şeyin, birinin): O şeyin eksik, yarım, noksan olduğunun bilincine ermek; o kimseyi arar olmak  Eksik olma : “Sağ ol, var ol” antamında teşekkür sözü  Eksik olmasın : “Sağ olsun, var olsun” anlamında iyi dilek sözü  Eksik olsun : -1  “İstemem, gereği yok  ” anlamında öfkeyle söylenir  -2  Kızılan bir kimse için “ölsün!” anlamında kullanılır  El açmak : Dilenmek, başkasından para ve yardım ister duruma düşmek; avuç açmak  El alışkanlığı (yatkınlığı) : Bir işin birçok kez yapılması sonucu kazanı*** beceri, ustalık  El atmak (birinden) : -1  Tarikatlarda bir mürit, mürşidinden başkalarına yol gösterme iznini almak  -2  Bir sanat öğrenen çırak, ustasından kendi başına iş yapabilme iznini almak  -3  İskambil oyunlarında karşı taraftan daha kuvvetli kâğıdı oynayarak üstünlük sağlamak  El altından : İstenildiği zaman kolayca alınabilecek, bulunabilecek yerde, hazırda  El altında : Gizlice, kimsenin haberi olmadan  (Kars  Alttan alta, gizliden gizliye  ) El atmak (bir şeye) : -1  Yeni bir işe başlamak  -2  Birisinin işine karışmak; müdahale etmek  -3  Birine sarkıntılık etmek  El ayak çekilmek : Ortalıkta kimse kalmamak, ortalık sessizleşip ıssızlaşmak  El basmak (bir şeye) : Ekmek ya da kutsal kitaplardan biri üzerine el koyarak ant içmek, yemin etmek  El bebek, gül bebek :Çok sevilen ve nazlı büyütülen, şımarık çocuk İçin söylenir  El beğenmezse yel (yer) beğensin : “İnsanı beğenecek kişiler olmazsa, şerefsiz yaşayacağına ölmesi daha iyidir  ’ anlamında  El çabukluğu: -1  Bir işi çabuk biçimde yapma ustalığı  -2  Bir şeyi sezdirmeden yapma  El çabukluğuna getirmek (bîr şeyi) : Bir işi, hilesini sezdirmeden çabucak yapmak El çekmek (bir şeyden) : O şeyden vazgeçmek, artık onu yapmamak  El çektirmek (birisine, işten): Onu görevinden, İşinden uzaklaştırmak  Elde avuçta bir şey bırakmamak: Para, mal mülk, vb’yi savurganca harcayıp tüketmek  Elde avuçta bir şey kalmamak: Para, mat, mülk vb  harcanarak bitmek, tükenmek  Elde avuçta ne varsa : Elindeki bütün mal, mülk , para  Elde etmek (bir şey) (birini) : -1  Bir şeye sahip olmak, onu edinmek  -2  Bir şey meydana getirmek, üretmek  -3  Bir kimseyi kendi yanına çekmek  -4  Bir kimseyi kendi hizmetine almak  El değiştirmek: Bir şeyin sahipliği ya da kullanımı birinden bir başkasına geçmek  El değmemiş : -1  Hiç kullanılmamış, hiç dokunulmamış  -2  Saflığı bozulmamış  Elde (elinde) kalmak: -1  Bir mal satılamadığı için olduğu gibi sahibinde durmak  -2  Harcamanın sonunda artmış olarak durmak  Elden ayaktan düşmek (kesilmek) : Hastalık ya da yaşlılık sonucu yürüyemez, iş yapamaz duruma gelmek  Elden çıkarmak (bir şeyi) : O şeyi satmak, başkasına devretmek  Elden çıkmak (bir şey): O şey satılmak, başkasına devredilmek  Elden düşme : Az kullanılmış ya da sahibinden ucuza alınmış (mal)  Elden (elinden) düşürmemek (bir şeyi) : O şeyle uzun süre yakından ilgilenmek  Elden ele : Bir kişiden ötekine  Elden ele dolaşmak : -1  Birçok kimsece alınıp bakılmak  -2  Birçok sahip değiştirmek  Elden geçirmek (bir şeyi) : -1  Onu incelemek, kontrol etmek  -2  Onu onarmak, düzeltmek  Elden gel: -1  “Seni kutlarım  ” -2  “Parayı hemen ver  ” anlamında  Elden gelmemek : Bir şey yapamamak, dayanamamak  Elden (elinden) geldiği kadar: Yapabildiği, mümkün olduğu kadar  Elden gitmek (bir şey, biri) : Onu yitirmek, ondan mahrum kalmak  Elden ne gelir: “Ne yapılabilir?” anlamında çaresizlik bildirir  Elden (elinden) kaçırmak (bir şeyi) : Onu elde etmek fırsatını yitirmek  Elde (elinde) tutmak (bir şeyi): Bir duruma ya da işe hâkim olmak  Ele almak (bir şeyi) : -1  Bir şey üzerinde çalışmaya başlamak  -2  Bir şeyi inceleyip araştırmak, eleştirmek  Ele avuca sığmamak: Söz dinlememek, şımarık ve taşkın davranışlarda bulunmak  Ele geçirmek (birini, bir şeyi) : -1  Onu yakalamak  -2  Onu elde etmek, edinmek, ona sahip olmak  Ele geçmek: -1  Yakalanmak  -2  Elde edilmek  Ele gelmek : -1  Bir şey ele tutulabilir duruma gelmek  -2  Bebek kucağa alınacak kadar büyümek  Ele güne karşı: Herkese karşt, herkesin Önünde  El elde baş başta : “Hiçbir şey kalmadı, her şey tükendi  ” anlamında  Et ele vermek (biriyle) : Onunla işbirliği yapmak, güçlerini birleştir-rnek  El emeği: -1  Elde yapılan iş, ürün  -2  Elle yapılan çalışmanın karşılığı, ücreti  El etek çekmek (bir şeyden) : -1  Artık o şeyle uğraşmaz olmak  -2  Kendini bütünüyle ibadete vermek  El etek öpmek : -1  İşini yaptırmak için çok yalvarmak  -2  Yaltaklanmak, hoş görünmeye çalışmak, dalkavukluk etmek  El etmek (birine) : Ona “gel” anlamında el sallamak  Ele verir talkını, kendi yutar salkımı : (ele verir öğüdü, kendi keser söğüdü) : “Başkasına verdiği öğüdü kendisi tutmaz, dahası tersini yapar  ” anlamında  Ele vermek (birini) : -1  Suçlu bir kişiyi güvenlik kuvvetlerine haber verip yakalatmak  -2  Aynı suçu işlemiş bir kişinin suç arkadaşlarını, kendisi yakalanınca baskı ya da çözülme sonucu güvenlik kuvvetlerine yakalatmak  El gün : Herkes, el âlem  Eli açık : Cömert, para harcamaktan çekinmeyen (kimse)  Eli ağır: -1  Yavaş iş yapan (kimse)  -2  Eliyle vurduğunda acıtan kimse; ağır elli  Eli ağzında kalmak : Çok şaşırmak, şaşırıp kalmak  Eli alışmak (bir şeye) : -1  Bir işte ustalık kazanmak  -2  Herhangi bir davranışı alışkanlık haline getirmek  Eli altında otmak : Aradığı, istediği zaman bulabileceği yerde olmak  Eli armut mu devrişiyor? (eli armut devşirmiyor ya?) : “Bir kimse bir iş yapıyorsa, öteki de boş durmaz, aynı işi yapabilir  ” anlamında  Eli ayağı (kolu) bağlı kalmak : -1  Bir şey yapamayacak durumda olmak  -2  Yardıma olması, çözüm bulması gereken bir konuda, hiçbir şey yapamamak   Eli ayağı buz kesilmek: Aldığı üzücü bir haber yüzünden İş yapamaz duruma gelmek  Eli ayağı düzgün olmak : Bedence, görünüşçe kusursuz olmak, iyi görünmek  Eli ayağı(na) dolaşmak: Telaştan, heyecandan ne yapacağını şaşırmak, saçma sapan işler yapmak  Eli ayağı titremek :” Korkur sinir, vb  yüzünden heyecanlanmak  Eli ayağı tutmak : İş yapabilecek durumda olmak   Eli bol: -1  İş yapabilecek parası olan (kimse)  -2  İş için gerekli araçları esirgemeyen (kimse)  Eli bollaşmak : Para yönünden rahatlamak  Eli boş : O sırada yaptığı bir işi olmayan (kimse)  Eli boş dönmek (bir yerden): İstediğini elde edemeden dönmek  Eli (elleri) boş gelmek (gitmek) (bir yere) : O yere armağansız gelmek (gitmek)  Eli böğründe (koynunda) kalmak : Başarısızlığa uğramak, bir iş yapamaz duruma düşmek; umutsuz, çaresiz duruma düşmek  Eli cebine varmamak (gitmemek) :* Para harcama konusunda cimri davranmak, para harcamaya yanaşmamak  (Kars  Cebinde  akrep olmak  ) Eli (eline ) çabuk : Çabuk iş yapan (kimse)  Eli darda : Para sıkıntısı içinde  Eli değmek (değmemek) ermek (ermemek) (bir şeye) : Söz konusu işi yapacak vakit ve fırsatı bulmak (bulamamak)  Eli ekmek tutmak: Geçimini sağlayacak duruma gelmek  (Kars  Ekmeğini eline almak  ) Eli ermek (ermemek) (bir şeye, bir şeyi yapmaya) : Onu yapmaya vakti olmak (olmamak)  Elifi görse mertek (direk) sanır : Bilgisizliğine rağmen bilgiçlik taslayan, okuması yazması olmayan bir kimse için alay yollu söylenir  Eli geniş : Para sıkıntısı çekmeyen; cömert (kimse)   Eli genişlemek : Eli bol para geçmek, harcama olanağı olmak  Eli gitmek (bîr şeye) : Onu tutmak, yakalamak istemek  Eli hafif : Acıtmadan iş gören (dişçi, iğneci)  Eli İşe yatmak : Bir işi yapabilecek el becerisi olmak  Eli işte (aşta), gözü oynaşta : İş yapar görünen, fakat aklı başka şeylerde olan, (kimse)  Eli kalem tutmak: -1  Yazı yazmayı bilmek  -2  Bir konu hakkında başarılı bir biçimde yazı yazma yeteneğine sahip olmak  Eli kırılmak : Eli bir işe yatkın