Konu
:
İbn-İ Sinâ
Yalnız Mesajı Göster
İbn-İ Sinâ
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
İbn-İ Sinâ
İbn-i SİNÂ:
Bakımlıyız
Com -
İbn-i SİNÂ
(980 - 1037)
Ailesi Belh'ten gelerek Buhara'ya yerleşmişti
İbn Sinâ
babası Abdullah
maliyeye ait bir görevle Afşan'dayken orada doğdu
Olağanüstü bir zekâ sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur‘an-ı Kerim'i ezberledi
18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrendi
57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman 150'den fazla eser bıraktı
Eserleri Latince’ye ve Almanca’ya çevrilmiş
tıp
kimya ve felsefe alanında Avrupa’ya ışık vermiştir
Onu Latinler “Avicenna” adıyla anarlar ve eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler
İbn Sinâ
daha çocukluğunda
çevresini hayrete düşüren bir zekâ ve hafıza örneği göstermiştir
Küçük yaşta çağının bütün
ilimlerini öğrenmişti
Gündüz ve gece okumakla vakit geçirir
mum ışığında saatlerce
çoğu zaman sabahlara kadar çalışırdı
Pek az uyurdu
Buhara Emiri Nuh İbni Mansur’u ağır bir hastalıktan kurtardı ve bu yüzden de Samanoğulları sarayının kütüphanesinde çalışma iznini aldı
Bu sayede pek çok eseri elinin altında bulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi
Hükümdar öldüğü zaman o
henüz yirmi yaşındaydı ve Buhârâ'dan ayrılarak Harzem'e gitti: EI-Bîrûni gibi büyük bir şöhret ve değerin
onun çalışkanlığına
bilgisine değer vermesi
kendisini yanına kabul etmesi
beraber çalışması
hakkında kıskançlığa yol açtı
Bu yüzden takibata bile uğradı
Harzem'de barınama***** yeniden yollara düştü
Şehirden şehre dolaşarak nihayet Hemedan'a kadar geldi ve orada kalmaya karar verdi
İbni Sînâ
çoğu fizik
astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmıştı
Farsça olan birkaçı dışında bunların hepsi Arapça'dır
Çünkü o devirde ilim eserlerini Arap diliyle yazmak âdetti
Arapça'ya bu bakımdan değer verilirdi
Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur
Bu yüzden doğu ve batı hekimliğine kelimenin tam anlamıyla
600 yıl
hükmetmiştir
Eserleri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbn Sinâ
yanlış olarak bir süre Avrupa'da İranlı hekim ve filozof olarak tanınmıştır
Bunun da sebebi
eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır
Bununla beraber
batılılar da kendisini Hâkim-i Tıb
yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir
16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbn Sinâ
resmî saray doktorluğu da yapmıştır
Matematik
astronomi
geometri alanlarında geniş araştırmaları vardır
İbni Sînâ
tıp araştırmaları yaparken bazı hastalıkların bulaşmasında göze görünmeyen birtakım yaratıkların etkisi olduğunu
yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmeyen mahluklardan eserlerinde sık sık bahsetmiştir
Mikroskobun henüz bilinmediği bir devirde böyle bir yargıya varmak çok ilginçtir
Şifa adlı eseri bir felsefe ansiklopedisidir
Diğer eserlerine gelince bunlar arasında en tanınmış olanlarından: el-Kanun fi’t-Tıb isimli kitabı tamamen bir tıp ansiklopedisidir
Necât ve İşârât adlı kitapları ve Aristo’nun felsefesini anlatan yirmi ciltlik Kitâbü’l-İnsâf’ı başta gelen eserlerindendir
İbn Sinâ kimya alanında da çalıştı ve önemli keşiflerde bulundu
Bu hususta Berthelet
kimya ilminin bugünkü hale gelmesinde İbn Sinâ’nın büyük yardımı olduğunu söyler
