Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı Devletinde Kültür Ve Medeniyet

Eski 08-30-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinde Kültür Ve Medeniyet








Osmanlı Devletinde Kültür ve Medeniyet
A OSMANLILARDA DEVLET ANLAYIŞI
Osmanlı devlet yönetiminde, Orta Asya Türk geleneğinin ve sonraki Türk - islâm devletlerinin etkileri olmuştur Osmanlı Dev­leti, Türk gelenekleri ve islâm dininin kurallarına göre yönetilmiş­tir

Padişahlık Kurumu
Osmanlı Devleti'nin başında "padişah" bulunuyordu Padişah­lar yönetim, ordu, maliye ve hukuk konularında geniş yetkilere sahiplerdi Devletin mutlak hakimi durumundaydılar Padişah Osmanlı hanedanına mensuptu Osman Gazi'nin soyundan ge­len ailenin erkek bireyleri, saltanat mak***** geçiyorlardı Sal­tanatın Osmanlı ailesine ait olduğu anlayışı, devletin yıkılışına kadar devam etmiştir

XVII yüzyıla kadar, devletin başına kimin geçeceği konusunda
bir düzenleme yoktu Eski Türk geleneklerinden kaynaklanan
"Ailenin bütün erkek bireyleri, taht üzerinde hak sahibidir"
anlayışı geçerliydi

Osmanlı egemenlik anlayışında başlangıçta "Ülke, hanedan üyelerinin ortak malıdır" anlayışı geçerliydi, l Murattan iti­baren "Ülke, hükümdar ve oğullarının malıdır" anlayışı ge­çerlilik kazandı Osmanlılar birçok Türk devletinden ayrı ola-j rak "ülkenin ve hakimiyetin bölünmezliği ilkesi"ni bastan itibaren benimsediler

XVII yüzyıl başlarında I Ahmet yaptığı düzenlemeyle, tahta Osmanlı ailesinin en yaşlı ve olgun olanının geçmesi yöntemi­ni getirdi (Ekber ve Erşed sistemi)

Osmanlı Devleti kurulduğunda küçük bir beylik olduğundan dev­letin başında "bey" ya da "gazi" denilen bir hükümdar vardı "Sultan" unvanı ilk defa l Murat tarafından kullanıldı Bundan başka "han", "hakan", "hünkâr" gibi unvanlar da kullanılıyor­du 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'nda da ilk defa "halife" unvanı kullanıldı II Murat'tan itibaren hükümdarlara "padişah" denildi

Devlet yönetiminde padişahların çok geniş yetkileri vardı Dev­let adamlarının görüşlerine başvurulsa bile, son karar padişaha aitti Padişahın emirleri kanun sayılırdı Ordulara komuta etmek, büyük devlet adamlarını tayin etmek ve gerekli durumlarda diva­na başkanlık yapmak padişahın görevleri arasında yer alıyordu

Padişah islâm dininin koyduğu hukuk kurallarıyla çelişmeyecek şekilde, kural koyma yetkisine sahipti Padişahın bu yetkisi ve koyduğu kurallar örfe dayanmaktaydı Padişahın koyduğu kural­lar, "ferman" denilen belgelerle ilgililere gönderilirdi Örf kavra-mı, yasama ve yürütmeyi içine alıyordu
XIX yüzyılda Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyetle padişahların yetkileri yeniden düzenlendi Fakat padişahlar, mutlak ege­menlik hakkını kullanmayı sürdürdüler

Şehzadeler
Padişahların erkek çocuklarına "şehzade" deniliyordu Şehza­deler küçük yaşlarda sancaklara gönderilir, askerlik ve yönetim alanlarında yetiştirilirlerdi Şehzadelerin yanında "Lala" adı ve­rilen tecrübeli bir devlet adamı görev yapardı XVI yüzyılın son­larında şehzadelerin sancaklara gönderilmesi uygulamasına son verildi Şehzadeler sarayda yetiştirilmeye çalışıldı Bu yeni uygulama, şehzadelerin devlet yönetimiyle bağlantılarının kesil­mesine ve tecrübesiz bir şekilde tahta çıkmalarına yol açtı