duruma gelmek  Eli kolu bağlı olmak (durmak, kalmak) : Üzerine düşen ya da üzerine aldığı bir görevi çeşitli nedenlerle yapamayacak durumda olmak  Eli kulağında : Olması ya da gerçekleşmesi çok yakın  Eli kurusun : “Elin tutmaz, bir iş görmez olsun  ” anlamında ilenç  Eli mahkûm : “Bu işi yapmak zorunda  ” anlamında  Eli maşalı: Şirret, edepsiz, kavgacı (kadın)  Elinden almak (bir şeyi, birisi) : Birini sahip olduğu bir şeyden, bir kimseden yoksun kılmak  Elinden bir İş gelmemek: Hiçbir iş yapamamak  Elinden bir kaza (sakattık) çıkmak : İstemeyerek birisini yaralamak ya da Öldürmek  Elinden bir şey gelmemek : Olanaksızlık, çaresizlik ya da beceriksizlik yüzünden yardıma olamamak  Elinden çekmek: -1  Bir kimse yüzünden sıkıntıya düşmek  -2  Bir kimseyi öç almak için sıkıntıya sokmak  Elinden düşürmemek (bir şeyi) : Sürekli onunla İlgilenmek  Elinden geleni ardına koymamak : Elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak  Elinden geleni yapmak: Bir işi bilgisinin ve gücünün yettiği kadarıyla yapmak  Elinden gelmek : Söz konusu şeyi yapma becerisi olmak  Elinden hiçbir şey kurtulmamak : Her şeyi becerebilecek yetenekte olmak  Elinden İş çıkmamak: Elindeki İşi zamanımda bitirememek; elindeki işi sürüncemede bırakmak  Elinden tutmak (birinin): -1  Ona yardım etmek  -2  İlerlemesine yardıma olmak, kayırmak  Elinde olmak {bir şey) : O şeyi yapabilecek durumda olmak, o şey onun yetkisi, becerisi içinde olmak  Eline ağır: Elinden çabuk iş çıkmayan (kimse)  Eline ayağına düşmek (kapanmak, sarılmak) : Bir isteğini yaptırabilmek için bir kimsenin ayaklarına kapanıp yalvarmak  Eline ayağına üşenmemek : İşini severek yapmak  Eline bakmak (birinin) : Bir kimsenin yardımıyla geçinebilir durumda otmak  Eline düşmek (bir şey birinin) (biri birinin) : -1  O şey (yer vb) onun egemenliği, buyruğu altına girmek  -2  Ona yakalanmak  -3  Kendisine hıncı bulunan bir kimseye muhtaç duruma gelmek  - Eline, eteğine sarılmak: Birine bir iş için çok yalvarmak  Eline geçmek (bir şey) (birisi) : -1  Kazanmak, elde etmek  -2  Bulmak  -3  Yakalamak  Eline kalmak (birinin): Kendisine yardım edecek ya da bakacak ondan başka kimsesi kait ak  Eline (elinize, ellerinize, ellerine) sağlık: “Yaptığın iş iyi olmuş, teşekkür ederim  ” anlamında  Eline su dökemez : “Bu kimse, adı geçen kimsenin çırağı bile olamaz, onunla aynı değerde değildir  ” anlamında  Eline vur, ekmeğini (ağzından) al: Sessiz, pısırık (kimse)  Elini ayağını çekmek (biri, bir yerden) : Oraya uğramaz olmak, artık oraya gitmemek  Elini ayağını kesmek (birinin, bir yerden) : Onun oraya uğramasını engellemek  Elini ayağını öpeyim : “Çok yalvarıyorum  ” anlamında bir şeyin yapılmasını isterken söylenir  Elini cebine atmak : Cebinden pars çıkarmak için davranmak  Elini çabuk tutmak : Bir işi çabuk yapmaya çalışmak  Elini eteğini çekmek (bir şeyden) : O şeyle ilgisini tümüyle kesmek  Elini kana bulamak : Bir kimseyi yaralamak ya da öldürmek  Elini kolunu bağlamak (bir şey, birinin) : O şey onu hiçbir iş yapamayacak duruma getirmek  Elini kolunu sallaya sallaya dolaşmak (gezmek) : Pervasızca, serbestçe, çekinmeden dolaşmak  Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: Bir yere eli boş olarak, hiçbir armağan almadan gitmek  Elinin altında : Her zaman kolayca yararlanabileceği yerde ve yakınlıkta  Elinin körü: “Sorduğun sorular yeter artık, kötü sözler söyleyeceğim şimdi!” anlamında paylama sözü  Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Evde hiçbir işe el sürmemek, çok nazlı olmak  Elini sürmek (bir şeye, birine) : -1  bk  elini sürmemek  -2  Birine herhangi bir kötülük yapmak; dövmek, tecavüz etmek  Elini sürmemek (bir şeye) : -1, O şeyi eline almamak, o işi yapmamak  -2  Tenezzül etmemek  Elini uzatmak (birine) : Ona yardım etmek, destek olmak  Elini veren kolunu alamaz: ‘Çıkara bir kimsedir  Senin cömert, yardımsever biri olduğunu anlarsa, elinden zor kurtulursun  ” anlamında  Elini vicdanına (kalbine) koyarak (söylemek) : Doğru, hakça (söylemek); gerçekleri, doğruları gizlemeden (söylemek)  Eli olmak (bir şeyde) : -1  Bir işe herhangi bir biçimde katkıda bulunmak  -2  Bir işle gizli bir ilişkisi olmak  Eli para görmek : Para kazanmak, cebi para görmek  Eli sıkı: Cimri, kolay para harcamayan (kimse)  Eli silah tutmak: Silah kullanıp savaşabilecek durumda olmak  Eli sopalı: Zorba, sert, baskıcı (kimse, yönetim)  Eli şakağında : Düşünceli, tasalı, kaygılı  Eli uzun : Fırsatını bulunca eline geçirdiklerini aşıran, hırsız  Eli varmamak (gitmemek) (bir şeye): Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak; o işi yapmak için içinde bir istek duymamak  Eli yatkın (bir işe) : O işe alışkın, becerikli (kimse)  Eli yatmak (bir işe): Bir işi yapabilecek el becerisi edinmiş olmak  Eliyle koymuş gibi (bulmak) (bir şeyi, birini): Aradığını hemen, kolayca (bulmak)  Eli yüzü düzgün : Yüzüne bakılabilir olan, güzelce (kimse)  El kadar: Çok küçük (Kars  Bacak kadar  ) El kaldırmak : -1  Söz istemek ya da oy verdiğini belirtmek için elini havaya kaldırmak  -2  Kendisinden büyüğe vuracakmış gibi davra-mak  El kapısı: -1  Yabancıların evi, yurdu  -2  Bir kızın gelin gittiği ev  -3  Kişinin geçimini sağladığı işyeri  El kiri: Hiçbir değeri olmayan, geçici (özellikle para için söylenir)  El koymak (bir şeye) : -1  Bir şeyi, kendi buyruğu altına almak; bir yerin yönetimini kendi yetki sınırlan içine almak  -2  Bir yolsuzluğu ortaya çıkarmak için incelemesine girişmek  Ellerin dert görmesin : “Allah razı olsun  ” anlamında iyi dilek sözü  Eller yukarı: “Ellerini yukarı kaldır ve teslim ol!” anlamında uyarı sözü  Elle tutulacak tarafı kalmamak : -1  Sağlam tarafı kalmamak  -2  Kendisine güvenilmemek  Elle tutulacak tarafı olmamak : Değerli, güvenilir bir yönü bulunmamak  Elle tutulur gözle görülür : Çok belirgin, çok açık olan  El sıkışmak : İki arkadaş karşılaştıklarında sevgi ve saygı gereği birbirlerinin ellerini tutup, hafifçe sıkmak  El sıkmak: Selamlaşmak için iki kişi birbirlerinin ellerini tutmak  El sürmemek (bir şeye, birine) : -1  Onu ellememek, ona bir zararı dokunmamak  -2  Bir işi yapmaya başlamamak  -3  İlgilenip eline almamak  El tutmak : Bir iş vakit almak, uzun sürmek  El uzatmak (birine) (bir şeye) : -1  O kimseye yardım etmek  -2  Başkasınıın İşine, çıkarına dokunmak, kendisine ait olmayan bir şey üzerinde Ihak iddia etmek  El uzluğu : El alışkanlığı, ustalık, maharet  El üstünde tutmak (birini) : Ona çok değer vermek, aşırı saygı ve sevgi göstermek  El vermek (birine) : -1  Ona yardım etmek  -2  Mürit mürşide başkalarına yol gösterme izni vermek  -3  Birine bir konuda yetki vermek  -4  İskambil oyunlarında karşı tarafa oyun üstünlüğü tanımak  El yatkınlığı: -1  İşe alışmış olma durumu  -2  El işlerini yapmakta yetkin olma  El yordımıyla : Görmeden, elle yoklayarak   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #11 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in AçıklamasıEmeği geçmek: Bir işin yapılmasında özenle, çok çalışmış olmak  Emek çekmek: Bir işin yapılmasında çok çalışmak  Emek vermek (bir şeye) (birine) : -1  Bir şeyin meydana gelmesi için özen göstererek Çok çalışmak  -2  Bir kimsenin yetişmesi için büyük çaba harcamak  Emir büyük yerden : İtiraz edilemeyecek buyruklar İçin söylenir  Emniyet etmek (birine) : Ona güvenmek, emanet etmek  Emniyet vermek (birine) : Ona güven duygusu vermek  Endazeye vurmak (bir şeyi) : Onu hesaplamak, ölçmek  Endişe duymak (bir şeyden) : O şey için kaygılanmak, tasalanmak  Engel çıkarmak (birine) ; Bir işin yapılmasını zorlaştırmak  Eninde sonunda (önünde sonunda): Ne