Yalnız Mesajı Göster

Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler

Eski 09-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler








Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinler
Edebiyat alanı içerisinde yer alan metinler kesin çizgilerle olmamakla beraber sanat eserleri ve düşünce eserleri olmak üzere ikiye ayrılır
Sanat eserleri, sanatçıların duygu, düşünce ve hayal dünyasından beslenen, imge ve izlenimlerle zenginleşen eserlerdir Şiir, masal, hikâye, roman, tiyatro, sinema vb bu grupta yer alan eserlerdir Herhangi bir konuda bilgi vermek, okuyucuyu aydınlatmak amacıyla yazılan makale, fıkra, deneme, eleştiri, söyleşi gibi eserlere düşünce eserleri denir
Öte yandan anı, günlük, mektup gibi türlerde sanatçının anlatımındaki üslubuna göre sanat eseri ya da düşünce eseri sayılabilir

Bunlardan sanat eserleri bir olay çevresinde gelişirse kendi arasında anlatmaya bağlı sanat eseri ve göstermeye bağlı sanat eseri olmak üzere ikiye ayrılır Masal, destan, hikâye, roman, halk hikâyeleri anlatmaya; komedi, trajedi, dram Karagöz, meddah, orta oyunu gibi türler de göstermeye bağlı sanat eserlerini oluşturur Anlatmaya bağlı eserler ile göstermeye bağlı eserler bazı bakımlardan benzerlikler ve farklılıklar gösterir

Benzerlikleri:
1 Her iki tür de bir olay çevresinde gelişir Bu temel olayın etrafında daha küçük çapta gelişen olaylar yer alır
2 Her iki türde de insanların başlarından geçen ya da geçebilecek nitelikteki olaylar gösterilir
3 Olaylar belirli bir zaman diliminde geçer
4 Anlatılan olaylardan etkilenen insanlar ya da varlıklar vardır Bunlara eserin kahramanları denir En çok etkilenen varlığa eserin başkahramanı (başkişisi) denir
5 Olayın serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur Yani olayın bir başlangıcı, gelişmesi ve sonunda da çözümlenişi vardır
6 Ele alınan olayların anlaşılması için tasvirlere ya da dekorlara yer verilir
7 Metinlerin bir yazarı vardır

Farklılıkları:
1 Anlatmaya bağlı türlerde olayın mutlaka bir anlatıcısı vardır Bu anlatıcı olayı ilahî bakış açısıyla, kahramanın bakış açısıyla ya da gözlemci bakış açısıyla anlatır
2 Göstermeye bağlı eserlerde, sosyal hayatta karşılaşabileceğimiz olaylar sahnede gösterilir
3 Eserdeki olaylar aktör (erkek oyuncu), aktris (bayan oyuncu) adı verilen oyuncular tarafından canlandırılır Sosyal yaşamın ve insan karakterinin eleştirisi yapılır
4 Bu iki tür arasında kullanılan dil ve anlatım biçimi de birbirinden farklıdır Anlatmaya bağlı eserlerde uzun ve kurallı cümleler kullanılırken göstermeye bağlı eserlerde günlük konuşma dili kullanılır Cümleler daha açık ve kısadır Söylenen sözün izleyici tarafından anlaşılması beklenir, bunun için daha açık ve kısa cümleler kullanılır Konuşma dilinin canlılığı sahnede yansıtılır

Anlatmaya bağlı edebî metinler kurmaca ürünü olan metinlerdir Masal, hikâye, roman vb türler yazarın kurgusu sonucu oluşmuştur Bu tür metinler anlatıcının bakış açısından ortaya konmaktadır
Anlatmaya bağlı edebî metinlerde genel olarak üç tür bakış açısı kullanılır

