|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküBir el uzandı, irkildim  Muavin kolonya tutuyordu  Avuçlarımı açtım ve teşekkür ettim  Limonun keskin kokusu çok hoşuma gitmişti  Mustafa da gözlerini kapamış, kınalı ellerindeki kolonyayı burnuna çekiyordu  Nermin Hanımın okumaya ara verdiğini gördüm: –Ne ilginçtir Nermin Hanım! Türkiye’de hemen her evde misafire ikram etmek için kolonya ve şeker bulundurulur  Nermin Öğretmen, öne düşen saçını kulağının arkasına alarak bana döndü: –Bunun adı misafirperverlik Metin Bey  Yani, ortak değerlerimizden biri  Misafiri güler yüzle karşılar, en güzel terlikleri ona veririz  Başköşeye buyur eder, ikramda kusur etmeyiz  Bunlar hep evimize gelene “Size saygı gösteriyoruz, siz bizim için önemlisiniz  ” mesajlarıdır  Değerlerimizi unutmamalı, onları korumalı, yaşatmalı ve çocuklarımıza aktarmalıyız  Çünkü onlar, bizi biz yapıyor  Bizi birbirimize kenetliyor  Bizi bir arada tutuyor  Yüzyıllar önce Yunus’un dediği gibi: “Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım, Sevelim, sevilelim, Dünya kimseye kalmaz!” Başımla onayladım ve devam ettim: –Biz küçükken, bayramlarda elimizde birer torbayla, kapı kapı dolaşır, el öper, şeker toplardık   Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmeden, kararlı olmak da korkudan kurtarır  KONFÜÇYÜS Mustafa sızılı bir ah çekti: –Biz de Metin Ağabey, en çok da ben toplardım  Çocukluğumdan beri çok severim şekeri, tatlıyı  Zeynep de bilir, hafta sonları baklava açar bana  İncecik yufkaları yorulmadan kat kat dizer  Ne de güzel olur  Ama annem pek beğenmez; “Şerbeti kıvamında verilmemiş yine!” der  Zeynep hemen bana bakar  Bilir annemin huyunu, cevap vermez, susar ve büker boynunu  Nermin Öğretmen, hanımları bizden daha iyi tanırdı  Belki de o yüzden ince ince gülümsüyordu  İmalı bir üslûpla konuştu: –Bir anne için, oğlunu geliniyle paylaşmak önceleri biraz zor gelir, sonra alışılır  Olur, böyle şeyler  Elindeki papatyaları özenle çantasına yerleştirirken yüzü hâlâ tebessüm doluydu  Mustafa bana döndü ve kulağıma eğildi: –Metin Ağabey, Nermin Hanımın söyledikleri hemen anlaşılıyor  Ne güzel konuşuyor değil mi? Haklıydı  Nermin Öğretmen konuşurken çok dikkatliydi  Cümlelerinde gereksiz kelimeler kullanmıyor, adeta planlıyordu  Dile hâkimdi  Ağzından çıkan her sözcük önceden düşünülmüş gibiydi  –Evet, güzel konuşuyor Mustafa  Haydi, söyle bunu ona   Sustu! Yapamam, dercesine bir işaret yaptı  Sevdiklerimize onları sevdiğimizi, beğendiklerimize onları beğendiğimizi söyleyemiyorduk! İş başa düşmüştü; Sayfa 26 (arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküGÖZÜM ARKADA KALMAYACAK Biz küçükken, bayramlarda elimizde birer torbayla kapı kapı dolaşır, el öper, şeker toplardık    Artık tepeden iniyorduk  Yol, yılan gibi kıvrılarak aşağıdaki uçsuz bucaksız ovaya akıyordu  Tarih öncesi bir şehrin kalıntıları arasından geçiyorduk  Bir grup turist taşların fotoğraflarını çekiyordu  Yüzüme güneş vurdu  Görevdeyken, devlet bizi mesleğimizle ilgili çalışmalar yapmak için kısa süreli de olsa yurt dışına göndermişti  Daha ilk günlerde özlemiştim vatanımı  Bu özlem şiirler de yazdırmıştı bana: Neyin varsa özledim Türkiye’m, En çok toprağının kokusunu özledim  Gülümsemesini insanlarının, Bebeklerinin ninnilerle, Uyutulmasını özledim  Fark etmezmiş hangi şehrindeyim, Dağlarında mı, denizlerinde mi? Fark etmezmiş delikmiş cebim, Varsın olsun Bir elimde peynir, Bir elimde simit Tavşankanı çayını özledim  Yorgunmuşum, uykusuzmuşum, Kar düşermiş saçlarıma, Kimin umurunda  Sokaklarında yürümeyi, Soğuklarında üşümeyi özledim, Neyin varsa özledim Türkiye’m, En çok toprağının kokusunu özledim    Güneş bizim ülkemizde başka türlü ısıtıyordu  Hava başka bir güzeldi  Yağmur başka türlü yağıyor, toprak başka türlü kokuyordu  Üstelik yabancılar da aynı şeyi söylüyor ve hayranlıklarını gizlemiyorlardı  Tarihin bunca iç içe yoğrulduğu, doğal güzelliklerin başka hiçbir ülkeye nasip olmayacak kadar bol olduğu ve daha nelerin nelerin olduğu canım ülkemizde ne eksiğimiz vardı da daha fazla turist ağırlayamıyorduk sanki! Oysa Anadolu, medeniyetlerin beşiği, Asya ve Avrupa’nın köprüsüydü  İstanbul’un güzelliği tarif bile edilemezdi  Mimar Sinan’ın camileri nasıl anlatılırdı? Ankara’daki Roma hamamları, Alacahöyük’teki Kral Mezarları, Toroslar’daki kale kalıntıları, Kültepe yazıtları, Karadeniz’deki, yeşilin her tonuyla bezenmiş yaylalar, Doğu Anadolu çömlekçiliği, Batı Anadolu’daki sayısız antik eser, Urfa ve Mardin’deki ilk kiliseler ve daha niceleri yeni misafirlerini bekliyordu  Misafirleri buyur etmek de, zaten Türk’ün geleneğinde vardı  Sayfa 25(arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküDelikanlı yüzünü biraz buruşturdu: –O yaşta okula mı gidilir öğretmenim? Düşünsenize okul sıralarında liseli çocuklarla birlikte oturduğumu, gülmezler mi bana? Nermin Hanım, hiçbir şey söylemeden, çantasındaki gazeteyi uzattı bize  İlk sayfada yetmiş yaşından sonra ortaokul diploması alan bir adamın haberi ve resmi vardı  Delikanlı biraz önceki söylediklerinden utanmış, dudağını ısırıyordu  Sesini daha da yumuşatan Nermin Öğretmen gazetesini katlarken konuşmasına devam etti: –Okumanın yaşı mı olur? Bu saatten sonra ne yapacağız diplomayı da diyemeyiz  Çünkü hayatlarımız çok kısa  Ona, her şeyi sığdırmamız imkânsız  Başkalarının tecrübelerini paylaşmamız lâzım  Bu da ancak okumakla olur  İleriyi görebilmek için de okumak, okutmak zorundayız  Atatürk de kalkınma hamlemize eğitimle başlamadı mı? “Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça yıkım artar!” demedi mi? “Eğitimdir ki; bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder!” diye haykırmadı mı? Mustafa bu defa hazırlıklıydı  Kendisini nasıl affettireceğini biliyordu  Sakladığı elini öğretmene uzattı  Elinde bir demet papatya vardı   –Sizin için topladım öğretmenim  Nermin Hanım biraz şaşırsa da, pırlanta bir kolye almışçasına mutlu oldu  İncitmekten korkarcasına uzanıp aldı ve derin derin kokladı çiçekleri  –Çok naziksin Mustafa, çok düşüncelisin, teşekkür ederim  El sıkışmak istedi  Delikanlı ani bir hareketle eğilip uzanan eli öptü ve alnına koydu  Söyleyecek bir söz bulamadı Nermin Hanım  Yutkunduğunu görebildim sadece  Saklanmıştı yine gözlüklerinin arkasına  Belli ki yine dolmuştu büyük, mavi gözleri  Döndü, dışarıyı seyretmeye başladı    Sayfa24 (arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü–Anlamadım delikanlı  Şimdi ekmek bulunur, rızkı verilir ümidiyle bol bol çocuk mu yapalım? “Dereyi görmeden paçayı sıvamak!” yanlıştır  Gelişigüzel yaşayamayız  İçinde bulunduğumuz duruma göre davranmalı, hayatı plânlamalıyız  Öyle her şey devletten de beklenmez  Her konuda, önce elimizden gelen çabayı kendimiz göstermeliyiz  İnsanlarımızda öğrenme arzusu, hata yapmama bilinci olmalı  Geçenlerde televizyonda izledim  Bir adamın üç eşinden tam yirmi yedi tane çocuğu varmış  İsimlerini bile doğru dürüst sayamıyor; ama sanki bir meziyetmiş gibi kamera karşısında alımla, çalımla, pala bıyıklarını bura bura poz veriyordu  Hele bir de sırıtması vardı ki, evlere şenlik  Tam zamanında dönmüştük  Otobüsümüz harekete hazırdı  Koltuklarımıza oturduk, Nermin Hanım hâlâ okuyordu  Yerime otururken seslendim ona: –Hava çok güzeldi Nermin Hanım, siz de inseydiniz biraz  –Kitap okumak da çok güzel  Onlarsız bir dünya düşünemiyorum  Eğer iyi seçilirler ise, hep doğruyu öğretiyorlar insana  Dost ve sırdaş oluyorlar  Hem de hiç karşılık beklemeden  Mustafa’nın da aklı benim gibi dışarıda kalmıştı   –Biz de ne güzel dolaştık değil mi Metin Ağabey? Bazen sıkıcı oluyor okumak! Ben daha çok hareketten hoşlanıyorum  Kulakları çınlasın, babam hep, “Yüzmeyi kitaptan öğrenen denizden sağ çıkamaz” ve “Çok okuyan değil, çok gezen bilir!” der   Nermin Hanım da yumuşak bir sesle cevap verdi ona: –İşin orası tartışılır bence  Gezmeye, eğlenmeye elbette sözüm yok  Ama düşüncelerimizi harekete geçirebilmek için de bilgiye ihtiyacımız olduğunu unutmamak gerekir  Bilgiye ulaşmanın en kolay yolu da okumak  Kitap, bize sağduyu kazandırır  Bakış açımızı zenginleştirir  Artık bilgi çağındayız  Ancak bilgiye sahip toplumlar zamanı takip edebilir  Sen de askerden döndükten sonra mutlaka tamamla okulunu, sakın unutma! Sayfa 23 (arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküBirden iki çocuk çıktı ortaya  Yakınlarda bir köy olmalıydı  Onlar da su içtiler  Kıyafetlerinin eskiliği ve yamalar hemen dikkat çekiyordu  Lastik ayakkabılarının sağı solu delinmiş, parmakları görünüyordu  Kısa saçları, yuvarlak yüzleri ve çekik gözleriyle birbirlerine benziyorlardı  Kardeş olmalıydılar  Daha kısa boylu olanın bir ayağı aksıyordu  Ya akraba evliliği yapılmış ya da doğumda bir aksilik olmuştu   Her ne olmuşsa, ayağı aksıyordu işte  Üstelik yalnız da sayılmazdı  Çünkü ülkemizde altı milyona yakın engelli insan vardı  Değişik nedenlerle günlük yaşantılarında, fiziksel problemler yaşayan bunca insan  Bir tekerlekli sandalyeye sahip olduğunda dünyalar kendilerinin olan; ama sonra da bu sandalye ile otobüse binemeyen, merdivenlere takılıp inemeyen, sinemaya, tiyatroya, alışveriş merkezine gidemeyen ve bir tuvalete bile giremeyen birçok insan  Onların, hor gözle bakışlara tahammülleri yoktu  Acımamızı, üzülmemizi de istemiyorlar, bizden sadece insanca ve eşit davranışlar bekliyorlardı  Güçleri yettiğince çalışmayı, üretime katılmayı ve sıradan bir yurttaş olmayı arzuluyorlardı   Kimi işitemiyor, kimi konuşamıyor, kimi yürüyemiyor, kimi de göremiyordu belki; ama onlar hissedebiliyordu  Çünkü onlar insandı  Çeşmenin yanında birkaç küçük kuş belirdi  İçlerinden birisi, diğerleri gibi rahat hareket edemiyordu  Kör bir avcı saçması ya da haylaz bir oğlanın sapanından fırlayan taş, sol kanadının neredeyse yarısını alıp götürmüştü  Ayağı aksayan çocuk bunu görünce, susayan kuşa, elindeki ekmekten kopardığı kırıntıları uzattı  Ürken kuş, bir iki adım geriye sıçradı  Çocuk iyi niyetini belli eden sakin tavrıyla bir kaç kez daha uzattı avucunu ve kırıntıları yere bıraktı  Kuş, çekinerek de olsa usul usul yaklaştı ve çocuğun ekmeğini onunla paylaştı  “Dert çekmeyen halden anlamaz!” demiş atalarımız  Anlamak için ise başımıza kötü bir iş gelmesini mi beklemeliydik acaba? İki kardeş koşarak uzaklaştı yanımızdan  Bir merhaba bile diyememiş, adlarını bile soramamıştık  Dönüş yolunda Mustafa söylendi: –Çocuklara üzüldüm Metin Ağabey! –Ben de üzüldüm Mustafa  Dünyaya getirmek iş değil ki! Bu çocuklara bir gelecek vermek, beslemek, giydirmek, okutmak lazım! –Başka ne yapabilirler ki Metin Ağabey? Güçleri ancak bu kadar  Hem “Çocuğu veren Allah, rızkını da verir!” derler  Yedikleri iki lokma ekmek işte! Sayfa 22 (Arkası Yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküAşağıda büyükçe bir dere büklüm büklüm bükülüyor, yakaladığı toprağı, süzüle süzüle alıp götürüyordu  Gönül hiç arzu etmese de, bu bulanık suda, kendi alın terlerimiz akıyordu  Vatanımızı düşmana karşı korurken, gerektiğinde bir karışı için bile canlarımızı vermemize rağmen, topraklarımızın böyle akıp gitmesine, neden göz yumuyorduk? Gazetede okumuştum; “Erozyon nedeniyle her yıl beş yüz milyon ton toprağımızı kaybediyoruz  ” diyordu  “Oysa sadece bir kibrit kutusu kadar tarım toprağının oluşabilmesi için en az yüzlerce yıl süreye ihtiyaç olduğunu!” öğrendiğimde daha da artmıştı kaygım   Ağaçlar toprağı tutuyor; ama biz güzelim ormanlarımızı katil baltalarla yok ediyorduk  Bu hızla gidersek, cennet ülkemizin çöle dönüşmesi kaçınılmazdı  Gözlerimizin önünde kaybolup gidiyordu geleceğimiz  Çeşmenin hemen arkasındaki ağaçlar kesilmişti  Biraz ilerdeki tepenin yamacında, bu ağaçlardan yapıldığı belli olan birkaç boş kulübe vardı  Pencereleri kırılmış, kapıları yere düşmüştü  Yazık olmuştu bunca ağaca  Kim bilir ne kadarı da sobalara kışlık odun olmuştu acaba! Mustafa sinirli konuştu: O ağacın da canı var  Ağaç kesen kol keser, baş keser! Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Bari gidin arayın bulun kuruyanları, onları kesin  Zaten bu işin de görevlileri var  Daha iyi biliyorlar, hangisi uygun kesilmeye, hangisi değil! Eğilip kana kana içmese çeşmenin buz gibi suyundan, belki uzunca bir süre daha sakinleşmeyecekti   Sayfa 21 (arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü–Zeynep terminale beni yolcu etmeye gelemedi  Çok istediği halde, annem; “Hamilesin kızım, sen evde kal, ne olur ne olmaz!” dedi  O da evde kaldı   Evli olduğunu ve eşinin bir aya kadar doğum yapacağını söylemişti; ama adının Zeynep olduğunu şimdi öğrenmiştim  Onu biraz kızdırmak istedim: –Bakıyorum hemen özledin eşini, Mustafa! Utandı, cevap vermedi  Duymamış gibi yapıp, çiçek toplamaya devam etti  Bense cevabımı zaten almıştım  Çünkü daha kışlasına bile katılmadan, hasret kokan bir asker türküsü mırıldanıyordu: “Kara gözlüm, efkârlanma gül gayrı İbibikler öter ötmez ordayım Mektubunda diyorsun ki gel gayrı Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım    Vatan borcu biter bitmez ordayım    ” Farkında olmadan, temiz havayı soluya soluya bayağı yürümüşüz  Bir çeşmenin başına kadar geldik  Kim bilir kaç âşık, sevda ateşini, bu çeşmenin soğuk suyundan içerek dindirdi! Şair belki de bu çeşme için yazdı mısralarını; “ Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi  Ey suyun sesinden anlayan bağlar, Sayfa 20 (Arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #8 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküNermin Öğretmen beni başıyla onayladı  Yüzünün biraz değiştiğini gördüm: –İyi dediniz Metin Bey! Evet, düşmanı olurlar! Bunun acı örneklerini hep birlikte yaşamadık mı? Kandırılan bazı vatandaşlarımızın kendi kardeşlerine kurşun sıktıklarını görmedik mi? Binlerce anne, tabutlarda yatan oğullarına sarılıp da ağlamadı mı? Az mı döküldü bebeklerin, çocukların, babaların kanları? Az mı söndü ocaklar? Bu milleti, bu toprakları bölmeye, parçalamaya kalkmadılar mı? Gidebileceğimiz, yaşayabileceğimiz daha kaç tane Türkiye var? Bize ait başka bir toprak, başka bir vatan daha var mı? Varsa nerede var? Var da biz mi bilmiyoruz? BİR DEMET PAPATYA Aşağıda büyükçe bir dere büklüm büklüm bükülüyor, yakaladığı toprağı, süzüle süzüle alıp götürüyordu  Yolda çalışmalar vardı  Otobüs yavaşladı  Bir tepeyi aşıyorduk  Arabamızın altına, yanına sıçrayan taşların sesleri bize kadar geliyor ve kaptan artık daha dikkatli kullanıyordu  Biraz daha yavaşladı  Az sonra, yanına yardımcısı geldi  Bir şeyler konuştular; ama anlamadım  Uygun bir yerde durup aşağıya indi  Bir iki dakika sonra da geri döndü  İçten bir tavırla özür diledi ve “Otobüste bir problem var, yarım saat kadar burada kalacağız  ” dedi  Mustafa, aşağıya inmeyi ve biraz dolaşmayı teklif etti  Bana da iyi geleceğini düşünüp, kabul ettim  Nermin Hanım ise; “Okumayı tercih ediyorum  ” deyip, otobüste kaldı  Hava çok güzeldi  Orman, bütün o tepeyi gelin gibi süslemişti  Çam ve kekik kokuları burnumuzu yakıyor, kulaklarımız kuş cıvıltılarıyla doluyordu  Egzoz dumanlarından, kalorifer bacalarından, korna seslerinden eser yoktu  Otobüsün arızalanmasına sevinmiştim  Mustafa da öyle görünüyor, çiçek topluyordu  Eğilip, bir papatya kopardı  Sonra bir, bir tane daha  Bana bakmadan konuşmaya başladı: Sayfa 19 (Arkası Yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #9 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü–Bakın, ne güzel bir deyim; saygıda kusur etmemek  Kişiler arası mesafenin ölçülerini ne de güzel ifade ediyor  Mesleğimiz her ne olursa olsun, saygıyı unutmamayı öneriyor  Çünkü her zaman ve her yerde o çıkmıyor mu karşımıza? Saygıyı dikkate almadan yapılan davranışların, yanlış ve kusurlu olduğunu hatırlatmaya gerek mi var Mustafa? Gerek mi var Metin Bey? Biraz sertçe sormuştu  Mustafa onun yanında olduğunu göstermek istercesine çabucak cevapladı: –Yok tabii öğretmenim  Siz öyle diyorsanız doğrudur! Gerçekten de Nermin Öğretmen tepki göstermekte haklıydı  Ben de bir zamanlar delikanlıydım  Bu gençleri anlayabiliyordum  Eğlenmelerine kim ne diyebilirdi? Yalnız aşırıya kaçmaları, hoşgörü sınırlarını zorluyor, başkalarına zarar veriyordu  Birkaç cümle de ben eklemek istedim: –Size yürekten katılıyorum Nermin Hanım  Kendine saygı duymayan insan, kendi varlığına da değer vermez  Mutlu olmak için