Prof. Dr. Sinsi
|
Edebiyat Hakkında Çook Çook Önemli Bilgiler Kaçırmayın
KLASİZM
Edebiyatta eski Yunan ve Roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde gelişmiştir Bu akamın izleri bir önceki dönemde Rebelais ve Montaigne de hatta Aristoteles'tedir Klasizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir Yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir Klasizm temellerini Rönesans aristokrasisinden alır Klasizm bir bakıma aristokrasinin akımıdır 16 yüzyılda Fransa'da doğmuştur Gerçeğin yalnızca akıl yoluyla bulunacağı savunulur Sanat ideal insanı ele almalıdır, sanat eseri ahlaka uygun olmalıdır Monteigne, Descartes, Racine, La Fontaine, Moliere, Comeille bu akımın önemli temsilcilerindendir
Türk edebiyatında Şinasi klasizme yakınlığıyla bilinir Ahmet Vefik Paşa da Moliere'den çeviriler yapmıştır
ROMANTİZM
18 yüzyılın sonunda ortaya çıkan ve 19 yüzyılın ortalarına kadar uzanan akımdır Kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır Önce bir ön-romantizm dönemi denilen gelişmeler yaşanmıştır Bugelişmelerin en önemlisi, halkın beğenisinin klasizmin görkemli, katı, soylu, idealize edilmiş ve yüce anlatım biçiminden, daha yalın ve içten ve doğal anlatım biçimlerine kaymış olmasıydı Romantizm, klasizmin düzenlilik, uyumluluk, dengelilik, akılcılık ve idealleştirme gibi özelliklerine bir başkaldırı niteliğindedir Romantizm, doğduğu çağın akılcılığı ve maddeciliğine tepki olarak bireye, öznelliğe, akıl dışılığa, düş gücüne, kişiselliğe, kendiliğindenciliğe ve aşkınlığa, yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir Tarisel olarak bu dönemde gelişen orta soylu sınıfın, yani burjuvazinin duygu, düşünce ve yaşam tarzını ön plana çıkarır Soyluların zarif sanat biçimlerini yapay ve aşırı incelikli bulan bu yeni sınıf, duygusal açıdan kendisine yakın hissettiği daha gerçekçi sanat biçimlerinden yanaydı Böylece romantizm gelişme ve yaygılaşma şansı buldu Romantizmin en önemli habercisi Fransız filozof ve yazar Jean Jacques Rousseau'dur Ama İngiliz yazarlar William Wordsworth ve Samuel Taylor Coleridge'nin 1790 yılında birlikte yayınladığı Lirik Balatlar adlı eserromantizmin bildirgesi sayılır Yine İngiltere'de William Blake, Almanya'da Friedrich Hölderlin, Johann Wolfgang von Goethe, Jea Paul, Novalis, Fransa'da Chateaubriand ve Madame de Stael ilk romantizm temsilcileridir Victor Hugo, Alphonse de Lamartine, Alfred de Vigny, Nodier, Soumet, Deschamp, Alfred de Musset, büyük romantik yazarlardır Türk edebiyatında romantizmin etkisi Namık Kemal'ineserlerinde görülür Abdülhak Hamit ve Recaizade Mahmut Ekrem'in şiirlerinde, Tevfik Fikret'in ilkdönem şiirlerinde romantizmin etkisi açıkça görülür
REALİZM
Bir estetik kavram olarak 19 yüzyıl ortalarında Fransa'da ortaya çıkmıştır Nasıl ki romantizm klasizme bir başkaldırı niteliğinde ise gerçekçilik yani realizm ise, hem klasizme hem de romantizme bir başkaldırıdır Amaç, sanatı klasik ve romantik akımların yapaylığından kurtarmak, çağdaş eserler üretmek ve konularını öncelikle yüksek sınıflar ve temalarla ilgili değil, toplumsal sınıflar ve temalar arasından seçmekti Realizmin amacı, günlük yaşamın önyargısız, bilimsel bir tutumla incelenmesi