Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlügü ( A )
Arpalık yapmak: Bir yeri sürekli çıkar kaynağı olarak kullanmak, sömürmek ”Batılılar ülkemizi arpalık yaptılar âdeta ”
Art düşünce (niyet): Açığa vurulandan ayrı, gizli tutulan, asıl düşünce ”Onun bizim hakkımızda art düşüncelere sahip olduğunu biliyorum ”
Asıp kesmek: 1 İşkence etmek, zalimce tavırlarda bulunmak 2 Tehdit etmek, zalimce davranışlarda bulunacakmış gibi konuşmak ”Dün haktan ve adaletten söz edenler, bugün iktidar olunca asıp kesmeye başladılar ”
Askıda kalmak: Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması, yapılamayıp öylece kalması ”Senin gelmemen yüzünden bütün işler askıda kaldı ”
Askıya almak: 1 Geciktirmek, belirsiz olarak ertelemek, bir işi zamanında yapmayıp savsaklamak 2 Altı boşalmış yapıyı dikmelerle tutturarak yıkılmaktan kurtarmak ”Söyle ona, o adamların tayin işlerini askıya alsın ”
Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin nikâhtan önceki durumlarını gösterir belgelerin, belirli bir süre için ilgili dairede görünür bir yere asılması, ilân edilmesi
Aslan payı: 1 Hak edilenden daha çok alınan pay, en güçlünün aldığı pay 2 Bir bölüşmede en büyük pay ”Aslan payı Ahmet`e düştü ”
Aslan yürekli: Yılmaz, hiçbir şeyden korkmayan, yiğit, kahraman,”Aslan yürekli Mehmetçik düşmanı çil yavrusu gibi dağıttı ”
Aslı faslı (astarı) olmamak: Yalan, asılsız olmak, gerçek payı bulunmamak ”Aslı astarı olmayan işlerin içine sürükleme bizi ”
Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya mal olması ”Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu ”
Astığı astık, kestiği kestik: Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan, çok sert kimseler için kullanılır
Aşağıdan almak: Sert konuşan kimselere karşı yumuşak bir dil kullanmak ”Biraz aşağıdan alırsan onun sana zarar vermesini kolayca önlersin ”
Aşağı kurtarmaz: 1 Bundan ucuza verilmez 2 Daha aşağı bir durumu kendine lâyık görmez ”Israr etme, bu araba daha aşağı kurtarmaz ”
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık: Sakıncalı oluşları eşit olan iki karşıt davranıştan birine karar verememe zorunluluğunu anlatmak için kullanılır
Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak, hemen hemen, tam değil de tama yakın ”Aşağı yukarı on kilo gelir bu yük ”
Aşık atmak: Birisiyle yarışmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yarış etmek ”Sen benimle aşık atacak biri değilsin ”
Ata et, ite ot vermek (yedirmek): Uygunsuz iş yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurları ters kullanmak; kişilere işlerine yaramayan şeyi, ilgili olmadıkları görevi vermek ”Ata et, ite ot verilen bir ülkede dirlik düzenlik mi olurmuş?”
Ateş almak: 1 Yanmak, tutuşmak 2 Ateşli silâhın patlaması 3 Telâşlanmak, öfkelenmek, heyecanlanmak, coşmak ”Silâh birden ateş aldı ”
Ateş bacayı sarmak: Bir iş ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak ”Ateş bacayı sarmadan çabuk gidelim buradan!”
Ateş basmak: Aşırı ölçüde sıkılmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta sıcaklığın artması, yüzün kızarması ”O nadide, paha biçilmez vazoyu kırınca bedenini birden bire ateş bastı ”
Ateşe atmak: Birini çok tehlikeli bir işe bile bile sokmak ”Hiç aldırmadan, biricik kızını o adamla evlendirip ateşe atamazsın değil mi?”
Ateşe tutmak: 1 Ateşli silâhla mermi atmak 2 Bir şeyi ateşin üzerinde tutarak ısıtmak ”Zalim askerler zavallı köylüleri yaylım ateşine tuttular ”
Ateşe vermek: 1 Bir yeri bilerek yakıp yok etmek 2 Aşırı ölçüde telâşlandırmak 3 Bir toplumu, bir ülkeyi kargaşalık içine sürükleyerek yıkıma uğratmak ”Dış güçler yerli işbirlikçilerle anlaşarak ülkeyi ateşe verdiler ”
Ateşine (nârına) yanmak: Birinin yüzünden büyük haksızlığa uğramak, zarar görmek ”Eğer bu malı satamazsam senin ateşine yanmış olacağım ”
Ateş kesilmek: 1 Çok kızgın, öfkeli davranışlar göstermek 2 Çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak 3 Ateşli silâhlarla yapılan atışa son vermek ”Taraflar ateş kesilmesine razı olmadılar ”
Ateşle oynamak: Çok tehlikeli, zarar verecek bir işin üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir işe girişmek ”Bırak o silâhı elinden! Ateşle oynadığının farkında mısın sen?”
Ateş pahasına: Çok pahalı ”Yeni daireler ateş pahası, nasıl alacağız?”
Ateş püskürmek: Çok öfkeli olmak, ağır sözler söylemek ”Öğretmen kapıyı kıran öğrencilere ateş püskürdü ”
Ateşten gömlek: İçinde bulunulan acı, sıkıntılı, dayanılmaz durumu anlatmak için söylenir ”İflas etmem, ateşten gömlek giymem demektir ”
Atı alan Üsküdar`ı geçti: “Fırsat kaçtı, artık yapılacak şey kalmadı” anlamında kullanılır ”Sen daha dur, atı alan Üsküdar`ı çoktan geçti ”
Atı eşkin, kılıcı keskin: Her bakımdan güçlü, dilediğini yapabilir ”Zalimlere karşı durmak mı istiyorsun? Atın eşkin, kılıcın keskin olmalı!”
Atın yüğrükse bin de kaç: İmkânın varsa kendini kurtarmaya bak
Atıp tutmak: 1 Kendi gücünü aşacağı işler yapacağını söylemek, abartılı konuşmak 2 Birisinin arkasından ileri geri konuşmak, kötü sözler etmek ”Yüzüne karşı söyle, arkasından atıp tutma adamın ”
At oynatmak: 1 Ata hüner göstermek 2 Bildiği ve istediği gibi davranmak 3 Belli bir alanda üstünlük kurmak ”Meydan adamlara kaldı, istedikleri gibi at oynatıyorlar ”
Atsan atılmaz, satsan satılmaz: İşe yaramadığı, sıkıntı verdiği hâlde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için kullanılır ”Ne yapayım, kardeş işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz!”
Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu dereceden, mevkiden, önemli görevden daha aşağı bir yere inmek veya alınmak ”Aklını başına toplamazsan adamı işte böyle attan indirip eşeğe bindirirler ”
Avaz avaz bağırmak: Olanca gücüyle bağırmak; sesi yettiği kadar, var gücüyle bağırmak ”Tamam duyuyorum, öyle avaz avaz bağırma!”
Avucunun içine almak: Birini her dediğini yapar duruma getirmek, baskı ve etkisi altına almak ”Kaymakam bütün kasabalıyı avucunun içine aldı ”
Avucunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek, beklediğini elde edememek ”Avucunu yalamak istemiyorsan harekete geç, sen de çalış ”
Avuç açmak: Yardım istemek, dilenmek, para istemek ya da ister duruma düşmek ”Yarın avuç açmamak için bugünden çalışmalısın ”
Ayağa düşmek: 1 Bir şeyin değerini kaybetmesi 2 Yalvarır duruma gelmek 3 İşe ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışır olmak ”Sevinmeyin boşuna, bu işi ayağa düşürmeyeceğim hiçbir zaman ”
Ayağa kalkmak: 1 Hasta iyi olmak 2 Saygı göstermek için oturma durumundan ayak üzeri duruma geçmek 3 Telâşlanmak, heyecanlanmak 4 Dikilmek, ayakları üzerinde durmak ”Dedem nihayet ayağa kalktı ”
Ayağı (ayakları birbirine) dolaşmak: Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak, sendelemek ”Korkusundan zavallının ayakları birbirine dolaştı ”
Ayağı düşmek: Bir yere uğramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu düşmek ”Bu rezillikten sonra onun ayağının buralara düşeceğini sanmam artık ”
Ayağı düze basmak: İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak ”Şu borcu da ödedik mi ayağımız düze basacak inşallah ”
Ayağı ile gelmek: 1 Kendi isteği ile gelmek 2 Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek ”Adam ayağı ile geldi dayak yemeye ”
Ayağına bağ olmak: Bir işini yapmasına, bulunduğu yerden ayrılmasına engel olmak ”Bu çocuk ayağıma bağ oldu, onu bırakıp da bir yere gidemiyorum ”
Ayağına dolaşmak (veya dolanmak): 1 Birisinin yaptığı işe engel olmak 2 Başkasına yaptığı kötülük kendi başına gelmek ”Şu köpeği birisi çıkarsın atölyeden, insanın ayaklarına dolanıyor ”
Ayağına gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak ”O baban senin, ayağına gitmelisin ”
Ayağına kapanmak: Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak ”İnsan ne birisinin ayağına kapanmalı, ne de birisini ayağına kapandırmalı ”
Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak ”Seni aramaktan ayaklarıma kara sular indi, nerelerdeydin Allah aşkına!”
Ayağını çekmek: Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak, ilişkiyi ve ilgiyi kesmek ”Artık onlardan elimi ayağımı çektim ”
Ayağını denk almak: Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak ”Eğer ayağını denk almazsan o adamlar başına bir iş açacaklar senin ”
Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten, mevkiden uzaklaştırmak ”Adamcağızın hiç suçu yokken ayağını kaydırdılar, şimdi aç susuz dolaşıyor ”
Ayağını kesmek: 1 Bir yere gitmez, uğramaz olmak 2 Birini bir yere artık uğramaz duruma getirmek ”Öyle korkutun ki o adamın ayağı kesilsin bu meyhaneden?”
Ayağının altına almak: 1 Acımasızca, tekmelerle kıyasıya dövmek 2 Bir şeyi küçük görerek ondan faydalanma yoluna gitmemek, o şeyi tepmek ”Önüne serilen bütün nimetleri ayağının altına aldı hiç tınmadan ”
Ayağının tozuyla: Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez ”Adamı ayağının tozuyla kodese tıktılar ”
Ayağını sürümek: 1 Verilen bir görevi ağırdan yapmak 2 Bir yerden ayrılmak üzere bulunmak 3 Ölmek üzere olmak 4 Halk inanışına göre birinin gelmesi, ardından başkalarının da gelmesine yol açmak ”Ayağını mı sürüdün ne, senden sonra gelen misafirlerin sayısını Allah bilir ancak!”
Ayağını yorganına göre uzatmak: Gelirini giderine uydurmak, harcamalarda geliri aşmamak ”Ayağını yorganına göre uzatmazsan ileride aç kalırsın ”
Ayağı (ayakları) suya ermek (değmek): Neden sonra aklı başına gelmek, bir şeyin aslını anlamak, beklenen biçimde olmadığını kavramak ”Toy olduğu için doğruyu göremiyor, onun da ayağı suya erecek bir gün ”
Ayak altında kalmak: 1 Hor görülüp aşağılanmak, değer verilmemek 2 İnsanların sık gelip geçtiği yerde, kalabalık içinde kalmak ”Seyyar satıcıların pek çoğu ayak altında kalınacak bir yeri seçerler ”
Ayak atmamak: Bir yere hiç gitmemek ”O kente ayak atmadım henüz ”
Ayak diremek: Bir şeyde ısrar etmek, karşı koymak, kendi kararından vazgeçmemek ”Ayak diremeseydi çoktan evini yıkmış olacaklardı ”
Ayaklar altına almak: Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek ”Babasının onun için verdiği emekleri ayaklar altına alarak o serseriliği seçti ”
Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye, gönülsüz gitmek ”Hoşlanmadığım bu insanların yanına yaklaştıkça ayaklarım geri geri gitmeye başladı ”
Ayaklı kütüphane: Çok şey okumuş, her sorulana cevap veren, çok şey bilen, okudukları aklında kalmış kimse ”Adam ayaklı kütüphaneydi sanki!”
Ayakta kalmak: 1 Bir zorluk karşısında yıkılmamak, çökmemek 2 Oturacak yer bulamamak ”Gemi öyle kalabalıktı ki hepimiz ayakta kaldık ”
Ayak takımı: İşe yaramaz, bilgisiz, görgüsüz, kaba, serseri, değersiz kimselerin bütünü ”Mahallemizde ayak takımı gittikçe çoğalıyor ”
Ayak uydurmak: 1 Adımlarını başkasınınkine uydurmak 2 Kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek ”Bu bozuk topluma ayak uydurmak zorunda değiliz ”
Ayak üstü (üzeri): 1 Kısa süre içinde, acele olarak 2 Ayakta durarak, ayakta dikilerek ”Gel de şu büfede ayak üstü atıştıralım biraz ”
Ayasofya`da dilenip Sultanahmet`te sadaka (zekât) vermek: Kendisi başkasının yardımı ile geçinirken, gösteriş için elindekini başkalarına yardım amacıyla dağıtmak
Ayıkla pirincin taşını: Bir işin oldukça karışık, dolaşık, içinden çıkılması güç olduğunu anlatmak için kullanılır ”Durup dururken adama olmadık sözler söylemiş, şimdi ayıkla pirincin taşını!”
Ayılıp bayılmak: 1 Sinir krizi geçirmek, bunalıma düşmek 2 Birini kendinden geçercesine sevmek, beğenmek ”Her kan görüşünde ayılıp bayılıyor ”
Ayranı kabarmak: Öfkelenmek, kızıp bağırmak; coşmak ”O konuştukça adamın elleri titriyor, ayranı kabardıkça kabarıyordu ”
Ayvaz kasap hep bir hesap: “Ha öyle ha böyle, ikisi de bir; hangi yolu seçersek seçelim aynı sonuca varır” anlamında kullanılır
Ayyuka çıkmak: 1 Pek yükselmek (ses için) 2 Herkesçe duyulmak, yayılmak (dedikodu için) ”Öyle kızgındı ki sesi ayyuka çıkıyordu ”
Aza çoğa bakmamak: Eline geçenle yetinmek, tok gözlü olmak
Azizlik etmek: Şaka ile takılmak, muziplik etmek, şaka ile aldatmak ”Osman azizlik etmeye bayılır ”
|