zaman olsa, en sonunda, kaçınılmaz olarak  Enine boyuna : -1  Her yönüyle, eksiksizce  -2  İriyarı, gösterişli (kimse)  Eni konu : Eksiksizce, her yönüyle  (Kars  İyiden iyiye  ) Ensesi kalın : Maddi durumu yerinde olan (kimse)  Ensesinde boza pişirmek : Bir işi yapması, bitirmesi İçin sürekli uyarmak, tedirgin etmek  Ensesine binmek : Baskı altında tutmak, bir işi yapmaya zorlamak  Ensesine yapışmak: Bir konuda sıkıştırmak  (Kars  Yakasına yapışmak  ) Ense yapmak: Hiçbir işle uğraşmadan, keyfinoe yaşamak  Entrika çevirmek : Hile düzenlemek  Er geç : Ne vakit olsa, erken ya da geç  Eriyip bitmek: -1  Çok zayıflamak, incelmek  -2  Çok aa çekmiş olmak  Eriyip gitmek : Yok olmak  Erkek Fatma (Ayşe) : Erkekler gibi davranan kızlar için kullanılır  Esamisi okunmamak: Hiç önem ve değer verilmemek, adı geçmemek  Es geçmek (bir şeyi, birini) : Üzerinde durmamak, aldırış etmemek, boş vermek, önemsememek  Eski çamlar bardak oldu : “Zaman değişti, eski durumların önemi ve değeri kalmadı  ” anlamında  Eski defterleri karıştırmak : Geçmişteki olayları bir yarar umarak ya da başka bir amaçla yeniden ele almak, anımsatmak  Eski göz ağrısı: Birinin çok eskiden sevgilisi durumunda olan kimse (özellikle kız, kadın); İlk göz ağrısı  Eski kafalı: Geçerliğini az ya da çok yitirmiş düşünceleri savunan, eski yaşam biçimine bağlı (kimse) (Kars  Geri kafalı  ) Eski köye yeni âdet: Geleneklerine, eski yaşam biçimine bağlı bir topluluğa yadırganan bir yenilik getirmek  Eski kurt : Mesleğin inceliklerini bilen, aldatılması olanaksız kimse  Eski tas eski hamam : “Değişen hiçbir şey yok, eski durum devam ediyor  ” anlamında  Eski toprak : Yaşlandığı halde dinç kalmış (kimse)  Eski tüfek: Herhangi bir alanda en kıdemli olan, bilgi, deneyim yönünden en zengin olan (kimse)  Esrar kumkuması (kutusu, küpü) : Neyin nesi olduğu, ne ile uğraştığı bilinmeyen kimse için söylenir  Esrar perdesi: Bir olayın gerçek yüzünün anlaşılmasını güçleştiren özelliklerin tümü  Eş dost: Tanıdıklar, bildikler, ahbaplar  Eşek başı mısın? : “Yetkini kullanmayıp neden gevşek davranıyorsun?” anlamında  Eşek cenneti: Öbür dünya  Eşek kadar olmak : Büyüdüğü halde akıllanmamak  Eşek sudan gelinceye kadar dövmek (birini): Onu uzun bir süre İyice dövmek  Eşek şakası: Ağır el şakası  Eşref saati gelmek : Uygun, elverişli zamanı gelmek  Etekleri tutuşmak : Çok telaşlanmak, kaygıya düşmek  Etekleri zil çalmak : Çok sevinmek  Etek öpmek : Dalkavukluk etmek, yaltaklanmak; el etek öpmek  Eti budu yerinde, (etine buduna dolgun) : Semiz, tombul (özellikle kadın, kız)  Eti ne, budu ne? : Bir kimsenin küçük, cılız veya olanaklarının sınırlı, parasını az olduğunu anlatmak için söylenir  Etine dolgun : Tombul (kimse)  (Kars  Balık etinde  ) Eti senin kemiği benim : Eskiden velilerin çocuklarını eğitimciye, ustaya teslim ederken söyledikleri söz  Et kafalı: Anlayışsız, kalın kafalı (kimse)  Etle tırnak gibi: Birbirlerine candan bağlı dostlar için söylenir  Etliye sütlüye karışmamak: -1  Kendini ilgilendirmeyen işlere karışmamak  -2  Kendi halinde yaşamak  Etmediğini bırakmamak (komamak): Elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak  Etrafında dört dönmek : İstediğini elde etmek ya da korumak için birinin yanından ayrılmamak  Ettiği (yaptığı) hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek : Bir İşte verdiği zarar yaptığı iyilikten büyük olmak  Ettiğini bulmak : Yaptığı kötülüğün karşılığını bulmak  Ettiğini yanına bırakmamak: Yaptığı kötülüğe kötülükte karşılık vermek, ondan öcünü almak  Ettiği yanına (kâr) kalmak : Yaptığı kötülük karşılıksız kalmak, yaptığı kötülüğün cezasını görmemek, Ettiğiyle kalmak: Düşündüğü kötülüğü yapamadığı için üzüntü ve utanç içinde kalmak  Ev açmak : Ayrı bir eve yerleşmek, evlenmek  Ev bark : -1  Ev  -2  Çoluk çocuk, ev halkı  Evde kalmak ; Kız, yaşı ilerlemesine karşın evlenememiş olmak  Evdeki hesap çarşıya uymamak : Tasarlanan bir şey başka biçimde gerçekleşmek, sonuçlanmak  Evin direği: -1  Kadın için koca, eş  -2  Evİn geçimini sağlayan kimse  Evirmek çevirmek (bir şeyi),: O şeyin her >a>ını iyice gözden geçirmek  Evlerden uzak (ırak) : ‘Kimsenin başına bu tür felaketlerin gelmemesini dilerim  ” anlamında  Evvel Allah : “Allah’ın yardımıyla” anlamında pekiştirme sözü  Evvel âr idi, şimdi kâr oldu : “Önce ayıp sayılırken şimdi beğenilen bir davranış oldu  ” anlamında  Ev yıkmak : -1  Karı ile koca arasına fitne sokup, ayrılmalarına yol açmak  -2  Bir ailenin geçim yollarını ortadan kaldırıp perişan olmalarına yol açmak  Eyvallah demek (bir şeye) (birine) : -LRazı olmak, kabul etmek  -2  Aliaha ısmarladık demek  Eyvallah etmemek (birine) : Birinin minneti altına girmemek, birine boyun eğmemek  Eyvallahı olmamak (birine, hiç kimseye) : Ona, onlara minneti, gö-  nül borcu olmamak  Ezbere iş görmek : İncelemeden, gelişigüzel iş görmek  Ezbere konuşmak : Aslını arayıp sormadan, bilmeden konuşmak  Ezilip büzülmek : -1  Konuşurken sıkılmak, çekinmek, güç duruma düşmek  -2  Utangaç ya da kibarca davranışlarda bulunmak   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #12 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< F >> Faka basmak: Tuzağa düşmek, aldatılmak; tongaya basmak  Fal açmak (fala bakmak) : Suya bakarak, kitap, iskambil kâğıdı açarak gelecekten haber vermek  Falakaya çekmek (yatırmak) (birini): Ayaklarını falakaya bağlayarak tabanlarını kalın bir sopa ile dövmek  Fareler cirit atmak (oynamak) (bir yerde) : O yerde hiç kimse bulunmamak, o yer bomboş, ıpıssız olmak  Fark atmak: -1  Fazla sayı yapmak  -2  Benzerlerinden çok farklı ot-mak, onları geçmek  Fark etmez: -1  “Hiçbir önemi, etkisi yoktur  ” -2  “Hiçbir değişiklik yapmaz  ” anlamında  Fark gözetmek : Ayrım yapmak, birini Ötekinden ayrı, üstün tutmak  Farkına varmak : -1  Bir şeyin var olduğunu anlamak, sezmek  -2  Aralarında fark bulunduğunu anlamak  Farkında olmamak (olmak): Ne olup bittiğini anlamamak (anlamak)  Fark yapmak : Oyunlarda yenmek  Fasit daire : bk  Kısır döngü  Fasulye gibi kendini nimetten saymak : Kendine aşırı bir değer vermek  Fatiha okumak (bir şeye, ruhuna) : O şeyden umudunu kesmek  Fazla gelmek : Gereğinden, alışılmıştan fazla olmak  Fazia kaçırmak : -1  Her zamankinden fazla yemek, İçmek  -2  Bir şeyi normalinden fazla yapmak  Fazia olmak : Başkalarını rahatsız edecek davranışlarda bulunmak  Felce uğramak : İşlemez, yürümez, çalışmaz duruma gelmek  Feleğin çemberinden geçmiş : Başından pekçok iyi kötü olay geçmiş olan (kimse)  (Kars  Görmüş geçirmiş  ) Feleğini şaşırmak: Ne yapacağını bilemez duruma gelmek  Feleğin sillesini yemek: Büyük bir yıkıma uğramak  Felekten bir gün çalmak: Neşeli, eğlenceli bir gün geçirmek  Fellik fellik (fellek fellek) aramak (birini, bir şeyi): Onu her yerde telaşla, heyecanla aramak  Felsefe yapmak: Bir olayın nedenleri ve sonuçları hakkında değişik görüşler ileri sürmek  Fena olmak : -1  Bozulmak  -2  Çok üzülmek  -3  Hasta gibi olmak  Fenasına gitmek : Üzülmek, sinirlenmek, üzerinde kötü bir etki bırakmak  Fenaya çekmek (bir şeyi) : O şeye kötü bir anlam vermek  Fena yapmak (birini) : Onu kötü bir duruma düşürmek  Fener alayı: -1  Şenlik gecelerinde bir topluluğun ellerinde fenerler ya da meşalelerle kenti dolaşarak yaptıkları gösteri  -2  Bu gösteriyi yapan topluluk  Feneri nerede söndürdün? : “Nerede kaldın? Çok geciktin” anlamında şaka yollu söylenir  Ferah tutmak (gönlünü, içini, kalbini) : Sevinçli olmak, tasalanmamak, sıkılmamak  Ferman çıkmak : Yetkili bir kimse tarafından bir işin yapılması konusunda buyruk verilmek  Ferman dinlememek : Hiçbir kural, yasa, buyruk