BMERKEZ TEŞKiLATI
Osmanlı merkez teşkilatı, padişahın mutlak egemenliğini ger­çekleştirmeye yönelik olarak kuruldu Hükümet, eyaletlerin yö­netimi ve ordu doğrudan padişahın şahsına bağlı olarak teşkilat­landırılmıştı Osmanlı yönetim teşkilatının merkezinde padişah ve saray teşkilatı vardı

1 istanbul'un Yönetimi
Başkent olmasından dolayı istanbul'un yönetimi ayrıca düzen­lenmişti Şehrin genel düzen ve güvenliği doğrudan sadrazamın sorumluluğundaydı Sadrazam, sefere çıktığında istanbul'la ilgi­lenmek üzere bir Sadaret Kaymakamı bırakırdı Şehrin güven­liği, yeniçeri ağası, subaşı ve asesbaşı tarafından sağlanırdı Belediye hizmetlerinden şehremini, adalet işlerinden taht kadı­sı sorumluydu Sivil kuralları çiğneyen yeniçeriler ve diğer as­kerler arasında düzeni Muhzır Ağa sağlardı, istanbul'daki her türlü ticaret faaliyetlerinin denetlenmesi "muhtesib" in göreviy­di

2 Divan-ı Hümayun
Merkez teşkilatının temeli Divan-ı Hümayun'du Osmanlılarda ilk Divan, Türkiye Selçukluları örnek alınarak Orhan Bey zamanın­da oluşturuldu O dönemde hükümdar, vezir ve Bursa kadısı Di­van toplantılarına katılıyordu Fatih'e kadar, Divan toplantılarına padişah başkanlık etti Fatih'ten itibaren Vezir- azamlar bu gö­revi üstlendiler Padişahlar, Divan toplantılarını "kasr-ı adi" de­nilen pencereden izlediler

Divan'da siyasi, idari, askeri, örfi, şer'i, adli ve mali konular ile şikayet ve davalar görüşülerek karara varılırdı Alınan kararlar sadrazam tarafından padişahın onayına sunulurdu Divan'da, padişahın yetkilerini kullanmak üzere görevlendirilmiş olan üç kolun temsilcileri yer alıyordu Bunlar; seytiye, ilmiye ve kalemiyedirforumsinsinet

Divan Üyeleri ve Görevleri Vezir-i Azam (Sadrazam):
Padişahtan sonra en yetkili kişidir Padişahın mutlak vekili sayı­lır ve padişahın mührünü taşırdı Orhan Bey zamanında ilk defa vezir tayin edildi Zamanla sayıları artınca, birinci vezire "Vezir-i azam" adı verildi Vezir-i azam, büyük devlet memurlarının tayi­ni ve görevden azlinden sorumluydu Padişah sefere çıkmazsa "Serdar-ı ekrem" unvanıyla ordunun başında bulunurdu Vezir-i azamlar önce Paşakapısı, daha sonra Babıali'de oturdular

Vezirler:
Çeşitli devlet işlerinde yetişmiş kişilerdi Devlet işlerinde görüş­lerine başvurulur ve vezir-i azamın verdiği işleri yaparlardı XVI yüzyıl sonlarında sayıları yediye çıkmıştı

Kazaskerler:
1362'de Murat, ilk defa kazasker tayin etti Sayıları Fatih za­manında ikiye çıktı Divan'da büyük davalara bakmak, kadı ve müderrislerin tayinlerini yapmak ve görevden almak kazaskerle­rin göreviydi

Defterdarlar:
Osmanlı Devleti'nde maliyenin başında bulunan, gider ve gelir­lere bakan görevlidir Başlangıçta bir tane iken, sınırların geniş­lemesiyle sayıları üçe çıktı Bunlar başdefterdar, Anadolu def­terdarı ve şıkk-ı sanidir

