Yalnız Mesajı Göster

Kritik Etki Yasasi

Eski 08-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kritik Etki Yasasi




KRİTİK ETKİ YASASI
Doç Dr Haluk Berkmen
Günümüzde pozitif bilim olarak tanımlanan fizik bilimi öncelikle bir felsefi bakış açısı olarak görülmelidir Çünkü doğayı anlamak gayreti içinde olan insan gözlediklerini yorumlamak durumundadır
Doğaya bakan eski insanlar iki ayrı âlem (gerçeklik alanı) görmüşlerdir Bunlardan biri dünya ve dünyada olan çeşitli değişimler, hareketler ve ilişkilerdir Diğeri ise gökte gördükleri uzak nesneler ve onların hareketleridir Böylece ay altı ve ay üstü evreni ayırmak fikri doğmuştur Çünkü ay altındaki evreni yakından tanıyabiliyor ve bir miktar kontrol da edebiliyorlardı Oysa ki ay üstü evren (güneş ve yıldızlar) tümüyle insanların kontrolü dışında, erişilmesi mümkün olmayan, uzak bir gerçeklik olarak varlığını sürdürmekte idi
Bu iki evreni ayırınca insanlar ay altı evreni inceleyen disipline “Fizik”, ay üstü evreni inceleyen disipline de “Metafizik” dediler Metafizik, fizik-ötesi anlamını taşır Ay altına yöneliş ve dünyadaki nesnelerin özelliklerini inceleyiş ise Fizik biliminin veya daha doğru bir tanımla Fizik felsefesinin konusu olmuştur Fizik felsefesi ile ilgilenen eski düşünürler özellikle madde kavramı üzerinde görüş geliştirmişlerdir Örneğin, Demokritos (MÖ5 yüzyıl) maddenin bölünemeyen en küçük parçasına atom adını koymuştur Bu iddia aslında oldukça önemli bir mantıksal önermedir
Eğer madde sonsuza kadar bölünebilse sonuçta sıfır kütleli ve sıfır hacimli bir varlığın geriye kalması gerekir Sıfır kütleli ve sıfır hacimli bir varlığın olabileceğini bugün biliyoruz Foton denen ışık paketçiği kütlesizdir ve hacmi de yoktur Fakat bundan 2500 yıl önce varlığın mutlaka hacmi ve kütlesi olması gerektiği düşüncesi hakimdi Bugün bile “nesne” deyince akla hacmi ve kütlesi olan bir varlık akla geliyor Oysa ki bu görüş artık geçerli değildir Her nesne bir enerji yumağıdır “Nesne” kavramında, canlı-cansız ayırımı yapılmamalıdır
Aristoteles (MÖ 350 li yıllarda) varlığın kategorilerinden söz etmiştir Aristo bu kategorilerin birbirlerine indirgenemeyeceğini söylemiştir Örneğin renk bir kategoridir Ağırlık ayrı bir kategoridir Bir nesnenin rengini o nesneyi tartarak bulamayız Aynı şekilde ağırlığını da sadece uzaktan bakarak tayin edemeyiz Ancak günümüzde kategoriler da kesin sınırlarla ayrılmıyorlar Örneğin radyasyon dediğimiz elektro magnetik dalgalar hangi kategoriye girerler? Işık ve tüm elektro magnetik dalgalar hem parçacık hem de dalga özelliği gösterirler Yani nesneleri parçacık ve dalga kategorilerine ayırmak mümkün değildir Modern fizik kavramları ile yakından ilgili olan kişi kesin kategorilerden söz etmekten kaçınır Günümüzde kesinlik büyük çapta yerini belirsizliğe bırakmış gibi görünüyor Hatta canlı-cansız ayırımı bile kesinliğini kaybetmiştir
Fakat belirsizliği iyi tanımlamak gerekir Belirsizliğin güncel hayattaki kavramını “rastlantı” sözünde buluyoruz Evrende iki türlü rastlantı vardır
1-Düzensiz rastlantılar: Bu tür rastlantıları bir kurala bağlamak mümkün olmamıştır ve ilerde bir kurala bağlanabilecekleri de şüphelidir
2-Düzenli rastlantılar: Bunların bir kurala bağlı olarak ortaya çıktıkları saptanmış olan rastlantılardır
Fizikçiler için “rastlantı” kavramı ancak düzenli ise araştırılmaya değer Çünkü düzenli rastlantıların altında yatan daha temel kurallar vardır ve onların bulunup açığa çıkarılmaları gerekir Örneğin meyve dalında olgulaşınca düşer Ne zaman düşeceğini bilemeyiz Çünkü düşüşünde bir düzen (kural) yoktur Ama her olgunlaşan meyve düştüğüne göre bu rastlantısal yapının altında bir düzen vardır İşte bu düzeni sağlayan kurallardan bir tanesi “Yerçekim Yasası” olup Newton tarafından ifade edilmiştir Ancak yerçekimi yasası meyvenin yere nasıl çekildiği ve hangi hızla yere düştüğü hakkında bize bilgi verir, neden düştüğü hakkında bilgi vermez Çünkü “nasıl?” sorusuna yanıt aramak kolaydır ama “neden, niçin?” sorusuna yanıt bulmak çok zordur
Deminki örnekte olgunlaşan meyvenin “neden yere düştüğü” sorusu çok daha derin bir yasadan dolayıdır Bu yasa da varlığın varlığını sürdürme yasası olarak ifade edilebilir Yani, var olan bir nesne tümüyle yok olmaz Ancak şekil değiştirir ve bir yolunu bulup varlığını sürdürür
Kimyacı Lavoiser (1743-1794) “Hiçbir şey yoktan var olmaz ve var olan hiçbir şey vardan yok olmazdemişti Bugünkü anlayışımıza göre “Her nesne enerjidir ve enerji yok olmayıp dönüşür”, diyebiliriz Fizikçilerin araştırma alanına Enerjinin dönüşüm ortamıda diyebiliriz Çünkü nesnelerin etkileşimleri incelenirken, aslında enerji türleri ve onların birbirlerine nasıl dönüştükleri incelenmektedir Fizikçi bu incelemeyi de doğayı sorgulayarak ve aldığı yanıtları yorumlayarak sürdürür Fizikçi yorumlarını tutarlı bir yapıya dönüştürmekle kalmaz, kurduğu yapıyı sürekli sorgulayarak yeni gözlem ve deneyler karşısındaki başarısını da sınar
Bu yaklaşıma deneme-yanılma metodu diyebiliriz Ortaya atılan her yeni fikir veya eylem yeni bir deneme olarak görülmelidir Fikren ortaya atılan yeni paradigma yeni bir deneme metodudur Modelin öngörüleri deney ve gözlemler tarafından desteklenirse yanılmamış demektir Yok eğer deney ve gözlemler tarafından destek görmüyorsa yanılmış demektir
Deneme-yanılma metodunun özünde bilgi-varlık ilişkisi bulunmaktadır Yeni bir düşünce modeli yeni bir bilgi demektir Çünkü doğaya yeni bir bakış açısıyla baktığımızda yeni bilgi üretmiş oluruz Bu bilgi varlığın yeni bir yüzünü bize gösterir Varlık bin bir yüzlü bir elmasa benzer Siz bir yüzünü aydınlatsanız da bin tane daha bilmediğiniz yüz karanlıkta kalır Bilim varlığın bir yüzünü aydınlattığında, o yüze yakın olan birkaç yüzün de kenar bölgelerini aydınlatmış olur Kenar bölgelerde yeni bilinmeyen varlıklar ortaya çıkar Yani, bilgi varlık üretir Bu durumda bilim ortaya çıkan bu yeni varlık türlerini anlamaya çalışır ve yeni modeller üretir Dolayısıyla, bilgi varlık üretirken varlık da yeni bilgilere yol açar Bu yumurta-tavuk ilişkisi sürer gider

Alıntı Yaparak Cevapla