Konu
:
E-F...İle Baslayan Deyiler Ve Aciklamasi
Yalnız Mesajı Göster
E-F...İle Baslayan Deyiler Ve Aciklamasi
08-25-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
E-F...İle Baslayan Deyiler Ve Aciklamasi
Ecel aman verirse:
Ölmezsem
ömür yeterse
"Ecel aman verirse torunumu da görürüm
"
Ecel teri dökmek:
Çok korkmak
heyecan içinde bulunup terlemek
korku ve bunalım içinde olmak
"Köprüden geçerken ecel terleri döktüler
"
Eceli gelmek:
Ölmek
sonu gelmek
yok oluş vakti gelmek
"Herkesin eceli gelecek ve bu dünyadan göçecek
"
Eceline susamak: Ölümüne yol açacak kadar tehlikeli işlere girişmek
"Bırak o silâhı elinden
eceline mi susadın sen?"
Eciş bücüş: Çarpuk çurpuk
eğri büğrü
düzgün yanı olmayan
çirkin bir biçim almış bulunan
"Eciş bücüş bir yazıyla karşılaşınca şaşırdı
"
Edebiyat yapmak: Bir işe yaramayan
konuyu açıklamaya yetmeyen
gerçeği yansıtmayan süslü
parlak ve gereksiz sözler söylemek
"Edebiyat yapmaya amma da meraklı bir insanmış
"
Efkâr dağıtmak: Sıkıntıyı gidermek
üzüntüyü yok etmeye çalışmak
"Sahile efkâr dağıtmak için inmiş olmalı
"
Eğri (gözle) bakmak: Kötü düşünce besleyerek bakmak
"O
hiç kimseye eğri gözle bakmazdı
"
Ekmeğinden etmek: İşinden çıkarmak veya atmak
"Adamı durup dururken ekmeğinden ettiler
"
Ekmeğine yağ sürmek: Birinin yararına göre eylemde bulunmak
istemese de birinin işine yarayacak biçimde hareket etmek
"O işi bana vermemekle yabancıların ekmeğine yağ sürdün sen
"
Ekmeğini kazanmak: Geçimini temin edecek
ihtiyaçlarını karşılayacak parayı kazanmak
"Kaygılanma
ekmeğini kazanmasını bilir o
"
Ekmeğini taştan çıkarmak: En zor işleri bile yapıp geçimini sağlayacak beceriklikte olmak
her türlü işi yapmak
"Ekmeğini taştan çıkaran insanların arasına katılmakta gecikmedi
"
Ekmek elden su gölden: Kendisi kazanmayıp başkalarının kazancı ile geçinen kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır
Ekmek kapısı: Çalışıp para kazanılan
geçim sağlayan iş yeri
"O dükkân benim ekmek kapım
asla satmam
satamam onu!"
Ekmek parası: Kazanç
geçinmek için kazanılan para
"Ekmek parası kolay kolay kazanılmıyor
"
Eksik gedik: Ufak tefek ihtiyaçlar
"İkramiye ile eksiği gediği kapadılar
"
Ekşi yüz: Somurtkan
asık yüz
"Onun ekşi yüz göstermeye hakkı yoktu
"
El açmak: 1
Dilenmek
2
Başkasının yardımını almak için yalvarmak
"İhtiyarlayıp da el açacağı hiç aklına gelmemişti
"
El altından: Kimsenin haberi olmadan
gizlice
"Parayı el altından verdi
"
El atmak: 1
Bir işe girişmek
2
Birisinin işine karışmak
"Üstüne vazife olmayan işe el atma sakın!