tanımamak  Feryadı basmak : Tehlikeli, korku verici bir durumla karşılaşınca bağırıp çağırmaya başlamak  Fesat karıştırmak (çıkarmak, kaynatmak) : İnsanların arasını bozacak işler yapmak  Fırsat düşmek (çıkmak) ; Uygun bir ortam ortaya çıkmak  Fırsatı ganimet bilmek: Önüne çıkan fırsatlardan hemen yararlanmak  Fırsatı kaçırmak: Yarar sağlayacağı uygun durum ve zamanı değer-  lendirememek  Fırsatını düşürmek : Uygun, kolay bir yol bulmak  Fırsat kollamak : Bir iş için elverişli zaman ve durumu kollamak  Ftrsat vermek (tanımak) (bir şeye, birine) : Bir işi gerçekleştirmek İçin uygun durum hazırlamak; zaman vermek  Fısıltı gazetesi: Toplumu ilgilendiren bir olayın dedikodu biçiminde kulaktan kulağa yayılması  Frtık etmek (birini) : Onu çok kızdırmak ; sinirlendirmek  Fıtık olmak (birine) : Ona çok kızmak, sinir olmak Fikir almak (birinden, bir şeyden): -1  Bir konuda yetkili bir kimseden bilgi almak, o kişinin düşüncesini sormak  -2  O konuda bilgi sahibi olmak  Fikir vermek (birine) (bir şey) : -I  Bir konuda yol gösterici nitelikteki düşüncesini bildirmek  -2  İnsanı bir düşünceye, inanca ulaştırmak  Fikir yürütmek : Herhangi bir konuda kendi düşüncesini söylemek  Filan feşmekan (filan falan) : Adının belirtilmesine gerek olmayan kimse ya da şeylerin yerine kullanılır  Filinta gibi: Genç, ince uzun boylu, çevik, yakışıklı (kimse)  Fincancı katırlarını ürkütmek: Zarar verebilecek bir kimseyi kızdıracak bir davranışta bulunmak  Fink atmak : Keyfince, gönlünce gezip dolaşmak  Fire vermek : -1  Miktarı azalmak  -2  Kötü durumu görülmek  Fi tarihinde : Çok eski bir zamanda  Fitil etmek (birini) : Onu çok kızdırmak  Fitil gibi olmak : Çok sarhoş olmak  Fitili almak : Birdenbire öfkelenmek  Fitil olmak (birine) : Ona çok kızmak; öfkelenmek  Fitil vermek (Birine): Onu kızdırmak, kışkırtmak  Fitne fücur: Çok fitneci, kışkırtıcı, arabozucu (kimse)  Fitne sokmak: Asılsız söz ve haberlerle, insanların arasında geçimsizlik yaratmak  Fit olmak : -1  Birinin bir davranışına denk düşen bir davranışta bulunarak ödeşmek  -2  Razı olmak, uygun bulmak  Fit sokmak (vermek) : Birini bir başkasına karşı kışkırtmak, aralarını açmak  Fiyaka satmak : Gösteriş yapmak; çalım satmak  Fiyat biçmek: Fiyatını belirlemek; değer biçmek  Fiyatı (fiyatları) dondurmak : Bir malın, hizmetin fiyatının yükselmesini önleyici önlemler almak  Fiyat kırmak : Rekabet vb amaçlarla bir malın fiyatını indirmek  Fiyat vermek : Bir malın, hizmetin para olarak karşılığını bildirmek  Fol yok yumurta yok : “Ortada konuyla ilgili belli bir neden yok  ” anlamında  Fos çıkmak: -1  (Birinin) Bir işe yaramadığı anlaşılmak  -2  Bir iş, beklenen sonucu vermemek  Foyası meydana çıkmak: Bir kimsenin kötü bir yönü bir vesileyle bir süre sonra anlaşılmak   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #13 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< G >> Gafil avlamak (birini): Onu habersiz ve hazırlıksız olduğu bir sırada bastırmak, güç duruma düşürmek  Gaf yapmak: Farkında olmadan yersiz bir davranışta bulunmak ya da bir kimseyi incitecek söz söylemek (Kars  Baltayı taşa vurmak, çam devirmek, pot kırmak  ) Gaipten haber vermek : Gelecekte neler olacağını söylemek, bilinmeyen âlemden haber vermek Galebe çalmak: Üstünlük sağlamak, yenmek Galeyana gelmek : Bir şeyden çok etkilenmek, heyecanlanıp coşmak Galeyana getirmek (birini, bir topluluğu) ; Onu, o topluluğu etkileyip coşturmak  Galip gelmek (çıkmak): Yenmek; üstün gelmek  Garaz bağlamak (birine) :Ona karşı düşmanca duygular beslemek; kin beslemek (bağlamak)  Gargaraya getirmek : Gürültüye getirerek bir sözün, bir eylemin önemini, etkisini hafifletmek, dikkatten kaçırmak Garibine gitmek: Garip bulmak, yadırgamak; acayibine gitmek, tuhafına gitmek  Garip gelmek: Garipsemek, yadırgamak; acayip gelmek, tuhaf gelmek  Gâvur etmek (bir şeyi): Onu işe yaramayacak duruma getirmek, ziyan etmek  Gâvur eziyeti: Acımasız, zalimce davranış, güç; zahmetli iş  Gâvur inadı: Önüne geçilemeyen inat; keçi inadı  Gâvurluğu tutmak (gâvurluk etmek) : -1  İnsafsızca davranmaya başlamak -2  İnatlaşmak, inat etmek  Gâvur olmak :Boş yere harcanmak, heder olmak  Gâvur ölüsü gibi: Çok ağır ve hantal olan (şey)  Gayret dayıya düştü : “Söz konusu iş onu başarabilecek olana kaldı  ” anlamında  Gayya kuyusu : İşlerin karmakarışık, içinden çıkılmaz olduğu durum, ortam  Gaza basmak: -1  Taşıtın hızını artırmak için gaz pedalına basmak  -2  Savuşmak, kaçmak; defolmak Gazaba gelmek : Çok öfkelenmek Gazaba uğramak: Bir kimsenin öfkesini üzerine çekmek  Gebe bırakmak (birini): Onu borçlu duruma getirmek  Gebe kalmak (birine) : Ona borçlu durumda olmak  Gece gündüz : Her zaman, hiç ara vermeden, sürekli olarak  Gece gündüz dememek : Vaktin uygun olup olmadığına bakmadan sürekli çalışmak  Gece kuşu : Gece vakti gezmesini, iş görmesini seven, geceleri uyumayan (kimse)  Geceli gündüzlü : Gece gündüz, hiç ara vermeden, sürekli olarak  Gece silahlı gündüz külahlı: Kendini iyi insan gibi gösteren, fakat sezdirmeden kötü işler yapan (kimse)  Geceyi gündüze katmak : Gece gündüz durmaksızın çalışmak  Geçer akçe : Herkesçe beğenilen şey için kullanılır  Geçer not almak : Uygun bulunmak, beğenilmek  Geçim dünyası: -1  Herkesle iyi geçinmek gerektiğini anlatmak için kullanılır  -2  “Herkes için en önemli konu geçimini sağlayacak yolu bulmasıdır  ” anlamında kullanılır  Geçim kapısı: Kazanan sağlandığı işyeri; ekmek kapısı  Geçim yolu : Yaşamak İçin kazanç bulma yolları, çareleri  Geçinip gitmek : -1  Yaşamını iyi kötü sağlayabilecek bir geliri olmak  -2  Başkalarıyla ilişkileri önemli sorun yaratmayacak düzeyde olmak  Geçmiş ola : -1  “Geçmiş olsun  ” -2  “Bu fırsatı bir daha ele geçiremezsin  Yazık olur (oldu)  ” anlamında  Geçmiş olsun : “Hastalığınız, geçirdiğiniz kaza ya da felaketin geçmiş olmasını, bir daha böyle üzüntülerle karşılaşmamanızı dilerim  ” anlamında  Geçti Bor’un pazarı (sür eşeğini Niğde’ye): ‘Bu fırsatı kaçırdın, yeni bir fırsat aramaya koyul  ” anlamında  Geleceği varsa göreceği de var: “Yiğittik taslayıp kötülük yapmak için gelmeye niyeti varsa, buyursun gelsin, ona haddini bildiririz  ” anlamında tehdit yollu söylenir  Gelen ağam, giden paşam : “Başa kim gelirse gelsin benim İçin fark etmez, ben kendi işime bakarım  ” anlamında  Gel gelelim : “Ne çare ki  ” anlamında  Gel keyfim gel: -1  “Genel olarak durumumdan oldukça memnunum  ” anlamında  -2  Durumu iyi olanlara gıpta yollu da söylenir  Gel zaman git zaman : Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra  Gemi aslanı: Gösterişli olan, fakat hiçbir İşe yaramayan (kimse)  Gemi azıya almak : Hiçbir şekilde söz dinlemez olmak, kural tanımamak  Gem vurmak (birine) (duygularına) : -1  Onun taşkın, aşırı  davranışlarını önlemek, önleyecek girişimde bulunmak  -2  Duygularına hakim olmak  Geri çevirmek (bir şeyi, birini): -1  Onu kabul etmemek  -2  Onu geldiği yere göndermek  Geriden geriye : -1  Uzaktan  -2  Gizlice  Geri durmamak (bir şeyden) : O şeyi yapmaktan kaçınmamak  (Kars  Aşağı kalmamak  ) Geri hizmet: Kolay, yorucu olmayan görev  Geri kafalı : Tutucu, gerici; yenilikler karşı çıkan, düşünce ve davranışlarıyla eskiye bağlı olan (kimse)  (Kars  Eski kafalı  ) ,  Geri kalmak : -1  Nitelik ve zaman yönünden geride bulunmak  -2  Benzerliklerinden daha az gelişmiş olmak  Geri tepmek : Yapılan bir davranış benzer bir davranışla karşılanmak, ters etki göstermek  Geyik muhabbeti: Yararsız anlamsız uzun konuşma, gevezelik  Gezip tozmak : Gönlünün İsteğince gezmek  Gıcık almak (kapmak) (bir şeyden, birinden) : Onun söz ve davranışlarından, kimi