08-05-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Gerçek Şu Ki, İnsan Azar. Kendini Kendine Yeterli Gördüğü İçin. (Ders 6) 22/04/11
Ne hayallerle evleniyor insan
İdeal bir baba, mükemmel bir kadın olacağını, üstün vasıfları sayesinde baş tacı edileceğini umarak, çoğunlukla da severek anlaşarak yuvalar kuruluyor
Kısa sürede nikah masasına oturanlar olduğu gibi, yıllarca birbirlerine karşı arkadaşlık ederek birbirini tanıdıktan sonra da evleniliyor
Niyetler güzel, başlangıçlar güzel
Peki ya sonra? 
Mutluluk coşkusu nasıl oluyor da bir huzursuzluk kâbusuna dönüşüyor?
Akıl almaz yıpratma senaryoları icad olunuyor, nasıl “AİLE” olarak adlandırılan ulvi kavram psikolojik bir savaş ortamında katlediliyor?
Eşler birbirine öyle nâhoş muamelede bulunabiliyor ki, yıllarca güzel geçinmiş iki insan günün birinde eşine “SENİ HİÇ TANIYAMAMIŞIM” diyebiliyor
Evlilik sürecinde gerçekten de değişime uğruyoruz, yani mecburen değişmek zorunda bırakılıyoruz !
Neden?
Bırakın başkalarını, rızası diyerek, Peygamberimiz'in Sünneti diyerek, ibadet niyetiyle kurulan yuvalardan dahi kara dumanlar tütüyor
Umduğunu bulamayanlar, hayal kırıklığına uğrayanlar, sonradan aklı başına gelenler, gözü açılanlar, rahatı sindiremeyenler 
İster kavga gürültü devam etsin, ister boşanmayla sonuçlansın, nihayetinde olan çocuklara oluyor
Bir denge kuralı vardır, çocuk düşünür:
Ben annemi seviyorum
Ben babamı seviyorum
Devamında, anne ile babanın arasındaki bağın yada ilişkinin de pozitif yani olumlu olması gerekir
Sözü edilen ilişkinin yönü olumsuz ise bir tutarsızlık vardır
Anne ile çocuk veya baba ile çocuk arasındaki sorunlar çözülebilir
Ancak, bazı anne babalar bir çocuk kadar da olsa makul düşünemedikleri için sorunlar çığ gibi çoğalır, gider 
Halbuki çocuklar ne kadar çok seviliyordur!
Evde herşey yolunda giderken çocuklar baş tacı, ayrılık söz konusu olunca birer ayak bağıdır
Ayrılık durumunda çocuklar iki şekilde kullanılmaya mahkûmdurlar:
Çocuğu hangi taraf aldı ise, en kısa zamanda karşı tarafa nefret duymasını temin etmek
İkincisi, yüreği cız etse de çocukları karşı tarafa terkedip , kendi yoksunluğunu hissettirerek kendi kıymetini bildirmeye çalışmak 
Bu iki tavrın dengeli ve sağlıklı bir orta noktasını uygulayabilmek ne yazık ki pek mümkün olmuyor
Anneler bazen çocuklarına ilişkin sorunları dile getirerek çözüm önerisi bekliyorlar
Okula ilgisizlik, söz dinlememe, başarısızlık, şımarıklık, içe kapanıklılık, istenmeyen davranışlar ve benzeri 
Sohbet biraz derinlere indiğinde ise, maalesef şu kanaat hasıl oluyor:
“Çocuklar gerçekten dayanıklılar Hatta bazen öyle olgun bir tavır takınabiliyorlar ki, adeta bir psikolog gibi anne ya da babalarını dinleyip, anlayış gösterip, onları yönlendirip yuvanın dağılmasını önlemeye çabalıyorlar ”
Aslında durum çok basittir
Beş yaşında bir çocuk ne annesinden ayrılmak ister ne de babasından
Kime sözünü dinletebilecekse ona boyun eğer
“Anneciğim beni seviyorsan ne olur babamdan ayrılma” diye yalvarır
Ergen olmuş bir evlat, her ikisini de karşısına alıp “siz ayrılacaksanız ikinizin de yüzüne bakmam veya beni yok bilin” diye haykırabilir
Kendini bilen insanlar için evlatlarından bu tür sözler duymak ne utanç vericidir
Ve şüphesiz, ve mutlaka karşı taraf suçlu, kendisi masumdur
Farkına varmadan bir karar verirler:
“Boşanmalıyım Anam-babam bana sahip çıkar, çocuklarıma onun yokluğunu da hissettirmem ”
Erkek ise kısa zaamanda ideal eş ve evlilik hayalleri, kadın da bir iş bulup kendi ayakları üzerinde durma, yani bağımsızlığını kazanma fantazileri kurar durur
Süreç artık başlamıştır
Adeta bir bilim adamı gibi ev içinde cereyan eden tüm süreçler, bu tür yargıların desteklenmesi için delil olarak hafızalara kazınır
Ayrılık gerçekleşip murad hasıl olduğunda ise, ortaya çıkan tablonun insanı mutsuz etmenin çok ötesinde, ciddi ruhi bunalım ve hastalıklar için çok elverişli bir zemin olduğu ve ikinci evliliklere rağmen birinciye ait sorunların kişileri mutsuz etmeye yetip arttığı da tecrübe edilmiş olur
|
|
|