"
El ayak çekilmek: Ortalıkta kimse kalmamak
ıssızlaşıp sessizleşmek
"Bu iş ancak el ayak çekildikten sonra yapılır
"
El basmak: Yemin etmek
kutsal bir şey üzerine el koyarak ant içmek
"Kur`ân`a el basarım ki bu işi ben yapmadım
"
El çabukluğu: 1
Bir işi çok çabuk yapabilme ustalığı
2
Hilesini kimseye sezdirmeyecek biçimde yapabilme
"Adamın cebinden el çabukluğu ile cüzdanı çekiverdi
"
Elde avuçta bir şey kalmamak: Parasını
malını
tüm varlığını harcayıp bitirmiş olmak
"Elde avuçta bir şey kalmayınca ne yapacağını şaşırdı
"
Elde etmek: 1
Bir şeye sahip olmak
2
Bir kimseyi kendi yanına çekmek
"Onun gibi dürüstleri elde edemezsin
boşuna uğraşma
"
Elde kalmak: 1
Bir malın satılmayıp geride kalan kısmı
2
Harcanandan arta kalmış olmak
"Şu kasadaki üzümler elde kaldı
"
Elden ayaktan düşmek (veya kesilmek): Yaşlılık
hastalık sebebiyle iş yapamaz
yürüyemez
kendi işini göremez duruma gelmek
"Allah kimseyi elden ayaktan düşürmesin
"
Elden çıkmak: Malı olmaktan çıkmak
"O arsa elden çıktığı için üzüldüm
"
Elden düşme: Az kullanılmış
"Elden düşme bir araba aldı
"
Elden ele dolaşmak: Pek çok kişi tarafından kullanılmak
bir çok sahip eline geçmek
"Elden ele dolaşan atı nihayet geri almayı başardı
"
Elden geçirmek: Eksiklikleri düzeltmek
onarmak; denetlemek için pek çok şeyi ele alıp yoklamak
gözden geçirmek
"Yaptığın işi bir daha elden geçir
"
Elden gitmek: Bir şeyi yitirmek
ondan yoksun kalmak
"Bütün mal mülk bir hiç uğruna elden gitti
"
Ele almak: 1
Bir şey üzerinde çalışmaya başlamış olmak
2
İncelemek
araştırmak veya tenkit etmek
"Konuyu yeni baştan bir daha ele alalım
"
Ele avuca sığmamak: 1
Şımarık davranmak
2
Söz dinlememek
kural tanımamak
zapt edilememek
"Sen ne ele avuca sığmaz bir çocukmuşsun meğer
"
Ele geçirmek: Sahip olmak
kaçan bir kimseyi yakalamak
"Şu toprak parçasını da ele geçirdik mi işimiz tamam demektir
"
El elde baş başta: 1
Masrafla para birbirine denk geldi
2
Yapılan işin sonunda ne kâr ne de zarar edildi
"Alışverişten el elde baş başta döndü
"
Elekten geçirmek: Titizlikle seçmek; iyiyi kötüyü
doğruyu yanlışı birbirinden ayırmak
"Şu dosyayı bir daha elekten geçirin
"
El ele vermek: Güçleri birleştirip işbirliği yapmak
yardımlaşmak
"Bu yolu ancak el ele verirsek yapabiliriz
"
El emeği: 1
Elle yapılan işe harcanan emek
2
Elle yapılan çalışmanın karşılığı
"El emeğinin karşılığı değildir bu para
"
Ele vermek: Bulunduğu yeri haber vererek suçluyu yakalatmak
"Katili ele vermeyi kafasına koyarak sokağa çıktı
"
Eli açık: Cömert
çok para harcayan
sakınmadan para verebilen
"Eli açık olan insanları severim
"
Eli ağır: 1
Oldukça yavaş iş yapan
2
Vurunca çok acıtan
"Eli o kadar ağırmış ki enseme gülle düştü sandım
"
Eli altında olmak: 1
İstediği anda ele alıp kullanabileceği bir yerde bulunmak
2
Buyruğunda olmak
"İyi bir usta
araç ve gereçlerinin elinin altında olmasını ister
"
Eli ayağı buz kesilmek: 1
Korku
heyecan ve üzüntüden ne yapacağını bilemez duruma gelmek
donup kalmak
2
Çok üşümek
"Haydi elimiz ayağımız buz kesmeden girelim içeri
"
Eli ayağı tutmak: İş yapabilecek güçte olmak
bedenî gücü var olmak
"Çok şükür şimdilik elimiz ayağımız tutuyor
"
Eli bayraklı: Kavgacı
şirret
edepsiz
"Onun eli bayraklı bir kadın olduğunu daha yeni anladınız
"
