| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Neo Spiritüalizm İlkeleri 
 
            Neo Spiritüalizm İlkeleri
 
 
 Dr
  Bedri Ruhselman Batıda yeşermiş olan klasik spiritüalizmi ele almış, geliştirmiş ve insanlık ufkunu sonsuzluğa yönelterek Neo-Spiritüalizm anlayışını doktriner tarzda insanlığa sunmuştur  Neo-Spiritüalizmin belli başlı ilkeleri şunlardır: 
 
 1- Bütün yaratılmış olanları var eden, yaratan Allah'tır
  Yaradan, her dilde başka isimle anılmış ve herkesin görecelik anlayışına göre kimlik almıştır  
 
 2- Allah'ın vücut verdiği yaratıklar bizim idrak alanımıza girmeyecek kadar sonsuzluk içinde yayılıp gider ve bu sebeple onlar bizim için ezeli ve ebedidir
  
 
 3- Allah'a hiçbir kimlik yakıştırılamaz
  Çünkü O, Mutlak'tır  Yaratıklar ise görecelidir  Mutlak sözcüğünden çıkardığımız anlam; hiçbir şeyle, hiçbir şekilde karşılaştırılması söz konusu olmayandır  Bu nedenle Neo-Spiritüalist bir görüşle; Allah hakkında, büyüklük, küçüklük, iyilik, fenalık, bilicilik, bilmeyicilik gibi her zaman zıtlarıyla karşılaştırılan eksik sıfatların hiçbirinin söz konusu olmayacağına inanmış bulunuyoruz  Bizim O'nu anlamaktaki bu güçsüzlüğümüz O'nun Mutlak değerini ne büyültür, ne de küçültür  Bundan da bize ne bir mükâfat ne de bir ceza gelir  
 
 4- Yaratılış, bizim düşünme ve duygulanma yeteneğimizin dışında kalır
  "Yoktan var olmak" sözü, bizim hiçbir zaman anlayamayacağımız anlamları içerir  Biz, yokluğu hiçbir zaman idrak edemeyiz ki, ondan var olma halini düşünüp, duyabilelim! 
 
 5- Demek ki, Allah bizce söz konusu olmayacak şekilde ruhları yaratmıştır, onlara vücut vermiştir, gibi çok eksik ve kusurlu bir ifadeden başka herhangi bir söz söyleyemeyiz
  
 
 6- Ruh, tesirlilik gücüne sahip şuurlu bir varlık olmakla beraber; onda toplanmış olan bütün nitelikler bizim bildiklerimiz ve anlayabildiklerimizle sınırlı değildir
  Ruhun becerileri madde evrenindeki maddesel bağları oranında kararmış ve gözden kaybolmuş durumdadır  
 
 7- Ruhlar madde evreninde tekâmül ettikçe, yani görgü ve deneyimleriyle maddeler üzerindeki tesirlilik kudretlerini kullanabilme imkânlarını genişlettikçe kendilerinde saklı bulunan yüksek becerileri yavaş yavaş ve artan bir şekilde gelişme ortamı bulur ve o oranda maddesel tutsaklıktan kurtulur
  
 
 8- Ruhların tekâmülü zorunludur
  Çünkü onların maddelere bağlanmalarının amacı, kendilerinde saklı bulunan, maddelerle ilgili bütün becerilerinin yavaş yavaş ve yükselen bir şekilde gelişmesiyle tesirlilik kudretlerini maddesel evrende de özgür olarak gösterecek bir duruma gelmektir  
 
 9- Tekâmül, ruhların, ancak maddesel evrenle olan ilişkileri bakımından söz konusudur
  Daha doğrusu tekâmül, doğa kanunları gereğince ebedi olması gereken ruh ile madde arasındaki ilişkilerin yine doğa yasalarına her noktada uygun bir durumda gelişmiş olmasıdır  Bu nedenle biz madde evreniyle olan ilişkileri dışında ruhun hiçbir varlığını, hiçbir etkinliğini nasıl idrak edemiyorsak, onun ebedi sonlarından da söz edemeyiz  Bu nedenle, onun maddesel evren dışındaki tekâmülü de bizce söz konusu olamaz  O halde ruhların tekâmülü demek, onların maddelerle olan ilişkilerinin tekâmülü demektir  
 
 10- Demek ruhlar görgü ve deneyimlerini artırmak için maddesel evrene zorunlu olarak bağlanırlar
  Bu durumu zorunlu kılan İlahi Yasalar, daha doğrusu bu yasaların gereklerine susamış ruhun kendi oluş halidir  Bu durumda, ruhların maddelere bağlanması bir neden değil, sonuçtur ve bu sonuç ruhları tekâmül amacına ulaştırıcı bir araçtır  İşte Neo-Spiritüalizm düşüncesi; klasik deneysel ruhçuluk izleyicilerinin birçoğundan, birçok skolastik felsefe düşüncesi sahiplerinden ve özellikle eski Hindistan’dan, Budizm’den kaynağını alan birçok dinsel ve felsefi anlayışlardan bu şekilde ayrılır  
 
 11- Yaratıkların göreceli oluşu ve meydana gelmiş olması onların yönetilmesi zorunluluğunu sonucunu verir
  Yönetim bir düzene bağlıdır  Düzen de birtakım yasalarla disiplin altına alınmıştır  Yasasız düzen ve düzensiz yönetim olmaz  Yaratıkların düzeni, doğa yasaları adıyla anmaya alıştığımız ilahi Yasalarla sağlanır  Bu yasaların belirledikleri düzen, görecelidir  Bu durum onların, göreceli değerde olan şuurlu etkileyiciler tarafından uygulanma alanlarına çıkarılmasını gerektirir  Çünkü kesinlikle hiçbir göreceli varlığın Mutlak'la karşılaştırılamayacağı bilinir   
 
 
 Evren, İlahi Yasalar içinde ruhlar tarafından yönetilir ve ruhların da bu işi başarabilecek durumlara gelmeye çaba göstermesi, bu halin doğurduğu zorunluluklardan biri olur
  Demek ki ruhlar, tekâmül dereceleri oranında evreni yönetecek durumlara gelirler  Öte yandan evreni yönetmenin sonu olmadığı gibi ruhların tekâmüllerinin de sonu yoktur  
 
 12- Yeni Ruhçuluk anlayışına göre; bu sonsuzluk birtakım mistik ve dogmatik kaynakların inandığı gibi bizi, ruhların bir gün Allah olacakları ya da herhangi bir şekilde Allah ile ilişkide bulunabilecekleri düşüncesine hiçbir zaman götürmez
  
 
 13- Ruhun tekâmülü madde evreniyle olan ilişkilerin gelişmesine ait olunca bu ilişkilerin ebediyet içinde kesilmemesi gerekecektir
  Çünkü bu ilişkiler, tamamlamış olmak, İlahi Yasaları tam olarak uygulayabilir bir duruma gelmek demektir  
 
 14- Ruhların madde evreni içindeki tekâmülleri için ruhlar, maddelerin en ilkel hallerinden en gelişmiş hallerine kadar sıralanmış bütün âlemlerinde kendi ihtiyaçlarına göre bir süre yaşarlar
  Böylece onlar her maddesel durumda, her maddesel aşamada ve her maddesel gereklilikte yoğrularak yuvarlanarak görgü ve deneyimlerini artırmak imkânını bulurlar  
 
 15- Üç buutlu âlemimiz, sonsuz madde evrenimizin oldukça geri bir aşamasıdır
  Böyle olmakla beraber bu ilkel aşama bile bize, bir ebediyet kadar uzun görünen zaman içindeki sonsuz maddesel oluş imkânlarını sunar  Bu âlemde birçok dünyalar vardır ve her bir dünya, henüz o dünyada görgü ve deneyimini tamamlamamış bir ruh için bir dev kadar büyüktür  
 
 16- Üç buutlu âlemin dünyaları aynı doğal şartlara bağlı değildir
  Bunlar birbirinden çok farklı değişikliklerle ayrılır  
 
 17- Her grupta tekâmül eden ruhlar, o gruptaki dünyaların gereklerine ve zorunluluklarına uygun aynı amaca yönelik başka bir tekâmül yolu izlerler
  Bir ruhun üç boyutlu evrendeki tekâmülünü tamamlayabilmesi için bütün bu dünya gruplarındaki tekâmül yollarından geçmesi şart değildir  
 
 18- Evrende her yer iskân edilmiştir
  Her yerde, o yerin gereklerine, oluş şartlarına ve doğal yasalarına uygun şekilde tekâmül eden ruhlar vardır  Maddesel evrende, maddesel zerreden arınmış boş bir yer yoktur  Ruhların etkilerinden uzak bir tek zerre de yoktur  
 
 19- Gruplanmış olan bütün bu sayısız tekâmül aşamalarını, çeşitli âlemlerde tamamladıktan sonra; üç buutlu âlemde, ruhlar işlerini bitirmiş ve oralardaki maddesel olaylara egemen bir duruma gelmiş olurlar
  Bu andan başlayarak, ayrı ayrı yollardan gelen ruhlar sembolik bir ifadeyle dört buutlu dediğimiz daha yüksek ve esaslı değişimler geçirmiş maddesel sıralamadaki bir âleme girerler  Bu âlemde yine sonsuz olan ayrı ayrı tekâmül imkânları içindeki iradeleriyle ve ihtiyaçlarına göre, belki tekrar ayrılacak olan yollarına devam etmek üzere birleşirler  
 
 20- Dünyamızın içinde bulunduğu tekâmül grubu öteki dünyalar arasındaki oldukça geri bir aşamayı oluşturur
  
 
 21- Tekrar doğuş sürecinde izlenen amaç; ruhların dünyadaki herhangi bir madde oluşumuna ait gereklerde fiilen yaşadıktan sonra, daha yüksek düzendeki madde gereklerinde de yaşamaya kendilerini hazırlamalarıdır
  
 
 22- Bu durumda, bazı klasik düşünce sahiplerinin kabul ettikleri tenasüh fikri klasik deneysel ruhçuluk anlayışında olduğu gibi Neo-Spiritüalizm anlayışına göre de kabule uygun değildir
  
 
 23- Bir hayatta şuurlu ya da şuursuz her ruh varlığının yapmakla yükümlü olduğu, kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmiş birtakım işleri vardır
  Burada varlıkların şuurlu ya da şuursuz olması, bu işlerin değerini gerekliliğini ve sonuçlarını ne azaltır, ne çoğaltır; ne de ortadan kaldırır  Bütün varlıklar Nedensellik Yasası içinde birbiriyle ilintili hayat şartlarına bağlı olarak dünyaya tekrar tekrar gelip giderek yükselirler  
 
 24- Nedensellik Yasası'nı tanımış olan ruh, tekâmül yolundaki adımlarını daha önceki aşamalarda olduğundan daha çok hızlandırır
  Bu döneme girdikten sonra ruhun öteki gizli becerileri daha hızlı olarak ve daha güvenle gelişmeye başlar  Çünkü Nedensellik Yasası'nı anlamış ve kabul etmiş olan ruh, doğa yasalarına ayak uydurmak için daha büyük çabalar harcar  Bu çabalar, onun İlahi Yasaların uygulanmasıyla vazifeli ajanlar sırasında geçmek yolundaki yürüyüşünü hızlandırır  Bu da, İlahi Yasaların gereğidir  
 
 
 Demek ki, İnsan, Nedensellik Yasası'nın anlamını ne kadar iyi kavrayabilmiş ve onun gereklerini ne kadar yerinde uygulayabilecek bir duruma gelmiş ise, o kadar yüksek düzeyli bir insan halini alır, o kadar güçlü bir varlık olur ve sonunda, ebedi yükselişinde adımlarını o kadar fazla hızlandırmış ve kolaylaştırmış olur
  
 
 25- İnsanın bir hayatta deneyimlerini başarıyla tamamlayabilmesi; "bütün fiil ve hareketlerini uygulama yasalarına uydurmuş olmak" formülü ile gösterilebilir
  
 
 26- Doğa Yasalarına uyup uymamanın ölçüsü vicdandır
  Herhangi bir fiil ve hareket karşısında vicdanımızda duyduğumuz en hafif bir burkulmadan, en acı ve keskin sızılara kadar olan her duygu, bize doğa yasalarından ayrılmak girişiminde bulunduğumuzu hatırlatır  
 
 27- Dünyadaki deneyden amaç, maddelerden tiksinmek ve olaylardan kaçarak, yalıtılmış hayata girmek değildir
  Bunun aksine, maddeleri amaç olarak kabul edip onların geçici olaylarına tapmak da değildir  Hem birinci, hem de ikinci yollar aynı derecede sakattır  Bunlar, dünyaya gelmekteki amaçları incitir ve başarısızlık etkenlerini hazırlar  
 
 
 Dünyalardaki maddeler tekâmülün araçlarıdır
  Bu bakımdan, onlara bağlanmak ve onların doğurduğu olaylardan kendimizi uzaklaştırmamak zorundayız  Fakat maddeler tekâmülün amacı değildir  Bu da onlara ancak belirli amaçlar uğrunda ve o amaçların gerçekleşmesi için bağlanmamız gerektiğini gösterir  Bu amaçlar gerçekleşince maddelere olan bağlılıklar hemen kendi kendine çözülür ve çözülmelidir  İşte bu gerçeği duyarak anlayabildiğimiz oranda yükseldiğimizi idrak etmiş oluruz  
 
 28- Doğru yolu bulmak, iyi insan olmak, tecrübelerimizi dünyada başarıyla bitirmek; özetle, tekâmül etmek için, hiçbir ahlak hocasına gerek yoktur
  Bir ruh hakkında hoş görülebilir olan az çok kötü bir hareket, diğer bir ruh hakkında en ağır sorumlulukları düşündürebilir  Bunu da dışarıdan kimse belirleyemez  Herhangi bir ruhun ihtiyacı karşısında verilen öğütler, başka bir ruhun ihtiyaçlarına yeterli olmaz ve ona yarar sağlamaz  İnsanın ahlak hocası dışında değil, kendi içindedir  
 
 
 O ne büyük bir saadettir ve ne büyük bir kazançtır ki, her insanın rehberi ve kurtarıcısı kendisinden asla ayrılmayan ve ebediyet içinde kendisine eşlik eden en yakın ve en emin bir yerdedir
  Yani kendisindedir   
 
 (Ruh ve Kâinat, Dr
  Bedri Ruhselman) 
 Alıntıdır
  
 |