özelliklerinden hoşlanmamak; dahası sinirlenmek  Gıcık olmak (birine, bir şeye) : Bir davranışa ya da bir kimseye sürekli olarak sinirlenmek  Gıcık tutmak : Boğazı gıcıklanmak  Gıcık vermek : Birini kıskandıracak davranışlarda bulunmak  Gıkı (bile) çıkmamak (gıkını bile çıkarmamak) : -1  Çok sessiz uslu durmak  -2  Baskı karşısında tek söz söylememek  Gına gelmek (getirmek) (birine, bir şeyden): O şeyden bıkmak, usanmak  Gırgır geçmek (biriyle) : -1  Onunla alay etmek  -2  Gevezelik etmek  Gırgırında olmak (İşin) : O şeye gereken önemi vermemek, onu dikkate almamak; eğlenmek, dalga geçmek  Gırla gitmek : -1  Uzun sürmek  -2  Bol bol harcamak  Gırtlağına basmak : Bir kimseye bir işi yaptırmak için baskı yapmak; boğazına basmak  Gırtlağına kadar borcu olmak : Çok miktarda borcu olmak; boğazına kadar borca girmek  Gırtlağına sarılmak : Kavga etmek, peşini bırakmamak; boğazına sarılmak  Gırtlağından kesmek: Para biriktirmek için yiyeceğinden kısıntı yapmak; boğazından kesmek  Gırtlak derdi: Geçim kavgası  Gırtlak gırtlağa gelmek (biriyle) : Onunla kavgaya tutuşmak; boğaz boğaza gelmek  Gibi gelmek (gibisine gelmek) : Sanısını uyandırmak, sanmak, (…) gibi görünmek  Gidiş o gidiş : “Sözü edilen kimse gitti ve bir daha geri dönmedi  ” anlamında  Girdisi çıktısı: -1  Birinin yakın ilgisi  -2  Bir şeyin ayrıntıları  -3  Gelir ve gideri  Gitti gider: “Artık ele geçmemek üzere gitti  ” anlamında  Gizliden gizliye: Gizli olarak, çaktırmadan  (Kars  Alttan atta, el altından, arkadan arkaya, içten içe  ) Gizli din taşımak: Din, inanç, görüş yönünden göründüğü gibi olmamak  Gizli kapaklı: Başkalarından saklanan, kimseye haber verilmeden ya-pttan (iş, konuşma)  Gizlisi kapaklısı olmamak : Başkalarından gizlenecek herhangi bir şeyi olmamak  Gizli tutmak (bir şeyi): Bir olayı, bir haberi hiç kimseye duyurmamak, açıklamamak  Göbeği beraber kesilmiş ; “Her’zaman onunla birliktedir, ondan hiç ayrılmaz  ” anlamında  Göbeği çatlamak: Bir işi başarmak için çok zorlanmak, uğraşmak  Göbek adı : Çocuğun göbeğini keserken ebenin koyması âdet dan ad  Göbek atmak : -1  Oynarken karnını yukarı doğru hareket ettirmek  -2  Çok sevinmek  Göbek bağlamak (salmak) : Göbeği sarkacak ölçüde şişmanlamak,göbeklenrnek  Göğsü kabarmak (bir şeyden) : Ondan büyük övünç duymak, kıvanmak  Göğsünü gere gere : Övünerek, kendine güvenerek, kıvanç duyarak  Göğüs geçirmek: Üzüntü nedeniyle derin derin nefes alıp vermek  (Kars  İçini çekmek  } Göğüs germek (bir şeye) : Her türlü güçlüğe dayanmak, bilinçlice karşı koymak, direnmek  Gök gözlü: -1  Göz rengi maviye çalan (kimse)  -2  Gözleri bu renk olanların hainliğini belirtmek için kullanılır  Göklere çıkarmak (birini) : Onun yaptıklarını, niteliklerini abartarak övmek, onu yüceltmek  (Kars  Övgüler düzmek  ) Gökte ararken yerde bulmak (bir şeyi, birini) : Ele geçirilmesi güç sanılan bir şeyi, birini kolayca bulmak  Gökten zembille mi indi? : “O kimsenin ne ayrıcalığı var ki başkalarına tanınmayan haklar ona tanınıyor?” anlamında   Gölgede bırakmak (bir şey, bir şeyi) (biri, birini) : -1  Bir şey nitelik yönünden daha üstünolmak  -2  Bir kimseden daha başarılı olup değerce ondan üst düzeyde olmak  Gölge düşürmek (bir şeye) : Bir şeyin bilerek ya da bilmeyerek değerini azaltmak  Gölge etmek : Rahatsız etmek, engel olmak  Gölgesinden korkmak : Kuruntulu olmak, tehlikesiz işlere girişmekten bile korkmak  Gönlü bol: Cömert, eli açık (kimse)   Gönlü çekmek (bir şeyi) : Ona imrenmek, onu canı istemek  (Kars  Ağzı sulanmak, canı çekmek, içi çekmek  ) Gönlü gani (gönlü gözü gani): Cömert, eli açık, gözü tok (kimse)  Gönlünden geçirmek (birini, bir şeyi) : Onu şöyle bir düşünmek, istemek; içinden geçirmek   Gönlünden kopmak: Bir kimseye, o an içinden geçtiği kadar iyilikte bulunmak   Gönlüne doğmak: Bir şeyin olacağını önceden sezgi yoluyla bilmek; içine doğmak  Gönlünü almak: Kırgın, küskün birini güzel sözlerle ya da bir armağanla sevindirmek, memnun etmek  ( Kars  Hatırını hoş etmek  ) Gönlünü çelmek : -1  Bir kimsenin sevgisini kazanmak  -2  Birisini kendine âşık etmek  Gönlünü etmek (yapmak) : Onu razı etmek, hoşnut etmek  Gönlünü hoş etmek: Bir kimseyi istediğini yerine getirerek sevindirmek  Gönlünü kaptırmak (birine) : Ona âşık olmak  Gönlünü kırmak : Bir kimseyi kaba söz ve davranışlarla üzmek, küstürmek; kalbini kırmak  Gönlü olmak : Razı olmak, hoşnut olmak  Gönlü tok : Yetinmesini bilen kimse; gözü gönlü tok  Gönül almak: Bir kimseyi uygun bir davranışla ya da armağanla sevindirmek  Gönül bağı: Duygusal ilişki, sevgi-bağı  Gönül borcu: Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu hissetme; minnet, şükran  Gönül hoşluğuyla (rızasıyla) : İsteyerek, severek  Gönül kırmak : Birini incitmek, gücendirmek; kalp kırmak  Gönül vermek (birine) (bir şeye): -1  Ona âşık olmak  -2  Ona sevT giyle bağlanmak  Göreyim seni: -1  “Senden başarılı olmanı bekliyorum  ” -2  “Dediğimi yap, karşılığını görürsün  ” anlamında  Görmezlikten (görmemeztikten) gelmek : Görmemiş gibi davranmak  Görmüş geçirmiş : Yaşam deneyimi zengin olan, tecrübeli (kimse)  (Kars  Feleğin çemberinden geçmiş, kaçın kurası  ) Görülecek hesabı olmak (biriyle) : Onunla aralarında çözümlenecek bir sorunu olmak  Görünüşü kurtarmak : Küçük düşürücü herhangi bir olayı geçiştirmek, örtbas etmek  Görüp göreceği rahmet bu : “Göreceği tek yardım, tek iyilik budur  ” anlamında  Görüş açısı: Bir şeyi değerlendirme biçimi; bakış açısı  Görüşeni karışanı olmamak : Hiç kimse o kişinin işine karışmamak  Gösteriş yapmak : İlgi çekmek, kıskandırmak gibi amaçlarla göze çarpan davranışlarda bulunmak  Gözaltına almak (gözattı etmek) (birini) : Onu belli bir yerde oturmak zorunda bırakıp hareketlerini denetlemek, onu gözetim altında tutmak  Göz açamamak: İşlerin çokluğu yüzünden başka hiçbir şeyle ilgilenememek  Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok kısa bir süre içinde  Göz açtırmamak (birine) : Ona herhangi bir şey yapma fırsatı vermemek  Göz  alabildiğine : Gözün görebildiği en uzak yerlere kadar  Göz alıcı: Güzelliği ilgi çeken  Göz ardı etmek (bir şeyi) : Onu görmezlikten gelmek, ona gereken ilgiyi, önemi göstermek  Göz atmak (bir şeye, yere) : Ona, üzerinde pek durmadan şöyle bir bakmak  Göz aydına gitmek: Birinin sevindirici bir durumunu kutlamaya gitmek  Göz banyosu : -1  Göz hastalıklarının iyileştirilmesi İçin yapılan banyo  -2  Kadınlara hoşlanarak bakma  Göz boyamak : Kötü bir şeyi iyi olarak gösterip aldatmak  Gözdağı vermek (birine) : Onu tehdit etmek, istediğini yaptırmak, kabul ettirmek için baskı yapmak  (Kars  Kafa tutmak, posta koymak  ) Göz değmek (birine, bir şeye) : Uğursuzluk ya da kötülük getirdiğine inanılan kıskanç ya da hayran’ bakışlar nedeniyle kötü bir duruma düşmek; göze gelmek  Gözden çıkarmak (bir şeyi) : Bir şeyin elden gitmesine isteyerek ya da istemeyerek razı olmak, onu feda etmeye karar vermek  Gözden düşmek : Başkalarının sevgi, saygı ve güvenini söylediği sözler ya da yaptığı davranışlar nedeniyle yitirmek  Gözden geçirmek (bir şeyi) : -1  Ne olduğunu anlamak için ona iyice bakmak, incelemek  -2  Onu okumak  Gözden kaçmak : Farkına varılmamak, görülmemek  Gözden kaybolmak: Görülmez olmak, yok olmak  Gözden uzaklaşmak: Ayrılıp görülmeyecek yere gitmek  Göz dikmek (bir şeye, birine) : Onu ne pahasına olursa olsun ele geçirmek istemek  Göz doldurmak: -1  Bir şey görünüşüyle umulan etkiyi yapmak  -2  Bir kimse bir becerisi, başarısı vb’den ötürü beğenilmek  Göze almak (bir şeyi): Bir işi gerçekleştirmek için ortaya çıkabilecek bütün engelleri, tehlikeleri kabullenmek  Göze batmak: -1  