Eli bol: Cömert
esirgemeyen
çok para ve eşyası olan
"Duyduğumuza göre Hasan Çavuş eli bol bir insanmış
"
Eli boş dönmek: Umduğunu alamadan geri dönmek
"Eli boş döneceği hiç aklıma gelmezdi
"
Eli böğründe kalmak: Çaresiz kalmak
bir şey yapamaz duruma gelmek
başarısızlığa uğramak
"Tek hayvanın öldüğünü görünce eli böğründe kaldı
"
Eli cebine gitmemek (veya varmamak): Cimri olmak
para harcamaya kıyamamak
"Ondan da yardım istediler
ancak eli cebine bir türlü gitmedi
arkasını dönüp uzaklaştı
"
Eli çabuk: Süratli iş gören
"Eli çabuk adamlara ihtiyacımız var
"
Eli darda: Geçimi için para sıkıntısı çeken
"Eli darda insanlara yardım etmek insanlık borcudur
"
Eli değmemek: Bir işi yapmaya zaman bulamamak
"Odanı temizlemeye elim değmiyor
"
Elifi görse mertek sanır: Cahil
okuması yazması yoktur
"Ona mı akıl danışıyorsun
elifi görse mertek sanır o
"
Eli hafif: İncitmeden
can yakmadan iş gören
"İğneyi Hatice hemşireye vurdurun eli hafiftir onun
"
Eli kalem tutmak: 1
Yazı yazmayı bilmek
2
Düşüncelerini derli toplu güzel bir ifade ile yazabilmek
"Elin kalem tutmaz mı senin?"
Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş yapamamak
"Bırakın onu
elinden iş çıkmaz birine ihtiyacımız yok
"
Elinden tutmak: 1
Destek olmak
ilerlemesi için yardımda bulunmak
2
Yürümesine
kalkmasına
inmesine
çıkmasına yardım etmek
"Hayatım boyunca elimden tutan olmadı
"
Eline düşmek: 1
Birine muhtaç olmak
2
Yakalanmak
3
Düşmanın ya da kendisine hıncı bulunan birinin hâkimiyetinde kalmak
"Düşmanın eline düşmemek için bir yol bulmalıyız
"
Eline su dökemez: Sözü edilen kişi
değerce ondan çok geride
"Sen hamur açmakta Fatma`nın eline su dökemezsin
"
Elini çabuk tutmak: Hızlı davranmak
acele etmek
"Elimizi çabuk tutup şu kömürü yağmura yakalanmadan taşıyalım
"
Elini kana bulamak: Birini öldürmek veya yaralamak
"Zavallı çocuk
boş yere elini kana buladı
"
Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: Bir işten sonuç almaksızın dönmek
gelirken hiçbir armağan getirmemek
Elini kolunu sallaya sallaya gezmek: Pervasızca
çekinmeden
kimseden korkmadan dolaşmak
"Bunca ağır suç
işlemesine rağmen elini kolunu sallaya sallaya gezmesi şaşılacak şey doğrusu
"
Elinin hamuruyla erkek işine karışmak: Anlamadığı
bilmediği
beceremediği işleri yapmaya kalkışmak (kadınlar için)
Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Çok nazlı olmak
evde hiçbir iş yapmamak
zor işlerden kaçınmak
"Ne kadınmış o da
elini sıcak sudan soğuk suya soktuğunu görmedim daha!"
Eli sıkı: Kolay para harcamayan
cimri
çok tutumlu
"Bu kadar eli sıkı bir adam olmak zorunda değilsin
"
Eli uzun: Hırsız
fırsat buldukça bir şeyler aşırmaktan geri kalmayan
Eli varmamak: Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak
"Bulaşıkları yıkamaya bir türlü elim varmıyor
"
Eli yatmak: Bir işe eli alışkın olmak
bir işi yapabilecek el becerisi bulunmak
Eliyle koymuş gibi bulmak: Aradığı şeyi söylenen yerde çok kolay bulmak
"Onca şeyin arasında küçücük düğmeyi eliyle koymuş gibi buluverdi
"
El kadar: Küçük
küçücük
"El kadar çocuk işime karışamaz benim
"
El kaldırmak: 1
Kendisinden büyüğe vurmak için elini kaldırmak
2
Bir şey söylemek istediğini
oy verdiğini elini kaldırarak belirtmek
"Sen ne cüretle babana el kaldırırsın!"