1 İlâhî Bakış Açısı: Edebî metinlerde kullanılan en eski yöntemdir Bu yöntemde sınırsız bir bakış açısı vardır Anlatıcı, Hikâyede anlatılanların tamamını bilen bir varlıktır Kahramanların gizli konuşmalarını, kafalarından ve gönüllerinden geçeni anlatır Zaman zaman kendi yorumlarını ekleyebilir, açıklamalarda ve yargılarda bulunabilir Hikâyede ne kadar kişi varsa her birinin açısından olayları ayrı ayrı görmemiz sağlanır Hikâyeyi kimi zaman hızlandırma, kimi zaman da yavaşlatma olanağı vardır

2 Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Bu yöntemde olayı anlatan "ben" vardır Bu ben, Hikâyenin kahramanı olabileceği gibi tanık ya da gözlemcisi olabilir Olayları anlatan kişinin bilgisi, deneyimi, algılama ve yorumlama yeteneğiyle sınırlıdır Olaylar ancak anlatıcının başından geçtiği ya da gözüyle gördüğü (tanık olduğu) biçimiyle anlatıldığından inandırıcılığı yüksektir

3 Gözlemci Anlatıcının Bakış Açısı: Bu yöntemde olaylar dışarıdan görüldüğü biçimiyle nesnel bir tarzda aktarılır Olaylar bize anlatılmıyor da kişinin gözünün önünde oluyormuş izlenimi verilir Kişilerin duygu ve düşünceleri eylemlerinden çıkartılır Kişiler ve iç dünyaları ile ilgili kendi söyledikleri ve davranışlarını dikkatle izleyerek bir fikir sahibi olunabilir
Bir edebî metinde birden fazla bakış açısıyla yazılmış bölümler bulunabilir Aynı konu farklı biçimlerde anlatılır Aynı manzarayı izleyenler farklı noktalara dikkat ederler; farklı biçimde konu olarak ele alınır
Anlatmaya bağlı edebî metinlerde tasvirin önemli bir yeri vardır İnsan daima dış çevrenin etkisi altındadır Anlatmaya bağlı eserlerin kahramanları da sosyal bir çevre içerisinde yaşar Zaman zaman bu çevreden etkilenir; zaman zaman da çevreyi etkiler Böylece sosyal çevre ile bütünleşir Kahramanların konuşma tarzından, ileri sürdüğü fikirlerden dış çevreyi anlamak mümkündür Yine yaşadığı odanın ve kullandığı eşyaların düzeninden iç dünyasını anlamak mümkündür Bu nedenle anlatmaya bağlı metinlerde olayı aydınlatıcı, tamamlayıcı tasvirler yapılır Süs olsun diye yapılan tasvir eserin değerini düşürür

Edebî metinler her insanın bilgi düzeyine anlayışına ve psikolojik durumuna göre anlam kazanır Metni okuyan herkes kendine göre yorumlar
Günlük hayatta herkes sosyal bir çevre içerisinde yaşar Ağacı, çiçeği, yaprağı görür Ancak bu varlıklar kişi üzerinde farklı etkiler bırakır İnsan birtakım olaylarla yüzleşir Bunlar hayatın gerçekleridir Şairler, yazarlar günlük hayatta karşılaştığımız gerçek olayları eserlerinde işlerler Ancak sanatçılar gerçek hayattaki olayları duygu, düşünce ve hayal dünyasındaki zenginlikler ile izlenimlerini katarak aktarırlar Zaman zaman tasvirlerden, kişilerin iç dünyasındaki zenginliklerden yararlanır Gerçeği süsleyerek anlatırlar Bu bakımdan sanatçıların gerçeklikleri ile günlük hayattaki gerçeklik birbirinden farklıdır

Edebî eserlerde yazarlar sözcükleri gerçek ya da mecaz anlamda kullanırlar Yazarların kullandıkları dili bilmekte yarar vardır Metinde onların kullandıkları sözcüklerin, kavramların anlamını bilmek, metnin anlaşılmasında ve yorumlanmasında büyük önem taşır

Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler

Hikâye: Hikâyenin sözlük anlamı bir olayı, sözlü veya yazılı olarak aktarmak, anlatmak demektir Edebiyatta ise, insanların başlarından geçen veya geçme olasılığı bulunan olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içerisinde anlatan kısa yazılara Hikâye denir Hikâyede mutlaka bir olay ya da durum ele alınır Ele alınan konu, yer ve zaman gösterilerek anlatılır

Hikâyede yaşanmış olaylar anlatılabileceği gibi tamamen hayalde tasarlanan fakat yaşanabilir olaylar da anlatılabilir Anlatılan olayın en ilgi çekici yönleri vurgulanır, okuyanda bir zevk ve heyecan uyandırması beklenir
Hikâyelerde ele alınan olay kısa olarak işlenir Olaydaki kişilerin sayısı azdır İnsan yaşamının sadece bir yönü üzerinde durulur, temel olaylar anlatılır, gereksiz ayrıntılara girilmez

Hikâye türünün kaynağı, Hint edebiyatında Binbir Gece Masalları'na kadar uzanır 13 yüzyılda İtalyan edebiyatında Boccacio (Bokasyo)'nun "Dekameron (On Günlük)" adını taşıyan eseri bu türün ilk örneğidir
XVIII yüzyılda Voltaire hikâye türünde ürünler verir İnsan dışı yaratıkları ve olmayacak olayları da hikâyelere karıştırır Gerçek hikâye devri XIX yüzyıl sonlarında realistlerle başlar Alphonse Daudet, Guy de Maupassant gibi Fransız yazarlar hikâye örnekleri vermişlerdir

Yine XIX yüzyıl sonunda yetişen Stevenson, Rudyard Kipling gibi İngiliz hikâyeciler gözlemlere, serüvenlere ve bol şiirli anlatımlara başvurmuşlardır
Mizahî hikâyeleri ile Mark Twain, O Henry, daha sonra John Steinbeck, Anton Çehov gibi sanatçılar hikâyeleri ile ün kazanmışlardır

Bizde Batılı anlamda hikâye 1870'lerden sonra görülmeye başlar İlk hikâye denemesi, Emin Nihat'ın Müsameretnâme'sidir (1873) On iki parçadan oluşan bu eser, uzun kış gecelerinde eş ve dostun anlattığı hikâyeler biçimindedir Bu yönüyle Binbir Gece Masalları ve Dekameron Hikâyeleri'ni anımsatır

Batılı anlamda ilk hikâye örneklerini Ahmet Mithat Efendi Letâif-i Rivâyât (1880–1890) adlı eseriyle vermiştir Samipaşazade Sezai Küçük Şeyler ile Nabizade Nazım da Karabibik adlı eseriyle bu türün ilk örneklerini vermişlerdir

Batı tarzı hikâyenin ilk olgun örneklerini Servet-i Fünûncular vermiştir Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Cahit Yalçın, Mehmet Rauf gibi yazarlar, Maupassant tarzında hikâyeler yazmışlardır Ömer Seyfettin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Hüseyin Rahmi Gürpınar bu türü devam ettirmişlerdir Ayrıca, Memduh Şevket Esendal, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), Sevinç Çokum, Orhan Kemal, Bekir Yıldız, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Mustafa Kutlu, Necati Cumalı, Adalet Ağaoğlu, Tarık Buğra gibi sanatçılar hikâye türünde eserler vermişlerdir

Hikâye Çeşitleri: Hikâyeler oluşumlarına göre olay Hikâyesi ve durum Hikâyesi olmak üzere ikiye ayrılır

1 Olay Hikâyesi: Olay Hikâyesi, ele alınan olayların mantıksal bir gelişim içerisinde verildiği Hikâyelerdir Bu tür Hikâyelerde olaylar; serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak anlatılır Olayların gelişiminde kişi, yer ve zaman ögeleri göz önünde bulundurulur Bu tür Hikâye Fransız edebiyatında Maupassant tarafından geliştirildiği için Maupassant tarzı Hikâye adı da verilir