Nişancı:
Padişah fermanlarına tuğra çekmekle ve devletin arazi kayıtları­nı tutmakla görevliydi

Reisülküttap:
Nişancıya bağlı olarak bürokrasiyi düzenlerdi Divan üyesi olma-
masına rağmen, tecrübesinden dolayı önemi büyüktü Divanda verilen kararları tamamlamak, fermana uygun emirleri yazmak, padişah ve vezir-i azama gelen mektupları tercüme ettirerek ce­vaplar hazırlamak görevleri arasındaydı Bütün bu işleri, kendi­sine bağlı kalemlerle yapardı Bu kalemler beylikçi kalemi, tahvil kalemi, ruus kalemi ve amedi kalemiydi XVIII Reisülküttap yüz­yıldan itibaren dışişlerinin sorumlusuydu

Yeniçeri Ağası:
Yeniçeri Ocağı'nın en büyük komutanıydı Vezir rütbesinde ise Divan'daki görüşmelere katılırdı

Kaptan-ı Derya:
Donanma ve denizcilikten sorumluydu XVI yüzyılda divan üye­si durumuna gelmiştir

Müftü (Şeyhülislam):
Divan'da alınan kararların islâmiyet'e uygunluğuyla ilgili "fetva" verirdi Müftü, XVIII yüzyıldan itibaren Şeyhülislam adını almış­tır
Divan- Hümayun'da alınan kararların yürürlüğe girmesi, padişahın onayına bağlıydı

Merkez Teşkilatında Değişiklikler
XVI yüzyılın sonlarına doğru Divan-ı Hümayun'un önemi azal­maya başladı XVIII yüzyılda devlet işleri tamamen sadrazama bırakıldı Sadrazamların güçlenmesiyle Divan-ı Hümayun, Babı­ali'de toplanmaya başladı Babıali artık Osmanlı Hükümeti anla­mına kullanılmaya başladı
Devletlerarası ilişkilerin artmasıyla reisülküttablık, dış ilişkileri yürüten bir makam durumuna geldi

XIX yüzyılda merkez teşkilatında önemli gelişmeler oldu II Mahmut, Divan-ı Hümayun'u kaldırarak yerine Heyet-i Vüke-lâ'yı oluşturdu Bugünkü anlamda bakanlıklar oluşturuldu Yeni meclisler ve komisyonlar kuruldu
Tanzimat Dönemi'nde düzenlemeler devam etti Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı Adliye yeniden düzenlendi Yenilikler bu mecliste planlandı 1854'te Meclis-i Âli-i Tanzimat, 1868'de Şura-i Devlet (Danıştay) kuruldu Tanzimat döneminde kara kuvvet­leri komutanlığı durumunda olan "Seraskerlik" oluşturuldu

l Meşrutiyetle birlikte Meclis-i Ayan ve Meclis-i Mebusan oluş­turuldu Yürütme gücüne sahip olan padişah, sadrazam ve ba­kanları seçerdi Hükümet de padişaha karşı sorumluydu 1908'de II Meşrutiyet'in ilanıyla, yeniden Meclis açıldı Kanun-u Esasi'nin meclis - hükümet ilişkilerine yeni düzenlemeler getirildi 1912'den sonra siyasi partiler faaliyete geçti ve parti hükümetleri kuruldu

C TAŞRA TEŞKiLATI

1 Osmanlı Kuruluş Devri'nde Taşra Teşkilatı
Osmanlı Devleti kuruluşunun ilk dönemlerinde tek merkezden yönetiliyordu Temel idare birimi de "Sancak"tı Sancakların başında sancakbeyi bulunuyordu Sivil yönetici olarak kadılar görev yapıyordu Sınırların genişlemesi sonucunda yönetim yö­nünden eyaletler oluşturuldu, l Murat döneminde (1362 -1389) Rumeli Beylerbeyliği, Yıldırım Bayezid döneminde (1389 -1402) Anadolu Beylerbeyliği oluşturuldu Eyaletlerin başında "beylerbeyi" denilen yöneticiler vardı