El kapısı: 1
Bir kızın gelin gittiği ev
2
Yabancıların memleketi
evi
yurdu
"Yıllarca el kapılarında çalıştım durdum
"
El koymak: 1
Bir meselenin yetkili organlarca incelenmeye başlaması
2
Buyruğu altına almak
hükümetçe uygun görülen mal
arazi ve kuruluşa hâkim olmak
"Hükümetin el koyduğu arazi burdan başlıyor
"
Elle tutulur gözle görülür: Çok açık
gizli bir tarafı yok
"Şu zamana kadar elle tutulur gözle görülür bir iş yaptın mı sen?"
El oğlu: 1
Yabancı
2
Damat
"El oğluna güvenme sakın!"
El sürmemek: 1
Dokunmamak
hiç değmemek
2
Yapımına başlamamak
"İşe el sürmeye vakit bulamadım daha
"
El uzatmak: 1
Birine yardım etmek
2
Dokunmaya
almaya çalışmak
"O bizim bir yakınımız
ona elimizi uzatmalıyız hemen
"
El üstünde tutulmak: Çok değer verilip sevilmek
kendisine büyük ölçüde saygı gösterilmek
"Dedem ailemizde el üstünde tutulurdu
"
El yordamıyla: Tahminlerine
sezgilerine dayanıp elle yoklayarak
"El yordamıyla kibrit kutusunu buldum
"
Emeği geçmek: Bir şeyin yapılmasında kendisinin de katkısı bulunmak
"Şu caminin yapımında kimlerin emeği geçmedi ki
"
Emek vermek: Bir şeyin meydana gelmesi için özenle ve çok çalışmak
"İyi bir sonuç mu almak istiyorsun? Emek ver
gayret et
"
Emir kulu: Kendisine emredilen işi yapmak zorunda olan kimse
"Emir kulu olmak o kadar da kolay değil
"
Eninde sonunda: Nihayet
en sonunda
"Eninde sonunda onu bulacağım
"
Enine boyuna: 1
Her yönü ile
eksiksiz
bütün ihtimalleri göz önünde tutarak
2
İri yarı
gösterişli (adam)
"Şu meseleyi enine boyuna bir kez daha düşünelim
"
Ensesi kalın: Parası çok
varlıklı
sözü geçer
ödeme gücü yüksek (kimse)
"Neden şu ensesi kalın adamlardan yardım istemiyorsunuz
"
Ensesinde boza pişirmek: Sıkıştırıp tedirgin etmek
eziyet etmek
"İşlerin yavaş gittiğini gören patron işçilerin ensesinde boza pişirmeye başladı
"
Ensesine yapışmak: Yakalamak
"Bir hamlede ensesine yapıştı çocuğun
"
Ense yapmak: Yemek
içmek ve keyfine bakmak
hiç iş yapmamak
"Ense yapmayı bırak da biraz işle ilgilen
"
Er geç: Ne zaman olsa
mutlaka
"Er geç onu bulacağım
"
Esamisi okunmamak: Adı anılmamak
değer verilmemek
"Onun buralarda hiç esamisi okunmaz
"
Es geçmek: Dikkate almamak
sözleri arasında o konuya dokunmamak
"Borç meselesini es geçmesine fırsat vermeyin
"
Esip savurmak: Bağırıp çağırmak
öfke ile atıp tutmak
"Davet edilmediğini öğrenince esip savurmaya başladı
"
Eski çamlar bardak oldu: Devir değişti
eski durumların
tutumların bir önemi kalmadı
Eski defterleri karıştırmak: Eski olayları
işleri bir çıkar umuduyla tekrar ele almak
yeniden gündeme getirmek
"Eski defterleri karıştırmayı bırak artık"
Eski hamam eski tas: Hiçbir şey değişmemiş
eski durumda kalmış
"Köy aynı
insanlar aynı
eski hamam eski tas
"
Eski kafalı: Yeniliğe açık olmayan
yaşayış ve düşünce itibariyle eskiye bağlı
"Eski kafalı insanlar gittikçe azalıyor mu ne?"