ve bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır Örneği bu akamın iki güçlü temsilcisi Gustave Flaubert'in Madame Bovary adlı romanı ile Emile Zola'nın Nana adlı romanında cinsellik ve şiddet edebi bir mikroskop altında incelenerek olanca çıplaklığıyla ortaya konulmuştur Realizm felsefesinin altında güçlü bir felsefi belirlenimcilik yatar Fransız edebiyatında Flaubert, Zola'nın yanısıra Honore de Balzac, Stendhal, Rusya'da Lev Tolstoy, İvan Turgenyev, Fyodor Dostoyevski, İngiltere'de Charles Dickens ve Anthony Trollope, Amerika'da Theodore Dreiser, İrlanda'da James Joyce realizmin önemli temsilcileridir Realizm, 20 yüzyıl romanının gelişimini de önemli ölçüde etkilemiştir Realizmin etkisini, Türk edebiyatında Samipaşazade Sezai'nin "Sergüzeşt", Recaizade Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı romanlarında görürüz Nabizade Nazım'ın "Karabibik" adlı romanı köy gerçeğini anlatır Türk edebiyatında realizm, Servet-i Fünun dönemindegörülmektedir Halit Ziya Uşaklıgil'in "Mai ve Siyah"adlı eserinde realizm romantizme üstünlük sağlar
PARNASİZM
Klasizm, romantizm ve realizmin bütününe tepkili bir akımdır Temel kuralı "sanat sanat içindir" diye özetlenebilir Aslında realizmin katı toplumculuğu ve gerçekçiliğine bir karşı çıkıştır Daha çok şiirde kendini gösterir Sanatsal biçim ve sanatsal içerik kaygısı ön plandadır Ölçülü ve nesnel bir anlatım, teknik kusursuzluk ve kesin betimlemeler kullanılır Parnas şiir için "biçimciliği amaçlayan" şiir tanımı da kullanılabilir Parnasizm, bir yönüyle kendisinden sonraki doğalcılığa da kaynaklık yapmıştır Zengin bir dil, zengin bir biçim, zengin ve yoğun bir duygusallık işlenir 1830'lu yıllarda ortaya çıkmıştır Theophile Gautier'in şiirlerini, Theodore de Banville, Leconte de Lisle izlemiştir Parnasizm, edebiyat tarihinde Leconte de Lisle ile özdeşleştirilir Adarını Louis Xavier de Richard ile Catulle Mendes'in hazırlayıp Alphonse Lemerre'in bastığı Le Parnasse Contemporain (Çağdaş Parnasçılık) adlı eserden almıştır Türk edebiyatında parnasizmin etkileri Tevfik Fikret'te görülmektedir
NATÜRELİZM
19 yüzyıl sonu ve 20 yüzyıl başında etkili olmuştur Doğa bilimlerinin, özellikle de Darwinci doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin edebiyata uyarlanmasıyla gelişmiştir Edebiyatta gerçekçilik geleneğini daha da ileri götüren doğalcılar, gerçekleri ahlaksal yargılardan, seçici bir bakıştan uzak bir anlatımla ve tam bir bağlılıkla anlatmayı amaçlar Doğalcılık, bilimsel belirlenimciliği benimsemesiyle gerçekçilikten ayrılır Doğalcı yazarlar, insanı ahlaksal ve akılsal nitelikleriyle değil, rastlantısal ve fizyolojik özellileriyle ele alır Doğalcı yaklaşıma göre, çevrenin ve kalıtımın ürünü olan bireyler, dıştan gelen toplumsal ve ekonomik baskılar altında ezilir, içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davranırlar Yazgılarını
belirleyebilme gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu değillerdir
Doğalcılığın kuramsal temelini Hippolyte Taine'in Historei de la Litterature Anglaise (İngiliz edebiyatı tarihi) adlı eseri oluşturur İlk doğalcı roman Goncourt kardeşlerin bi hizmeçi kızın yaşamını inceleyen Germinie Lacarteux adlı yapıtıdır Ama Emile Zola'nın Le Roman Experimental (Deneysel Roman) adlı eseri akımın edebi bildirgesi sayılır Zola'nın yanısıra Guy de Maupassant, J K Huysmans , Leon Hennique, Henry Ceard, Paul Alexis, Alphonse Daudet doğalcı yapıda eserler veren yazarlardır Nabizade Nazım'ın ve Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanlarında natüralist öğelere rastlanır
SEMBOLİZM
Sembolizma ve sembolizm, bir düşüncenin veya olayın sayılar ve şekillerle anlatılmasıdır Bir açıdan kullandığımız harfler ve rakamlardan tutun, etrafımızda gördüğümüz geometrik şekillerde, doğanın yarattıklarında ve oluşlarda dahi sembolizmi görebiliriz Fakat bizler genellikle bunları taşıdıkları anlamlardan çok, karşımızdakilere bildiklerimizi aktarmak için
kullanırız Oysa her harfin, rakamın, geometrik şeklin taşıdıkları anlamlar ve enerjiler vardır Sembolizmin en önemli yanı, bir sembole yüklenen anlamın yıllarca değerini kaybetmeden korunabilmesidir Fakat bunun bir kötü yanı da aynı sembole gerçek anlamından veya daha doğrusu esas kullanım amacından farklı anlamlar yüklenerek kullanılmasıdır Bu nedenle semboller ile uğraşırken dikkatli olmak ve gerçeği araştırmak gerekebilir Fakat sembollerin gerçek anlamları ne kadar saptırılmaya çalışılırsa çalışılsın mutlaka birileri tarafından hep doğru olarak bilinir ve korunur Sembolizma, fleksibilitesi ve rölativitesi nedeniyle çağlara uygun dinamizmi sayesinde temel bilgi aktarım yöntemi olarak gelişmelere hemen adapte olarak hem
demodeliğe meydan okur, hem de varlığını başarıyla korur Sırların evrensel dili olan sembolizm; gizleyerek açıklar, açıklayarak gizler İnsanlar binlerce yıldır, bir düşünceyi izah etmek için birçok yollar denemişlerdir Bir düşüncenin anlamını, kademeli şekilde insanların anlayışlarına ve olgunluklarına göre birtakım kalıplar içine koyup sunmuşlardır Özellikle ezoterik, gizli tutulması gereken birçok bilgi sembollerle anlatılmıştır Yani doğrudan doğruya bir düşünce, bir bilgi izah edilmemiş, üstü adeta örtülerek bohçalandıktan sonra aktarılmıştır
EMPRESYONİZM
Empresyonizm, 19 Yüzyılın sonlarında Fransa'da resimde görülmüş, daha sonra edebiyat ve müzikte de etkili olmuş bir akımdır
Bu akımda anlam açıklığından çok kapalılık yeğlenir Dış dünyadan algılanan görüntüler ruh süzgecinden geçirildikten sonra dışa yansıtılır
Bu akımın edebiyattaki temsilcileri Baudlaire ve Verlaine'dir İzlenimcilik Türk edebiyatında da Ahmet Haşim, Cenap Şehabettin gibi şairlerin üzerinde etkili olmuştur
NEOKLASİZM
Sembolizme tepki olarak doğan bir şiir akımıdır Türk edebiyatında neoklasizmin en güçlü temsilcisi Yahya Kemal Beyatlı'dır Yahya Kemal'in şiirleri, biçim yönünden eski, öz yönünden yenidir
GELECEKÇİLİK
20 yüzyılın başlarında İtalya'da ortaya çıkmıştır Edebiyatta devrim ve dinamizmi vurgulayan akım olarak eğerlendirilir İtalyan şair, romancı, oyun yazarı ve yayın yönetmeni Filippo Tommaso Marinetti'nin 1909'de Paris'te Le Figaro gazetesinde yayınladığı bildiri ile ortaya çıktı Bildiride, "Bizler müzeleri, kütüphaneleri yerle bir edip ahlakçılık, feminizm ve bütün yararcı korkaklıklarla savaşacağız" deniyordu Bu geçmişin bütünüyle reddi demekti Aynı bildiride, "Biz dünyadaki