Bu çalışmaları ve etkileriyle İbn Sinâ Doğu ve Batı kültürünü geliştiren büyük bilginlerden biri oldu
Bütün bunlardan başka İbn Sinâ çok güzel şiirler yazdı
Hatta Türkçe olarak yazmış olduğu şiirler de vardır
İbn Sinâ
1037 tarihinde Hemedan’da mide hastalığından öldü
İbn Sinâ’nın asıl büyüklüğü doktorluğundadır
Şifâ adındaki 18 ciltlik ansiklopedisi
ismine rağmen tıptan çok matematik
fizik
metafizik
teoloji
ekonomi
siyaset ve musiki konularını içine alır
Onun tıp şaheseri
kısaca Kanûn diye bilinen el-Kanûn Fi’t-Tıb adlı büyük kitabıdır
Eser
fizyoloji
hıfzıssıhha
tedavi ve farmakoloji bahislerine ayrılmıştır
Konular dikkatle incelendiğinde İbn Sinâ’nın bugünkü tıp için bile geçerli olan pek çok ileri görüşleri bulunduğunu; mesela mikroskop olmadığı halde
hastalıkların ‘mikrop’ mefhumuna benzer yaratıklarca meydana getirildiğini sezebildiğini görürüz
İbn Sinâ’nın Kanûn adlı eseri XII
yüzyılda Latince’ye çevrildi ve Batı tıp aleminde bir patlama tesiri yaptı
Roma’nın Galen’i de
Er Razi’de ilimde eriştikleri tahtlarından indirildiler ve çağın Fransa’sının en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversiteleri’nin temel kitabı Kanûn oldu
Durum XVII
yüzyılın ortalarına kadar böyle devam etti ve İbn Sinâ
700 yıl Avrupa’nın tıp hocası oldu
Altı yüzyıl önce Paris Tıp Fakültesi’nin kütüphanesinde bulunan 9 ana kitabın en başında İbn Sinâ’nın Kanûn’u yer almıştır
Bugün hala Paris Üniversitesi’nin tıp fakültesi öğrencileri St
Germain Bulvarı yanındaki büyük konferans salonunda toplandıklarında iki kişinin duvara asılı büyük boy portresiyle karşılaşırlar
Bu iki portre
İbn Sinâ ve er-Razi’ye aittir
Aristotelesçi felsefe anlayışını İslam düşüncesine göre yorumla*****
yaymaya çalışmış
görgücü-usçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuştur
Buhara yakınlarında Hormisen'de doğdu
21 Haziran 1037'de Hemedan'da öldü
Gerçek adı Ebu'l-Ali el-Hüseyin Abdullah İbn Sinâ'dır
Babası
Belh'ten göçerek Buhara'ya yerleşmiş
Samanoğulları hükümdarlarından II
Nuh döneminde sarayla ilişki kurmuş
yüksek görevler almış olan Abdullah adlı birisidir
İbn Sinâ
önce babasından
sonra çağın önde gelen bilginlerinden Natilî ve İsmail Zahid'den mantık
matematik
gökbilim öğrenimi gördü
Bir süre tıpla ilgilendi
özellikle
hastalıkların ortaya çıkış ve yayılış nedenlerini araştırdı
sağıltımla uğraştı
Bu alandaki başarısı nedeniyle
II
Nuh'un özel hekimi olarak görevlendirildi
onu sağlığa kavuşturunca
dönemin önde gelen tıp bilginlerinden biri olarak önem kazandı
İbn Sinâ'nın felsefeye karşı ilgisi deney bilimleriyle başlamış
Aristoteles ve Yeni-Platoncu görüşleri incelemekle gelişmiştir
İslam ve Yunan filozoflarının görüşlerini yorumlayan ve eleştiren İbn Sinâ'nın ele aldığı sorunlar genellikle
Aristoteles ve Farabi'nin düşünceleriyle bağımlıdır
Bunlar da
bilgi
mantık
evren (fizik)
ruhbilim
metafizik
ahlak
tanrıbilim ve bilimlerin sınıflandırılmasıdır
Belli bir düşünce dizgesine göre yapılan bu düzenlemede her sorun bağımsız olarak ele alınıp çözümüne çalışılır
Bilgi sezgi ile kazanılan kesin ilkelere göre sonuçlama yoluyla sağlanır
Bu nedenle
bilginin gerçek kaynağı sezgidir
Bilginin oluşmasında deneyin de etkisi vardır
ancak bu etki usun genel geçerlik taşıyan kurallarına uygundur
Ona göre "bütün bilgi türleri usa uygun biçimlerden oluşur