Eski kurt: Tecrübeli
görmüş ve geçirmiş
mesleğini iyi bilen
hileyi ve düzeni deneyimi sayesinde hemen anlayan
"O da eski kurtlardandır
"
Eski toprak: Yaşlılığına rağmen dinçliğini
dayanıklılığını hâlâ sürdüren
gücünü kaybetmemiş kimse
"Sen eski topraksın
bizim gibi birkaç genci daha cebinden çıkartırsın
"
Eşeğini sağlam kazığa bağlamak: İşini güvenli kılacak önlemler almak
"Ne demişler: Eşeğini sağlam kazığa bağla
sonra Allah`a ısmarla
"
Eşek kadar: Büyük
iri; aşırı derecede gelişmiş
"Eşek kadar oldu ama hiç söz dinlemiyor
"
Eşek sudan gelinceye kadar dövmek: Adamakıllı
çok ve iyi dövmek
"Eğer aklını başına toplamazsan seni eşek sudan gelinceye kadar döveceğim
anladın mı?"
Eşek şakası: Ağır
hoşa gitmeyen
incitici
kaba şaka
"Ben eşek şakasından hiç hoşlanmam
"
Eşiğine yüz sürmek: Bir isteğinin yerine getirilmesi için bir kimseye yalvarmak
önünde eğilmek
"İnsanların eşiğine yüz sürülmemesi gerekir
"
Eşiğini aşındırmak: Bir işi yaptırmak
gördürmek için bir yere çok gidip gelmek
"Şu köy yolu için hükümet eşiğini aşındırıp durduk
"
Eşref saat: 1
İş görecek kimsenin uysal davranacağı
aksilik çıkarmayacağı zaman
2
Bir işin olumlu yola girmesi için en uygun zaman
"İzin alabilmek için müdür beyin eşref saatini kollamaya başladı
"
Eteği ayağına dolaşmak: Telâş
korku ve heyecandan yürüyüşünü ve yapacağı işi şaşırmak
Eteğine yapışmak: 1
Bir kimsenin manevî desteğini istemek
2
Varlıklı
sözü geçer bir kimseden yardım ve himaye istemek
"Korkudan annesinin eteğine yapıştı
"
Etekleri tutuşmak: Çok telâşlanmak
heyecanlanmak
"Babasını parkta göremeyince etekleri tutuşmaya başladı
yoksa gelmeyecek miydi?"
Etekleri zil çalmak: Çok sevinmek
işler yolunda olmak
"Yazılı sınavı umduğundan iyi geçen Halit`in etekleri zil çalıyordu
"
Etek öpmek: Yaltaklanmak
dalkavukluk etmek; birine yaranmak için katına çıkıp o kimsenin eteğini öpme davranışı içinde olmak
"Bu makama etek öpe öpe çıktı soysuz herif
"
Eti ne butu ne?: 1
İmkânları
parası az
2
Çelimsiz
zayıf
küçük
"Ona baskı yapma
zavallının eti ne butu ne?"