2 XVI Yüzyıldan itibaren Taşra Teşkilatı

a Askeri ve idari Teşkilat:
XVI yüzyılda Osmanlı Devletinin sınırları çok genişledi Yeni eyaletlerin de oluşturulmasıyla eyaletler, yönetim bakımından üçe ayrıldı

I Merkeze Bağlı Eyaletler:
"imar sisteminin uygulandığı eyaletlerdi Bu eyaletlere salyane->iz (yıllıksız) eyaletler deniyordu Bu eyaletlerin gelirleri dirlikle-e ayrılarak görevlilere verilirdi

II Özel Yönetimi Olan Eyaletler:
3unlar tımar sisteminin uygulanmadığı, vergilerin iltizam yönte-
-niyle yıllık olarak toplandığı eyaletlerdi Bu yıllık olarak alınan sergiye, "saliyane" denirdi

III imtiyazlı Eyaletler:
iç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı olan hükümetlerdi Bunlar: Kırım Hanlığı, Eflâk Beyliği, Boğdan Bey­liği Erdel Beyliği, Hicaz Emirliği, Raguza ve Sakız Cumhuriyet­leriydi Bunların yöneticileri kendi soyluları arasından padişah tarafından tayin edilirdi Bu hükümetler savaş zamanlarında kuvvetleriyle Osmanlı ordusuna katılır ve her yıl düzenli bir şe­kilde vergi öderlerdi (Hicaz ve Kırım hariç)

b Kazai - idari Teşkilat:
Sancaklar "kaza" denilen idari birimlere ayrılmıştı Kazaların başında yönetici olarak kadı bulunurdu Kadı her türlü idari işle­mi yargı denetiminde tutuyordu, kadılar:
- Merkezden gönderilen emirlerin halka ulaşmasını sağlarlardı
- Mahkemeye intikal eden davaları sonuçlandırırlar, nikah, şir­ket kurulması gibi işlemleri onaylarlardı , Reayanın istek ve şikayetlerini Divana ulaştırırlardı,
- Her türlü belgeyi onaylarlardı (noterlik)
- Vergilerin adaletli bir şekilde toplanmasını, toplanan vergile­rin merkeze gönderilmesini sağlarlardı

c Diğer Görevliler: Taşra teşkilatında beylerbeyi, sancakbeyi ve kadılar dışında, bunlara bağlı olarak görev yapan Muhtesip Kapan Emini Beytülmal Emini, Gümrük ve Bac Emini gibi gö­revliler vardı Bu görevliler, hazineden ücret almazlardı Reaya­ya gördükleri hizmetler karşılığında, kanunlarda belirtilen vergi, resim ve harçları alıyorlardı

d Mahalli Teşkilat

Mahalle Teşkilatı:
Şehirleri meydana getiren mahalleler, genellikle dini kurumların veya pazarların etrafında oluşmuştu Mahallede mahalle imamı, hükümetin temsilcisi olarak görev yapar, padişah emirlerini hal­ka duyururdu

Köy Teşkilatı:
Osmanlı Devleti nde en küçük yerleşim ve yönetim birimi köydü Köy, köy ihtiyar heyeti ve bu heyetin başında bulunan köy ket­hüdası tarafından yönetilirdi Köylerde bazen kadının temsilcisi, naip bulunurdu

Esnaf Teşkilatı:
Osmanlı toplumunda esnaf, lonca denilen bir teşkilata üyeydiler Her esnaf kendi mesleğiyle ilgili bir loncaya üye olur, loncanın denetimine girer, imkânlarından yararlanırdı XIII ve XIV yüzyıl-lardakı Ahi hareketlerinin devamı olan loncalar yönetim örgütü içinde önemli bir birim olarak yer aldı Başlangıçta bütün din mensupları aynı loncada yer alırken, daha sonra XVI yüzyılda loncalar ayrıldı