Durumu, davranışları çevredekileri tedirgin etmek  -2  Görünüşüyle dikkati çekmek: -3  Başkalarını kıskandıran bir mevki-ye yükselmek  Göze çarpmak: -1  Görünüşüyle dikkatleri üzerinde toplamak  -2  Görülmek, fark edilmek  Göze gelmek: -1, bk  Göz değmek  -2  Görünüşüyle başkalarının dikkatini çekmek  Göze girmek : Yaptıktarıyla çevresindekilerin sevgi ve güvenini kazanmak  Göze görünmek: -1  Belli, açık olmak  -2  Var olmadığı halde varmış gibi görünmek  Göze görünmemek: Ortalıkta dolaşmamak, saklanmak  Göze göz, dişe diş : Kötülüğe kötülükle karşılık verme yöntemi  (Kars  Kısasa kısas  ) Göz etmek (birine): Ona göz ve kaşını oynatarak ne demek istediğini anlatmak; kaş göz etmek  Göz gezdirmek (bir şeye): Ona üstünkörü bakmak, şöyle bir bakmak, onu yüzeysel olarak okumak, incelemek   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #14 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in AçıklamasıGöz göre göre : -1  Herkesin gözü önünde  -2  Çok açık olduğu halde  Göz göze gelmek : Bakışları karşılaşmak  Göz gözü görmemek: Sis, toz, duman gibi engeller yüzünden hiçbir şey görülmez olmak  Göz hakkı : İmrenilecek bir şeyden görenlere verilen pay  Göz kamaştırmak : -1  Görmeyi bulanıklaştırmak  -2  Güzel bir şey büyük hayranlık uyandırmak  Göz kırpmak (birine) : -1  Gözkapağını bilinçli ya da bilinçsizce açıp kapamak  -2  Bir kimsenin halini hatırını gözünü açıp kapayarak sormak  -3  Söylediği sözün doğru olup olmadığını yanındakine işaretle anlatmak için gözünü açıp kapamak  -4  Bir erkok bir kadınla dostluk kurmak için gözünü açıp kapayarak işaret etmek  Göz koymak (bîr şeye, birine) : Onu elde etmeyi amaçlamak  Göz kulak olmak (bir şeye, birine) : -1  Onu korumak amacıyla gözetlemek  -2  Ne olup bittiği hakkında görerek, duyarak bilgi toplayarak  Gözleri açılmak : -1  Uyanmak  ~2  Bilinçlenmek; gerçeklerin, olup bitenlerin farkına varmak  Gözleri bayılmak : Uyku, istek gibi bir durum gözlerinden anlaşılmak  Gözleri dolmak (dolu dolu olmak) : Sevinçten ya da üzüntüden ağlayacak kadar duygulanmak  Gözleri (gözü) dönmek: -1  Hastalık nedeniyle gözlerin renkli bölümü görünmez olmak  -2  Aşırı istek ya da öfkeden ötürü saldıracak duruma gelmek  Gözleri fattaşı gibi açılmak : Hayretten, şaşkınlıktan dolayı gözleri normalden çok açılmak  Gözleri fıldır fıldır (oynamak): Zekice, meraklıca, çapkınca (bakmak)  Gözleri kamaşmak: -1  Çok ışık nedeniyle çevreye bakamaycak duruma gelmek  -2  Hayran olmak, büyülenmek  Gözleri kan çanağına dönmek : Uykusuzluktan ya da çok ağlamaktan ötürü gözleri çok kızarmak  Gözleri (gözü) kapanmak : -1  Ölmek  -2  İyice uykusu gelmek  Gözlerinden okumak (bir şeyi): Düşünce ve niyetlerinin ne olduğunu bakışlarından anlamak  Gözlerine inanamamak : Gördükleri karşısında şaşkına dönmek, gördüklerine inanamamak  Gözlerini açmak (biri) (birinin) : -1  Uyanmak  -2  Birisinin bilinçlenmesine çalışmak  Gözlerini alamamak (bir şeyden, birinden): Duyduğu hayranlık nedeniyle bakışlarını onun üzerinden ayıramamak  Gözlerini faKaşı gibi açmak : Şaşkınlıkla, hayretle bakmak Gözlerinin içi gülmek: Sevinci gözlerinin parıldamasından belli olmak, yüzünden olduğu anlaşılmak  Gözleri sulanmak: Hastalık, güneşe bakma ya da sevinçten ötürü gözlerinden yaş gelmek; gözleri yaşarmak  Gözleri velfecri okumak : Gözlerinden zeki, fakat oynak, kurnaz, hileci olduğu anlaşılmak  Gözleri yaşarmak: -1  bk  Gözleri sulanmak  -2  Duygulandırın bir durum ya da olay karşısında ağlayacak gibi olmak  Gözleri (gözü) yollarda (yolda) kalmak : Sevilen bir kimseyi özlemle beklemek  Göz nuru dökmek: İyi bir yapıt ortaya koymak İçin dikkatli ve yorucu bir çalışma yapmak  Göz önünde tutmak (bulundurmak) (bir şeyi) : Bir şeyin nasıl sonuçlanacağını, gerçekleşmesinin hangi koşullara bağlı olduğunu düşünmek (Kars  Dikkate almak, hesaba katmak  ) Göz önüne getirmek (bir şeyi) : Onun nasıl olacağını düşünmek, onu gözünde canlandırmak, tasarlamak  Göz süzmek : Göz kapaklarını hafifçe birbirine yaklaştırarak nazlı nazlı bakmak  Göz ucuyla bakmak (bir şeye): Başını çevirmeden gözleriyle yandan, sezdirmeden bakmak  Gözü aç : Paraya, mal mülke doymak bilmeyen (kimse); aç gözlü  Gözü açık gitmek : Yapmak istediklerini gerçekleşti re meden ya da yapılmasını istediklerini görmeden ölmek  Gözü açılmak : Ne olup bittiğini anlayacak düzeye gelmek, bilinçlenmek, gerçekleri görmeye başlamak  - Gözü alışmak (bir şeye) : İyi seçemediği bir şeyi bir süre sonra net olarak görmeye başlamak  Gözü arkada kalmak : Ayrıldığı kişinin ya da işin ne olduğunun merakı içinde olmak  Gözü dalmak : Gözünü bir noktaya dikip dalgın dalgın bakmak  Gözü dışarda : -1  Evli olduğu halde başka kadınlarla ilişki kuran (kimse)  -2  Oturduğu ya da çalıştığı yeri bırakıp başka yere gitmek isteyen (kimse)  Gözü doymak : İstediğini elde ettikten sonra fazlasını istemez olmak  Gözü dönmek: Aşırı istek, Öfke gibi duyguların etkisiyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek  Gözü dünyayı görmemek: Hiç kimseye ya da şeye önem vermemek; sadece önem verdiği kimseyle ya da şeyle ilgilenmek  Gözü gönlü açılmak: Neşelenmek, keyiflenmek  Gözü gönlü tok: Bulduklarıma yetinen, fazlasını istemeyen (kimse); gönlü tok  Gözü hiçbir şey görmemek : -1  bendini bütünüyle işine verip hiçbir başka şeyle ilgilenmez olmak -2  Öfkesinden ötürü sonucunun ne olacağını bilmediği kötü işler yapacak duruma gelmek Gözü ısırmak (birini): Onu bir yerden tanıyacak gibj olmak; biri ona tanıdık gibi gelmek Gözü ilişmek (bir şeye): Onu farkında olmadan görmek Gözü kalmak : Beğenip de elde edemediği bir şeyi istemekte devam etmek Gözü kapalı: -1  Düşünmeden, güvenle, hiç duraksamadan  -2  Çevresinde olup bitenlerden habersiz  Gözü kara : Korkusuz, cesur (kimse)  Gözü kararmak : -1  Başı dönüp bayılacak gibi olmak  -2  Ne yaptığını bilmez duruma gelmek  Gözü keskin: -1  Uzakları iyi görebilen (kimse)  -2  İncelikleri fark eden (kimse)  Gözü kesmek (bir şeyi) (birini) : Bir işi kendisinin ya da adı geçen kişinin yapabileceğine inanmak Gözü korkmak : Tehlikeli bir işe girişmekten kaçınmak Gözü kör olsun : -1  “İstemiyorum, vazgeçtim  ” anlamında -2  Gereksinme duyulan şeyin yokluğu karşısında da söylenir  Gözüm çıksın : “Doğru söyle miyprsan» gözlerim kör olsun  ” anlamında  Gözüm görmesin (birini, bir şeyi) : “Artık onu görmek istemiyorum  ” anlamında  Gözün aydın : “Seni sevindiren olay kutlu olsun  ” anlamında  Gözünde büyümek (bir şey) : Bir şey olduğundan daha büyük ve güç görünmek  Gözünde büyütmek (bir şeyi) (birini) : Onu abartmak, olduğundan büyük ve önemli görmek  Gözünden kaçmak : Görememek, farkına varamamak  Gözünden uyku akmak : Çok uykusu gelmek  Gözünde tütmek (bir şey, yer, kimse) : Onu çok özlemek; burnunda tütmek  Gözüne batmak :‘ Tedirgin etmek, çok gelmek  Gözüne dizine dursun : ‘Yaptığım iyilikleri hiçe sayıyorsun, Tanrı bunun için cezanı versin  ” anlamında beddua sözü  Gözüne girmek: Çalışkanlığı ve tutarlı davranışlarıyla bir kimsenin sevgi ve güvenini kazanmak  Gözüne ilişmek : Onu dikkatlice aramadığı halde görmek  Gözüne kestirmek (birini) (bir şeyi) : -1  Onun bir işi başarabileceğine inanmak  -2  Bir şeyi beğenmek, ele geçirebilmeyi tasarlamak  Gözüne uyku girmemek: Hiç uyumamak, uykusuz kalmak  Gözünü açmak: -1  Uyanık, dikkatli olmak  -2  Bîr kimseyi bilgili kılarak gerçekleri görmesine yardıma olmak  -3  Bir olay nedeniyle gerçeği görmek  -4  Bir kimseyi cinsel konularda bilgili ve deneyimli kılmak  Gözünü ayırmamak (alamamak) (bir şeyden, birinden): Ona sürekli olarak bakmak, bakışlarını ondan, oradan ayıramamak  Gözünü daldan budaktan esirgememek (sakınmamak): Olur olmaz işlere girişmekten kaçınmamak, tehlikeleri önemsememek  Gözünü doyurmak: Bir şeyden bol miktarda vererek tatmin etmek  Gözünü dört açmak: Çok dikkatli olmak, aldatılmamak için uyanık bulunmak  • Gözünü (gözlerini) kapamak: -1  Ölmek  -2  Gormemezlikten gelmek Gözünü (gözlerini) kan bürümek : Öfkesinden dolayı adam öldürmeye kalkışmak  Gözünü kırpmadan : Çekinmeden, korkusuzca  Gözünü kırpmamak: Hiç uyumamak  Gözünü korkutmak : Çeşitli tehditlerle o işi yapmaktan alıkoymak  Gözünün içine baka baka : Cesaret ve soğukkanlılıkla, çekinmeden, cüret ederek  Gözünün içine bakmak : -1  Bir kimsenin üstüne titremek  -2  Her isteğini yerine getirmeye hazır olmak  Gözünün önünden gitmemek : Onu bir türlü unutamamak, anısı zihinde canlı olarak durmak  Gözünün önüne gelmek : Geçmişteki bir olayı, ilişki kurulan bir kimseyi zihinde canlandırmak, tasarlamak, anımsamak  Gözünün yaşına bakmamak : Ağlayıp sızlanmasına aldırış etmemek, acımamak  Gözü olmak (bir şeyde, birinde) : Onu elde etmeyi çok istemek  Gözü tok : Fazla malda, mülkte gözü olmayan (kimse); gönlü tok, gözü gönlü tok  Gözü tutmak (birini, bir şeyi) : Onu beğenmek, ona güvenmek  Gözü uyku tutmamak : Bir türlü uyuyamamak  Gözü üstünde olmak : -1  Herkesin kıskandığı şey olmak  -2  Herkesin dikkatini çekmek  Gözü üzerinde olmak : -1  Bir kfmsenin istenmeyen davranışlar yapmasına olanak vermemek için sürekli olarak gözetlemek  -2  Başına bir şey gelmesin diye sürekli izlemek  Gözü yememek (bir şeyi) : Onu yapmaya bir türlü karar verememek; göze alamamak  Gözü yılmak (bir şeyden) : Daha önce denenen ve başarısız olunan birjşi yapmaya girişmekten çekinmek  Gözü yolda (yollarda) kalmak : Birinin gelmesini büyük bir merak ve istekle beklemek  Gözü yüksekte (yükseklerde) olmak : Zenginliğe, yüksek mevki ye ulaşmayı amaçlamak  Göz yummak: -1  Hataları, kusurları hoşgörüyle karşılamak  -2  Görmezlikten gelmek, görmemek  Gurbete (gurbet etlere) düşmek : Çeşitli nedenlerle aile ocağından uzakta yaşamak  Gurur duymak (biriyle, bir şeyden) : Onunla övünmek, gururlanmak  Gururunu okşamak ; Bir kimsenin yüzüne karşi beğenilen /önlerini belirterek gurur duymasını sağlamak  Gücü gücü yetene : “Kimin gücü kimin gücüne yetiyorsa  ” anlamında Gücüne gitmek: Bir söz ya da davranış bir kimsenin gücenmesine yol açmak; ağırına gitmek, zoruna gitmek  Güçlük çıkarmak (birine): Bir iş yapılırken engeller, zorluklar yaratmak; müşkilat çıkarmak, zorluk çıkarmak  Güler misin ağlar mısın? : Hem gülünecek, hem de üzülecek bir olay karşısında söylenir  Güler yüz (göstermek) (birine): Ona yumuşak, sevecen bir tavır(takınmak)  Güler yüzlü : Yumuşak, sevecen kimse İçin söylenir  Gülüp geçmek : Bir söz ya da davranışın üzerinde durmamak, bunları önemsememek  Güme gitmek : -1  Hiç yere yok olmak  -2  Boşu boşuna ölmek  -3  Bir söz, bir düşünce başkalarının söz ve davranışları arasında kaynayıp gitmek  Gümrükten mal kaçırır gibi: Herkesten gizlemeye çalışarak, telaşla; yangından mal kaçırır gibi    Gün almak (birinden) (bir yıldan): -1  Randevu almak, bir kimse ya da kuruluştan belli bir iş için uygun bir istemde bulunmak  -2  Bir yaşı birkaç gün geçmek  Günah (birinden) gitmek: Söz dinlemeyen bir kimseye son olarak uyanda bulunup rahatlamak, sorumluluğu o kişiye bırakmak  Günaha girmek: Günah işlemek, din yönünden suç sayılan bir iş yapmış olmak  Günaha sokmak (birini) : Bir kimseye din yönünden suç sayılacak bir iş yaptırmak  Günahı (vebali) boyuna : ‘Ben senin için bir iş yapıyorum, ama yaptığım iş bir suç ise sorumlusu sensin  ” anlamında  Günahına girmek (günahını almak) : Bir kimseye yapmadığı bir işin, söylemediği bir sözün sorumluluğunu yüklemek, onun hakkında kötü düşünmek  Günahını çekmek : Yaptığı kötülüklerin cezasını çekmek  Günahını vermez: Günahını, en değersiz, kötü şeylerini dahi vermeyecek ölçüde cimri olan (kimse)  Günden güne : Gün geçtikçe, her gün biraz daha  Güneş çarpmak (birine) : Güneş altında fazla kalıp hastalanmak  Güneş olsa kimsenin üstüne doğmamak: Durumu iyi olduğu halde hiç kimseye iyilik etmemek  Gün görmek : Mutluluk içinde yaşamış olmak  Gün görmüş : Başından pekçok olay geçmiş, yaşam deneyimi olan (kimse)  Gün günden : Gün geçtikçe  Gün ışığına çıkmak : Aydınlanmak, gerçekler ortaya çıkmak  Günleri sayılı olmak : -1  Bir yerde ancak birkaç gün daha kalabilmek  -2  Ölümü yakın olmak  Günlük güneşlik : Aydınlık, güneşli, açık, iç açıcı yer ya da hava İçin kullanılır  Günü birliğine : Aynı gün içinde  Günü gününe : Tam vaktinde, gününü geçirmeden  Gününü görmek : -1  Çocuklarının, emek verdiği insanların mürüvvetini görmek  -2  Yaptığı kötü bir işin davranışın karşılığını görmek, cezasını bulmak  Gününü gün etmek: Hiçbir sorunla ilgilenmeyip günlerini rahatça, hoşça geçirmeye bakmak  Gürültü çıkarmak (koparmak) : -1  Gürültü etmek  -2  Tepkisini sert biçimde göstermek  Gürültüye gelmek: Bir düşünce çeşitli nedenlerle önem kazanmamak, onun üzerinde durulmamak  Gürültüye getirmek (gürültüye boğmak) : -1  Bir düşünceyi ,bir işi, başka konuların araya girmesiyle görüşme dışı bırakmak  -2  Karışıklıktan yararlanarak istediğini gerçekleştirmek  Gürültüye gitmek : Bir düşünce, bir iş, araya başka konuların girmesiyle ilgi görmeyip unutulmak  Gürültüye (patırtıya) pabuç bırakmamak : Korkutmalara aldırmadan işini yürütmek  (Kars  Bildiğinden şaşmamak  ) Güven beslemek (duymak) (birine) : Ona güvenmek; itimat beslemek  Güvendiği dağlara kar yağmak : Güvendiği kimseden yardım gelmemek, güvendiği şey işe yaramamak  Güven vermek : Güvenilir bir şey ya da kişi olduğu izlenimini vermek, böyle bir duygu uyandırmak; itimat telkin etmek   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler'in Açıklaması |  | 
|  10-10-2012 | #15 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler'in Açıklaması<< H >> Ha babam (ha): -1  Durmadan, sürekli olarak  -2  “Hadi göreyim seni  ” anlamında yüreklendirme sözü  Habbeyi kubbe yapmak: Pek önemi olmayan bir şeyi abartmak, önemliymiş gibi göstermek  (Kars  Pireyi deve yapmak  ) Haber almak (birinden) : Birinden bir haber, bilgi öğrenmek, kendisine haber iletilmek  Haber atlamak: Bir haberi zamanında alıp yayımlayamamak  Haber çıkmamak : Beklenen haber gelmemek, hakkında bilgi verilmemek  Haberi olmak (bir şeyden): Onun hakkında bilgisi olmak  Haber salmak (birine, bir yere) : Ona, oraya haber göndermek  Haber vermek (birine): -1  Oha söz konusu şeyi bildirmek  -2  Bir durumun belirtilerini yansıtmak  Ha bire : Hiç ara vermeden, sürekli olarak  Hacet kalmamak (bir şeye): Gereği olmamak, gereği kalmamak  Hacı ağa : Gelişigüzel yere para harcayan, kültürsüz (zengin)  Haciz konmak (koymak) (bir yere): Borçlunun malına mahkeme yoluyla et konmak (koymak)  Haddi hesabı yok : “Sınırsız, ölçüsüz  ’ anlamında  Haddi mi? (haddine mi düşmüş?): “Onda bunu yapacak güç, yetenek, cesaret yoktur  ” anlamında tehdit, küçümseme yollu söylenir  Haddini bildirmek (birine) : Ona, her işe burnunu soktuğu, küstahlık ettiği için sert bir karşılık vermek  Haddini bilmek : -1  Gücünü, yetkisini, yeteneğini bilmek  -2  Her işe burnunu sokmamak, küstahlık etmemek  Ha deyince : Hemen, istenilen zamanda  Hadise çıkarmak: Tatsız bir olaya yol açmak; kavga çıkarmak, otay çıkarmak  Hafakanlar (afakanlar) basmak (boğmak) -(birini) : Çok sıkılmak, bunalmak  Hafif atlatmak (bir şeyi) : Bir kazayı, tehlikeyi, ölüm olmaksızın, ciddi bir yara almaksızın geçirmek  Hafife almak (birini, bir şeyi) : Onu küçümsemek; ona önem vermemek  Hafiflik etmek: Hoş olmayan, ahlak kurallarıyla pek bağdaşmayan bir söz söylemek, davranışta