Eti senin kemiği benim: Çocuk velilerinin öğretmene ya da ustaya çocuğun eğitiminde kendine tam yetki verdiğini anlatmak için söylenir
Et kafalı: Akılsız
anlayışı az
kavrayışı kıt olan
Etliye sütlüye karışmamak: Kendini alâkadar etmeyen meselelerden
toplumu derinden etkileyen olaylardan uzak durmak
kaçınmak ve hiçbiriyle ilgilenmemek
"Kendine sahip çık
sakın etliye sütlüye karışayım deme oğlum
"
Etrafında dört dönmek: İstediğini elde etmek amacıyla bir kimsenin
bir şeyin yanından ayrılmamak
ona aşırı ilgi göstermek
"Çocuklar Nasreddin Hoca`nın etrafında dört dönmeye başladılar
"
Et tırnak olmak: Sıkı bir ilişkiye girmek
birbirinden kopmamak
Ettiğini bulmak: Yaptığı bir kötülüğün cezasını görmek
Ev açmak: Ayrı bir eve çıkmak
yerleşmek
"Evlendikleri günün ertesinde ev açmaya karar verdiler
"
Evde kalmak: Yaşı ilerleyen kızın evlenememesi
"Evde kalmak korkusu zavallı kızı yiyip bitiriyordu
"
Evdeki hesap çarşıya uymamak: Önceden tasarlanan
düşünülen bir iş umulduğu gibi gitmemek
başka bir yönde gelişmek
"O kadar uğraştık ama evdeki hesap çarşıya uymadı
bu paraya istediğimiz gibi bir ev bulamadık
"
Evlât acısı gibi içine çökmek: Kaybettiği bir şey için çok üzülmek
"Bahçeye diktiği güllerinin dipten sökülüp atılması evlât acısı gibi içine çökmüştü
"
Eyere de gelir semere de: Her işe uyar
her işe yarar
ince işler için de kaba işler için de kullanılabilir
Eyüp sabrı: Peygamberlerden Hz
Eyyub` un başına gelen hastalığa sabredip
bundan dolayı şikâyet etmemesi; güçlük ve üzüntülere
hastalığa karşı sabretmesinden hareketle
en ağır ve sürekli üzüntülerden bile yakınmayanın büyük ve uzun sabrını anlatmak için kullanılır
Eyvallah demek: 1
Razı olmak
kabul etmek
2
Ayrılırken "Allah`a ısmarladık" anlamında kullanılır
Eyvallah etmemek: Minnet altına girip boyun eğmemek
"Aç kaldı
susuz kaldı ama kimseye eyvallah etmedi
"
Ezbere iş görmek: İncelemeden
özenmeden
gerekli olan bilgiyi almadan
gelişi güzel iş yapmak
"Ben sana ezbere iş görme demedim mi?"
Ezilip büzülmek: Güç bir duruma düştüğünü
utandığını
sıkıldığını davranışlarıyla belli etmek
"Hiçbir insanın karşımda ezilip büzülmesine tahammülüm yoktur
"
-F-
Faka basmak: Tuzağa düşmek
aldatılmak
"Beni nasıl faka bastırdılar anlayamadım bir türlü!"
Fareler cirit oynamak: Bir yer ıssız olmak
kimseler bulunmamak
"Koca köyde fareler cirit atıyordu
"
Farkına varmak: Gözüne çarpmak
orada bulunduğunu anlamak
fark etmek
"O kalabalıkta senin farkına varacaklarını sanmıyorum
"
Felce uğramak: 1
Bir işin tamamen bozulması
durup ilerleyemez olması
2
Hastalık sebebiyle organlarının bir kısmı çalışamaz duruma gelmek
kötürüm olmak
"Yaptığımız işin felce uğramasından korkuyorum
"
Feleğin çemberinden geçmek: Hayatta çok günler görmüş
acı tatlı olaylar yaşayıp tecrübe kazanmış
olgunlaşmış
"O ihtiyar mı? Feleğin çemberinden geçmiş biridir o
"
Fellik fellik aramak: Telâşla
hemen her köşeye bakarak heyecanla aramak
"Bütün her yeri fellik fellik aradım ama bıçağı bulamadım
"
Felsefe yapmak: Olayların sebep ve sonuçları üzerine kendince birtakım soyut düşünceler ileri sürmek
Fena etmek: Kötü duruma düşürmek
işini bozmak
zor durumda bırakmak
dövmek
"Biraz daha konuşursan seni fena edeceğim
"
Fener alayı: Bayram gecelerinde kalabalık halk topluluklarının
ellerinde fener veya meşalelerle şehri dolaşarak yaptıkları gösteri
Feragat sahibi: Gönlü tok
özveri gösterebilen
fedakârlık yapabilen
Fermanlı deli: Deli olduğu herkesçe bilinen
zır deli
"Halk bu ülkeyi fermanlı delilerin eline bırakmayacaktır
"
Ferman dinlememek: Kural
yasa
söz dinlememek; hiçbir yerden buyruk almamak
"Âşığın gönlü ferman dinlemez oldu
"
Fesat kumkuması: Tamamiyle kötülük düşünen
insanları birbirine düşürecek işler yapan
ortalığı karıştıran
Fırıldak çevirmek: Düzen kurmak
hileli iş görmek
"Yine ne fırıldak çeviriyorsun sen?"