Loncaların Görevleri:
•Ct Üye sayısını, malların kalitesini ve fiyatını belirlemek
• Esnaf ile hükümetin ilişkilerini düzenlemek
"fi Üyelerinin zararlarını karşılamak ve kredi vermek
• Çalışamayacak durumdaki üyelerini korumak
• Esnaflar arasındaki haksız rekabeti önlemek

Cemaat idareleri:
Osmanlı Devleti'nde "cemaat" kavramı, Türk ve Müslümanlar dı­şında kalan Hristiyan ve Museviler için kullanılmış Ermeni, Rum ve Yahudi cemaati şeklinde isimler verilmiştir Devlet bunları zımmi olarak değerlendirmiş ve can mal güvenliklerini garanti altına almıştır Zımmilerin kendi iç düzenleri ve geleneklerini de­vam ettirmelerine imkân sağlanmıştır
Cemaatlerin başkanı kendi din adamlarıydı Rum Patriği, Erme­ni Patriği ve Yahudi Hahambaşısı gibi din adamları, kendi cema­atlerinin devlete karşı temsilcisi durumundaydılar

3 Taşra Teşkilatındaki Değişmeler
XVIII, yüzyıldan itibaren taşra teşkilatı bozulmaya başladı Eya­let ve sancaklar arpalık olarak yüksek görevlilere verilmeye başladı Bu yolla göreve gelen beylerbeyi ve sancakbeyleri gö­rev yerlerine gitmeyip vekil gönderdiler Önceleri "müsellim" sonradan "mütesellim" denilen bu vekiller, başlangıçta beyler­beyi ve sancakbeylerinin maiyetindeki kişilerdi Daha sonradan "ayan" ve "eşraf" tan kişiler bu görevlere getirildi Ayanlar gi­derek güçlendiler ve yönetimle çatışmaya başladılar Tımar sisteminin bozulmasıyla, vergiler yetersiz kaldı Bu durum yeni vergilerin konulmasında ve eski vergilerin artırılmasında et­kili oldu

Tanzimat döneminde (1839 - 1876) 1842'de idare teşkilatı de­ğiştirildi, iltizam kaldırıldı Kaza birimleri oluşturularak başına kaza müdürlerinin atanması kabul edildi Kaza müdürlerinin atanmasında, halkın isteğinin de dikkate alınması kararlaştırıldı Eyaletlerde eyalet yöneticilerinin katılımıyla "Büyük Meclis" denilen meclis kuruldu Sonradan bu meclise "Eyalet Meclisi" denildi Sancakların yönetimi kaymakamlara verildi Güvenlik için zaptiye teşkilatları kurulduforumsinsinet

1864 yılında Vilayet Nizamnamesi ile taşra yönetim birimleri vi­layet, liva (sancak), kaza, köy şeklinde birimlere ayrıldı 1871'de köy ile kaza arasında nahiyeler oluşturuldu Sancaklarda mutasarrıflar, kazalarda kaymakamlar yönetici oldular Nahiyelerin başına seçimle belirlenen nahiye müdürle­ri getirilmesi kararlaştırıldı

OSMANLI DEVLETİ'NDE HUKUK
Osmanlı Devleti'nde hukuk; Şer'i ve Örfi hukuk olmak üzere iki temele dayanıyordu Şer'i hukukun kaynağını: Kuran, hadisler, sünnet, icma ve kıyas oluşturuyordu Örfi hukukun kaynağını ise anlaşmazlıklara karşı çıkarılan padişah fermanları oluşturu­yordu Örfi hukukun Şer'i hukuk kurallarına ters düşmemesine özen gösterilmiştir

