Prof. Dr. Sinsi
|
Beratını Alan Adamın Muhteşem Hikayesi
Eski zamanların birinde saf mı saf temiz mi temiz, her şeye ve herkese kanan bir adam yaşarmış Tüm muradı insanlara hizmet edip Rabbinin rızasını kazanmakmış Fakat bazı kendini bilmez insanlar, onun bu saflığından yararlanıp, ona kötü şakalar yaparlar, üzerlermiş
Gel zaman git zaman, bu saf adamın köyünden bir grup insan umre ziyareti yapmaya karar verirler Giderlerken bu adamcağızı da yanlarında götürmeye karar verirler
“Yolda biraz takılırız, zaman geçiririz ” diye
Nihayet uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yüce ALLAH’ın evi Beytullah tüm heybetiyle görünmüş Müslümanlar ve bizim iyilik timsali saf adamımız, heyecan ve sevinçle ona koşmuş ve umre vazifelerini yerine getirmişler
Yaklaşık on gün burada ibadet ve taatla meşgul olan kafile artık toparlanıyormuş
Şimdi Resûlullah’a varma zamanı gelmişti
Nur şehir Medine’ye gitmek için yola koyulmuşlardı
Mekke’den bir mil mesafe ayrılmışlardı ki, içlerinden biri çantasından birtakım kâğıtlar çıkarmış, acele ile arkadaşlarına dağıtmaya başlamış
“Bu nedir?” diyenlere:
-”Susun, sessiz olun Bizim saf adam duymasın, ona müthiş bir oyun hazırladım ” demiş
Kafilede olan herkese dağıtmış
O kâğıtlardan sadece saf adama vermemiş
Arkadaşları dayanamamış, “çabuk anlat, oyunun nedir?” demişler
Adam:
-”Bakın, birazdan saf adam gelecek Bizlere ellerimizdeki kâğıtların ne olduğunu soracak ”
-”Eee, biz ne diyeceğiz?” diye atılmış arkadaşları
-”Diyeceğiz ki, bu kâğıtlar bize cennetten gelmiştir Umre ziyaretimizi kabul eden ALLAH, bizlere beraatlarımızı gönderdi ” diyeceğiz
Arkadaşlarından bazıları:
-”Fakat bu çok ağır bir şaka ” dedilerse de bu işi yapmaya karar verdiler
Biraz sonra saf adam yanlarına gelmişti Birde ne görsün, herkesin elinde birtakım kağıtlar, onu öpüp kokluyorlar
Dayanamadı:
-”Ey benim arkadaşlarım! Nedir o elinizdeki öpüp kokladığınız kâğıtlar?” diye sordu
Hepsi birbirlerine kaş göz edip gülüşmüşlerdi
Bu oyunu hazırlayan zat ona:
-”Aaa, senin bu kâğıtlardan haberin yok mu?”
-”Hayır, yok ”
-”Ama nasıl olur, bak, hepimize gönderildi bundan ”
-”Fakat anlamıyorum, nedir onlar? Kim gönderdi?”
-”Kim olacak, umremizi ve ibadetlerimizi beğenip kabul eden ALLAH gönderdi ”
Saf adam âdeta beyninden vurulmuştu
Son baharda yaprakları dökülüp en ufak bir rüzgârda titreyen bir gül ağacı yaprağı gibiydi Dudakları:
-”Rabbim! Rabbim! diye kıpırdıyordu
Aniden yönünü Mekke’ye çevirdi
Kâbe karşısındaydı; birden olanca kuvvetiyle koşmaya başladı
Arkadaşlarının
-”Dur, gitme! şaka yaptık ” sözlerini duymuyordu bile
Onun gönlü yanmıştı, hem de nasıl bir yangın? Belki Nil nehri oraya aksa, söndüremeyecekti Düşüyor, kalkıyor, ağlıyordu Sonunda kavuşmuştu Beytullah’a Ona öyle bir sarıldı ki, gözyaşlarını, Kâbe’nin örtüsü içine çekiyordu Kalbini âlemlerin Rabbi olan ALLAH’a bağlamış haykırıyordu:
-”Ey yüceler yücesi ALLAH’ım! Ey benim Rabbim!
Niye benim beraatımı vermedin, ne kusur ettim?
ALLAH’ım! Arkadaşlarım öyle mutlu ve sevinçli, ben böyle boynu bükük yetim kaldım
Rabbim! Sana yalvarıyorum! Benim de beratımı ver Ne olur ALLAH’ım, beratımı ver!”
O, böyle yalvarırken, kafasına bir şeyin değip yere düştüğünü hissetti Bir de ne görsün, arkadaşlarının ellerindeki kâğıtlardan çok daha güzel bir kâğıt Hemen aldı, sevinçten ne yapacağını şaşırmıştı Hemen kalktı kafilesine doğru koşmaya başladı Bir yandan da bağırıyordu:
-”Aldım! Aldım! Ben de beratımı aldım!?”
Arkadaşlarının hepsi şaşırmıştı
Adam yanlarına gelince, hemen elindeki kağıdı aldılar
O da neydi? Bu kâğıt nasıl da güzel kokuyordu! Hayatlarında hiç bu kadar güzel bir koku koklamamışlardı üstelik çok garip harika desenli bir kâğıttı
Şimdi hepsi telaşlanmışlardı, işin içinde bir iş vardı
Hiç vakit kaybetmeden hemen Mekke’ye döndüler ve o devrin büyük âlimi bir büyük zata gittiler
Kâğıdı ona verdiler
O âlim zat kâğıdı eline alır almaz, ayağa kalktı
-”SübhanALLAH! Bu cennet kokusudur ” dedi Kâğıdı açınca hayret ve dehşeti arttı:
-”Bu,” dedi, “bu bir berattır Falan adama yazılmıştır Hem de nur mürekkeple yazılmıştır ”
Hepsi donmuşlardı Kimileri hüngür hüngür ağlıyordu Âlim o saf adamı kucaklamış sakallarından, yüzünden, ellerinden öpüyordu -”Ne olur bana dua et!” diye rica ediyordu
|