gerçekten sağlıklı tek şeyi, yani savaşcı ve ölüme götüren güzel düşünceleriyüceltiyoruz" sözleri, siyasal alanda o dönemde gelişen faşizm'den yana bir tavrın da açık göstergesiydi Gelecekçiliğin kurucusu Marinette Avrupa'dan birçok yazarı etkilerdi Rusya'da Velemir Hlebinikov ve Mayakovski gelecekçiliğe yöneldi Rus gelecekçiler kendi bildirgelerini yayınladı Puşkin, Tolstoy, Dostoyevski reddedildi Şiirde sokak dilinin kullanılması istendi 1917 Ekim devriminden sonra da gelecekçi akım güçlendi Mayakovski'nin ölümüne kadar etkisini sürdürdü İtalya'daki gelecekçiler ilk şiir antolojisini 1912'de yayınladı İtalya'nın 1 Dünya Savaşı'na girmesini ve Mussolini'yi savunuyorlardı Onunla birlikte hapsedildiler Gelecekçilik faşizm ile özdeşleşti Ve 1920'lerin ortalarına doğru etkisini yitirdi Eserlerinde mantıklı cümleler kurmayı reddeden gelecekçilerin parolası, "sozcüklere özgürlük"tü Ezra Pound, D H Lawrence ve Giovanni Papini bu akımdan etkilenin yazar olarak sayılabilir Fütürizmin Türkiye'deki temsilcisi Nazım Hikmet'tir
DADAİZM
Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings'in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih'te Hugo Ball'in açtığı cafe'de toplandı Fransızca'da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" akımın ismi olarak seçildi Bildirisi de burada açıklandı Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir 1 Dünya Savaşı'nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır Kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupauld, Paul Eluard ve Georges Ribemont-Dessaignes'in yazılarının yer aldığı Litterature'dü Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı Dadacılar gerçeküstücülüğe yöneldi
GERÇEKÜSTÜCÜLÜK (SÜRREALİZM)
Avrupa'da 1'inci ve 2'nci dünya savaşları arasında gelişti Temelde 1910'ların ortalarında akılcılığı yadsıyan ve karşı-sanat için çalışan ilk dadacıların yapıtlarından kaynaklanır 1924'te "Manifeste du Surrealisme"i (Gerçeküstülük bildirgesi) hazırlayan şair Andre Breton'a göre gerçeküstücülük, bilinç ile bilinç dışını birleştiren bir yoldur Ve bu bütünleşme içinde düşsel dünya ile gerçek yaşam "mutlak gerçek" ya da "gerçeküstü" anlamda iç içe geçiyordu Sigmund Freud'un kuramlarından etkilenin Breton için, bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı, deha ise bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneği idi
Breton'un yanısıra Louis Aragon, Benjamen Peret, otomatik yazı yöntemleri üzerinde deneyler yaptılar Kendi deyimleriyle, "gerçeküstü dünyanın düşsel imgelerini geliştirmeye" başladılar Bu şairlerin dizelerindeki sözcükler, mantıksal bir sıra izlemek yerine bilinçdışı psikolojik süreçlerle bir araya geldiği için insanı irkiltiyordu Gerçeküstücülük, yöntemli bir araştırma ile deneyi ön planda tutuyor, insanın kendi kendisini irdeleyip çözümlemesinde sanatın yol gösterici bir araç olduğunu vurguluyordu 1925'ten sonra gerçeküstücüler dağılmaya, başka akımlara yönelmeye başladı Ama resimden, sinemaya, tiyatroya kadar bir çok sanat dalını derinden etkiledi Andre Breton'un yanısıra P J Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Artaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char gerçeküstü akımın önemli isimleridir Türk edebiyatında sürrealizmin bazı özelliklerini "İkinci Yeniler"de görmekteyiz