2 Durum Hikâyesi: Olaylardan çok sosyal olgulara, duygu ve düşüncelere önem veren Hikâyelere durum Hikâyesi denir Durum Hikâyesinde; duygu, düşünce ve hayaller ön planda olduğundan Hikâyenin diğer ögeleri; zaman, yer ve yaşam koşulları ikinci planda yer alır Bunlar anlatımda okuyucuya sezdirilir Bu tarz Hikâye Rus edebiyatında Anton Çehov tarafından başlatıldığı için Çehov tarzı Hikâye olarak da adlandırılır
Türk edebiyatında; Ömer Seyfettin ve Refik Halit Karay olay Hikâyesinin, Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal da durum Hikâyesinin önemli temsilcilerindendir

Hikâyenin Ögeleri:
a Kişiler: Hikâyede anlatılan olayları veya durumları yaşayan kişilerdir Hikâyede kişi sayısı azdır Sadece bir veya birkaç kişi vardır ve onun başından geçenler anlatılır Hikâyede olayları yapanlara ya da olaydan etkilenenlere Hikâyenin kahramanları denir Kahramanın kendine özgü ayırt edici özellik taşımasına karakter; benzerlerinin niteliklerini abartılı bir biçimde üzerinde toplanmasına tip denir Bu bakımdan her birey bir karakterdir, tip değildir Kıskançlık, cimrilik, korkaklık, vb birer tiptir

b Olay: Hikâye kişilerinin başından geçenlere olay denir Hikâyede tek bir olay ele alınır Bazen bu temel olaya bağlı küçük çaplı yan olaylar da olabilir Ele alınan olayların gelişiminde mantıksal bir sıra izlenir
Olay hikâyelerinde, olay ön planda olmasına karşın, durum hikâyelerinde olay ya ikinci plandadır ya da yok denecek kadar azdır

c Zaman: Hikâyede ele alınan olayın başladığı ve bittiği bir zaman dilimi mutlaka vardır Olayların başlaması ile bitmesi arasındaki sürece zaman denir Olaylar bu zaman dilimi içerisinde gerçekleşir Bazı hikâyelerde olay veya durum son durumdan başa doğru gelişebilir

ç Yer: Hikâyede ele alınan olay belli bir yerde (mekânda) geçer Bu yer, okul, hastane, bahçe, sokak olabileceği gibi insanın iç dünyası da olabilir Hikâyede yer ya da çevre, betimlemelerle tanıtılır ve kısa tutulur, ayrıntılara girilmez

d Dil ve anlatım: Hikâye ya birinci tekil kişinin ağzından ya da üçüncü tekil kişinin ağzından anlatılır Birinci tekil kişi olayın içindedir Üçüncü kişi ise olaya gözlemci, tanık olarak katılır
Hikâye anlatış tarzı yazardan yazara farklılıklar gösterir Her yazarın kendine göre dili kullanma biçimi vardır Buna üslup adı verilir
Hikâyede Plan: Hikâyede anlatılan olayın mantıksal bir gelişiminin sağlanması için iyi bir planlamanın yapılması gerekir Planlama ile okurun ilgisi hikâye sonuna dek canlı tutulur Hikâyede; serim, düğüm ve çözüm bölümleri bulunur

Serim bölümü: Olayın geçtiği ortamın ve kişilerinin tanıtıldığı, yer ve zamanın belirtildiği bölümdür Olay ve olay kişilerinin betimlemesi bu bölümde yapılır

Düğüm bölümü: Bu bölüm başlayan olayın ne şekilde gelişeceğinin belirlendiği bölümdür Bu bölümde olaylar gelişir ve merak ögesi yoğunlaşır

Çözüm bölümü: Hikâyede ele alınan olayın sonuçlandığı bölümdür Olaylar sona erer, yazarın amacı anlaşılır, olaylar çözümlenir

