|  | Türk Sinemasında Durgunluk Yılları |  | 
|  01-31-2010 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   Türk Sinemasında Durgunluk YıllarıTürk Sinemasında Durgunluk Yılları 1980'lerde video göstericilerinin ve video kasetlerin yaygınlaşmasıyla sinema ikinci bir darbe yedi  Salonlar kapanırken film sayısı arttı; 1982'de  72, 1983'te 78,  1984'te 124, 1985'te 127 film yapıldı  Ama sayılardaki  artış sinemada bir  canlanmanın göstergesi değildi  Filmlerin büyük  çoğunluğu video piyasası için   çekiliyor ve sinemalarda gösterilmeden videoculara veriliyordu  1986'da çıkan  yasayla korsan videoculuğun önlenmesi ve yabancı  şirketlerin video piyasasına  girmesi sonucu yerli filme olan talep  giderek azaldı  Çekilen filmler  gösterilecek salon, gösterilenler de  yeterli izleyici bulamadı ve 1989 ortasında  Türk sinemasında film  üretilemez oldu  Gene de bu dönemde yönetmenler kişisel çabalarıyla ilginç ürünler verdiler ve Türk sinemasında bir yenileşme yaratabilmek için arayışlarını sürdürdüler  Eskilerden  Atıf Yılmaz Mine (1982; Necati  Cumalı'nın yapıtından), Bir Yudum Sevgi (1984) ve  Adı Vas fiye (1985)  ile kadın karakterlere ve kadın sorunlarına ağırlık veren  bir sinemaya  yöneldi  Ha-lit Refiğ Teyzem'den (1986) sonra Hanım (1989) ve  Karılar  Koğuşu (1990; Kemal Tahir' in yapıtından) gibi dikkate değer filmler   yönetti  Firar (1984), Gizli Duygular (1984) ve Kurbağalar'da (1985)  Şerif Gören  kadının toplum içindeki  yerine ve sorunlarına değindi  Ömer Kavur, bir otel  kâtibinin  psikolojik bunalımlarını anlattığı, Yusuf Atılgan'ın romanından      uyarlanmış    Anayurt    Oteli'yle (1987) Türk sinemasının en iyi  işlenmiş,  alışılmışın dışındaki filmlerinden birini verdi  Yavuz  Turgul, Nesli Çölgeçen'in  yönettiği Züğürt Ağa'nın (1985) senaryosunda  ve daha sonra kendisinin yönettiği  Muhsin Bey'de (1987) toplumsal  değişim karşısında insanların açmazlarını  derinlikli ve keskin  gözlemlerle perdeye yansıttı  Tunç Başaran'ın Uçurtmayı Vurmasınlar'! (1989) ve Zülfü Livaneli' nin Sis'i (1989) 12 Eylül askeri müdahalesinin insanların hayatlarında bıraktığı izlere değinen ve izleyici tarafından ilgiyle karşılanan filmler oldu  Ertem Eğilmez'in,  Türk sinemasının  anlatım kalıplarım alaya aldığı son filmi Arabesk  (1988) de sinemanın bunalımda  olduğu bir dönemde gişe rekoru kırdı  Genç yönetmen Reha Erdem ise sınırlı  olanaklarla, siyah-beyaz çektiği A  Ay filmiyle alışılmışın dışında, derinlikli  bir ürün verdi  Bu dönemde sinema-edebiyat ilişkisine de değinmek gerekir  Yönetmenler  senaryo alanında  eski ve yeni kuşak yazarlarının yapıtlarından  yararlandılar ya da yazarlarla  ortak senaryo çalışmasına giriştiler  Bu  konuda yeni kuşak içinde Bekir Yıldız,  Selim İleri, Osman Şahin gibi  yazarlar ilk akla gelenlerdir  1980'lerde yönetmenlerin arayışları kadın sorunları, 12 Eylül döneminin yarattığı acılar, insanların psikolojik bunalımları, film yönetmenlerinin yaratma sıkıntıları üzerinde yoğunlaştı  Bu arada  1970'lerde ortaya çıkan, esinini İslam dininden  alan ve İslamcı bir  dünya görüşünü yansıtan "İslami filmler", Minye-li Abdullah  (1990)  filminin gördüğü geniş ilgi üzerine yeniden canlandı  Öte yandan 1984'te Uluslararası İstanbul Sinema Günleri olarak başlatılan, 1989'dan sonra Uluslararası İstanbul Film Festivali adıyla düzenlenen sinema şenliğinde dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda film izleyiciye sunuldu ve Türk sinemasının tanıtımına geniş katkıda bulunuldu  1980'lerin sonlarında piyasaya  giren büyük ABD film dağıtım  şirketleri sinemaların çoğalmasına ve izleyici  sayısının artmasına  neden oldu  1990'lara girildiğinde Türk sinemasının yeni bir ekonomik düzen, yeni bir izleyici kitlesi ve yeni bir içerik kazanması sorunları tartışılıyor ve devlet yardımıyla yurtdışına açılmak bir çare olarak düşünülüyordu  Kültür Bakanlığı'nın  sinemacılara verdiği, film başına  200 milyon liralık yardım geçici bir canlanma  yaratmış, uluslararası  destek kuruluşlarından ise yeterli yardım henüz  sağlanamamıştı   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  |