|  | Kısa Öyküler |  | 
|  07-28-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Kısa ÖykülerKısa Öyküler Öykü Örnekleri BİR ÖYKÜ Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti    Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi? Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi  İşte bu imkansızdı   Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu    Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı    Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi   Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü   Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi   Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı  "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı  Anlaşılan çare yoktu   Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı  Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı  Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi   Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti  Yaşlı kadın hemen söze başladı  Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kabetmişlerdi  Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı  Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi  "Madam" dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner    " "Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın   "Anıt değil    Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz"  Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı, "Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı    " Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu  Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi   Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?" Rektör'ün yüzü karmakarışıktı   Yaşlı adam başıyla onayladı   Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar  Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler  Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular  Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u  ========= Ayağınıza kadar gelip, sizinle görüşmek isteyen insanlara, yaklaşmadan önce bir kez daha düşünmeniz dileğiyle    Kelebeğin Hikayesi Bir gün, kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenara oturduğu otlardan birinin dalında , küçük bir kozanın varlığını fark etti  Koza ha açıldı ha açılacak gibiydi   Adam , bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu  Böyle bir fırsat bir daha ele geçmez diye düşündü; ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk dakikalara şahit olmak istedi   Dakikalar dakikaları kovaladı , saatler geçmeye başladı , ama henüz kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı  Sanki , kelebeğin dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş olabileceğini düşündü   Sanki kelebek elinden gelen her şeyi yapmış da , artık yapabileceği bir şey kalmamış gibi geldi ona  Bu yüzden , kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi: cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başladı   Böylece , bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi  Fakat bedeni kuru ve küçücük , kanatları buruş buruştu  Adam kelebeği izlemeye devam etti; çünkü kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve narin bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu   Ama bunlardan hiçbiri olmadı  Kelebek , hayatinin geri kalanını , kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi  Ne kadar denese de , asla uçamadı   Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şey , kozanın kisitlayiciliginin ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten dışarı çıkmak için gereken çabanın , Allah’ın kelebeğin bedenindeki sıvıyı onun kanatlarına göndermek ve bu sayede kozanın kisitlayiciligindan kurtulduğu anda onun uçmasını sağlamak için seçtiği bir yol olduğuydu   Bu gerçeği öğrendiğinde , hayat boyu unutamayacağı bir şey de öğrenmişti: Bazen , hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey , çabalardır  Eğer Allah , hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi , o zaman , bir anlamda sakat kalırdık  Olabileceğimiz kadar güçlenemezdik o zaman  Ve asla uçamazdık    | 
|   | 
|  | 
|  | Kısa Öyküler |  | 
|  07-28-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Kısa ÖykülerBIRAKIP DA GİDENE    Burnu bir karış havada, gözü yükseklerdeydi ben onu sevdiğimde   Hele hele benim aşkımı yerden yere vurup, nasıl kırmıştı kalbimi zalim   Dudaklarından dökülen acı sözleri; öyle ki, bugün bile unutamadım   Ne tebessümdü o , zehirden beter   Her olayda içim paramparça, gözlerim ağlamaktan kıpkırmızı olurdu   Yorgun düşerdim onsuz geçen, onunla dolu, koyu siyah gecelerden   Pişmanlıktan kendime lanetler eder, sevgimi söylediğim günü düşündükçe, kaleme sarılıp yazardım ona nefretin aşkla kucaklaştığı o uzun mısralarımı   Derdim ki; alın yazımdı, onbeşimin çocuksu aşkıydı   Nasıl da gülerdi canı istedi mi     En anlamlı bakışlarıyla önce ümitlendirir, ardından bir uçurumun kenarına yapayalnız bırakır giderdi   Ben çaresiz, ben yorgun, ben bıkkın bu sevdadan   Ah bilirdi o insafsız, diri diri yanardım o böyle yaptıkça     Şubatın buz gibi kasvetli soğuğunda; onda ne bulduğumu bugün bile bilemem   Ama o günlerde hayatımın amacı, varolma gibi gelirdi bana   Çocukluk mu, yoksa gençliğimin safça tutkusu muydu bu kölesiye bağlanış, içten içe kopan fırtınalar, bu delice yakarış? Kimbilir, belki de sevilmeye muhtaç bir kalbin bitmek bilmeyen kaprisi     Ondan hiçbir şey istememiştim  Sadece sevgi     Evet, şimdi yıllar sonra ben, onu düşünüyorum ilk defa kucağımda resimler, hatıralarla   Hava yine soğuk, yine kasvetli gözleri gözlerimde yine sevgi, derin yüreğimde   Unuttum sanırdım, meğer aldanmışım, ağladım saatlerce   Bu onun "ölüm yıldönümü"dür   17'sinde toprakla kucaklaşan, o zalimin hikayesidir anlatılan   Bir melodidir kırık, umutsuz    Doldururken sensizlik o an odayı gönlüm hala boş, kafam yine dumanlı  Bir feryat yankılanmıştı acı dolu tam 15 yıl önce bugün bomboş kırlarda  Deli gibi koştum sınıfa, sırası boştu   Benim kadar çaresizdi her köşe   Kendi kendime konuşarak yaklaştım sırasına; "Sen ölemezsin; canımsın, sevgimsin, emelimsin Dileğince nefret et, alay et duygularımla Kızmam sana Ama ne olur bir yalan olsun, acı bir şaka  Evet, evet beni üzmek için yapıyorsun  Herşeyini özledim     Allahım son defa göreyim yeter bana" Bu sensiz yakarış defalarca sürmüştü ta ki, ölümün o sinsi kokusunu içimde duyana kadar   Hıçkıra hıçkıra ağladım, sıraya kazıdığın ismini öptüm   Sonra, ona ait birşeyler bulmak için aradım her köşeyi    Yalnızca buruşturulmuş bir sayfa, rengi solmuş   Yazı, onun yazısı   Bir mektuptu, özenilerek yazılmış, belki de çok emek verilmiş her satırına     Çok şaşırdım, mektup bana hitabendi   Korkakça, kaybolmasından korkarak, acıyla okudum her cümleyi kalbimde büyüyen bir özlemle    Hele hele o ilk satırı     Öyle ki, bugün bile unutamam, okudukça ağlarım   "İnsan sevdiğini yerden yere vururmuş bir tanem, AFFET BENİ !!!    " | 
|   | 
|  | 
|  |