" Bilginin kesinliği ve doğruluğu usun genel kurallarıyla olan uygunluğuna bağlıdır
Us kuralları
insanın anlığında doğuştan bulunan
değişmez ve genel geçerlik taşıyan ilkelerdir
Sonradan
duyularla kazanılan bilgi için de bu kurallara uygunluk geçerlidir
Deney verileri us ilkelerine göre
yeni bir işlemden geçirilerek biçimlenir
onların bundan öte bir önem ve anlamı yoktur
Çelişmezlik
özdeşlik ve öteki varlık ilkeleri
usta bulunur
deneyden gelmez
İbn Sinâ'ya göre varlık
tasarlamakla bağlantılıdır
Bütün düşünülenler vardır ve var olanlar tasarlanabilen düşünülür biçimlerdir (makuller)
Bu nedenle
düşünmekle var olmak özdeştir
Atomcu görüşün ileri sürdüğü nitelikte bir boşluk yoktur
Uzay ise
bir nesnenin kapladığı yerin iç yüzüdür
Varlık kavramı altında toplanan bütün nesnelerin değişmeyen
sınır ve niteliklerini koruyan belli bir yeri vardır
Devinme
bir nesnenin uzayda eyleme geçişidir
Mantık insanı gerçeklere ulaştırmaz
yalnız birtakım yanılmalardan korur
Düşünme yetisi gerçeği kavramak için mantıktan geçici bir araç olarak yararlanır
Düşünme eyleminin sağlıklı olması için mantık
ilkeler ve kurallar koyabilir
anlıkta bulunan ve bilinen bilgilerden yola çıkarak
bilinmeyenleri saptama olanağı sağlar
Bu özelliği nedeniyle
mantık
düşünmenin genel kurallarını bulan
düzenleyen
bu kurallar arasındaki gerekli bağlantıyı ve birliği kuran bir bilimdir
Mantık kuralları
genel geçerlik taşıyan ve değişmeyen kesin kurallardır
Mantığın kavramlar ve yargılar olmak üzere iki alanı vardır
Her bilimsel bilgi ya kavram ya da yargılara dayanır
Kavram
ilk bilgidir ve terim ya da terim yerine geçen bir nesneyle kazanılır
Yargı ise
tasımla kazanılır
Mantığın konusu incelenirken
tanım temel alınmalıdır
Tanımlar birbirlerine bağlandıklarında
kanıt ve çıkarıma varılır
Kavram
önce tekil bir algıdır (sezgi)
Yargı ise
iki tekil terim arasındaki ilişkidir
Kavramlar
açık ve kapalı belirleme olarak ikiye ayrılır
Varlığın
töz
nicelik
nitelik
ilişki
yer
zaman
durum
iyelik
etki
edilgi gibi on kategorisi vardır
İbn Sinâ mantığında en önemli yeri tanım tutar
Bir kavramı tanımlamak için
bu kavramın bireylerinden biri göz önüne alınmalıdır
Tikelin belirlenmesi tümelden kolaydır
Eksiksiz bir tanım yakın cins ile yapılmalıdır
En yetkin tanımsa
kavramın yakın cinsi ile türsel ayrımdan oluşur
Tanım ikiye ayrılır; Gerçek tanım ve sözcük tanımları
Önermeler
yüklemli ve koşullu olabilirler
Yüklemli önerme
bir düşünce ötekine yüklendiği zaman ya onaylanır ya da yadsınır
Koşullu önermeler
bir ötekinin koşulu ya da sonucu olarak bağlanan terimlerde görülür
Önermeler varsayımlı
nitelik ve nicelikleri bakımından
tekil
belirsiz ve belirli olur
Tasım
bitişik ve ayrık olmak üzere ikiye ayrılır
Bitişik tasımların öncüleri anlam bakımından
sonuç önermesini içerir
Ayrık tasımlarda ise sonuç önermesi öncüllerde bulunabilir
Tümeller
bütün varlık türlerinin oluşumundan önce
Tanrı düşüncesinde
birer tanrısal kavram olarak vardır
Varlıkların oluş nedeni ve onlara biçim kazandıran tümellerdir
Tümeller Tanrı'da ussal olarak bulunan
nesnelerde ve bireylerde içkin olan
öteki de nesnelerin dışında ve anlıkla birlikte olan mantıksal tümel diye üçe ayrılır
Birinci türe giren tümel
metafiziği ilgilendirir
İbn Sinâ fiziği
metafiziğe giriş olarak düşünür
Fiziğin konusu madde ve biçimden oluşan nesnelerdir