HARFÇİLİK
Öncülüğünü Romen asıllı şair Isidore Isou'nun yaptığı, 2'nci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir akımdır Şiirde en küçük birim olarak sözcükleri değil harfleri temel alır Bu yolla da yeni bir şiir ve yeni bir müzik yazmayı amaçlayan bir karşı-akım niteliğindedir İsou'ya göre, "harf olmayan ya da harf olmayacak hiç bir şey tinsel olarak da var olamaz " Harfçilik, edebiyatın yanısıra sinemayı, dansı, müziği ve resmi de etkilemiştir Çıkış noktaları, "sesleri,sözcükleri, imgeleri aynı anda topluca bir araya getirecek yeni anlatım yollarının araştırılması"dır Francois Dufrene, Maurice Lemaitre gibi şairler bu akımın önemli isimleridir
VAROLUŞÇULUK
İlk önce varoluşçuluğu tanımlayarak başlayalım Varoluşçuluğu tanımlamak için , sözcüğün kendisinden işe başlamak gerekir Bu yeni türetilmiş sözcük “varoluş” (existence) ismin den, ilkin “varoluşsal” (existentiel) ve varoluşla ilgili “existential” sıfatları türetilerek ve daha sonra “culuk” son eki eklenerek ortaya çıkmıştır Varoluşculuk, varoluşun önceliğini ya da ilkinliğini benimseyen bir kuramdır
İDEALİZM
Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır İdealist felsefenin tüm özellikleri edebi eserlerde yer alır 20 yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır Bireyci dünya görüşü ve simgecilik akımına bir tepki olarak doğmuştur Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan idealizm, bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi amaçlamaktadır Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu, yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains'tir Bu akımın temelleri Romains'le Chenneviere'nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir üzerine küçük inceleme) ve Georges Duhamel'le Charles Vildrac'ın kaleme aldığı Notes su la technique poetique (Şiir tekniği üzerine notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur
KİŞİLİKÇİLİK
Kişilikçilik, soyut düşüncülükle özdekçiliğin karşısına tinsel gerçekliği, sözü geçen iki bakışaçısının da parçalara böldüğü birliği yeniden yaratacak sürekli çabayı koyar Kişilikçiliğin ana yapısı şöyle özetlenebilir: Kişilik, bilinç, kendi yargısını özgürce belirleme, amaçlara yönelme, zamanın akışına karşı öz kimliğini sürdürme ve değerlere bağlanma gibi temel özellikleri nedeniyle, bütüngerçekliğin dokusunu oluşturur
Felsefi yönden Gottfried Wilhelm Leibniz bu akımın kurucusu, George Berkeley de başlıca kaynaklarından biri olarak kabul edilir Edebiyatta en önemli savunucusu Emmanuel Mounier'dir
ROMAN
Olmuş veya olması muhtemel olayların anlatıldığı uzun yazılardır İlk örneklerini 15 y y da Fransız yazar Rabelais vermiştir Ancak asıl niteliklerini Romantizm ve Realizm akımları döneminde kazanmıştır
Roman belli bir olay etrafında gelişir ve olaylar ayrıntılarıyla anlatılır Çoğu zaman şahıs kadrosu geniştir Kişiler ayrıntılı olarak tanıtılır Çevrenin tanıtımına özen gösterilir
Temsil ettiği akıma göre romantik roman, natüralist roman, realist roman; konusuna göre aşk romanı, toplumsal roman, polisiye roman, macera romanı gibi isimler alır