bunun tersini yapmak, kılık kıyafete, temizliğe, her şeye özen göstermek lâzım  İşte çevreye yansıyan bu özen, bizi de, başkalarını da mutlu eder  İletişim sağlam kurulur  Bu gürültücü gençlerin birbirleriyle şakalaşırken ölçüyü kaçırmalarının altında, yetiştikleri zemini aramalıyız  Yani ailesinden, çevresinden, okulundan nasıl bir eğitim aldı? Eğer bir eksiklik varsa, problemin kaynağını bulmak için, bence buralara bakmak gerekiyor  Susamıştım  Gözlerim muavini aradı  Otobüsün arkasında ayakta duruyordu  Su istiyorum işareti yaptım  Elinde su şişesi ve birkaç plastik bardakla hemen geldi  Oldukça kibardı  Ütülü pantolonuna şık bir kemer takmıştı  Biraz kiloluydu, gülümseyince göbeği oynuyordu; ama bu onu daha sempatik yapıyordu  Bardağa su doldururken otobüs sallandı ve bir iki damla üzerimize döküldü  Hemen özür diledi   Arka koltuktaki yaşlı adam da su istedi  Pamuk beyazı kısa saç ve sakalı bakımlıydı  Boylu poslu, yapılı görünüyordu  Demek ki, gençliğinde daha da heybetliydi  Kulakları biraz irice, dudakları kalındı  Yaz ortasında olmamıza rağmen, üzerinde bir hırka vardı  Elimdeki dolu bardağı ona uzatıp, “Buyurun!” dedim  “Rica ederim, su küçüğün sofra büyüğün!” dedi  Bu söz çok hoşuma gitti  Daha doğrusu, bunca yaşıma rağmen birisi beni “Genç!” görüyordu  Israr ettim, aldı ve içti  Sonra omzuma dokundu  “Su gibi ömrün uzun olsun, aziz ol!” dedi  “Sağ olun!” dedim  Ben bu cana yakın adama sadece bir bardak su vermiştim  Oysa o bana, insan ilişkilerinde nezâket ve görgünün güzel bir örneğini hatırlatmıştı  Mustafa’ya döndüm: – İşte saygı bu Mustafa  Kültürümüze iyi bak! Koca milleti nasıl da tek bir aile gibi sarmalıyor  Birbirini tanımayan insanlar, aynı ailenin fertleriymiş gibi davranıyorlar  Birbirlerinin malına, canına, namusuna, düşüncelerine, inançlarına saygı gösteriyorlar  İşte bu, saygının doruk noktasıdır  İşte bu, millete saygıdır  Millete saygı da, insanda, onu geliştirmek, varlığını sürdürmek arzusu oluşturur  Milletini sayıp sevmeyen insanlar, giderek kendi milletlerine yabancılaşır ve hatta düşman olurlar! Atatürk’ün de dediği gibi; “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür!” Sayfa 18 (arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #10 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküKahkahaları otobüsü çınlatıyordu  Bir annenin sabırla uyuttuğu bebeği uyandı ve ağlamaya başladı   Mustafa yerinden kalkmak için hamle yaptı  Kolundan tutup fısıldadım: –Boşver! Bir tatsızlık çıkmasın  Bizim başkalarına yaptıklarımızı başkaları da bize yapsaydı, tepkimiz ne olurdu acaba? Bu konuda “İğne ve çuvaldızından!” bahsetmişti atalarımız! Gürültülerinden rahatsız olanlar, görevliden yardım istediler  Biraz önce çay servisi yapan Fatih, yanlarına gitti  Belli ki daha sessiz olmalarını rica etti  Sustular; ama bu defa da o gazete parçalarından uçak yapıp uçurmaya başladılar  Bir süre sonra, bakışların çoğaldığını görünce onu da bıraktılar  Nermin Hanım bize döndü: –Görüyor musunuz beyler? Düşünmeden yapılan basit hareketler bile başkalarını etkileyebiliyor  Eğleneceğiz, zevk alacağız, diye çevremizdekilere zarar veremeyiz  Saygı, insanın önce kendi içinde başlar, sonra sırasıyla diğer insanlara, millete, devlete, kanunlara dalga dalga yayılır  Saygı; sevgi ve değer vermektir  İnsan ilişkilerinin temelidir  İnsanlara, kurallara, kurumlara karşı saygı, sorumluluk demektir  Bakın, bir süredir sohbet ediyoruz; ama birbirimize karşı saygısızlık yapmıyoruz  Birbirimizi kırmıyor, suçlamıyor ve sözlerimizi kesmiyoruz  Düşüncelerimize önem veriyor, dinliyor ve anlamaya çalışıyoruz  Yani birbirimize saygıda kusur etmiyoruz  Gözlüğünü eline alıp camlarını sildi  Sonra mavi gözlerini süsleyen uzun kirpiklerini düzeltip devam etti: Sayfa 17 (arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #11 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküBizim için kolay mı hayat? Kimin için kolay? Umutsuzluğa kapılıp yenik düşelim de, onu daha mı zor hale getirelim? Hayat, hepimiz için aynı  Basit beklentilerden uzak durmak