Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Sorularla İslamiyet

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kar, oranı, ticarette

Ticarette Kar Oranı

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ticarette Kar Oranı




Ticarette Kar Oranı
Hakkında Ticarette Kar Oranı




Soru
Bizim bir Nalburiye dukani var ve benim sorum su: Tuccarliklta ne kadar kazanmak lazim, eger o dukkanin isçisi var ise ve kira ödersek Ne kadar kazanmak lazim

Islam dini belli bir kar orani getirmemistir Kari belirleyen piyasa sartlaridir Bir mal piyasada ne kadar ise üç asagi bes yukari bir fiyata satilabilir Müsteriyi aldatacak kadar fahis bir fiyatla mali satmak ise caiz degildir

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- bugday satan bir adama rastladi Saticiya:

Nasil satiyorsun? diye sordu

Adam da kendince anlatti O esnada Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e:

Elini onun (bugdayin) içine daldir!” diye vahy (isaret) edildi

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de elini daldirdi ve bugdayin islak oldugunu gördü Bunun üzerine

“–Insanlarin görmesi için islak olani üst tarafina koysaydin ya! Aldatan bizden degildir” (Müslim, Iman, 164) buyurdu

Hadîs-i serîfte ifade edildigi üzere Islâm iktisâdî sistemi, ticâretin temelini dogruluk ve dürüstlükle ferd ve cemiyete hizmet anlayisi üzerine kurmustur

Malin, üreticiden tüketiciye intikâli demek olan ve sermâye kadar gayreti de gerektiren üstelik kâra kadar zarâra da dönüsmek ihtimâli bulunan ticârî faâliyet, malin, fâidesini artirdigi cihetle helâl kilinmis, hattâ tesvîk edilmistir Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in mübârek lisânindan “Kazancin onda dokuzunun ticârette oldugu” husûsunun ifâde edilmis bulunmasi düsünülürse, bu tesvîkin derecesi daha kolay anlasilabilir Diger taraftan Islâm inancinin dayandigi bes temel amelî esâsin hac ve zekât gibi en ehemmiyetli iki tanesi, zengin olan mü’mine mahsustur ki, bunlar da ayni zamanda mesrû yoldan zengin olmanin tesviki mâhiyetindedir Hadîs-i serîfte ifade buyurulan “Veren el alan elden üstündür” seklinde verici olmaya yönlendiren hüküm de, bu istikamette degerlendirilebilir

Bununla beraber mal ve serveti elde etmenin en önemli vasitasi olan ticarette “Her ümmetin bir fitnesi vardir Benim ümmetimin fitnesi maldir” hadîs-i serîfi akildan çikarilmamalidir

Zîrâ ticâretteki para kazanma ihtirâsi, nefsin zebûnu oldugu korkunç handikaplardan biridir Muhteris kimse, bir testiye benzer; karni dolsa da agzi kapanmaz Halbuki bir testiye deryâlar bosaltmaya kalksan, istiâbindan fazla ne alabilir? Yine muhteris, bir ocak, soba veya mangal gibidir ki, ona odun ve kömür gibi yakacaklar yigildikça, isbâ hâline gelip sönmez; bilakis alev ve harâreti artar Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, muhteris insani söyle ifade buyurur:

“Âdemoglunun iki dere dolusu mali olsa bir üçüncüsünü ister Ademoglunun içini/karnini topraktan baska bir sey dolduramaz” (Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, 116)

Bu düskünlügü dolayisiyla insanoglunun ticarette yaptigi hile ve düzenbazliklarin haddi hesabi yoktur Bu yüzden nice kavimler batmistir Yine de bu dünyâ akillanmayan nice gaflet yolculariyla doludur Sinirsiz zenginlikleri dolayisiyla infak, zekat ve muhtelif hayr u hasenat ile fakir, garip, kimsesiz, dul, yetim ve muhtaçlari gözetecekleri yerde onlarin haklarini bir vampir istahiyla gaspedenler tarih boyu hiç eksik olmamistir

Dînin mevzûu rûhtur Bedense, rûha yüktür Dîn, bedene seâdet ve rahatlik getirmek dâvâsinda degildir Bilâkis rûhu bedene hâkim kilmak dâvâsindadir Ticaret, bir merhaleden sonra hirslarimiza gem vurmak olmali ki, haddi asip dünyâ ve âhiret bedbahti olmayalim Tüccar vurguncu, kontrol organlari hirsiz ve rüsvetçilerle dolu bir cemiyet bünyesinde huzur aramak bir hayal olur

Cenâb-i Hakk, Kur’ân-i Kerîm’de kiyâmete kadar gelecek ümmetlere ibret olmasi için Suayb -aleyhisselâm-’in kavmi olan Medyen ve Eyke halklarinin helâkinin, ticaret ahlâklarinin son derecede bozulmus olmasi sebebiyle oldugunu bildirmektedir Onun için ticârette sahtekârlik yapilip harâm yenmesi, zayiflarin ezilmesi, bir kavmin helâkine sebeb olacak kadar agir bir cürümdür Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

“Altin ve gümüs paranin, kibir ve gurur tasiyan elbisenin kulu olan helak olsun! Çikar düskünü (muhteris) kisiye (diledigi) verilirse memnun olur, verilmez ise razi olmaz (ilâhî taksim ve takdire isyan eder)” (Buhârî, Rikak,10; Cihad, 70; Ibn Mâce, Zühd, 8)

Hazret-i Ömer -radiyallâhü anh-, bir kimse methedildigi zaman, methedene, üç seyi yâni:

“–Hiç sen onunla; komsuluk, yolculuk, veya ticâret yaptin mi?” diye sordu

Muhâtabi üçünü de yapmadigini söyleyince:

“–Zannedersem, sen onun câmîde Kur’ân okurken basini salladigini gördün!” dedi

Adamin da:

“–Evet, yâ Ömer! Benim gördügüm öyle idi” ifâdesi üzerine Ömer -radiyallâhü anh-:

“–O zaman medihte bulunma! Zîrâ ihlâs, kulun boynunda degildir” buyurdu

Burada Hazret-i Ömer -radiyallâhü anh-’in verdigi ölçü, zâhire aldanmamak, kisinin fiiline ve beserî münâsebetlerine göre kanâat sâhibi olmak îcâb ettigidir Menfaatinden imtihân verip geçer not almamis olanin tezkiyesinin tehlikesine isârettir

Görüldügü gibi ticâret, ferdin iç dünyâsini disariya yansitir Yâni ferdin iç âlemi nasilsa ticareti de öyledir Onun için Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, bir hadîs-i serîfinde:

“Allâh, sizin namazlariniza, oruçlariniza degil, para münâsebetlerinize bakar” buyurmustur

Islâm’a göre; alici ve satici, bir mal alirken onu kasden yermemeli, satarken de degerinden üstün gösterecek ifâdeler kullanmamalidir Muhâtabin zaafindan istifâde ederek fiyatlarda teâmülün (fiyat standardinin) üzerine çikmamalidir Gabn-i fâhis’e (kandirmaya) girmemeli, karaborsa, fâizcilik, tarti ve ölçüde hîle yapmamali, yemîn etmekten kaçinmali, toplumun zarârina olan harâm mallari alip satmamalidir

Ticâretin kâidelerini Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ne güzel koymustur:

“Alis-veriste vukû bulan lüzumsuz sözler ve yemînler olur Ise seytan ve günâh karisir Ticâretinizi sadaka ile karistiriniz (temizleyiniz)!”

“Tüccârlar kiyâmet günü fâcirler olacaklardir Ancak dürüst ve dogrulukta bulunanlar müstesnâ

Malinin degerini bilmeyen bir saticiya malinin degerini bildirmek îcâb eder Onun bilgisizlik, tecrübesizlik ve safligindan istifâdeye kalkismak, gabindir (kandirmadir) Gönlünde Allâh korkusu ve O’nun rizasini kazanma gâyesi olanlar, bu hususta son derecede titiz ve hassas olurlar Imâm-i A’zam Hazretleri, kendisine satin almasi için ipekli bir elbiselik getiren kadina malinin fiyatini sormustu Kadin:

“–Yüz dirhemdir, yâ Imâm!” deyince itiraz etti:

“–Hayir, bu daha fazla eder” buyurdu

Kadin saskinlikla yüz dirhem artirdi Imâm-i A’zam yine kabul etmedi Kadin yüz dirhem daha artirdi, sonra yüz dirhem daha Imâm-i A’zam:

“–Hayir, bu dörtyüz dirhemden de fazla eder” deyince kadincagiz:

“–Yâ Imâm! Siz benimle alay mi ediyorsunuz?” demekten kendini alamadi

Bunun üzerine Imâm, kadinin, malin gerçek fiyatini ögrenmesi için isten anlayan birini çagirtti Gelen kisi, elbiseligin fiyatini bes yüz dirhem olarak belirledi ve Imâm-i A’zam onu bu fiyattan satin aldi

Zîrâ o biliyordu ki, dogruluktan ayrilmak, mallarin ayip ve kusurlarini saklamak, bilhassa ölçü ve tartiya dikkat etmemek, insani çok hazîn neticelere dûçâr eder

Osmanli toplumu da bu ahlâk içinde yogrulmus ve böylece cemiyet huzur ve seâdetini ehl-i küfrü dahî hayran birakacak bir derecede temin etmistir Fatih’in Istanbul’u fethinden sonra iki papazin Osmanli esnafini tedkik için dolasirken yasadiklari su hâdise bu hâli ne güzel aksettirir Papazlar, sabâhin erken sâatinde bir bakkala giderek bir seyler almak istediler Bakkal onlara:

“–Ben siftah yaptim Siftah yapmayan komsumdan alin!” dedi

Bunun üzerine diger bakkala gittiler O da ayni sekilde:

“–Ben siftah yaptim Siftah yapmayan komsumdan alin!” dedi

Böylece papazlar diger dükkana gittiler Aldiklari cevap hep ayni oldu Nihayet ilk bakkaldan alis-veris yaptilar

Ecdâdimiz iste böylesine digergâm ve fedâkâr kilici bir ahlâk zemininde yetismislerdi Islâm ahlâkindan ibaret olan bu zeminde hep birbirini düsünmek vardir Hele hîlekârlik, bir müslüman için agir bir cürümdür Bir müslüman yalan söyleyemez, aldatamaz Aldanmak ise, bir ahmaklik alâmetidir O da bir müslümana yakismaz Insanliga rehber peygamberler “sidk” dogruluk ve “fetânet” akillilik ile muttasiftirlar Onlarin izinden giden bir müslüman da, akilli ve uyanik olmaga mecbûrdur Cenâb-i Hakk, aldatanlara karsi aldanmamak hususunda îkâz sadedinde:

“Allâh’in geçiminize dayanak olarak hayatin esasi kildigi mallarinizi akli ermezlere vermeyin” (Nisâ, 4-5) buyurmustur

Aldatanlara gelince, onlar su hadîs-i serîfte anlatilanlara muhataptirlar Rasûlullah’in -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Üç kisi vardir ki, kiyâmet günü Allâh onlarla konusmayacak, onlara bakmayacak ve onlari temize çikarmayacaktir Onlar için aci bir azap da vardir” ifadelerini üç defa tekrarladigini isiten Ebû Zerr -radiyallâhü anh-:

“–Adlari batsin, umduklarina ermesinler ve hüsrâna ugrasinlar, kimlerdir onlar yâ Rasûlallah!” diye sordu

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Elbisesini (kibir ve gururundan dolayi kurula kurula) sürüyen, verdigini basa kakan ve yalan yeminle malini pazarlayan!” buyurdu (Müslim, Îmân, 171)

Diger taraftan Islâm iktisâd nizâminda iddihâr, yâni karaborsacilik yapmak için mali depolayip pahâlanmasini beklemek de mezmûmdur Toplumun maddî istismâridir Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, iddihâr yapanlara bedduâ eder Buyurmuslardir ki:

“Mali piyasaya süren kazanmis, pahaliya satmak için bekleten ise, Allâh’in lânetine ugramistir

Islâm, ticâret ile ilgili kâidelerini, asil onun kazanilma ve sarf edilme faâliyetlerinde gösterir:

Kur’ân-i Kerîm, iki tarafin kalb hosnutlugu ile cereyan etmesi gereken ticârî faâliyetin disindaki muâmeleleri, harâm saymakta ve:

“Aralarinizda bâtil yoluyla mallarinizi yemeyin!” buyurmaktadir

Âyet-i kerîme söyledir:

“Ey îmân edenler! Karsilikli rizâya dayanan ticâret olmasi hâli müstesnâ, mallarinizi, bâtil (haksiz ve harâm yollar) ile aranizda (alip vererek) yemeyin! Ve kendinizi öldürmeyin! Allâh size karsi pek merhametlidir” (en-Nisâ 29)

“Nefislerinizi öldürmeyiniz!” ifâdesi, mühim ince bir mânâ ihtivâ eder Burada, rûhî hayâti mahvedip cehennem ehli olmaktan sakindiran bir îkâz vardir Diger taraftan kavga ve cinâyetlerin bir kisminin da, haksiz yere mal yeme ve kazanma ihtirâsina dayandigi hakîkatine dikkat çekilir Bu tehlikelerden korunmak ise, Islâm’in tâyin ettigi ticâret kâideleri içinde kalmakla olur Bilhassa faizden kaçinmak, bu hususta en önemli mes’eledir

Fâiz, risk ve gayret dâhil olmadigi için sermayenin kullanilisindaki bir istismâr tezâhürüdür Sadece zenginin daha çok güçlenmesine, muhtâcin da daha çok ezilmesine vesîle olur Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in fâiz hakkinda çok korkutucu hadîs-i serîfleri vardir Vedâ Hutbesi’nde Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

“Fâizin her çesidi ayaklarimin altindadir!” buyurarak, her türlü fâizi harâm kilmistir

Âyet-i kerîmeler de, bu husûsdaki ilâhî tehdîdi söyle ifâde etmektedirler:

“Fâiz yiyenler, (kabirlerinden) seytan çarpmis (kimselerin cinnet nöbetinden kalktigi) gibi kalkarlar Bu hâl, onlarin: Alim-satim, tipki fâiz gibidir!” demeleri yüzündendir Halbuki Allâh, alim-satimi helâl, fâizi harâm kilmistir Bundan sonra kime Rabbinden bir ögüt gelir de fâizden vazgeçerse, geçmiste olan kendisinindir ve artik onun isi Allâh’a kalmistir Kim tekrâr fâize dönerse, iste onlar cehennemliktir, orada devamli kalirlar

“(Fâizi harâm kilan) Allâh, fâiz (karisan mal) i tüketir (onun bereketini giderir), sadakalari (verilmis mallari) ise bereketlendirir (Onlar vesîlesiyle müstakbel belâyi def eder) AIlâh, küfürde ve günâhda isrâr eden hiç kimseyi sevmez!” (el-Bakara, 275-276)

Bilhassa fâiz sebebiyle kahr-i ilâhînin tecellî edecegini bildiren su âyetteki tehdîd çok müthistir:

“Ey îmân edenler! AIlâh’dan korkun! Eger gerçekten inaniyorsaniz, mevcûd fâiz alacaklarinizi terkedin!”

“Sâyet (fâiz hakkinda söylenenleri) yapmazsaniz, Allãh ve Rasûlü tarafindan (fâizcilere karsi) açilan harbden haberiniz olsun! Eger tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksizlik etmis, ne de haksizliga ugramis olursunuz” (el-Bakara, 278-279)

Kim kâinâtin Hâlik’i ve kâinâtin kendisi serefine yaratilmis olan Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ile harb eder de gâlib çikabilir?

Eger bir mü’min fâizle istigâl ederse, ya malini veya îmânini kaybeder Fâsikin ise, böyle yanlis yollara gittiginde müstehak oldugu cezâya istihkâk kesbetsin diye mali ziyâdelesir Yâni o yol ona kârli kilinir Çünkü Cenâb-i Hakk, ihmâl etmez, imhâl eder (mühlet verir) Böyleleri, mâruz kalacaklari cezâ ânina kadar bir mühlete nâil olmus olurlar Âyetteki ilâhî tehdîde çok dikkat etmek îcâb eder Aksi hâlde durum çok vahimdir Câbir radiyallâhu anh diyor ki:

“Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- fâiz yiyene, yedirene, kâtibine ve sâhitlerine lânet etti ve:

"Onlar müsâvidirler" buyurdu” (Müslim, Müsâkât, 106)

Ebû Hanîfe’nin hâli ne güzeldir O büyük imâm, fâize benzer bir durum olmasin diye alacaklisinin agacinin gölgesinden dahî istifâde etmemistir

Fâiz yasaginin elbette birçok sebep ve hikmetleri vardir Bunlarin basinda issizligi artirmasi, sun’î fiyat artisina yol açmasi, yardimlasma, dayanisma, sevgi, merhamet ve sefkat gibi insânî ve ahlâkî vasiflari zayiflatmasi, bencilligi körükleyip para ve nüfuz kazanma hirsini kamçilamasi gibi hususlar gelir

Bu sebepler muvacehesinde faizi yasaklayan Islâm, buna mukâbil karz-i hasen denilen imkân nisbetinde Allâh için borç vermeyi tesvik etmis ve darda olan bir kimseye verilen borcu sadakadan daha efdal saymistir

Bütün bu ahvâle ragmen namuslu is yapan, dogru, dürüst ve güvenilir esnaf ve tüccar, sayi bakimindan her zaman azinlikta kalmaktadir Belki de bunun için Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, dürüst tâcirlere büyük mükâfat bildirir Hadîs-i serîfte buyurulur:

“Dogru tâcir, kiyâmet günü Ars’in gölgesindedir

“Dogru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, nebîler, siddîklar ve sehitlerle beraberdir” (Tirmizî, Büyû, 4)

Ebû Hanîfe Hazretleri, ticaretle geçinen hayli servet sahibi zengin bir kimse idi Ancak ilimle mesgul oldugundan ticârî islerini vekili vasitasiyla yürütür, kendisi de yapilan ticaretin helâl dairesi içinde olup olmadigini kontrol ederdi Bu hususta o derece hassasti ki, bir defasinda ortagi Hafs bin Abdurrahman’i kumas satmaya göndermis ve ona:

“–Ey Hafs! Malda su su özürler var Onun için bunu müsteriye söyle ve su kadar ucuza sat!” demisti

Hafs da, mali Imâm’in belirttigi fiyata satmis, ancak ondaki özrü müsteriye söylemeyi unutmustu Durumu ögrenen Ebû Hanîfe Hazretleri, Hafs’a:

“–Kumasi alan müsteriyi taniyor musun?” diye sordu

Hafs’in, müsteriyi tanimadigini belirtmesi üzerine Imâm, malin tamamini sadaka olarak dagitti Zîrâ o, her hâliyle Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in, Hazret-i Amr’a buyurdugu:

“Ey Amr, sâlih kisi için sâlih mal ne güzeldir!” (Ahmed b Hanbel, IV, 197, 202) hakîkatini yasamakta ve helâl ile harâm hususunda takvâ ölçüleriyle hareket etmekteydi Çünkü helâl ve harama dikkat, bizlere emanet edilen malin temizligi ve âhirette hesâbinin verilebilmesi açisindan en zarûrî bir mecburiyettir

Helâl lokma için ticarete haram karistirmama hususunun ehemmiyet ve bereketini merhum pederim Mûsâ Efendi su hâdise ile anlatirdi:

“Müslüman olmus ermeni bir komsumuz vardi Birgün kendisine hidâyete eris sebebini sordugumda sunlari söyledi:

"- Acibadem'de tarla komsum Rebî Molla'nin ticaretteki güzel ahlâki vesilesiyle müslüman oldum Molla Rebî, süt satarak geçimini temin eden bir zâtti Bir aksam vakti bize geldi ve :

"- Buyurun, bu süt sizin!" dedi

Sasirdim:

"- Nasil olur? Ben sizden süt istemedim ki!" dedim

O hassas zarif insan:

"- Ben farkinda olmadan hayvanlarimdan birinin sizin bahçeye girip otladigini gördüm Onun için bu süt sizindir Ayrica o hayvanin tahavvülat devresi (yedigi otlarin vücudundan tamamen izalesi) bitene kadar sütünü size getirecegim” dedi

Ben:

“–Lâfi mi olur komsu? Yedigi ot degil mi? Helâl olsun!” dediysem de Molla Rebî:

“–Yok yok öyle olmaz! Onun sütü sizin hakkiniz!” deyip hayvanin tahavvülat devresi bitene kadar sütünü bize getirdi

Iste o mübârek insanin bu davranisi beni ziyâdesiyle etkiledi Neticede gözümdeki gaflet perdelerini kaldirdi ve hidâyet günesi içime dogdu Kendi kendime:

“–Böyle yüce ahlâkli bir insanin dîni, muhakkak ki en yüce bir dîndir Böylesine zarîf, hak-sinâs, mükemmel ve tertemiz insanlar yetistiren dînin dogrulugundan süphe edilemez!” dedim ve kelime-i sehâdet getirip müslüman oldum»”

Bu güzelliklerin yaninda hadîs-i serîfte buyurulan:

“Insanlara öyle bir zaman gelir ki, kisi mali helâlden mi, haramdan mi aldigina hiç aldirmaz” (Buhârî, Büyû, 7, 23) seklindeki gafletlerin de yasanmasi, ne kadar hazîn durumlardir

Oysa dînin koydugu kâidelerin ihlâlinden dogan cezâlar, ferdî oldugu ve çogu âhirete âid bulundugu halde harâm mal edinmekten dogan belâ onun kazanilmasinda bir dahli olmayan gelecek nesillere de sâmildir Üstelik insanlardan bunun acisi, âhirete kalmayip mutlaka çikar Halk, bu nükteyi sezerek onu: "Dedesi koruk yemis, torununun disi kamasmis!" seklinde darb-i mesel hâline getirmistir Haram servetten miras alanlarin ekseriyâ dogru yolda yürüyemedigi bir gerçektir Çünkü parada bir sir vardir; o, geldigi yoldan gider Geldigi yol harâm olan bir mirasçiyi o mal, arkasina takarak kötü yollara sürükler Böyle bir mal yilana benzer Yilan nasil çiktigi delikten girerse, malin sarf mahalli de kazancin vasfina baglidir

Îmân ve takvâ istikametinde kullanilmayan bir malin fiska ve küfre müncer olacagi âyet-i kerîmede Mûsâ -aleyhisselâm-’in dilinden ne güzel ifade buyurulur:

“Mûsâ: "Rabbimiz! Dogrusu sen Firavun'a ve erkânina ziynetler ve dünyâ hayatinda mallar verdin Rabbimiz! Senin yolundan sasirmalari için mi? Rabbimiz! Mallarini yok et, kalblerini sik; çünkü onlar can yakici azâbi görmedikçe inanmazlar" dedi” (Yûnus, 88)

Ne gariptir ki, kimileri, dürüst ticaret yapinca kazancin hâsil olamayacagi yönünde temâyüller göstermektedir Bunlar, bir gaflet lakirdisi, hakîkat körlügü ve ilâhî taksimat programini inkârdir Bu hataya düsenlere göre malini defalarca Allâh ve Rasûlü yolunda sifirlayan ve hiçbir zaman dürüst ticaretten ayrilmayan Hazret-i Ebûbekir -radiyallâhü anh-’in ashabin en fakirleri arasinda yer almasi gerekirdi Ancak tarihen de sabittir ki, o devamli sahâbenin en zenginlerinden olmustur Kaç defa Allâh ve Rasûlü için her seyini infâk etmesine ragmen nice ilâhî bereketlere nâiliyetle tekrar servet ve mal sahibi olmustur

Bu itibarla bizler, mali mesrû yollardan kazanmakla mükellefiz ve mesrû yerlere sarfetmeye de mecbûruz Ârif bir tüccâr, dünyâ ticâretini devâm ettirirken daha büyük olan âhiret kazancini ihmâl etmeyecek, ebedî seâdeti düsünüp ilâhî yoldan ayrilmayacaktir Asagidaki âyet-i kerîme, böylelerinin kalbî hayâtini ne güzel aksettirir:

“(Öyle hakîkî er kisiler vardir ki) onlar, ne ticâret ne de alis-verisin, kendilerini zikrullahdan, namaz kilmaktan ve zekât vermekten alikoyamadigi kimselerdir Onlar, kalblerin ve gözlerin allak bullak oldugu bir günden korkarlar” (en-Nûr, 37)

Bu sekilde ticâret ehli olanlar, bir baska âyet-i kerîmede buyurulan “ticâreten len- tebûr” (aslâ zarara ugramayan bir kazanç) sirrini yasayanlar, yâni gerçek ticâretten nasîb alanlardir Nitekim gerçek ticâreti, Allah Teâlâ söyle ifâde buyurur:

“Allâh’in kitâbini okuyanlar, namazi kilanlar ve kendilerine verdigimiz riziktan (Allâh için) gizli ve âsikâr sarfedenler, aslâ zarâra ugramayacak bir kazanç (ticârten len-tebûr) umabilirler

“Çünkü Allâh, onlarin mükâfatlarini tam öder ve lutfundan onlara fazlasini verir Süphesiz O, çok bagislayan, sükrün karsiligini bol bol verendir” (Fâtir, 29-30)

Cenâb-i Hakk, bizleri bu âyet-i kerîmelerin sirri içinde yasatsin! Gönül gözü ile ilâhî kitabi okuyabilmeyi, mi’râca yükseltecek bir husû ile yapilabilen secdeleri, helâlinden kazanip isrâf etmeden harcamayi ve verdigi nîmetleri yolunda infâk etmeyi nasîb buyursun!

Yâ Rabbî! Ticaret ehli kardeslerimizi, hadîs-i serîfte buyurulan “elinden dilinden mü’minlerin istifade ettigi” kullarindan eyleyip vatan ve milletimiz için hayirli kimseler eyle! Her iki cihanda da rahmet ve berekete vesile olacak amel-i sâlihlere müyesser kil!
Selam ve dua ile


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.