Türk edebiyatında Tanzimat’tan sonra görülür İlk örneği Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı romanıdır Batı romanı ölçüsünde en başarılı romanı Halit Ziya Uşaklıgil yazmıştır Namık Kemal, Mehmet Rauf, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Peyami Safa diğer ünlü romancılarımızdır
HİKAYE
Anlatımı bakımından romana benzeyen, ancak romandan daha kısa yazı türüdür
Hikâyede olaylar genellikle yüzeyseldir Kişiler çoğu zaman hayatlarının belli bir ânı içinde anlatılır Genellikle kişilerin tek yönü üzerinde ( çalışkanlık, titizlik, korkaklık vs ) durulur Bu da romanda aynı dönemlerde oluşmaya başlamış ve özellikle Realizm döneminde önemli bir tür haline gelmiştir
İki tür hikâye görülür Bunlar klasik hikâye ve modern hikâyedir
Mauppasant tarzı da denilen kilasik hikâye yukarıda anlattığımız özelliğe uyar
Çehov tarzı denen modern hikâyede ise belli bir kişi olmadığı gibi belli olaylar da çoğu kez yoktur Yazarın kendiyle sohbet ediyormuş gibi bir anlatımı vardır; çoğu kez birinci kişinin ağzından anlatıldığı olur
Türk edebiyatında yine Tanzimat’la görülmeye başlanan hikâye türünde Halit Ziya, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket, Sait Faik önemli eserler vermişlerdir
MASAL
Halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür Bir yazar tarafından sonradan yazıya geçirilmiştir
Masallarda olaylar tamamen hayal ürünüdür Yer ve zaman belli değildir Kahramanlar insan üstü özellikler gösterir İyiler hep iyi, kötüler hep kötüdür İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır Masallarda eğiticilik esastır Çoğu kez evrensel konular işlenir Dünya edebiyatında Kelile ve Dimne, Binbir Gece Masalları ünlüdür Türk edebiyatında Keloğlan en tanınmış masal kahramanıdır Eflatun Cem Güney masallarımız derlemiş ve bir kitap halinde yayımlamıştır
DENEME
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan anlattığı yazı türüdür
Deneme yazarı görüşlerini aktarırken samimi bir dil kullanır Kendi diliyle konuşuyormuş gibi bir hava içindedir
Deneme her konuda yazılabilir Ancak daha çok tercih edilen konu her devrin, her ulusun insanı ilgilendiren, kalıcı, evrensel konulardır Ele alınan konu çoğu zaman derinleştirilerek anlatılır
Denemenin özelliğini Nurullah Ataç’ın şu sözleriyle özetleyebiliriz:
“ Deneme, ben’in ülkesidir ‘Ben’ demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin ”
Denemenin ilk örneklerini Fransız yazar Montaigne vermiştir Daha sonra İngiliz yazar Bacon türü geliştirmiştir
Edebiyatımızda Cumhuriyet’ten sonra görülmeye başlanan bu türde Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Ahmet Haşim güzel örnekler vermişlerdir
FIKRA
Yazarın gündelik olayları özel bir görüşle, güzel bir üslupla, hiç kanıtlama gereği duymadan yazdığı kısa günübirlik yazılardır Bu tür yazıları nükteli hikâyecikler biçimindeki Nasrettin Hoca fıkralarıyla karıştırmayalım
Fıkra, bir gazete yazı türüdür Gazetenin belli bir köşesinde genel bir başlıkla yazılan fıkralarda mesele kısaca incelenir ve mutlaka bir sonuca varılır Daha çok alaylı bir dille, bazen eleştiri bazen sohbet tarzında yazılır Okuyucuyla sohbet ediyormuş gibi bir hava hâkimdir yazılarda
Edebiyatımızda özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınır Daha sonra Ahmet Haşim, Refik Halit, Peyami Safa sayılabilir
MAKALE
Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, belli kanıtlar, belgeler, inandırıcı veriler kullanarak kanıtlamaya çalıştığı ve böylece okuyucuyu bilgilendirmeyi amaçladığı yazı türüdür Makalede temel unsur düşüncedir
Makale, gazete ile birlikte ortaya çıkmış bir gazete yazı türüdür Bizde de ilk özel gazete olan Tercüman - ı Ahval gazetesinin çıkmasıyla görülür İlk makale de aynı gazetede Şinasi tarafından yazılmıştır
Makalede amaç bilgi aktarmak ya da görüşlerine okuyucuyu inandırmak olduğundan açık, anlaşılır, ciddi bir dil kullanılır Seçilen konuya göre uzun da olabilir kısa da
Makale her konuda yazılabilir Bu konu günlük olabileceği gibi, felsefi, bilimsel, sanatsal da olabilir Ama edebi makale elbette sanatla ilgili olanıdır
Edebiyatımızda Tanzimat döneminden beri görülen makale türünde Namık Kemal, Hüseyin Cahit, Ziya Gökalp, Peyami Safa, Falih Rıfkı Atay, Halit Fahri Ozansoy, Yaşar Nabi ünlü birkaç isimdir
ELEŞTİRİ
Bir sanatçının, bir sanat eserinin iyi ve kötü yanlarını ortaya koyarak onun gerçek değerini belirleyen yazılardır Eleştiri yazarı – yani eleştirmen – eser hakkında okuyucuyu bilgilendirir; hem eserin yazarına hem okura yol gösterir
İki tür eleştiri vardır: İzlenimsel eleştiri ve nesnel eleştiri
İzlenimsel eleştiri, Anatole France’in ilkelerini belirlediği ve eleştirmenin bir eseri kendi zevk ölçülerini göz önüne alarak incelediği eleştiri türüdür Bu tür eleştirilerde öznel yargılar çok olacağından günümüzde bu tür pek rağbet görmez
Nesnel eleştiride ise her eserin değerlendirilmesinde kullanılabilecek belli ölçütler vardır Eleştirmen mümkün olduğunca kişisel yargılarda bulunmaktan kaçınır Bilimsel araştırmalardan yararlanarak, eseri ister beğensin ister beğenmesin, tarafsız bir gözle onun değerini ortaya koyar
Avrupa’da Boielau, Saint Beuve, Taine, France eleştirileriyle tanınır
Edebiyatımızda Hüseyin Cahit, Cenap Şehabettin, Ali Canip, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Mahmet Kaplan, Cemil Meriç, eleştiri alanında yazılar yazan ünlü birkaç isimdir
GEZİ YAZISI
Gezilip görülen yerler hakkında yazılan yazılardır Kişi gezi esnasında birçok yer görür, birçok insanla tanışır; bunları hafızada tutmak güç olacağından gezi esnesında not alınır ve gezi yazılarında bunlar hikâye edilir
Gezi yazısında yazar daima gezdiği yerleri anlatmalı, uydurma, yanlış bilgiler vermemelidir Gördüklerini okuyucunun daha iyi algılaması için, karşılaştırma yapar Okur sanki o yerleri yazarla birlikte gezer gibi olur
Eski edebiyatımızda gezi yazısına seyahatname denir Bu alanda Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi ünlüdür Ancak asıl gezi yazıları Avrupa’ya açılma döneminde görülmeye başlanmış, gidieln Avrupa şehirleri ile ilgili yazılar yazılmıştır Namık Kemal, Ziya Paşa bunların başında gelir
Gezi yazılarını kitaplaştıran yazarlarımız da vardır Ahmet Mithat Efendi, Avrupa’da Bir Cevelan; Cenap Şahabettin Hac Yolunda, Avrupa Mektupları; Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi; Reşat Nuri, Anadolu Notları; Falih Rıfkı, Deniz Aşırı, Zeytin Dağı, Taymis Kıyıları bunlardan bazılarıdır
ANI
Bir yazarın kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olayları sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır Yazarın kendini okuar açtığı bir tür olduğunda içtendir ve bu yönüyle çok tutulur Anılar belli bir dönemin yorumlandığı yazılar olduğundan tarihi bir belge özelliği gösterir Ancak bu bilimsel olamaz; çünkü yazarın olaylara kişisel bakışı söz konusudur
Üslup yönüyle gezi yazısına benzerse de, yazarın dış dünyadan çok kendinden söz etmesi anıyı belli eder Zaten eski edebiyatımızda anı, gezi yazısı hatta tarih iç içedir
Özellikle Tanzimat’la başlayan anı türündeki yazılar Cumhuriyet döneminde önemli bir tür olmuştur Anılarını kitaplaştıran yazarlarımızda vardır Namık Kemal, Magosa Mektupları; Ziya Paşa, Defter – i Amal, Ahmet Rasim, Şehir Mektupları; Halit Ziya, Kırk yıl, Saray ve Ötesi; Hüseyin Cahit, Edebi Hatıralar; Falih Rıfkı, Çankaya adlı eserlerinde anılarını anlatmışlardır
BİYOGRAFİ
Bir kişinin hayatının anlatıldığı yazılardır Bunlarda amaç o kişiyi tüm yönleriyle ( hayatı, eseri, kişiliği, görüşleri vs ) tanıtmaktır Biyografi açık, sade bir dille anlatılan kişinin devrini, çevresini dikkate alarak yazılır Divan edebiyatında şairleri anlatan bu tür eserlere tezkire denirdi Türk edebiyatında bunun ilk örneğini Ali Şir Nevai vermiştir
Yazar eğer kendi hayatını anlatmışsa yazıya otobiyografi denir Çoğu zaman bunlarda sanatçı kendiyle beraber aile büyüklerinden, çevreden, aile içi durumlardan da söz eder
Otobiyografiler üslup yönüyle anıya benzer; ancak anı otobografi içinde bir bölüm sayılabilir Yani otobiyografi daha uzun bir dönemi içine alır
MEKTUP
Genel anlamda kişinin bir haberi, olayı, arzuyu bir başkasına anlattığı yazılardır Özel mektup, iş mektubu, edebi mektup türleri vardır Bunlar içinde bizi edebi mektup ilgilendiriyor
Bu tür mektuplar açık olarak bir gazetede ya da dergide yayımlanır Yazar birine hitaben herhangi bir konudaki görüşlerini, duygularını anlatır Ancak asıl amacı bunları herkese duyurmaktır
Mektup, Divan edebiyatında da kullanılmıştır Fuzuli’nin “Şikayetname” adlı eseri bu türdendir Tanzimat’tan sonra ise gazetelerde yayımlanan birçok açık mektup görülür
Bazı yazarlar mektuplardan oluşan romanlar da yazmışlardır Halide Edip’in “Handan” romanı bunlardan biridir
SOHBET
Bir konunun fazla derinleştirilmeden, biriyle konuşuyormuş gibi anlatıldığı fikir yazılarıdır Sohbet yazılarında herkesi ilgilendirecek konular seçilir Cümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir Yazar sorulu cevaplı cümlelerle, konuşuyormuş hissi verir
Üslup olarak fıkraya benzerse da gazete yazı türü olması, az sözle çok şey anlatmayı amaçlamaması, dışa dönük olması onu fıkradan ayırır
Edebiyatımızda Ahmet Rasim, Şevket Rado sohbet türüne özel bir önem vermişlerdir
GÜNLÜK
Ne gün yazıldığını belirtmek için tarih atılan, çoğu zaman her günün sonunda o gün olup bitenin, sıcağı sıcağına anlatıldığı, olaylarla ilgili yorumlar, değerlendirmeler yapıldığı yazılardır Her gün yazıldığı için kısa olan bu yazılar, yazarının hayatından izler verdiğinden içten ve sevecendir
Oktay Akbal, Suut Kemal Yetkin, Seyit Kemal Karaalioğlu’nun günlükleri kitap halinde yayımlanmıştır
|