Roman: Romanlarda, insanların başlarından geçen olaylar ayrıntılı bir şekilde işlenir Böylece insanların duygu, düşünce ve hayal dünyaları geliştirilir Yaşam deneyimleri artırılır
Olmuş ya da olma olasılığı bulunan olayların bir büyük olayla örülerek ayrıntılı bir şekilde yer ve zaman gösterilerek anlatıldığı uzun yazılara roman denir
Romanda ele alınan olay etrafında pek çok küçük olay anlatılır Ele alınan olayın gerçek ya da gerçeğe uygun olması, kişilerin gerçek yaşamda gördüğümüz kişilere benzemesi, olayın geçtiği yer ve zamanın belli olması çevre ve kişilerin ruhsal çözümlemelerine yer verilmesi gerekir
Romanlar yazıldığı devrin sosyal ve siyasal olaylarını yansıtır Belli bir döneme ışık tutar

Roman Çeşitleri: Romanlar bağlı oldukları akıma, işledikleri konulara ve içyapılarına vb göre sınışandırılır

Akımlarına göre:
1 Klâsik Roman: Biçim kusursuzluğuna akla ve sağduyuya dayanan romanlardır
2 Romantik Roman: Duyguların ve hayallerin egemen olduğu romanlardır
3 Realist Roman: Gerçekçi romanlardır Yazarlar, eserlerinde kişiliklerini yansıtmazlar
4 Natüralist Roman: Dünyayı daha da gerçekçi bir anlayışla ele alır Natüralist sanatçıya göre dünya bir araştırma lâboratuarı, insan da denektir

İşledikleri konulara göre:
1 Macera Romanı: Okuru heyecanlandırmayı amaçlayan gerilim ve korku dolu olan, çağdaş bilim verileriyle düş gücünden oluşan, polisiye olaylar üzerine kurulmuş, dedektif serüvenlerinin anlatıldığı ya da aşk konusunun ele alındığı romanlara Macera Romanı denir Bu tür romanlarda "olay" her şey demektir Olayların akışına uygun olarak çevre zengin, çeşitli ve değişkendir Kahramanlar da sürekli hareket halindedir Macera romanları, okuyucuya hoşça vakit geçirtir Bu tür romanların kaynağını; gezi kitaplarında anlatılan serüvenlerle destanlardaki kahramanların başından geçen olaylarla ilişkilendirebiliriz

XVIII yüzyıl macera romanı yazarları arasında İngiliz yazar Daniel Defoe, Robinson Crusoe romanıyla; XIX yüzyılda Amerikalı Femere Cooper, Casus ve Çizmeli Adam romanıyla; Rudyard Kipling Çengel Kitabı ve Kim romanıyla dünya edebiyatında önemli bir yer tutar
Ahmet Mithat Efendinin, Hasan Mellâh ve Dünyaya İkinci Geliş adlı romanları macera romanının bizdeki ilk örnekleri sayılır

2 Belgesel Roman: Konusunu tarihî olaylardan ve kişilerden alan, gerçek olaylardan yola çıkan, araştırma ve incelemeye dayalı romanlara Belgesel Roman denir Bu tür romanlarda yazar, tarihî gerçekleri kendi hayal gücü ile birleştirerek anlatır Böylece bir gerçekler sahnesi olan tarih, okuyucu için ilgi çekici bir hâle gelir
Belgesel roman türünün ilk büyük yazarı Walter Scott’tır Romantiklerden Victor Hugo, "Notre Damın Kamburu" adlı romanıyla bu türün güzel örneklerinden birini vermiştir Namık Kemal'in yazdığı Cezmi, ilk belgesel romanımızdır

3 Çözümlemeli (Psikolojik) Roman: Kişilerinin iç dünyalarını yansıtan, ruh çözümlemelerine önem veren romanlara Çözümlemeli Roman denir Görünen olaylardan çok, olayların kişi üzerindeki etki ve yansımalarını konu edinen romanlardır Bu tür romanlarda, ruhun derinliklerine inilir ve bilinçaltındaki gizemli istekler açığa vurulmaya çalışılır
Madame De Le Fayette, La Princesse De Cieves (Prenses Dö Kiev) adlı romanıyla çözümlemeli romana ilk örneği vermiştir Goethe, Paul Bourget, Dostoyevski, Marcel Proust, Franz Kafka, Andre Gide, Albert Camus tanınmış çözümlemeli roman yazarlarıdır Mehmet Rauf'un, Eylül adlı romanı, Türk edebiyatının ilk çözümlemeli romanıdır Ayrıca Halit Ziya Uşaklıgil, Peyami Safa, Abdülhak Şinasi Hisar bu türde eserler vermiştir

4 Tezli (Sosyal) Roman: Toplumsal sorunları konu alan, bu sorunlara ışık tutarak çözüm yolları üreten romanlara Tezli Roman denir
Sosyal romanın ilk örneği, Victor Hugo'nun, Sefiller romanıdır Türk edebiyatında Namık Kemal'in İntibah, Ahmet Mithat Efendi'nin Felatun Beyle Rakım Efendi, Samipaşazade Sezai'nin Sergüzeşt, Recaîzade Mahmut Ekrem'in Araba Sevdası, Nabizade Nazım'ın Zehra isimli romanları, sosyal içerikli romanlardır Daha sonraki dönemlerde, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Memduh Şevket Esendal, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Orhan Kemal gibi pek çok yazarımız sosyal konulan işlemiştir

Türk edebiyatında modern romanın ilk örnekleri, Tanzimat döneminde görülmeye başlar Bunlar çeviri eserlerdir İlk eser, Yusuf Kâmil Paşanın, Fenelon'dan yaptığı Telemague (Telemak) çevirisidir Daha sonra Victor Hugo'nun, Hikâye-i Mağdurîn (Mağdurun Hikâyesi) adıyla yayınlanan Sefilleri, Daniel Defoe'nun Robenson Hikâyesi adıyla çevrilen Robinson Crusoe'dur Edebiyatımızda ilk yerli roman, Şemsettin Sami'nin, Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat (Talat ve Fıtnat'ın Aşkı)'tır, Sonra Ahmet Mithat Efendi, Hasan Mellâh'ı, Namık Kemal, ilk edebî roman kabul edilen İntibah'ı yazmıştır
Bu öncü yazarlardan sonra Recaîzade Mahmut Ekrem, Araba Sevdasını; Sami Paşazade Sezai, Sergüzeşti yazmıştır

Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk başarılı roman örneklerini, Servet-i Fünûn sanatçısı Halit Ziya Uşaklıgil vermiştir Aynı dönemde Mehmet Rauf ve Hüseyin Rahmi Gürpınar da roman türünde eserler vermişlerdir
II Meşrutiyet ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar ve Reşat Nuri Güntekin, Türk toplumunun sıkıntılarını, memleket ülküsünü, toplumda kadının yerini, insan sevgisini işleyen romancılarımızdır

1940'larda yurt ve köy sorunlarına yöneliş başlar Nurullah Ataç’la dil sadeleşir Her türlü konuda, çağdaş insanın sorunlarına eğilen yazarlarımız; Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halit Karay, Abdülhak Şinasi Hisar, Memduh Şevket Esendal, Peyami Safa, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Halikarnas Balıkçısı, Necati Cumalı, Oktay Akbal vb
Köye yönelen sanatçılarımız; Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar, Abbas Sayar vb Günümüzde ise, Vedat Türkali, Adalet Ağaoğlu, Attilâ İlhan, Oğuz Atay, Pınar Kür, Selim İleri, Mehmet Eroğlu, Erdal Öz, Ferit Edgü, Orhan Pamuk, Sevinç Çokum, Buket Uzuner, Ayla Kutlu, Ahmet Altan vb sanatçılarımızı sayabiliriz

Alıntı Yaparak Cevapla