Biçim
maddeden önce yaratılmıştır
Maddeye bir töz özelliği kazandıran biçimdir
Maddeden sonra ilinek gelir
Biçimler maddeye
ilinekler ise
töze katılır
Doğal nesneler kendi öz ve nitelikleriyle bilinir
Bütün nitelikler de birinci nitelikler ve ikinci nitelikler olmak üzere ikiye ayrılır
Birinci nitelikler nesnelere bağlıdır
ikinciler ise
nesnelerden ayrı olarak varlığını sürdürür
İbn Sinâ'ya göre
nesnel evrende bulunan güç ve devinimin temelini ikinci nitelikler oluşturur
Nesneler
kendilerinde bulunan gizli güçle devinime geçerler
Bu güç ise
doğal güç
öznel güç
tinsel güç olmak üzere üç türlüdür
Doğal güç
nesnede doğal biçim ve yerlerle ilgili nitelikleri taşır
Çekim ve ağırlık bu türdendir
Öznel güç
nesneyi devingen ya da durağan duruma getirir
Bunda da
bilinçli ya da bilinçsiz olma özelliği bulunur
Tinsel güç
herhangi bir organın
aracın yardımı olmaksızın doğrudan doğruya bir istençle eylemde bulunmaktadır
Buna
gök katlarının özleri adı da verilir
İbn Sinâ'nın geliştirdiği bu güç kuramının kaynağı Aristoteles ve Yeni-Platonculuk'tur
Ancak
o bu güçlerin sonsuz olduğu kanısında değildir
Ona göre
zaman ve devinim kavramları da birbirine bağlıdır
çünkü
devinimin bulunmadığı
algılanmadığı bir yerde zaman da yoktur
İbn Sinâ'nın felsefesinde
Aristoteles'in geliştirdiği düşünce dizgesine uygun olarak
ruh kavramının önemli bir yer tuttuğu görülür
Ona göre
biri bitkisel
öteki insanla ilgili olmak üzere
iki türlü ruh vardır
İnsan ruhu
gövdeye gereksinme duymadan
doğrudan doğruya kendini bilir
bu nedenle
tinsel bir tözdür
Gövdeyi devindiren
ona dirilik kazandıran bu tözün başka bir özelliği de
yetkin düşünme yeteneği anlık olmasıdır
Düşünme eylemi yaratan ruhtur
o gövdeyi gerektirmez
ancak gövde var olabilmek için tini gereksinir
İnsan ruhu gövde biçiminde değildir
usa uygun biçimleri kavramaya elverişli bir töz olduğundan
gövdesel yapıda yer alamaz
Gövde
bölünebilen öğelerden oluşmuş bir bütündür
oysa tin
bir birliktir
bölünmeye elverişli değildir
sürekli olarak özünü ve birliğini korur
Tin
bütün izlenimleri gövde aracılığıyla alır
anlık yoluyla kavramları
kavramlara dayanarak usa vurmayı oluşturur
Bu yüzden
gövdeyle dolaylı bir bağlantısı vardır
Ancak
bu bağlantı tin için bir oluş koşulu değildir
Canlı sorununa
gözleme dayalı bir ruhbilim anlayışıyla çözüm arayan İbn Sinâ'ya göre dirilik bir bileşimdir
Doğal organların
göksel güçler yardımıyla bileşmesinden canlılar ortaya çıkar
Bu olay da
belli aşamalara uygun olarak gerçekleşir
İlk ortaya çıkan canlı bitkidir
Bitkide tohumla üreme
beslenme ve büyüme güçleri vardır
İkinci aşamada ortaya çıkan hayvanda ise
kendi kendine devinme ve algı güçleri bulunur
Devinme gücünden isteme ve öfke doğar
Algı gücü de
iç ve dış algı olmak üzere ikiye ayrılır
İnsan özü doğal evrim sürecinde en üst düzeyde gerçekleşmiş bir oluşumdur
bu nedenle
öteki varlıklardan ayrılır
İnsanda dış algı duyumlarla
iç algı da
beynin ön boşluğunda bulunan ortak duyu ile sağlanır
Duyularla alınan izlenimler bu ortak duyu ile beyne gider
Beynin
ön boşluğunda sonunda
tasarlama yetisi bulunur
Bu yeti duyu izlenimlerini sağlamaya yarar
İnsan için en önemli olan düşünen öz yapıcı ve bilici güçlerle donatılmıştır
Yapıcı güç (us) gerekli ve özel eylemler için gövdeyi uyarır
Bilici güç ise
yapıcı gücü yönlendirir