OSMANLI ASKERi TEŞKiLATI

1 Kuruluş Devri'nde Osmanlı Asker; Teşkilatı Osmanlı askeri teşkilatında Türkiye Selçukluları, ilhanlılar ve Memlüklerin etkisi görülmektedir Osmanlı Devleti nin ilk zaman­larında fetihler, aşiret kuvvetleri, gönüllüler, Alperenler ve akın­cılar tarafından yapılıyordu Fakat bu kuvvetler kale kuşatmala­rında yetersiz kalıyor ve kuşatmalar çok uzuyordu Özellikle Bursa kuşatmasının çok uzun sürmesi üzerine, düzenli orduya geçilmesi ihtiyacı doğdu

Orhan Bey zamanında ilk düzenli birlikler olarak "yaya" ve "müsellem" orduları kuruldu Yayalar piyade, müsellemler de atlı birliklerdi

Osmanlıların Rumeli'ye geçişiyle birlikte bu kuvvetler de yeterli olmadı Bunun üzerine I Murat döneminde "Yeniçeri Ocağı"kuruldu

2 Yükselme Devri'nde Osmanlı Askeri Teşkilatı
Osmanlı askeri teşkilatı, kara ve deniz kuvvetleri olarak iki bö­lümden oluşuyordu

Kara Ordusu
Osmanlı Devleti'nin kara ordusu üç bölümden meydana geliyordu

I Kapıkulu Askerleri
Osmanlı Devleti'nde Rumeli'deki fetihlerle birlikte daha çok as­kere ihtiyaç duyulunca savaş esirlerinin alınmasıyla Yeniçeri Ocağı oluşturuldu Savaş esirleri daha sonraki dönemlerde ihti­yacı karşılamayınca II Murat döneminde "devşirme" yöntemi uygulanmaya başladı Kapıkulu Ocakları zamanla hem ordu­nun, hem de yönetimin önemli bir kolu oldu Devşirilen Hristiyan çocuklar, önce Müslüman bir ailenin yanında eğitilir, daha son­ra Acemi Oğlanlar Ocağı nda yetiştirilirdi Devşirmeler, hem sarayda, hem de askeri birliklerde görev yapıyorlardı Kapıkulu askerleri, istanbul'da veya sınır boylarındaki kalelerde otururlar, görevleri karşılığı devletten üç ayda bir ulufe denilen maaş alır­lardı Kapıkulu askerleri piyade ve süvari şeklinde iki bölümden oluşuyordu:

a Kapıkulu Piyadeleri

Acemi Oğlanlar Ocağı: Kapıkulu Ocaklarına asker yetiştirmek amacıyla kurulmuştu Devşirme yoluyla toplanan Hıristiyan ço­cuklar Türk ailelerinin yanında yetiştikten sonra Acemi Oğlanlar Ocağı'na alınırlardı
Yeniçeri Ocağı: Kapıkulu askerleri içinde en çok bilinen ve en itibarlı ocaktı Yeniçeriler, savaş olmadığı zamanlarda Divan muhafızlığı yaparlar, istanbul'da güvenliği sağlarlar ve sınır boy­larındaki kalelerde üç yıl koruyucu olarak kalırlardı Padişah, ilk defa tahta çıktığında yeniçerilere "cülus bahşişi" dağıtırdı Ye­niçeriler, emekli olmadan evlenmezler ve askerlikten başka bir işle uğraşmazlardı

Cebeci Ocağı: Yeniçerilerin, silahlarının yapımı ve onarımıyla görevliydi
Topçu Ocağı: Top dökmek ve topçuluğa gerekli malzemeleri hazırlamak görevini yerine getiriyordu
Top Arabacıları: Top arabalarını yapar ve topları taşırlardı
Humbaracılar: Havan denilen topları ve humbara adı verilen e! bombalarını yapar ve kullanırlardı
Lağımcılar: Kale kuşatmalarında fitil döşeyerek kaleyi yıkma işini yaparlardı

b Kapıkulu Süvarileri
Kapıkulu askerlerinin atlı sınıfını oluştururlardı Yeniçeriler ara­sından seçilirler ve ulufe alırlardı Fakat derece ve ulufe yönün­den yeniçerilerden üstün idiler Altı bölükten meydana gelen sü­varilerden sipahi ve silahtarlar, savaşta padişahın çadırını, sağ ve sol ulufeciler saltanat sancaklarını, sağ ve sol garipler de or­dunun ağırlıklarıyla hazineyi korurlardı

II Eyalet Askerleri (Tımarlı Sipahiler)
Eyalet askerleri, tımarlı sipahilerden oluşuyordu Dirlik sistemine göre, sipahiler topladıkları vergilere karşılık devlete asker yetiş­tiriyorlardı Tımarlı sipahiler, Osmanlı ordusunun en büyük, en güçlü ve hareketli birlikleriydi Dirlik sahiplerinin yetiştirmek zo­runda olduğu, atı ve silahı olan savaşa hazır durumda bulunan askerlere cebelü denirdi Tımarlı sipahiler tamamen Türklerden meydana geliyordu Diğer zamanlarda kendi işleriyle uğraşan tı­marlı sipahiler, sefer emri geldiğinde savaşa giderlerdi Kanuni döneminde 12 bin yeniçeriye karşılık, 100-150 bin ka­dar tımarlı sipahi vardı

III Bağlı Beylik Ve Ülkelerin Kuvvetleri
Savaş zamanlarında Kırım Eflak ve Boğdan askerleri de Os­manlı ordusunda görev yaparlardı Bunlar içinde en önemlisi Kı­rım kuvvetleriydi Zamanla akıncı birliklerin yerini de alan Kırım kuvvetleri, vurucu güç olarak görev yapıyorlardı,

Osmanlı Donanması
Orhan Bey devrinde Karamürsel'de tersane kuruldu (1327) Osmanlı Devleti Karesioğullarmın topraklarını aldıktan sonra bir donanmaya sahip oldu 1350'lerde de Edincik deniz üssü kurul­du, l, Bayezid döneminde de Gelibolu tersanesi yapıldı Os­manlı denizciliği Fatih'in 400 parçalık bir donanma oluşturmasıyla daha da güçlendi

Kanuni devrinde Barbaros Hayrettin Paşa'nın Osmanlı hizmeti­ne girmesiyle Osmanlılar Akdeniz'de en üstün güç oldular Os­manlı gemileri istanbul Süveyş, Gelibolu Basra Rusçuk, Sinop ve izmit tersanelerinde yapılıyordu

VAKIF SiSTEMi
Osmanlı Devleti'nde toplumun bazı ihtiyaçlarının karşılanması zenginlerin kurdukları vakıflara bırakılmıştır Kişilerin sahip ol­dukları mallarının tamamını veya bir kısmını halkın yararına sunmasına vakıf denir

Tarihin seyri içinde vakıflar, sosyal, ekonomik, eğitim, sağlık, sanat, mimari, ulaşım ve bayındırlık alanında önemli rol oy namışlardır

OSMANLI TOPLUMU

Toplum Yapısı
Osmanlı Devleti, çok uluslu ve çok dinli bir yapıya sahipti Ancak Türkler, devletin kurucusu olarak esas unsuru meydana getiri­yordu Fakat yine de bütün Müslümanlar hakim unsur durumun­daydılar
Osmanlı Devleti'nde toplum, yönetenler (asken) ve yönetilenler (reaya) olarak ikiye ayrılıyordu

a Askeriler (Yönetenler)
Askeri sınıf yani yönetenler, padişahın kendilerine dini adli askeri ya da idari yetki tanıdığı devlet görevlilerinden oluşmak­taydı Bunlar, saray halkı, seyfiye ilmiye ve kalemiye grupla­rından oluşuyordu Askeri sınıfın en önemli özelliği vergi yükümlülüğü dışında bırakılmalarıdır

Saray halkı: Osmanlı Devleti nde hem padişahların oturaukla-rı yer, hem de en yüksek devlet görevlilerinden bazılarının çalış­tığı merkez saraydı

Seyfiye:Osmanlı toplumunda, yönetim görevi de bulunan askeri grup 'seyfiye" olarak adlandırılmıştırSeyfiye ehl-ı örf veya ümera olarak da isimlendirilmiştir Seyfıye kapıkulu ve tımar sistemleri içinde yetişen ve görev yapan kişilerden meydana geliyordu Vezirler, beylerbeyi, sancakbeyleri kapıkulu askerleri tımarlı si­pahiler seyfiye sınıfına dahildi Seyfiye sınıfı yaptıkları görev karşılığında devletten ulufe veya dirlik alırlardı Kapıkulları, en-derun görevlileri, kale muhafızları, subaşılar ve asesler maaşla­rını hazineden nakit olarak alırlardı Tımarlı sipahiler, sancak
beyleri, beylerbeyleri ve vezirler ise hizmet karşılığında dirlik (tı­mar) alırlardı

ilmiye:ilmiye, yargıçlık, noterlik ve mahalli yönetim işlerini yürüten ka­dılardan, tıp ve müneccimlik yani astroloji alanındaki uzmanlar ile her seviyedeki eğitim ve öğretim elemanlarından meydana geliyordu Ayrıca imam, müezzin gibi din görevlileri, tarikat şeyhleri ve Hz Peygamber'in soyundan gelen seyyid ve şerifler de ilmiyeye dahildi
ilmiye mensuplarının büyük çoğunluğu Türk asıllıdır Eği­timle ilgili ilmiye mensupları ücretlerini, hazineden veya vakıftan nakit olarak alırlardı Kadılar devletten maaş almazlar, gördükle­ri dava ve yaptıkları işlemlerden aldıkları harçlarla geçimlerini sağlarlardıforumsinsinet

ilmiyenin bir diğer üyesi de kazaskerlerdi Divan'da büyük davalara bakarlar, kadı ve müderrisleri tayin ederlerdi
ilmiye teşkilatının başı Şeyhülislâm'dır Din işleri, vakıflar, eğtim ve kültür müesseseleri, mahkemeler Şeyhülislâm'ın kont­rol ve denetimindedir Şeyhülislâm'ın en önemli görevi fetva ver­mekti
ilmiye sınıfının başlıca görevleri fetva (ifta), eğitim (tedrisat) ve adaletti (kaza)

Kalemiye:Osmanlı idari ve mali bürokrasisinin mensuplarından oluşuyor­du Divan'daki temsilcileri Nişancı ve Defterdarlardı Nişancı, tı­mar sistemini uygulayan organizasyonun başında bulunuyordu Ayrıca Divan yazışmaları başta olmak üzere devlet merkezinde­ki bütün resmi işlemleri emrindeki katiplerle yürütüyordu Defter­darlar da maliye ile ilgili olarak aynı işleri yapıyorlardı Küttab sı­nıfı bu fonksiyonlarıyla örf alanındaki kuralları uygulayan gruptu Bunlar hem kural koyarlar, hem de uygularlardı Bu açıdan dev­letin işleyişinde önemli bir rol üstlenmişlerdi

b Reaya (Yönetilenler)
Osmanlı Devleti'nde yönetilenlere "reaya" denirdi XIX yüzyıl­dan sonra reaya, daha çok Müslüman olmayanlar için kullanılır­dı Reaya ile askeri sınıfın farkı, reayanın vergi ödemesi, asker­lerin ise vergi vermemesiydi
Yönetilenler dini yönden de üçe ayrılmıştı:

Müslümanlar:Müslümanlar yönetici olurlar, askerlik yaparlar ve öşür verirlerdi Müslümanlar genellikle, tarım ve sanatla uğraşırlardı

Hristiyanlar ve Museviler: Hristiyan ve Museviler askerlik yap­mazlar, buna karşılık "Cizye" denilen vergiyi verirlerdi Cizye ye­tişkin ve sağlıklı erkeklerden alınırdı Genellikle ticaret ve tarım­la uğraşıyorlardı Islahat Fermanı ile devlet memuru olma hak­kını elde ettiler

Alıntı Yaparak Cevapla