lâzım  O, acısı ve tatlısıyla birlikte güzeldir   –Güzel olmasına güzel elbette, bir de şu ayrılık olmasa  –Onun da kendine has bir güzelliği var  Ayrı kalınca daha kıymet bilir insan  Hayat güzeldir, onu sevmenin yollarını bulmak lâzım  Halimize şükretmeyi de bilmeliyiz  Bak bir hikâye anlatayım sana; kılık kıyafetine biraz fazlaca önem veren bir adam varmış  Üzerindekiler yeni de olsa modası geçti diye değiştirir, paraya pula aldırmazmış  “Gereksiz harcama yapıyorsun!” diyenlere, “Ben kazanıyor, ben harcıyorum, size ne?” dermiş   –Doğru Metin Ağabey, kime ne adamın parasından? –Önce hikâyenin sonunu dinle  Bu adam yine bir gün, oldukça sağlam ve şık ayakkabılarından bıktığını hissetmiş  Onlarca çift ayakkabısı olmasına rağmen, daha önce bir mağazanın vitrininde gördüğü, o ayların modası ayakkabıyı almaya niyetlenmiş  Yolda, iki bacağı da dizlerinin altından kesik ekmek parası isteyen bir dilenciye rastlamış  Durup, bir an düşünmüş  Ayakları olduğuna ve ayakkabı giyebildiğine şükreden adam, yeni ayakkabı için ayırdığı parayı da bu dilenciye vererek geri dönmüş  Bu olaydan çıkardığı dersle de daha dikkatli yaşamaya karar vermiş  Mustafa farkında olmadan, elleriyle bacaklarını yokladı ve eğilip ayaklarına doğru baktı  Yerinde mi diye kontrol ediyordu herhalde  Nermin Hanım içten bir tavırla gülümsedi: –Bir örnek de ben vereyim size  Bizlere yaşama sevincimizi, hangi şartlarda olursak olalım kaybetmememizi, mutlu olmamızı öneren gerçek bir örnek  Küçük bir not defteri çıkarıp aradığı sayfayı buldu ve okumaya başladı: –Karamsarlığa yenilenlerin umut ışıkları hemen söner  Oysa, bizi yaşatan şey umutlarımızdır  Mutluluk için mücadele etmeliyiz  İşte bunları yazan kişi, bebeklikten beri kör, sağır ve dilsiz olan Helen Keller  Onun mutsuz olmak için her türlü nedeni varmış  Oysa Helen, kendine acımayı seçip, hayata küsmemiş  Belki çok şaşırtıcı  Sadece kendi dilini değil, birkaç dil daha öğrenmiş  Yaşama sevinci ile insanlara umut ve örnek olmuş  Üniversiteyi başarılı bir şekilde, normal öğrenciler gibi dört yılda bitirip, dünyaca tanınan bir yazar olmayı da başarmış  Bugün, yazdığı kitaplar birçok dile çevrilip, milyonlarca insan tarafından zevkle okunuyor  ” Daha devam edecekti ki; buruşturularak sıkıştırılmış bir gazete parçasının, otobüsün daracık koridorunda yuvarlandığını gördük  Bir ikincisi öğretmen hanımın saçlarını sıyırarak ön cama çarptı  Nerdeyse gözlüğü düşecekti  Arkaya dönüp baktık  Genç bir grup, aralarında şakalaşıyordu  Okudukları gazetenin sayfalarını paylaşmışlar, avuçlarında sıkıştırarak birbirlerine atıyorlardı  Otobüsün tam ortasında, beş altı kişi kadardılar   Sayfa 16 (arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #12 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü–Bak Mustafa, kitabımdaki şu cümleleri okuyayım sana, şöyle soruyor: “Güçlü bir insanım, benim gücüm var diyen insanla, Güçsüz bir insanım, benim gücüm yok diyen insan arasındaki fark nedir?” Sonra yine şöyle veriyor cevabını, “Ben, güçlü bir insanım, benim gücüm var diyen insan, hayatın direksiyonunu elinde tutan insandır  Ben, güçsüz bir insanım, benim gücüm yok diyen ise direksiyonu başkalarına vermiştir  Onlar ne isterse onu yaparım duygusu içindedir  ” Sana yanlış şeyleri tavsiye edenler, yarın bunların sonuçlarına da katlanırlar mı delikanlı? Paylaşırlar mı seninle hastalığı, mutsuzluğu, yokluğu? Cevap vermeyip, başını “Hayır!” anlamında salladı  Sesimi yumuşatarak devam ettim: –Sen akıllı bir gençsin  Bu senin hayatın  Güçlerinin farkına varmalı, kendini kontrol etmelisin  Çünkü İnsan önce kendisinden sorumludur  Bu sorumluluk toplumu da etkiler  Böylece kendine olan güvenin artar, verdiğin kararlar daha sağlıklı olur  Hayatındaki en önemli kişi sensin  Her şeyden önce kendini güçlü tutmalısın  Ne kadar güçlü ve kendinle barışık olursan, bunu etrafındakilere yansıtman da o denli kolay olacaktır  –Haklısın Metin Ağabey  Bana da söyleyecek bir söz bırakmadın  Gerçi, bazen içim şöyle bir daralıyor, bunalıyorum  Aklıma kötü kötü şeyler geliyor  Sanki, yüküm çokmuş da dizlerimde onları taşıyacak derman kalmamış gibi oluyor  Kolay değil hayat, kolay değil yaşamak  İşte böyle durumlarda bir iki kadehle her şeyi unutmak istiyor insan   –Ayıldıktan sonra ne olacak Mustafa? Yüklerin azalmış mı olacak? Sen bu yaşında böyle düşünürsen, biz ne yapalım? Sayfa 15 (arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #13 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküGÜÇLÜ İNSAN Israr ettim, aldı ve içti  Sonra omzuma dokundu  “Su gibi ömrün uzun olsun!” dedi    Nermin Hanım gömleğinin yakalarını düzeltti  Sade ve güzel giyinmişti  Giydiğimiz elbiselerin, karşımızdakilere bizimle ilgili mesajlar verdiğini düşündüm  Gözüme, yan koltuklardaki bir adamın elindeki gazeteden Mustafa Kemal’in resmi ilişti  Onun bize örnek olmak için, en ağır şartlarda bile, her fotoğrafında nasıl böyle şık ve zarif olmayı başardığını anlayabilmek ne kadar zordu  Otobüs ilerliyordu  Şoförümüz bir türkü tutturmuş, kendi halinde, belli belirsiz mırıldanıyordu  O da güzel giyinmişti  Yakaları tertemiz, apoletli, kısa kollu, beyaz bir gömleği vardı  Mavi renk kravatını özenle bağlamıştı   Saçları taralıydı  Sakal tıraşını da yeni olmuştu  Gizli gizli sigara içmiyor ya da radyoda sadece kendisinin hoşlandığı müzikleri aramıyordu  İşini sevdiği ve ona saygı duyduğu belliydi  Ara sıra da gömlek cebinin üzerindeki “Halil” yazılı isimliğini gururla parlatmayı ihmal etmiyordu  Muavin Fatih de otobüse gözü gibi bakıyordu  Her yer bakımlı ve temizdi  Çöp kutuları boş, her şey yerli yerindeydi  Eskiden yolculuklarda sigara dumanlarından nefes bile alınamazdı  Zaman değişmiş, insanlarımız, sigarayla ilgili yasaklara uymalarının, kendi sağlıkları açısından da önemli olduğunu anlamışlardı  Alışkanlıklardan vazgeçmek zor olmasına rağmen, kararlarımızı yürekten ve inanarak verdiğimizde yapamayacağımız şey yoktu  Komşumuz Rıza Bey geldi aklıma  Esiri olmuştu alkolün  “Git tedavi ol!” derler, dinlemezdi  “Battı balık yan gider” ya da “Atın ölümü arpadan olsun!” gibi bahanelerle nasihatlere kulak asmazdı  Ayık görmezdik hiç! Sevinince içer, üzülünce içer, mutlaka bir sebep bulurdu  Ölçüyü de hep kaçırır, gece yarıları düşe kalka gelirdi evine  Fena adam değildi; ama sarhoş olunca dağıtır, ne yaptığını bilmezdi  İnsanlar hep ayıplar, o aldırmaz, eşine ve çocuklarına acıyarak bakarlardı  Bağırır, çağırır; sabah olunca da bir şey hatırlamazdı  Gençlerimize sigara tutuyor, içki ısmarlıyor, kötü örnek oluyordu  “Ev alma komşu al!” derler ya, bütün mahallenin huzuru kaçmıştı  Taşınmalarına sevinmiştik  Düşenin dostu olmuyor işte! Bir arkadaşımızın içkiye, sigaraya başlamasına sebep olalım, sonra da bana ne kardeşim akıl incir çekirdeğinin içinde mi? Zorla mı içirdim diyelim  Olacak şey mi bu? “Ver Allah’ın verdiğine, vur Allah’ın vurduğuna!” olur mu, ne kötü düşünce  Gerçi kötü insanların da bir yaratılış amaçları varmış; iyi insanları denemek  Sözün özü, acemi marangoz olmamak lazım, yani talaşımız tahtamızdan çok olmayacak   Yanımdaki delikanlıdan sigara kokusu almamıştım  Çekinerek sordum ona: –Sigara içiyor musun Mustafa? –Yok! Tek tük  Öyle paket falan da taşımıyor, sadece arada bir tutulduğunda alıyorum  Tiryaki olacağımı da hiç sanmıyorum  Gerçi arkadaşlar “Askerde iyice alışırsın  ” diyorlar  Bilmem artık! –Nedenmiş o? –Hani insan özleyince evdekileri, yakıverirmiş hemen  Çoğunluk içince de ortama uymak gerekirmiş  – Daha neler! Sigarayla özlem mi giderilir? Alışmam diye diye alışır insan  Ben tiryaki olmam diye diye tiryaki olur  Bu senin hayatın  Aldırma sen öyle konuşanlara  İnsan güçlü olduktan, kendisini kontrol etmesini bildikten sonra, neden yardım beklesin sigaradan, alkolden! –Ama bazen sıkıntı basıyor, insanın canı çekiyor be ağabey  Yemekten sonra, demli çayın yanında şöyle duman duman tüttürünce bir tane, sanki iyi geliyor insana  Sayfa 14 (Arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #14 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküBir kına hikâyesi de ben anlatayım sana  Olay Çanakkale’de geçer;  “Yozgat’ın Sorgun