Özdekten ayrılan tümel biçimlerin izlerini alır
Bu biçimler soyutsa onları kavrar
değilse soyutla***** kavrar
İnsanda iyiyi kötüden
yararlıyı yararsızdan ayıran yapıcı güçtür
bu nedenle bir istenç niteliğindedir
Us konusunda İbn Sinâ ayrı bir düşünce ortaya atmıştır
Ona göre us beş türlüdür
Özdeksel us
bütün insanlarda ortak olup
kavramayı
bilmeyi sağlayan bir yetenektir
Bir yeti olarak işlek us
yalın
açık ve seçik olanı bilir
eyleme yöneliktir
durağan bir güç niteliğinde değildir
Eylemsel us
kazanılmış verileri kavrar ve ikinci aşamada bulunan ustan daha üstündür
Kazanılmış us
kendisine verilen ve düşünebilen nesneleri bilir
Aşama bakımından usun olgunluk basamağında bulunur
Bu aşamada usun kavrayabileceği konular kendi özünde de vardır
Kutsal us
usun en yüksek aşamasıdır
Bütün varlık türlerinin özünü
kaynağını
onları oluşturan gücü
başka bir aracıya gereksinme duymadan
bir bütünlük içinde kavrar
İnsan
ayrıntıları duyularla algılar
tümelleri usla kavrar
Tümelleri kavrayan yetkin us
nesneleri anlama yeteneği olan etkin usa olanak sağlar
İnsan usunun algıladığı ayrıntılar
kendi varlıkları dolayısıyla değil
nedenleri yüzünden vardır
Us
bu kavranabilir nesneleri kazanabilmek için ilkin duyu verilerinden yararlanır
Sonra duyu verilerini usun genel kurallarına göre işlemden geçirir
yargıları ortaya koymada onları aşar
Yaratılış konusunda İbn Sinâ
varlığın sıralı düzeninde
"bir'den bir çıkar" ilkesine dayanır
İlk "bir"
zorunlu varlık
Tanrı'dır
O'nun varlığı yalnız kendisini gerektirir
Var olma
Tanrı'nın özünden gelen gerekimdir
İlk neden ilk gerçekliktir
Tanrı'dan ilk us ortaya çıkar
Çokluk bu usla başlar
Bundan da felek ve nefsin usları türer
Her ustan da
o usun özü ve cismi oluşur
Us cismi aracısız olarak devindiremeyeceği için
uslar sırasının sonunda etkin us
akıl bulunur
Ondan da dünya ile ilgili nesnelerin maddesi
cisimlerin biçimleri ve insan özleri doğar
Etkin us
tümünün yöneticisidir
Yaratılış önsüzdür ve yeri de maddedir
Madde
soyut ve tüm varlığın öncesiz olanı
nefsin eylem alanı
sınırı ve tüm parçaların kaynağıdır
İlk us
kendisini ve zorunlu varlığı bilir
Buradan ikilik doğar
İlk us kendinde olanaklı
ilk varlık için ise zorunludur
Her tikel feleğin ilk kımıldatıcısı vardır
İlk kımıldatıcıları eyleme sokan tinsel varlıklardır
Her feleğin de iyiliğini düşünen kımıldatıcı bir nefsi vardır
Nefsin eylemi
etkin usa ulaşır
Evrenin varlığı
zorunlu olan
Tanrı'yı gerektirir
Başka bir varlığın etkisiyle var olan evren sonsuz olamaz
Devinme
nesnenin özünde saklı güçten doğar
Her nesnenin özünde devindirici bir güç vardır
Nesne kendini kendinin etkin öznesi değildir
Bu güç
nesneye biçim de kazandırır
İbn Sinâ metafiziği genelde Aristoteles metafiziği ile Yeni-Platonculuk ve Kelam'ın bireşimidir
Konusu
ilkler ilki
tüm oluşların
yaratışların
varlık bütününün kaynağı olan Tanrı'dır
Tanrı
bütünlüğü nedeniyle nesnelerde
olay ve eylemlerde görünüş alanına çıkar
Varlık vardır
yok olamaz
Varlık üç bölüme ayrılır:
1
Olanaklı varlık
nesnelerle ilgili değişimin
oluş ve bozulmanın egemen olduğu varlıktır
Bu varlık ortamında görülen ne varsa belli bir süre içinde başlar ve biter
2
Kendiliğinden olanaklı varlık
Olanaklı olmasına karşın
ilk nedenle ilişkilerinden dolayı zorunluluk kazanır
Tümellerin
yasaların bulunduğu evren
Gök kürelerin usları böyledir
3
Kendiliğinden zorunlu varlık
ilk neden ya da Tanrı'dır
Değişmez ve çoğalmaz
Çokluklar ondadır
Tanrısal zorunluluk ilkesi tüm yaratılanların da temel ilkesidir
İbn Sinâ'nın benimsediği tanrıbilim dört ana konuyu içerir; Evren
ötedünya
ahiret
peygamberlik
Tanrı
Evren yaratılmıştır
Yaratıcı ve varedici Tanrı'dır
O Kelamcılar'ın dediği gibi özgün yapıcı değildir
zorunludur
İlk neden önsüz ve sonsuzdur
Evrenin yaratılması
Tanrı'nın daha önceden varoluşunu gerektirir
Evrenin bütününde yer alan gök katları tanrısal evrenin varlıklarıdır
bunların özleri meleklerdir
Madde dünyasında oluş ve bozulma vardır
Onların tanrısal niteliği yoktur
Bu yaratma olayı da bir fışkırmadır
Ölüm
tinin gövdeden ayrılmasıdır
Gövdelerden ayrılan tinlerin geldikleri kaynakta toplanmaları insanda ötedünya kavramını oluşturur
Ruh
tinsel bir tözdür
ölümsüzdür
Gövdeye egemendir
Ruh gövdeye girmeden önce etkin usta vardı
İnsana bireyselliğini kazandıran odur
Gövdenin yok olması
ruhun varlığını etkilemez
Dirilme tinseldir
İnsanları yaratan Tanrı
onlara verdiği özgür istençle iyi ile kötüyü seçme olanağı sağladı
İstenç özgürlüğü
usla utku arasındaki çatışmadan ve ilkinin üstünlüğünden doğar
İnsan elinden çıkan bütün bağımsız eylemler tanrısal kayra ile gerçekleşir
Özgür istenç tüm insanlarda vardır
Peygamberler de bu bakımdan birer insandır
Ancak
onlarda insanların en yüceleri olan bilginlerde
bilgilerde olduğu gibi bir seziş vardır
Bu üstün seziş gücü
kavrayış yeteneği peygamberlerin etkin us ile buluşmalarını
gerçekleri kavramalarını sağlar
Bu üstün güç ve kavrayış vahy adını alır
Üstün anlayış gücü taşıyan melekler
vahyi peygamberlere ulaştırırlar
Tanrı
özü gereği bilicidir
Kendi özünü bilmesi yaratmayı gerekli kılar
İbn Sinâ İslam dinine ve Kuran'a dayanarak bilmeyi yaratma olarak niteler
Yaratma eylemi Tanrı'nın kendi özüne karşı duyduğu sevgiden dolayıdır
Tanrı tümelleri bilir
Tikellerle ilgili bilgisi de
tümel nedensellikleri bilmesindendir
Madde ve biçimin ilişkileri üzerinde bilimleri iç bölümde ele alırlar:
1
Maddeden ayrılmamış biçimlerin bilimi: Doğa bilimleri ya da aşağı bilimler
2
Maddesinden iyice ayrı biçimlerin bilimi: Metafizik
mantık gibi yüksek bilimler
3
Maddesinden ancak zihinde ayrılabilen
kimi yerde ayrı kimi yerde bir olan biçimlerin bilimi:
Matematik
geometri
orta bilimler
Zihin bu biçimleri doğru olarak maddesinden soyutlar
Felsefe ise
kuramsal ve pratik diye ikiye ayrılır
Kuramsal olan
bilmek yeteneğiyle elde edilen bilgileri kapsar
Doğa felsefesi
matematik felsefesi ve metafizik gibi pratik felsefe
bilmek ve eylemde bulunmak üzere elde edilen bilgilere dayanır
İbn Sinâ
gerek Doğu gerekse Batı filozoflarını etkiledi
Gazali
özellikle
ruh anlayışında ondan etkilendi
İbn Sinâ'nın deneyci yanı
Gazali'yi kuşkuculuk'a ***ürdü
Yapıtları 12
yy'da Latince'ye çevrildi
ünü yayıldı
Tanrıbilimci filozof Albertus Magnus
tin ve us ile güçleri konusunda İbn Sinâ'dan yararlandı
Başlıca Yapıtları:
El-Kanun fi't-Tıb
(ö
s)
1593
("Hekimlik Yasası");
Kitabü'l-Necat
(ö
s)
1593
("Kurtuluş Kitabı");
Risale fi-İlmü'l-Ahlak
(ö
s)
1880
("Ahlak Konusunda Kitapçık");
İşarat ve'l-Tembihat
(ö
s)
1892
("Belirtiler ve Uyarılar");
Kitabü'ş-Şifa
(ö
s)
1927
("Sağlık Kitabı")
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul