Prof. Dr. Sinsi
|
Rabbin Sana Bir Dua Kadar Yakın
Rabbin Sana Bir DUA Kadar Yakın

Rabbin senden ille de dilekçe yazmanı istemez  
Derdini anlatamamaktan yakınıyorsun
Sesini duyuramamak canını yakıyor
Varlığını hiçe sayanlara içerliyorsun
Anlaşılmamak yüreğini kanatıyor Seni sen söylemeden anlayan bir dostun olsaydı,ne çok sevinirdin
Yüreğini senin göğsüne koyan yaratıcın yüreğinden geçenleri bildiğini bildiriyor sana
Sen dile getirmesen de,içini oyan sızıları,ruhunu kemiren pişmanlıkları açık bir söz gibi duyuyor
Diyor ki,başkalarından sakladığını bildiğim gibi,kendinden sakladığını bile biliyorum
Seni en çok O anlıyor
Sesini bir yükselt de öyle konuşalım,demiyor
Bir dilekçe yaz da,sonra değerlendirelim demiyor 
Haşa ki rabbin kırtasiye delisi bir bürokrat değil
Üç adet pul,resmi mühür ve imza istemiyor senden
Seninle ilişkisi bir güven ilişkisi
Kuşkular,önyargılar,güvensizlikler üzerine kurulu insan ilişkileri gibi değil rabbin ilişkisi
O sana güveniyor,senin özüne koyduğu prensiplerin yüreğini göğe yönelteceğine itimadı var
Hatta,ilk defa insanı yaratacağı zaman,melekler ’yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek birini mi yaratacaksın?’   dediklerinde ’sizin bilmediğinizi ben bilirim’diyerek insana olan güvenini apaçık ortaya koymuştu
Evet,rabbin kırtasiyeci değildir Detayı önemser ama detaycı değildir
Ceviz kabuğunu en az içi kadar önemser fakat kabuğun yenmediğini sonsuz bilgisiyle bilir
Sana bir dua kadar yakın O
Bir dilek kadar yakın  İçinde sözler tutuşunca,sözler ağza doluşunca,seni aracısız dinleyendir O    
Nisyandan aldın beni, isyanda bırakma Rabbim!
Bağışla beni Rabbim, tevekkülden başkası gelmiyor elimden
Başkası yok elimde
Şimdi elimden gelenlerin hepsi senin "El"inde
Bağışla beni, göremedim
Göremedim, nice *****n karnında nice karanlıklar içindeyken gün yüzüne çıkardığını bebelerin yüzünü
Unuttum, çocuk tebessümlerini nice belirsizliklerden alıp güneşe erdirdiğini,
Bilemedim, yüreğimizi yokluğun dehlizlerinden aşırıp aşkın vadisine eriştirdiğini
Göremedim, her sabah yerin sükûnetini odamda ekmek gibi sımsıcak hazır ettiğini
Her akşam yastıkta unuttuğum bedenimi sabah yeniden yanıma verdiğini göremedim
Beni her sabah ihya ettiğini, bedenimi her an zaaflardan çıkardığını, varlığını her an yokluktan geri getirdiğini göremedim
Göremedim Rabbim her günü ödünç verdiğini
Göremedim, bağışla beni 
Fakat, şimdi gördüklerim gösterdi bana hepsini
Geç kaldım görmekte
Tebessümü beton yığınları arasında sönen bebeler gördümse de, biliyorum Senin El’nde şimdi hepsi ve sonsuz tebessümler verdin herbirine
Sevinci soğuk topraklarda boğulmuş çocuklar gördümse de, biliyorum Senin Rahmetinin kucağında hepsi ve bitmez sevinçler bağışladın herbirine
Ümitleri bir apansız sarsıntıyla yıkılan insanları gördümse de, biliyorum Senin Şefkatinin ikliminde âsûde ve mutlu her biri 
Bağışla beni Rabbim, unuttum, nisyanda kaldım
Hatırlamadım verdiğini ve var kıldığını
Elimden alınca verdiğini ve yokluğa yuvarladığında varlığımı
Hatırladım ve ama geç hatırladım
Gördüm, ama güç gördüm, acıyla gördüm
Varlıkta kör oldum, yoklukta gördüm
Bollukta unuttum, darlıkta hatırladım
Affet beni Rabbim, bari, yoklukta Sana vardım
Hiç olmazsa, hiçlikte seni andım
Şimdi, bir tevekkül var elimde
Başka herşey düştü, herşey yokluğa döküldü
Hatırladım, elimdekiler de, ellerim de Senin Elinde
Şimdi, dua sığıyor sadece avuçlarıma
Sadece yakarış yakışıyor yakama
Gözlerim müjdeni gözlüyor uzaktan
Gönlüm hiç bitmez tesellini özlüyor
Sen ki, unutmaktan alıkoydun, nisyandan kurtardın beni Rabbim
Şimdi isyandan koru beni Rabbim
İsyandan koru beni, isyandan koru beni, isyandan koru beni 
Ve lûtfet ki, avuçlarında teselliden ötesi yok
Affet ki, elimde duâdan başkası yok
Ayaklarına zincirler takılmış  Elleri kelepçeli  Ve arkasından sürekli itilmekte  Belli bir istikamete doğru hem gidiyor, hemde bağırıyor: ’Gitmem ben o beldeye! O şehre inanmıyorum!’
Yanına bir görevli geliyor ve kulağına şunları fısıldıyor: ’Bu yol o menzile çıkar Ama sen bilirsin, ister inana inana git, ister inanmaya inanmaya  Tercih tamamen sana ait!  
İsteğine bağlı olmayan işlerde, her insan: mahkum!
Her an nefes alıyor: Havaya esir  
Ne ciğerlerine el atabiliyor, nede yıldızlara: Elleri bağlı  
Yer çekimiyle arza rapt edilmiş: Kaçmaktan mahkum  
Ve nihayet, dünya onu kabre ***ürüyor: Gitmeye mecbur  
Bir asi mahkum kalkıyor, ’ ben gitmem’ diyor ’Ahirete inanmıyorum ’ diyor Bilmiyor ki, inanmamak ahirete gitmeye değil, cennete girmeye mani  
*
|