![]() |
Türk Sinemasında Durgunluk Yılları
2 Eklenti(ler)
Türk Sinemasında Durgunluk Yılları
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1264890572 1980'lerde video göstericilerinin ve video kasetlerin yaygınlaşmasıyla sinema ikinci bir darbe yedi. Salonlar kapanırken film sayısı arttı; 1982'de 72, 1983'te 78, 1984'te 124, 1985'te 127 film yapıldı. Ama sayılardaki artış sinemada bir canlanmanın göstergesi değildi. Filmlerin büyük çoğunluğu video piyasası için çekiliyor ve sinemalarda gösterilmeden videoculara veriliyordu. 1986'da çıkan yasayla korsan videoculuğun önlenmesi ve yabancı şirketlerin video piyasasına girmesi sonucu yerli filme olan talep giderek azaldı. Çekilen filmler gösterilecek salon, gösterilenler de yeterli izleyici bulamadı ve 1989 ortasında Türk sinemasında film üretilemez oldu. Gene de bu dönemde yönetmenler kişisel çabalarıyla ilginç ürünler verdiler ve Türk sinemasında bir yenileşme yaratabilmek için arayışlarını sürdürdüler. Eskilerden Atıf Yılmaz Mine (1982; Necati Cumalı'nın yapıtından), Bir Yudum Sevgi (1984) ve Adı Vas fiye (1985) ile kadın karakterlere ve kadın sorunlarına ağırlık veren bir sinemaya yöneldi. Ha-lit Refiğ Teyzem'den (1986) sonra Hanım (1989) ve Karılar Koğuşu (1990; Kemal Tahir' in yapıtından) gibi dikkate değer filmler yönetti. Firar (1984), Gizli Duygular (1984) ve Kurbağalar'da (1985) Şerif Gören kadının toplum içindeki yerine ve sorunlarına değindi. Ömer Kavur, bir otel kâtibinin psikolojik bunalımlarını anlattığı, Yusuf Atılgan'ın romanından uyarlanmış Anayurt Oteli'yle (1987) Türk sinemasının en iyi işlenmiş, alışılmışın dışındaki filmlerinden birini verdi. Yavuz Turgul, Nesli Çölgeçen'in yönettiği Züğürt Ağa'nın (1985) senaryosunda ve daha sonra kendisinin yönettiği Muhsin Bey'de (1987) toplumsal değişim karşısında insanların açmazlarını derinlikli ve keskin gözlemlerle perdeye yansıttı. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1264890572 Tunç Başaran'ın Uçurtmayı Vurmasınlar'! (1989) ve Zülfü Livaneli' nin Sis'i (1989) 12 Eylül askeri müdahalesinin insanların hayatlarında bıraktığı izlere değinen ve izleyici tarafından ilgiyle karşılanan filmler oldu. Ertem Eğilmez'in, Türk sinemasının anlatım kalıplarım alaya aldığı son filmi Arabesk (1988) de sinemanın bunalımda olduğu bir dönemde gişe rekoru kırdı. Genç yönetmen Reha Erdem ise sınırlı olanaklarla, siyah-beyaz çektiği A Ay filmiyle alışılmışın dışında, derinlikli bir ürün verdi. Bu dönemde sinema-edebiyat ilişkisine de değinmek gerekir. Yönetmenler senaryo alanında eski ve yeni kuşak yazarlarının yapıtlarından yararlandılar ya da yazarlarla ortak senaryo çalışmasına giriştiler. Bu konuda yeni kuşak içinde Bekir Yıldız, Selim İleri, Osman Şahin gibi yazarlar ilk akla gelenlerdir. 1980'lerde yönetmenlerin arayışları kadın sorunları, 12 Eylül döneminin yarattığı acılar, insanların psikolojik bunalımları, film yönetmenlerinin yaratma sıkıntıları üzerinde yoğunlaştı. Bu arada 1970'lerde ortaya çıkan, esinini İslam dininden alan ve İslamcı bir dünya görüşünü yansıtan "İslami filmler", Minye-li Abdullah (1990) filminin gördüğü geniş ilgi üzerine yeniden canlandı. Öte yandan 1984'te Uluslararası İstanbul Sinema Günleri olarak başlatılan, 1989'dan sonra Uluslararası İstanbul Film Festivali adıyla düzenlenen sinema şenliğinde dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda film izleyiciye sunuldu ve Türk sinemasının tanıtımına geniş katkıda bulunuldu. 1980'lerin sonlarında piyasaya giren büyük ABD film dağıtım şirketleri sinemaların çoğalmasına ve izleyici sayısının artmasına neden oldu. 1990'lara girildiğinde Türk sinemasının yeni bir ekonomik düzen, yeni bir izleyici kitlesi ve yeni bir içerik kazanması sorunları tartışılıyor ve devlet yardımıyla yurtdışına açılmak bir çare olarak düşünülüyordu. Kültür Bakanlığı'nın sinemacılara verdiği, film başına 200 milyon liralık yardım geçici bir canlanma yaratmış, uluslararası destek kuruluşlarından ise yeterli yardım henüz sağlanamamıştı. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.