Prof. Dr. Sinsi
|
Toplumsal Tasarruf Hakkında...
Onlar ne yapmıştı?
Sonbahar 1973
ABD'de Princeton Üniversitesi' nde asistandım
Ekimde Yom Kipur Savaşı patladı
3 Dünya Savaşı korkusu etrafı sardı
OPEC'in (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) yıldırım hızıyla aldığı petrol ambargosu kararı korkuların üzerine tuz biber ekti
Kısa zamanda piyasalar altüst oldu Petrole dayalı ürünler dört-beş kat pahalandı
Amerika kızgın ve endişeliydi Batı'nın çöküntü senaryoları tartışılıyordu
Çok geçmedi, Başkan Richard Nixon duruma el koydu
Televizyondan vatandaşlarına 'ricalarını' duyurdu
Evler 18 derecenin üzerinde ısıtılmayacak;
arabaların hızı 50 milin (yaklaşık 80 km) üzerine çıkmayacak;
mahalleli mümkün olduğunca dolmuş düzenine gececek;
konutların izolasyonu pekiştirilecekti, vb
Kısacası petrol tüketiminde radikal bir tasarrufa gidilecekti
Güldüm
Kış aylarında evlerini 24-25 derece ısıtıp, incecik tişörtlerle dolaşan komşularım termostatları nı 18 dereceye düşürecekler miydi?
Her evin kapısında üç-dört araba beklerken, tek arabaya razı olacaklar mıydı?
Acaba devlet memurları teftişe gelip, uymayanlara ceza mı kesecekti?
Amerikan vatandaşı beni utandırdı
Kurallar toplumu olarak koşullanıp da ciddi bir kriz karşısında kurallara uymamak olanaklı mıydı?
Komşularım termostatları nı 16 dereceye ayarladılar!
Karayollarında azami hız tabelaları hemen 50 mile düşürüldü
Federal devlet, konut izolasyonu için ucuz banka kredisi projelerini gündeme getirdi
Televizyon kanalları izolasyonun önemini sürekli işlediler
1980'lerin başına gelindiğinde dünyada petrol bolluğu oluşmuş, fiyatlar iyice aşağıya çekilmişti!
Batı toplumlarının kolektif olarak uyguladıkları tasarruf önlemleri bu düşüşün çok önemli bir nedeniydi
Eylül 1976
Orta Doğu Teknik Üniversitesi' nde ders veriyorum
Genç bir akademisyen olarak ilk kez bir uluslararası toplantıya katılmak üzere Londra'ya uçtum
Bagajların teslim edildiği salonun fazlasıyla loş olduğunu görünce valizimi daha kolay seçebilmek icin elektrik düğmesine yöneldim
Düğmeye basacağım sırada, düğmenin altında iri koyu harflerle,
"LÜTFEN IŞIĞI YÜKSELTMEYIN
YAZ MEVSİMİNİN KURAKLIĞINA KARŞI BİRLİKTE MÜCADELE EDELIM
TEŞEKKÜR EDERİZ" yazısını gördüm
Heathrow Havaalanı İşletmesi'nce asılmıştı
Havaalanından çıkıncaya kadar sağda solda tüm elektrik düğmelerinin altında aynı duyuru duvarları süslüyordu
Ekim 1984
New York'ta, Columbia Üniversitesi' nde görevliyim Kampüste yaşıyorum
Pazar günü için öğlen yemeğine davetliyim -Hudson Nehri'nin karşı kıyısındaki New Jersey eyaletine- Taksiyle köprüyü geçip, tarımsal alan olarak ünlü New Jersey'e girer girmez irkildim
Sağımız, solumuz kavrulmuş bir toprak parçasıydı
Ağaçlar ve bitkiler solmuş, çimenler saman olmuştu
Taksi şoförü şaşkınlığımı anladı
Evet, o sene Amerika'nın pek çok bölgesinde olduğu gibi doğu yakasında da mevsimler çok kurak geçmişti Yerel yonetimler acilen su kesintisine gitmiş, bahçe sulaması yasaklanmış, evlere su kotası ayrılmıştı Benzer kotalar, hastane, spor kulüpleri ve yüzme havuzları gibi suyun bolca tüketildiği kamu alanlarına da önceliklere dikkat edilerek uygulanmıştı
Yapılaşmanın ileri derecede olduğu Manhattan'da kuraklığın izleri göze batmazken, kırsal alandaki tahribatı cidden ürperticiydi!
Nisan 2001
Amerika'nın Meksika sınırına yakın ve Kızılderili nüfüsun yoğun olduğu New Mexico eyaletinin Albaquerque kasabasındayım
Atom bombasına emeği geçenlerden Sandia Laboratuarı'nı n da yurdu burası
Bir konferansa evsahipliği yapıyorlar
Çalışmaların uzaması katılımcılara çevreyi tanıma fırsatı verdi
Dört yüzyıl önce bu diyarda özgürce at koştururken şimdilerde boğucu rezervasyonlarda çürüyen Kızılderililerden bazılarını ve bizon türünden bugüne kalakalmış birkaç hayvanı görebilmenin hüznünü ve sevincini aynı anda yaşadım
Sokaklarda dolaşırken dikkatimi çeken bir şey de bahçelerin peysaj mimarisiydi
Yeşil renkli doğal çimen ve çiçek yok gibiydi
Bahçe yüzeyi, değişik boylarda kesilmiş çok farklı türde taştan ve talastan oluşan,
şık görünümlü malzemelerle kaplanıyor, üzerleri değişik türde kaktüslerle süsleniyordu
Böylece özenli, şık çöl bahceleri yaratılmıştı
Sonradan öğrendim ki, belediye bahçe sulamayı neredeyse tümüyle yasaklamış
Sonuçta, vatandaş, çölü andıran coğrafya ve iklimle uyumlu bir peysaj mimarisi geliştirmişti
Biz ne yapıyoruz?
Yaşamımın bu kesitleri niçin birdenbire aklımdan şerit gibi geçmeye başladı ki?
Ne anlamı var bunların? Tek anlamı var: Korkuyorum!
Birkaç ay içinde kendimizi susuzluk felaketi ile boğuşurken bulacağımızdan korkuyorum!
"Duacı" olduğumuz mevsim yağışlarının ocak ayında bile gelmediğini, koşar adım kuraklık girdabına yuvarlandığımızı bilmeyen var mı?
Kuraklığın susuzluk olduğunu,
uzun süreli susuzluğun ise kıtlık, pahalılık, hastalık, savaş ve ölüm olduğunu normalin en alt sınırındaki zekâ düzeyine sahip insan bile bilmez mi?
Tarihte nice uygarlık susuzluktan çökmedi mi?
Pekiyi, tehlike bu denli açık, seçik ve yakın iken biz toplum olarak ne yapıyoruz?
Son yıllarda ucuzlaşan 'kriz yönetimi', 'afet planlaması' vb gibi yabancılardan çaldığımız kavramları şişine şişine, papağan gibi tekrarlıyoruz ama felaket kapımıza dayanmışken uygulamıyoruz
Yağmur duasına çıkmaktan başka ne yaptık şimdiye kadar? Niçin kamuoyu uyarılmaz?
Belediyeler modern kavramların yönettiği bir su kesintisi programı uygulamaz? Suyun fiyatını artırmaz?
Oy nedeniyle mi?
Büyük kentlerdeki yüz binlerce konut su tasarrufuna geçti mi?
Kapıcılar eğitildi mi?
Bina girişleri, balkonlar, otolar, şakır şakır sıcak sularla basınçlı hortumlarla yıkanmaya devam ediyor Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Melih Gökçek sık sık, "Birkaç aylık suyumuz kaldı" diye alarm veriyor
O da bittiğinde, yer altı sularına el atacağını, yazın bunları tankerlerle evlere dağıtacağını ilan ediyor!
Aman Tanrım! "Çağdaş" Türkiye böyle mi yönetilecekti?
Yetkililer ve vatandaşlar, Türkiye'nin çölleşmeye doğru ilerlediği yolundaki yıllarca önce saptanan bilimsel öngörüleri önemsemediler
Bu hedefle ulusal bir su ve enerji politikası geliştirilmedi
Hiç olmazsa Ekim 2006'da tasarrufa başlasaydık, elimizdeki su varlığımız bugün birkaç ayın çok çok ötesinde olurdu
Kuskusuz tasarruf sadece acil önlem
Temel sorun, dünya çapında iklim değişikliğini tetiklemiş olan hiper-liberal kapitalist yaşam biçiminin doğaya karşı acımasızlığıdır
Ancak, Kyoto, Myoto'yu bekleyinceye kadar zaman kazanmak için TOPLUMSAL TASARRUF zorunludur
Prof Dr Duygu Bazoğlu Sezer
Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi
ALINTIDIR   
|