bulunmak  Hafif tertip : Biraz, fazla aşırıya kaçmadan, şöyle böyle  Hafta sekiz gün on dokuz: Hemen her gün, bıktıracak ölçüde sık  Hah şöyle : “İyi yaptın, aferin  ” anlamında  Hak etmek (bir şeyi) : -1  Hakkı olan bir şeyi, emeğinin karşılığını almak  -2  Kötü davranışı nedeniyle layık olduğu karşılığı görmek  Hak getire : “Ne arar, yoktur  ” anlamında  Hakkı geçmek (birine, bir şeye) :-1  Bir kimsede, şeyde emeği, hizmeti bulunmak  -2  Hakkından bir parçası başkasına verilmiş olmak  Hakkından gelmek (bir şeyin, birinin): -1  Yapılması güç bir işi başarmak  -2  Bir kimseye hak ettiği cezayı vermek  Hakkını vermek (birinin, bir şeyin) : -1  Çalışmasının karşılığını tam olarak ödemek  -2  Bir işe gerektiği ölçüde emek vermek  Hakkını yemek : Bir kimseye hakkı olan şeyi vermemek, onun hakkını zorla olmak  Hakkın rahmetine kavuşmak : ölmek  Hakkı olmak :1  Bir şeyde alacağı bulunmak; ona emeği geçmiş olmak  -2  Sözünde, savında haklı olmak  Haklı bulmak (birini) : Haklı olduğunu kabul etmek; onu uygun, yerinde görmek  Haklı çıkmak : -1  Haklı olduğu anlaşılmak  -2  Bir şey bir kimsenin ya-nılmadığını göstermek  Haksız çıkmak : Haksız olduğu anlaşılmak  Haksız yere : Haksız olarak, hak etmediği halde    Hak vermek (birine) : Onun haklı olduğunu kabul etmek, ona yanıl-madığını söylemek  Halden anlamak : Bir kimsenin durumunu göz önüne alarak anlayışlı davranmak  Halep ordaysa, arşın burada : “Yaptığını söylediğin şey, inandırıcı olsun İstiyorsan, haydi burada da yap, görelim  ” anlamında  Hale yola koymak (bir şeyi) : Onu düzenlemek, iyileştirmek, düzeltmek  Hal hatır sormak (birine) : Bir kimseye “nasılsınız” diye sormak  Hali duman olmak : Kötü bir duruma düşmek, perişan olmak  Hali harap : Birinin, bir şeyin durumunun “kötü, bitkin, perişan  ” olduğunu anlatmak için söylenir  Hali kalmamak (bir şeye) : Çok yorulmak, gücünü yitirmek; başka şey yapacak gücü kalmamak  Halim selim : Sakin, kendi halinde, yumuşak huylu (kimse)  Hali vakti yerinde : Oldukça varhkU, geçim sıkıntısı çekmeyen (kimse)  Hallaç pamuğu gibi atmak (bir şeyi, bir yeri): Onu, orayı dağıtmak, her birini ayrı yere atmak  Halsiz düşmek : Güçsüz kalmak; bitkin düşmek  Halt etmek (karıştırmak) : Uygunsuz İşler yapmak, sözler söylemek, davranışta bulunmak  Halt yemek : Yakışıksız ya da kötü bir iş yapmış olmak  Halvet olmak (birileriyle, biriyle) (bir yer) : -1  Birkaç kişi gizli görüşmek İçin bir odaya kapanmak  -2  Bir yer dayanılmaz derecede sıcak olmak  Hamamın namusunu kurtarmak : Kötü bilinen bjr yerin işin durumunu kurtarmak için sözde çarelere başvurmak  Hamhum şaralop : -1  Boş ve anlamsız söz  -2  El çabukluğu ya da hile ile yapılan akıl ermez iş  Hancı sarhoş, yolcu sarhoş : “Kimin ne yaptığı, ne söylediği belli değil  ” anlamında  Hangi akla hizmet ediyor? : “Neden böyle akılsızca işler yapılıyor?” anlamında; ne akla hizmet ediyor? Hangi dağda kurt öldü? : “Ne (ler) oldu da, böyle beklenmedik ve hoşa giden bir iş yaptı, davranışta* butundu?” anlamında  Hangi rüzgâr attı? : “Uzun zamandır geliniyordunuz, nasıl oldu da ge-lebildiniz?” anlamında sitem, alay yollu söylenir  Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: -1  “Her işe karışıyor  ” anlamında  -2  “Her işten anlar  ” anlamında  Hanım evladı: Nazlı büyütülmüş kimse  -2  ***  Hanım hanımcık: İyi bir hanıma yakışır davranışları, giyimi olan (kadın, kız)  Hanya’yı Konya’yı Öğrenmek (anlamak) : Çeşitli olaylarla karşılaşarak yaşamda insanın basma neler gelebileceğini öğrenmek; dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak  Hapı yutmak: Kötü bir durumla karşı karşıya kalmak  Hapis giymek (yemek) : Hapis cezasına çarptırılmak  Hapis yatmak : Cezası süresince tutukevinde kalmak  Hapse atmak (tıkmak) : Tutuklayıp cezaevine göndermek; içeri atmak  Hapse girmek (hapsi boylamak): Suçlu bulunup cezaevine konmak  Haraca bağlamak (kesmek) (birini, bir yeri) : Ona belli zamanlarda belli miktarlarda haraç vermesini zorbalıkla kabul ettirmek  Haraç mezat satmak: Açık artırma ile satmak  Haraç yemek: Zorbalıkla başkalarından para toplamak  Harama uçkur çözmek: Evlilikdışı cinsel ilişkide bulunmak  Haram etmek (bir şeyi, birine) : Bir kimseye verilen bir şeyin yararlı olmamasını İstemek Haram olmak (bir şey, birine) : O şeyden yararlanamamak; o şey ona hiçbir yarar getirmemek  Haram yemek: Haksız yollardan kazanç sağlamak  Hararet basmak (birini): -1  Çok susamak  -2  Vücut ateşi yükselmek  Hararet kesmek (söndürmek): Bir içecek susuzluğunu gidermek  Hararet vermek (bir şey, birine): Susatmak, susamasına yol açmak  Harbi keriz (marşandiz): İşin doğrusu, gerçeği  Harbi konuşmak: Yalansız, gerçekleri gizlemeden konuşmak  Harcı olmak (bir şey, birinin): -1  Birinin yapabileceği bir iş olmak  -2  Ancak o kimseye özgü bir iş olmak  Harekette geçmek : Bir İşi yapmaya başlamak  Harekete getirmek (birini, bir şeyi); Onu kımıldatmak, canlandırmak  Hareket noktası: Yapılacak bir işin, geliştirilecek bir düşüncenin başlangıç noktası  Haremlik selamlık olmak: Bir yerele kadınlar ve erkekler ayrı gruplar halinde oturmak  Harfi harfine : Tastamam, uygun, tıpatıp  Har gür: Karışıklık, kargaşa  Hariçten gazel okumak (atmak) : -1  Bir konuda bilgisi olmadığı halde görüş bildirmek  -2  Öncesini bilmediği bir konuşmaya yersiz ve zamansız katılmak, müdahele etmek  Haritadan silmek (silinmek) : Herhangi bir nedenle ortadan kaldırmak (kaldırılmak)  Har vurup harman savurmak: Elindekileri hesapsızca harcayıp tüketmek  Hasır attı etmek (bîr şeyi) : Onu örtbas etmek, unutturmaya çalışmak, işleme koymamak; minder altı etmek  Hasret çekmek :Ayn kalınan bir şeyi, kimseyi özlemek, onu görmek istemek, Özlem duymak; Özlem çekmek  Hasret gidermek: Uzun süre görülmeyen, ayrı kalınan bir kimseyle görüşüp konuşmak; Özlem gidermek Hasret gitmek (bir yere, kimseye): Özlemini çektiği bir yeti ya da kimseyi göremeden ölmek  Hasret kalmak (birine, bir şeye) : Onu çok özlemek, ona özlem duymak  Hastalık hastası: Hiçbir hastalığı olmadığı halde, kendinde sürekli olarak birtakım hastalıklar olduğunu sanan kimse için alay yollu söylenir  Hastalık kapmak, (hastalığa tutulmak): Bulaşıcı bir hastalığa yakalanmak  Haşa huzurdan : ‘Bağışlayın, konuyla ilgili yakışıksız bir söz söyleyeceğim, alınmayın  ” anlamında  Haşa sümme haşa : “öyle olmasına olanak yok  ” anlamında  Haşatı çıkmak: -1  İşe yaramaz bir duruma gelmek  -2  Çok yorulmak  Haşir neşir olmak (biriyle) (bir şeyle) : -1  Onunla, onlarla kaynaşmak, sıkı fıkı olmak  -2  Onunia uğraşmak  Ha şöyle : “Aferin, bravo, tamam  ” anlamında  Ha şunu bileydin : “Bunu daha önceden anlamam, bilmen gerekirdi  ” anlamında  Hata etmek (işlemek) : Yanlışlık yapmak, yanılgıya düşmek  Hataya düşmek: Yanılmak, farkında olmadan bir yanlışlık yapmak  Hatır belası: Sevilip sayılan bir bir kimsenin ricası üzerine yapılan iş, katlanılan sıkıntı  Hatır gönül bilmemek (tanımamak) : Doğru”bildiği yoldan kimsenin hatırı için şaşmamak, doğruluğuna inandığı işi yapmak  Hatırı kalmak: Gücenmek, darılmak, kırılmak  Hatırına bir şey gelmesin : ‘Sözüm, davranışım sana karşı değil, sen alınma  ” anlamında  Hatırına gelmek: Anımsamak, hatırlamak  Hatırında kalmak: Unutmamak  Hatırından çıkamamak (birinin) : Sevilip sayılan bir kimsenin isteğini yapmazlık edememek  Hatırından çıkarmamak (bîr şeyi, birini) : Onu unutmamak  Hatırından çıkmamak: Unutmamak  Hatırından hayalinden geçmemek: Akla hiç gelmemek, hiç düşünmemek  Hatırında tutmak: Unutmamak  Hatırını hoş etmek: Birini sevindirmek, memnun etmek  (Kars  Gönlünü almak  ) | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |