Yalnız Mesajı Göster

Deyimler Sözlügü ( A )

Eski 08-15-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler Sözlügü ( A )



Arpalık yapmak: Bir yeri sürekli çıkar kaynağı olarak kullanmak, sömürmek”Batılılar ülkemizi arpalık yaptılar âdeta
Art düşünce (niyet): Açığa vurulandan ayrı, gizli tutulan, asıl düşünce”Onun bizim hakkımızda art düşüncelere sahip olduğunu biliyorum
Asıp kesmek: 1 İşkence etmek, zalimce tavırlarda bulunmak 2 Tehdit etmek, zalimce davranışlarda bulunacakmış gibi konuşmak”Dün haktan ve adaletten söz edenler, bugün iktidar olunca asıp kesmeye başladılar
Askıda kalmak: Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması, yapılamayıp öylece kalması”Senin gelmemen yüzünden bütün işler askıda kaldı
Askıya almak: 1 Geciktirmek, belirsiz olarak ertelemek, bir işi zamanında yapmayıp savsaklamak 2 Altı boşalmış yapıyı dikmelerle tutturarak yıkılmaktan kurtarmak”Söyle ona, o adamların tayin işlerini askıya alsın
Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin nikâhtan önceki durumlarını gösterir belgelerin, belirli bir süre için ilgili dairede görünür bir yere asılması, ilân edilmesi
Aslan payı: 1 Hak edilenden daha çok alınan pay, en güçlünün aldığı pay 2 Bir bölüşmede en büyük pay”Aslan payı Ahmet`e düştü
Aslan yürekli: Yılmaz, hiçbir şeyden korkmayan, yiğit, kahraman,”Aslan yürekli Mehmetçik düşmanı çil yavrusu gibi dağıttı
Aslı faslı (astarı) olmamak: Yalan, asılsız olmak, gerçek payı bulunmamak”Aslı astarı olmayan işlerin içine sürükleme bizi
Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya mal olması”Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu
Astığı astık, kestiği kestik: Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan, çok sert kimseler için kullanılır
Aşağıdan almak: Sert konuşan kimselere karşı yumuşak bir dil kullanmak”Biraz aşağıdan alırsan onun sana zarar vermesini kolayca önlersin
Aşağı kurtarmaz: 1 Bundan ucuza verilmez 2 Daha aşağı bir durumu kendine lâyık görmez”Israr etme, bu araba daha aşağı kurtarmaz
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık: Sakıncalı oluşları eşit olan iki karşıt davranıştan birine karar verememe zorunluluğunu anlatmak için kullanılır
Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak, hemen hemen, tam değil de tama yakın”Aşağı yukarı on kilo gelir bu yük
Aşık atmak: Birisiyle yarışmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yarış etmek”Sen benimle aşık atacak biri değilsin
Ata et, ite ot vermek (yedirmek): Uygunsuz iş yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurları ters kullanmak; kişilere işlerine yaramayan şeyi, ilgili olmadıkları görevi vermek”Ata et, ite ot verilen bir ülkede dirlik düzenlik mi olurmuş?”
Ateş almak: 1 Yanmak, tutuşmak 2 Ateşli silâhın patlaması 3 Telâşlanmak, öfkelenmek, heyecanlanmak, coşmak”Silâh birden ateş aldı
Ateş bacayı sarmak: Bir iş ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak”Ateş bacayı sarmadan çabuk gidelim buradan!”
Ateş basmak: Aşırı ölçüde sıkılmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta sıcaklığın artması, yüzün kızarması”O nadide, paha biçilmez vazoyu kırınca bedenini birden bire ateş bastı
Ateşe atmak: Birini çok tehlikeli bir işe bile bile sokmak”Hiç aldırmadan, biricik kızını o adamla evlendirip ateşe atamazsın değil mi?”
Ateşe tutmak: 1 Ateşli silâhla mermi atmak 2 Bir şeyi ateşin üzerinde tutarak ısıtmak”Zalim askerler zavallı köylüleri yaylım ateşine tuttular
Ateşe vermek: 1 Bir yeri bilerek yakıp yok etmek 2 Aşırı ölçüde telâşlandırmak 3 Bir toplumu, bir ülkeyi kargaşalık içine sürükleyerek yıkıma uğratmak”Dış güçler yerli işbirlikçilerle anlaşarak ülkeyi ateşe verdiler
Ateşine (nârına) yanmak: Birinin yüzünden büyük haksızlığa uğramak, zarar görmek”Eğer bu malı satamazsam senin ateşine yanmış olacağım
Ateş kesilmek: 1 Çok kızgın, öfkeli davranışlar göstermek 2 Çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak 3 Ateşli silâhlarla yapılan atışa son vermek”Taraflar ateş kesilmesine razı olmadılar
Ateşle oynamak: Çok tehlikeli, zarar verecek bir işin üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir işe girişmek”Bırak o silâhı elinden! Ateşle oynadığının farkında mısın sen?”
Ateş pahasına: Çok pahalı”Yeni daireler ateş pahası, nasıl alacağız?”
Ateş püskürmek: Çok öfkeli olmak, ağır sözler söylemek”Öğretmen kapıyı kıran öğrencilere ateş püskürdü
Ateşten gömlek: İçinde bulunulan acı, sıkıntılı, dayanılmaz durumu anlatmak için söylenir”İflas etmem, ateşten gömlek giymem demektir
Atı alan Üsküdar`ı geçti: “Fırsat kaçtı, artık yapılacak şey kalmadı” anlamında kullanılır”Sen daha dur, atı alan Üsküdar`ı çoktan geçti
Atı eşkin, kılıcı keskin: Her bakımdan güçlü, dilediğini yapabilir”Zalimlere karşı durmak mı istiyorsun? Atın eşkin, kılıcın keskin olmalı!”
Atın yüğrükse bin de kaç: İmkânın varsa kendini kurtarmaya bak
Atıp tutmak: 1 Kendi gücünü aşacağı işler yapacağını söylemek, abartılı konuşmak 2 Birisinin arkasından ileri geri konuşmak, kötü sözler etmek”Yüzüne karşı söyle, arkasından atıp tutma adamın
At oynatmak: 1 Ata hüner göstermek 2 Bildiği ve istediği gibi davranmak 3 Belli bir alanda üstünlük kurmak”Meydan adamlara kaldı, istedikleri gibi at oynatıyorlar
Atsan atılmaz, satsan satılmaz: İşe yaramadığı, sıkıntı verdiği hâlde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için kullanılır”Ne yapayım, kardeş işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz!”
Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu dereceden, mevkiden, önemli görevden daha aşağı bir yere inmek veya alınmak”Aklını başına toplamazsan adamı işte böyle attan indirip eşeğe bindirirler
Avaz avaz bağırmak: Olanca gücüyle bağırmak; sesi yettiği kadar, var gücüyle bağırmak”Tamam duyuyorum, öyle avaz avaz bağırma!”
Avucunun içine almak: Birini her dediğini yapar duruma getirmek, baskı ve etkisi altına almak”Kaymakam bütün kasabalıyı avucunun içine aldı
Avucunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek, beklediğini elde edememek”Avucunu yalamak istemiyorsan harekete geç, sen de çalış
Avuç açmak: Yardım istemek, dilenmek, para istemek ya da ister duruma düşmek”Yarın avuç açmamak için bugünden çalışmalısın
Ayağa düşmek: 1 Bir şeyin değerini kaybetmesi 2 Yalvarır duruma gelmek 3 İşe ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışır olmak”Sevinmeyin boşuna, bu işi ayağa düşürmeyeceğim hiçbir zaman
Ayağa kalkmak: 1 Hasta iyi olmak 2 Saygı göstermek için oturma durumundan ayak üzeri duruma geçmek 3 Telâşlanmak, heyecanlanmak 4 Dikilmek, ayakları üzerinde durmak”Dedem nihayet ayağa kalktı
Ayağı (ayakları birbirine) dolaşmak: Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak, sendelemek”Korkusundan zavallının ayakları birbirine dolaştı
Ayağı düşmek: Bir yere uğramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu düşmek”Bu rezillikten sonra onun ayağının buralara düşeceğini sanmam artık
Ayağı düze basmak: İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak”Şu borcu da ödedik mi ayağımız düze basacak inşallah
Ayağı ile gelmek: 1 Kendi isteği ile gelmek 2 Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek”Adam ayağı ile geldi dayak yemeye
Ayağına bağ olmak: Bir işini yapmasına, bulunduğu yerden ayrılmasına engel olmak”Bu çocuk ayağıma bağ oldu, onu bırakıp da bir yere gidemiyorum
Ayağına dolaşmak (veya dolanmak): 1 Birisinin yaptığı işe engel olmak 2 Başkasına yaptığı kötülük kendi başına gelmek”Şu köpeği birisi çıkarsın atölyeden, insanın ayaklarına dolanıyor
Ayağına gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak”O baban senin, ayağına gitmelisin
Ayağına kapanmak: Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak”İnsan ne birisinin ayağına kapanmalı, ne de birisini ayağına kapandırmalı
Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak”Seni aramaktan ayaklarıma kara sular indi, nerelerdeydin Allah aşkına!”
Ayağını çekmek: Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak, ilişkiyi ve ilgiyi kesmek”Artık onlardan elimi ayağımı çektim
Ayağını denk almak: Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak”Eğer ayağını denk almazsan o adamlar başına bir iş açacaklar senin
Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten, mevkiden uzaklaştırmak”Adamcağızın hiç suçu yokken ayağını kaydırdılar, şimdi aç susuz dolaşıyor
Ayağını kesmek: 1 Bir yere gitmez, uğramaz olmak 2 Birini bir yere artık uğramaz duruma getirmek”Öyle korkutun ki o adamın ayağı kesilsin bu meyhaneden?”
Ayağının altına almak: 1 Acımasızca, tekmelerle kıyasıya dövmek 2 Bir şeyi küçük görerek ondan faydalanma yoluna gitmemek, o şeyi tepmek”Önüne serilen bütün nimetleri ayağının altına aldı hiç tınmadan
Ayağının tozuyla: Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez”Adamı ayağının tozuyla kodese tıktılar
Ayağını sürümek: 1 Verilen bir görevi ağırdan yapmak 2 Bir yerden ayrılmak üzere bulunmak 3 Ölmek üzere olmak 4 Halk inanışına göre birinin gelmesi, ardından başkalarının da gelmesine yol açmak”Ayağını mı sürüdün ne, senden sonra gelen misafirlerin sayısını Allah bilir ancak!”
Ayağını yorganına göre uzatmak: Gelirini giderine uydurmak, harcamalarda geliri aşmamak”Ayağını yorganına göre uzatmazsan ileride aç kalırsın
Ayağı (ayakları) suya ermek (değmek): Neden sonra aklı başına gelmek, bir şeyin aslını anlamak, beklenen biçimde olmadığını kavramak”Toy olduğu için doğruyu göremiyor, onun da ayağı suya erecek bir gün
Ayak altında kalmak: 1 Hor görülüp aşağılanmak, değer verilmemek 2 İnsanların sık gelip geçtiği yerde, kalabalık içinde kalmak”Seyyar satıcıların pek çoğu ayak altında kalınacak bir yeri seçerler
Ayak atmamak: Bir yere hiç gitmemek”O kente ayak atmadım henüz
Ayak diremek: Bir şeyde ısrar etmek, karşı koymak, kendi kararından vazgeçmemek”Ayak diremeseydi çoktan evini yıkmış olacaklardı
Ayaklar altına almak: Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek”Babasının onun için verdiği emekleri ayaklar altına alarak o serseriliği seçti
Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye, gönülsüz gitmek”Hoşlanmadığım bu insanların yanına yaklaştıkça ayaklarım geri geri gitmeye başladı
Ayaklı kütüphane: Çok şey okumuş, her sorulana cevap veren, çok şey bilen, okudukları aklında kalmış kimse”Adam ayaklı kütüphaneydi sanki!”
Ayakta kalmak: 1 Bir zorluk karşısında yıkılmamak, çökmemek 2 Oturacak yer bulamamak”Gemi öyle kalabalıktı ki hepimiz ayakta kaldık
Ayak takımı: İşe yaramaz, bilgisiz, görgüsüz, kaba, serseri, değersiz kimselerin bütünü”Mahallemizde ayak takımı gittikçe çoğalıyor
Ayak uydurmak: 1 Adımlarını başkasınınkine uydurmak 2 Kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek”Bu bozuk topluma ayak uydurmak zorunda değiliz
Ayak üstü (üzeri): 1 Kısa süre içinde, acele olarak 2 Ayakta durarak, ayakta dikilerek”Gel de şu büfede ayak üstü atıştıralım biraz
Ayasofya`da dilenip Sultanahmet`te sadaka (zekât) vermek: Kendisi başkasının yardımı ile geçinirken, gösteriş için elindekini başkalarına yardım amacıyla dağıtmak
Ayıkla pirincin taşını: Bir işin oldukça karışık, dolaşık, içinden çıkılması güç olduğunu anlatmak için kullanılır”Durup dururken adama olmadık sözler söylemiş, şimdi ayıkla pirincin taşını!”
Ayılıp bayılmak: 1 Sinir krizi geçirmek, bunalıma düşmek 2 Birini kendinden geçercesine sevmek, beğenmek”Her kan görüşünde ayılıp bayılıyor
Ayranı kabarmak: Öfkelenmek, kızıp bağırmak; coşmak”O konuştukça adamın elleri titriyor, ayranı kabardıkça kabarıyordu
Ayvaz kasap hep bir hesap: “Ha öyle ha böyle, ikisi de bir; hangi yolu seçersek seçelim aynı sonuca varır” anlamında kullanılır
Ayyuka çıkmak: 1 Pek yükselmek (ses için) 2 Herkesçe duyulmak, yayılmak (dedikodu için)”Öyle kızgındı ki sesi ayyuka çıkıyordu
Aza çoğa bakmamak: Eline geçenle yetinmek, tok gözlü olmak
Azizlik etmek: Şaka ile takılmak, muziplik etmek, şaka ile aldatmak”Osman azizlik etmeye bayılır

Alıntı Yaparak Cevapla