Prof. Dr. Sinsi
|
Cehennemden Kaçan Adam..
Sevgiliyi unutmak, ayrı durmak, gönül diyarını kendi haline terketmekti
Gönül diyarını terk edemiyordu, Salebe -bin Abdurrahman- O'nun nazarları altında hizmetinde kusur etmiyordu
Ensar  Nebi (A S )’ın Medine’ye hicretinde, bütün müminlere kucak açan
gönül erleri  İslâm toplumunun iki temel direğinden biri  
Yurtları ise, Medine  Madde ve mana dünyasının aleme yansıyan yönü Dünya
ve ahiretin denge taşlarının konulduğu şehirlerin anası Mekke'de doğan Allah
Rasulü’nün müminlere bu dünyada son kez tebessüm ettiği kutlu şehir
Medine  O şehir ve halkı daha ilk günden meftun olmuştu Sevgili Resul’e 
Kainatın en sevgilisini bağrına basmak için can atardı büyüğüyle, küçüğüyle
İnsanları Nebi (A S )'a tutkun, Efendimiz (A S ) onların gönlüne hakimdi
İnsanların gönül dünyasındaki hürriyet, bu tutsaklığın ardından geldi
Medine'li müminler, kainatın serveri Efendimiz'i kalplerine yerleştirirken
boyunlarını bükmüş, O’nun nazarlarının aydınlığında ağaçların meyveye
durması gibi olgunlaşırlarken, Sevgili Peygamberimiz'in gönlünde de özel bir
yer edinmişlerdi Bir gün şu sözler dökülmüştü mübarek dudaklarından: "Allah
biliyor ki, ben sizi seviyorum " (İbnu Mace)
Bakış !
İşte bu şehrin insanıydı, Salebe bin Abdurrahman Sevgili Peygamberimiz
(A S )'ın sevgisinde eriyor, O'nun bir dediğini iki etmiyor, asla yanından
ayrılmıyordu Her zaman Efendimiz'in hizmetinde idi Gönlünü sevgiyle
doldurmuş, sevgisini aşka boyamıştı
Sevgiliyi unutmak, ayrı durmak, gönül diyarını kendi haline terketmekti
Gönül diyarını terk edemiyordu, Salebe O'nun nazarları altında hizmetinde
kusur etmiyordu
İslâm, dünya ve ahiret hayatının toplamıydı Müslüman, dünyada ahireti için
çabalayan, ahirette ise bu çabaların karşılığını devşirendi Bu dünya
ahiretin tarlasıydı Sevinçler, kederler, sıkıntılar bu dünyaya mahsustu
Derken, birgün Sa'lebe bin Abdurrahman, komşusunun evinin önünden geçerken
bir an istemeden gözü evde yıkanan bir kadına takıldı Ardından bir daha
baktı Gözlerine hakim olamamıştı Kendini toparladığında ise pişmanlık
bütün benliğini sarmıştı
Cümle kapısı
Gözler, sarayların cümle kapılarına benzer O kapılar, sarayların da,
surların ardındaki bir şehrin de ilk göze çarpan görkemli mimari
yapılarıdır Bazen insan, şaheserin daha içini görmeden o kapılara tutulur
kalır İnsanın da güzelliği gözlerden başlar
Bakışları çok görkemli insanlar vardır; saf, duru, akpak gönüllerini
yansıtan Gönül sarayı tertemizdir onların Zira o sarayın tahtına
oturttukları Yüce Sevgili, kalplerini tertemiz istemiştir:
"Rasulüm! Mümin erkeklere, gözlerini harama dikmemelerini söyle " (Nur/30)
"Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar "
(Nur/31)
Medine'li Salebe bin Abdurrahman, kendi tertemiz gönül sarayının daha cümle
kapısında, Allah’ın yasakladığı bakışı ile o an, kendini belki de yapayalnız
hissetti Yüce Sevgili’nin rıza göstermediği haram bakış, müminin gönül
sarayında sevgilisiz kaldığı, heva ve heveslerin hakimiyet kurduğu
yalnızlığı doğurur
İhtimal, Salebe bu yalnızlığın neticesinde Rasulü Ekrem (A S )'e vahiy
gelmesinden korktu Belki, bu korku en çok sevdiği Allah ve Rasulü’nü
kaybetmek endişesinden kaynaklanıyordu Mahzundu Medine ve Mescid-i Nebi
artık ona dar gelmeye başlamıştı Kolay değildi, Efendimiz'in bakışları
arasında büyümek Ve  
Medine'den ayrıldı İlahi irade bir hakikati daha ispatlayacaktı Salebe
belki Efendimiz'in nazarından uzaklaşmıştı ama O'nun tasarrufatıyla günahını
kendine dert edinmişti İşte bu yüzden derdini içinden söküp atamıyordu
Sevmesine rağmen, günahkârdı Allah’a yöneldi ve Cenab-ı Hak, Salebe'ye
tevbe kapısını açtı Salebe, derdinin ancak Alemlerin Rabbi tarafından
çözüleceğine inanmıştı bir kere Yönelecekti En Yüce Sevgili'ye Zira O:
"Allah, bir adamın içinde iki kalb yaratmadı " (Ahzab/4) demiyor muydu?
Kalbin sahibi Allah, buna güç yetirirdi
Nebi (A S ), mescidde Salebe'yi göremeyince Sahabe-i Kiram'a onu sordu
Salebe terketse bile O, sevdiğini bırakmazdı Zira o eli Allah için
tutanların tek sahibi Cenab-ı Hak’tı:
"Muhakkak ki, sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir Allah'ın
eli onların elleri üzerindedir Kim verdiği sözü bozarsa, ancak kendi
aleyhine bozmuş olur " (Feth/10)
Dünya ve ahiret hayatında denge istiyordu, kainatı yaratan  Belki de bu
dengenin kilidini gözlerde gizlemişti Salebe bin Abdurrahman, gönülleri
ateşleyen Muhammedî nurun; bir türlü unutamadığı o bakışların derin
manalarıyla boynunu Allahu Tealâ'ya büktü
Allah'a boyun eğenler ne zaman yükselmedi ki?!  Ve Cebrail (A S ) Sevgili
Peygamberimiz’e durumu haber verdi:
"Ey Nebi! Ümmetinden biri Medine dağlarında, Allah'ın azabından, yine
Allah'a sığınıyor!"
Sevgi ve muhabbet asla karşılıksız bırakılmaz Resulü Ekrem (A S ) Hz Ömer
ve Selman-ı Farisi'yi, Sa'lebe bin Abdurrahman 'ı bulup getirmekle
görevlendirdi Dosttu bunlar; tanıştıkları günde cankardeşi olmuşlardı
Salebe'yi bulup derdini çözmeliydiler Zira ellerini Allah için tutup gönül
verdikleri O Sevgili Resul:
"Mümin, kardeşini zor durumda bırakmaz " (Buharî, Müslim) diyordu
Züfafe
Züfafe  Medine dağlarında koyun otlatırdı Hz Ömer ve arkadaşı, Züfafe'ye
Sa'lebe'yi sordular:
“Buralarda, dağlarda yaşayan bir genç biliyor musun?”
“Herhalde siz cehennemden kaçanı soruyorsunuz ”
“Cehennemden kaçtığını nereden biliyorsun?”
“Gece yarısı olunca şu taraftan ağlayarak gelir ve ‘Keşke ruhum bu iki
alemden ayrılmasaydı  ’ diye feryat eder ”
Züfafe kaç kere görmüstü Salebe'yi, Alemlerin Rabbi’ne yalvarırken  Gece
yarısına doğru Salebe aynı sözleri söyleyerek geldi Hz Ömer gence yaklaştı
Hz Ömer'i görünce Salebe:
“Rasulullah’a benim ne tür bir günah işlediğim bildirildi mi?! ” diye
sordu Hz Ömer:[Linkleri görebilmek için üye olmalısınız Üye olmak için tıklayınız  ]
“Bilmiyorum Rasulullah bizden seni getirmemizi istedi ” dedi
“Senden birsey istiyorum: Bilal kamet getirip, Resulullah tam namaza
başladığında mescide girelim Zira ben, Rasulullah'dan çok utanıyorum ”
“Haydi gidelim ” dedi Hz Ömer Dostumuz
Saf olmustu Mescid-i Nebi'de müminler Salebe, Efendimiz (A S )'ın namazdaki
kıraatini işitince bayılıverdi Kendine gelince Rasulullah (A S )’ın yanına
getirdiler Buyurdular:
“Benden niçin uzaklaşıyorsun?”
“Ya RasulAllah! Senden çok utanıyorum ” dedi
“Allah hata ve günahları bağışlar  "
Ve  Sevgili Peygamberimiz (A S ), Salebe'ye evine gitmesini söyledi
Salebe gitti ama aradığı huzuru bir türlü bulamıyordu Hastalanmıştı ve
günler geçtikçe günahının ağırlığı artıyor gibiydi
Sahabe-i Kiram'ın durumu haber vermesi üzerine, Nebi(A S ) Salebe bin
Abdurrahman'ın evini şereflendirdi Bu, Mevlâna Hazretleri’nin "O geliyor
O!  Dostumuz, Yarimiz geliyor!  " dediği gibi bir gelişti bu
Rasullullah (A S ), Salebe'nin yatağına oturdu O'nun başını dizlerine
yasladı Şefkat nazarlarını, Salebe'ye lutfettiler Salebe:
"Ey Allah'ın Rasulü, o baş günahlarla dolu Sizin tertemiz teninize layık
değildir!" deyince Efendimiz:
"Peki Salebe Sen ne istiyorsun?" diye sordu
"Ey Allah'ın Rasulu! Sadece RABBİMin beni affetmesini istiyorum " dedi
"Salebe! Cebrail sana RABBİMin selamını söylüyor Ve O’nun, ‘Kulum dünya
dolusu hatayla bile bana kavuşursa, ben onu dünya dolusu mağfiretle
karşılarım ’ buyurduğunu söylüyor ”
O anda Salebe sükûnete kavuştu Aradığı huzuru bulmuştu Ve o huzurla
günahlarından arınmış tertemiz bir mümin olarak Rabbine kavuştu
Cenaze namazını, Efendimiz (A S ) kıldırdı ve onu defnetti Kabirden
dönerken parmaklarının ucuna basarak yürüyordu Sahabe-i Kiram nedenini
sorunca:
"Salabe'yi karşılayan melekler o kadar çok ki, onların kanadına basmamak
için bu şekilde yürüyorum" buyurdu (Ebu Nuaym, İbnu’l Esir, İbnu Hacer)
İşte günah  İşte samimiyetle yapılan bir tevbe  Ve işte Rahman ve Rahim
olan Allah'ın verdiği karşılık:
"Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) haddi aşan kullarım! Allahın
rahmetinden ümit kesmeyin Çünkü Allah bütün günahları bağışlar Şüphesiz ki
O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir" (Zümer/53)
"Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün Umulur ki Rabbiniz
sizin kötülüklerinizi örter; Peygamber’i ve iman edenleri utandırmayacaği
günde, Allah sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyar Çünkü onların
nurları, önlerinden ve yanlarından koşar da, ‘Ey RABBİMiz! Nurumuzu tamamla,
bizi bağışla Çünkü sen her şeye kadirsin ’ derler ” ( Tahrim/8)
|