Kazası’nın Karayakup köyünden cepheye gelen Murat, bölükteki tıbbiye öğrencilerinden Şükrü’ye bir mektup yazdırır  “Anacığım kardeşlerimi askere gönderirken başlarına kına koyma    Zabit Efendi bana sordu, cevap veremedim  Kardeşlerim de mahcup olmasınlar  ” Murat’ın anasından cevap gecikmez; “Ey gözümün nuru oğlum, zabit efendiye selam söyle    Kurbanlık koçlar niye kınalanırsa ben de onun için seni kınalayıp gönderdim  ”  Mektup Çanakkale’de Murat’a ulaştığında Murat kınalı başıyla çoktan şahadete ermiştir bile  Elimizdeki hamuru yoğurup ekmek yapmak ya da çürütüp çöpe atmak da kendi ellerimizde  Askerlik bitiyor ama hayat bitmiyor ki  Askerde öğrenilenlerin belki yarısından da çoğu aslında askeri eğitim değil, hayatın ta kendisi değil mi? Sesinde bir titreme vardı  Delikanlının terminaldeki annesi gibi o da şimdi sevgi ve hayranlıkla bakıyordu Mustafa’ya  Uzun yıllar boyunca öğrencilerine de bu duygularla baktığı belliydi  Yetiştirdiği öğrenciler, ne kadar şanslı olduklarının farkında mıydılar acaba? Sayfa 13 (Arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
|  | Vatan Canım Sana Feda-Sürekli Öykü |  | 
|  06-24-2012 | #15 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Vatan Canım Sana Feda-Sürekli ÖyküBenim hiç düşünmeden, şaka olsun diye sarf ettiğim bu cümlenin Mustafa’yı böylesine etkileyebileceğini nerden bilebilirdim? Yüzü gerilip, kaşları çatıldı ve alabildiğine büyüyen gözleri parladı  Bana öyle bir baktı ki, kanımın donduğunu hissettim  Konuşmaya başladı  Sesi artık daha bir erkek sesiydi: –Ben gelinlik kız değilim Metin Ağabey! Geçen gün anam çağırdı  Gittim, oturdum dizine  “Buyur ana!” dedim  “Uzat ellerini!” dedi  Uzattım  Kınaladı avuçlarımı  Sordum; “Ana, neden kınalarsın beni?” “Dinle oğul!” dedi ve anlattı: “Bizde; törelerimizde, gelenek ve göreneklerimizde, üç şeye kına yakılır  Bir, gelin kızın avucuna kına yakılır; evine, ailesine, yuvasına kendini adasın diye! İki, kurbanlık koça kına yakılır; Allah’a kurban olsun diye! Üç, askere giden Mehmetçiğe kına yakılır; vatanına, devletine, milletine, toprağına, bayrağına düğüne gidiyormuşçasına gitsin diye! İşte ben seni bu yüzden kınalarım oğul  Haydi, var git şimdi, yolun açık olsun  Unutma, ben de seni adadım vatana!   ” –Sonra, alnımdan öptü ve sardı avuçlarımı  Bu yüzden kınalı şimdi ellerim  Ben yakmadım  Anam yaktı, anam kınaladı beni! Öğretmen hanım mı benden önce bıraktı gözyaşlarını, yoksa ben mi ondan önce suladım yanaklarımı, bilmiyorum  Sanki yıllar süren bir sessizlik yaşadık  Bu defa Mustafa’nın gözlerine bakmaya biz utanıyorduk  Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün “Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir  ” ifadesini şimdi çok daha iyi anlıyordum  Nermin Öğretmen gözlüğünün camlarını temizlemek bahanesiyle oyalanıyor, ben de ellerimi koyacak bir yer arıyor; ama bir türlü bulamıyordum  Kim bilir ne emeklerle büyüttüğü yavrusunu, kurbanlık koç misali kınalayarak, “Ben de seni adadım vatana!” diyebilen o eli öpülesi anneyi, kendi annemmiş gibi kucaklamak istedim  Nihayet, Nermin Hanım bu sessizliği bozdu: –İşte Anadolu kadını bu Mustafa! Kurtuluş Savaşımızda cepheye mermi taşırken, öküzünün yerine kendini kağnıya koşan, bebeğinin battaniyesini üzerinden çekip alıp, ıslanmasın diye cepheye taşıdığı mermiyi saran kadın bu  Sen annenle gurur duy ki, o da bassın seni bağrına  Bak şairin mısralarındaki, başka bir oğul da annesine neler söylüyor: “Altında dökülsün oğlunun kanı, Bayrağın gül rengi solmasın anne    ” –İşte sen de bayrağımızın gül rengini asla soldurmayacak bir Mehmetçik olacaksın  Annene lâyık bir evlat olduğunu da görüyorum  Duygu ve düşüncelerin askerlik boyunca daha da olgunlaşacak  Konuştuk işte, yurdu sev demekle olmuyor  Tüfek çatılacak çat diyoruz ama yurt sevilecek sev nasıl diyeceğiz  Sevdiğinde ne olacağını, hayatında neyin değişeceğini anlatmak, öğretmek lazım  Teskereni aldığında bütün bu değerleri daha iyi anlayacaksın   Sayfa 12 (Arkası yarın) | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |