Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Fransiz Gezgin Gozuyle Turkler
FRANSIZ SEYYAH JEAN THEVENOT'UN
TÜRKLER HAKKINDAKİ İZLENİMLERİ
Muhtelif devirlerde Türk ülkelerini çeşitli maksatlarla gezip-gören seyyahların yazdıkları seyahatnameler, milli kültürümüz için kıymetli kaynak malzemesini ihtiva eder Ancak bu seyahatnameleri kullanırken dikkatli olmak ve seyyahların mensup oldukları dini ve siyasi görüşleri hatırdan çıkarmamak lazımdır Memleketimizi ziyaret eden seyyahların önemlilerinden birisi de Jean Thevenot’dur
Jean Thevenot, 1633 yılında Paris’te doğmuştur Varlıklı bir aileye mensuptu Küçük yaşta amcası Melcshisedech Thevenot’un tesirinde kalarak şarkiyatçılığa merak salmış ve bazı doğu dillerini öğrenmeye başlamıştır Onun yetişmesinde, devrinin ileri gelen şarkiyatçılarından Barthelemey d’Herbelot (1626-1695)’nun büyük rolü olmuştur Seyahate çıkmadan önce bir müddet onun yanında kalarak ondan doğu dilleri ve kültürleri hakkında bilgisinin genişletmiştir Birlikte seyahate çıkmayı kararlaştırırlar, fakat d’Herbelot, son anda bazı ailevi sebeplerle seyahate çıkmaktan vazgeçince, Jean Thevenot tek başına 31 Mayıs 1655 tarihinde Roma’dan hareket eder 2 Aralık 1655 tarihinde İstanbul’a varan Jean Thevenot, 30 Ağustos 1656 tarihine kadar dokuz ay İstanbul’da kalır Bundan sonra Bursa, İzmir ve bazı Ege adalarını gezdikten sonra Kudüs’e gitmiştir Müteakip yıllarda Jean Thevenot, Mısır, Filistin, Irak, İran ve Hindistan’a kadar gitmiş, dönüşte İran’da ölmüştür (1667)
Jean Thevenot’nun açıkça belirttiğine göre öğrenme ve görme arzusunu tatmin için bu uzun seyahate çıkmıştır Seyahatnamesinden anlaşılacağı üzere, biraz Türkçe bilmesi sebebiyle İstanbul’da Türkler ile temas kurmuş ve Türk cemiyetini daha yakından tanıma imkanını bulmuştur Dini konular hariç, verdiği bilgilerde, son derece tarafsız davranmış ve bu yönüyle diğer seyyahlardan ayrılmıştır Onda koyu Hıristiyan taassubuna pek rastlanmaz Türkler’in temizliğine, kanaatkarlığına ve adaletli süratle yerine getirmelerine hayranlığını açıkça belirtir Türk kahvesi ve kahvehaneleri hakkında kitabında genişçe bir fasıl ayırmış olan Jean Thevenot, kahveyi Fransa’ya götüren kişi olarak kabul edilir
Voyages de M de Thevenot en Europe, Asie et Afrique” adını taşıyan seyahatnamesi, üç bölümden meydan gelmektedir Türkiye’yi içine alan birinci kısım “Voyage de Levant”, Mısır, Irak ve İran’ı içine alan ikinci kısmı “Suite de Voyage de Levant” ve Hindistan’ı içine alan üçüncü kısmı ise “Les Voyages des İndes Orientales” adını taşımaktadır Seyahatnamenin birinci kısmı 1665, ikinci kısmı 1674 ve üçüncü kısmı da 1684 yıllarında Paris’te basıldı 1687’de İngilizce’si ve 1693’te de Almanca’sı neşredildi Tam metin ise 1727’de beş cilt halinde yine Amsterdam’da basıldı Bu yazımızda seyahatnamenin bazı kısımlarını vereceğiz
TÜRK HAMAMLARI
Türkler vücudu temiz tutmak için olduğu kadar, sağlıkları için de sık sık hamama giderler Bu sebeple şehirlerde bir çok güzel hamam vardır, en küçük köyde bile hiç olmazsa bir hamam bulunur; hepsi de aynı tarzda yapılmışlardır, bazılarının diğerlerinden daha büyük veya daha çok mermerlerle süslü oluşlarından başka aralarında hiçbir fark yoktur Ben Tophanede güzel bir caminin yanında bulunan bu hamamlardan gördüğüm birini anlatacağım Tahminen yirmi adım uzunluğunda, kare şeklinde büyük bir salona girersiniz, tahta döşeli salonu biraz yüksekçedir Bu salonda çepeçevre mastabez denilen bir kulaç kadar genişliğinde ve yarım metre yüksekliğinde duvara dayalı olarak yapılmış beyaz taştan bir sıra yer alır, bunların üstü hasırla kaplanmıştır:İlk girdiğiniz yerde size büyük bir peştamal verilir (buna futa derler), bahsedilen sıralar üzerinde oturunuz ve soyunduktan sonra elbiselerinizi ayrılmış yerler koyunuz Bu salonun ortasında çamaşırları yıkamak için mermerden havuzlu büyük bir çeşme vardır; çamaşırlar yıkandıktan sonra salonun üst kısmında çepeçevre yer alan sırıklar üzerine asılır ve kurumağa bırakılır
Size verilen peştamal üzerine oturduktan sonra, önünüzü bağlamak için diğer bir peştamal verilir, çıplak görünmemek için bunu gömleğinize iliştiriniz, zira çıplak görünmek çok ayıptır Bu sizi ön ve arkadan belinizden dizlere kadar örter Gömleğinizi çıkartarak, onun diğer elbiseleriniz ile birlikte oturmuş olduğunuz peştamalın üzerine koyunuz, onlara kimsenin el sürmesinden korkmadan bırakınız, çünkü hamamlar kutsal oldukları gibi, serbestlik ve emniyetin bulunduğu yerlerdir; eğer her hangi bir zarar olursa hamam sahibi bunu ödemek zorundadır Soyunduktan sonra küçük bir kapıdan biraz sıcak olan küçük bir bölmeye giriniz, buradan da başka bir kapı ile çok sıcak olan başka bir bölmeye gireceksiniz Bütün bu salonlar kubbelidir, camlı küçük pencereler ışığın girmesini temin eder
Burada iki ayak üzerine oturtulmuş beyaz mermerlerle ayrılan yıkanma kısımları bulunmaktadır, her kısımda yarım ayak yüksekliğinde mermerden bir oturma yeri ve duvarın önünde yine mermerden iki ayak genişliğinde kurna, bunun üstünde sıcak ve soğuk su akıtan iki musluk bulunmaktadır Bu musluklar sayesinde suyun sıcaklığını istediğiniz şekilde ayarlamanız mümkündür Burada bulunan bakır bir tasla yıkanmak için su alabilir ve istediğiniz kadar kullanabilirsiniz
Yine bu salonda sıcak su ile dolu, taştan bir havuz daha vardır; İstenirse buraya girilebilir, fakat temiz değildir Çünkü her ne kadar suyu oldukça sık değişiyorsa da, çeşitli hastalıkları olan pek çok kişi buraya girmektedir:Buraya ancak kimsenin girmediği zaman girilebilir
KAHVE
Onların her zaman için içtikleri başka bir içkileri daha vardır ve kahve diye isimlendirdikleri bunu günün her saatinde içerler Bu içecek aşağıda bahsedeceğimiz bir taneden yapılır Bu taneleri bir sobada yahut ateş üzerinde bir kapta kavururlar, havanda döverler ve ince toz haline getirirler ve içmek istedikleri zaman ibrik dedikleri, suyun çabucak kaynağı bir kap alırlar ve su doldurarak bunu kaynatırlar Su kaynayınca üç fincan su içine bu öğütülmüş kahveden bir kaşık konur ve bu da kaynayınca hemen ateşten alınır, çünkü o taşar ve sonra porselen fincanlara koyarlar ve boyalı tahta tepsi üzerine sıralarlar ve sıcak olarak size getirirler; onu oldukça sıcak içmek gerekir, fakat ardı ardına bir kaç fincan içmek iyi değildir
Bu içecek acı ve siyahtır ve onun kavrulduğu hemen hissedilir, ağzın yanması endişesi ile küçük yudumlar halinde içilir; bir kahvehaneye gidildiği zaman (Kahvenin pişirilerek satıldığı yerlere verdikleri ad) eğlenceli bir müzik dinlenir Kahve duman sebebiyle meydana gelen baş ağrılarını önler ve aynı sebeple uykuyu kaçırı Fransız tüccarlarının yazacak mektupları çok olduğu zaman ve bütün gece çalışmak istediklerinde akşamleyin bir veya iki fincan kahve içerler; mideyi rahatlatır, hazmı kolaylaştırır Nihayet Türkler’e göre her çeşit kötülüğe karşı iyi gelir; hiç olmazsa çay kadar da faydalıdır; lezzetine gelince, eğer tiryaki değilseniz alışageldiği gibi iki fincan içemezsiniz; ona karanfil veya bir kaç kakule tanesi karıştıranlar da vardır, bunun latincesi cardamomum minus olup, kakule olarak isimlendirilir, diğer bir kısmı şeker ilave eder, daha hoşa giden bu şekildeki kahve sağlığa daha az faydalı olur
Türk ülkelerinde kahve çok miktarda içilir, ister fakir, ister zengin olsun günde en az iki veya üç fincan içerler, kocanın hanımına temin etmeğe mecbur olduğu şeylerden birisi de budur Herkesin geldiği kahvehaneler çoktur; kahve burada büyük kazanlarda pişirilir Bu yerlere ne din, ne de makam farkı gözetilmeksizin her çeşit insan gelebilir; buraya girmek ayıp değildir, bir çokları konuşmak için gelirler; kahvehanelerin dışında gelip geçeni görmek ya da hava almak isteyenlerin oturdukları, üzerleri hasırla örtülü taş sıralar bulunmaktadır Bu kahvehanelerde, herkesin ilgisini çekmek için, kahvehane sahibinin angaje ettiği ve günün büyük bir kısmında çalıp söyleyen çok sayıda kemancı, klarnetçi ve şarkıcılar bulunmaktadır Şayet biri kahvehanede iken tanıdık kimselerin buraya girdiğini görürse ve biraz da nazik bir kişi ise, kahvehane sahibine bağırarak onlardan para almamasını emreder ve bunu tek kelime ile ifade eder; zira onlara kahve ikram ettiği zaman sadece gaiba yani “bedava” diye bağırır
|