Fırsat düşkünü: Çıkar sağlamak
kötülük yapmak için fırsat kollayan kimse
"Fırsat düşkünü insanlardan nefret ederim
"
Fikir almak: Birinin düşüncesinden yararlanmak
"Fikir alınacak insanlar konularında ehil kişiler olmalı
"
Fikir vermek: 1
Bir konuda düşüncesini bildirmek
2
Bir konuda yol gösterici bilgi edinmek
"Nasıl yapmalıyım? Bana biraz fikir versenize
"
Fikir yürütmek: Bir konu üzerinde kendi düşüncesini söylemek
tahminlerde bulunmak
"Bu konuda fikir yürütmek işime gelmiyor
"
Fincancı katırlarını ürkütmek: Zararı dokunacak bir kimsenin hoşuna gitmeyen bir davranışta bulunmak
"Kaymakamla konuşurken dikkatli ol
fincancı katırlarını ürkütme sakın!"
Fink atmak: Hiçbir şeye aldırmadan gönlünce gezip eğlenmek
şurada burada oynayıp zıplamak
Fiskos etmek: Birilerinin bulunduğu bir yerde birkaç kişi gizlice ve alçak sesle konuşmak
"Utanmıyor musunuz bu kadar kişi içinde fiskos etmeye?"
Fitil olmak: 1
Çok içip sarhoş olmak
2
Aşırı ölçüde kızmak
"Fitil oluyorum şu adamın hareketlerine!"
Fitne sokmak: İnsanları birbirine düşürecek
aralarını bozacak davranışta bulunmak
sözler sarf etmek
Fiyat biçmek: Bir şeyin değerini belirlemek
para karşılığını tespit etmek
"Bu malın fiyatını biçmek o kadar kolay değil
"
Fiyatı dondurmak: Fiyatın yükselmesini önlemek
fiyatların olduğu gibi kalmasını sağlamak
"Belediye et fiyatlarını dondurmaya yanaşmıyor
"
Fiyat kırmak: Fiyatı birilerinin verdiğinden az vermek
fiyatı düşürmek
"Müteahhitlerden ikisi anlaşarak ihalede fiyat kırma yoluna gittiler
"
Fol yok yumurta yok: Ortada (bir konu ile ilgili) hiçbir belirti olmadığı hâlde varmış gibi bir kuşkuya düşmek
"Henüz ortada fol yok yumurta yok
sen adama para ödemeye kalkışıyorsun
"
Fora etmek: Açmak
çözmek
"Bütün yelkenleri fora ettik
"
Formül bulmak: Bir çözüm
işi çözümleyecek çıkar yol bulmak
"Sabahtan beri bir formül bulmaya çalışıyorum
sense yatıyorsun!"
Forsu kalmamak: Sözü geçmez olmak; bir konuda saygınlığı
gücü kalmamak
"Adamları arasında da forsu kalmayacak onun
"
Foyası meydana çıkmak: Yalanı
dolanı
hilesi
kötü niteliği
kusuru ortaya çıkmak
"Yakında onun da diğerleri gibi foyası meydana çıkacak
"
Fukara babası: Yoksulları koruyup gözeten
onlara yardım elini uzatan
elden geldiğince yardım etmeyi seven kimse
Funda demir etmek: Demir atma komutu vermek
"Körfeze iyice girince kaptan funda demir edin dedi
"
Fütur getirmemek: Bezginlik getirmemek
umutsuzluğa düşmemek
"Sakın fütur getirme
göreceksin başaracağız
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul