Prof. Dr. Sinsi
|
Sehl Bin Abdullah Tüsterî
"Hakîkî îmâna kavuşmak için dört şey lâzımdır: Bütün farzları edeple yapmak, helâl yemek, görünen ve görünmeyen bütün haramlardan sakınmak ve bu üçüne, ölünceye kadar devâm etmeğe sabır etmek "
"İşin esâsı üç şeydir: Helâl yemek, ahlâk ve amelde Resûl aleyhisselâma tâbi olmak, her işi yalnız Allah için yapmak "
"İbâdetin en kıymetlisi, nefse uymamaktır "
"Âlimin üç ilmi var Biri ilm-i zâhirîdir Bunu herkese açıklar Diğeri ilm-i bâtındır Bunu ancak ehline açıklar Üçüncüsü, kimseye anlatılması câiz olmayan bir ilimdir ki, bu ancak kendisiyle Allahü teâlâ arasındadır "
"İnsanların mübtelâ olduğu belâ ve musîbetlerin en büyüğü; âhiret ve dünyâ işiyle meşgûl olmayıp, boş oturmaktır "
"Kulun Allahü teâlâya şükretmesi, O'nun kuluna verdiği nîmetlerle, O'na isyân etmemesidir Çünkü kulun bütün uzuvları, Allahü teâlânın kuluna olan lütuf ve nîmetleridir "
"İnsanoğlunu şu iki şey mahvetmiştir: İzzet, makam arzusu, fakirlik korkusu "
"Makamların en üstünü; kötü bir huyu, iyi bir huya çevirmektir "
"Harama bakmaktan sakınan kimse, hiç göz ağrısı görmez "
"Allahü teâlâdan başka yardımcı, Resûlullah efendimizden başka delil, takvâdan başka azık, sabırdan başka amel yoktur "
"Sâdık kimseye Allahü teâlâ bir melek gönderir Bu melek namaz vakti gelince, o kimseye namaz kılmayı hatırlatır, uyuyorsa uyandırır "
"Kibir bulunan kalbte, havf (korku) ve recâ (ümit) bulunmaz "
"Korku, men edilenden uzak durmak; ümid, emredileni yapmak için koşmaktır "
"Fütüvvet, sünnete tâbi olmaktır "
"Zühd, kulların Allahü teâlâya yönelmeleridir
"Açlık için üç yer vardır Tabiat açlığının yeri akıl, ölüm açlığının yeri fesad, şehvet açlığının yeri israftır Birincisi düşünceyi yok eder, ikincisi fitneye, üçüncüsü israfa yol açar "
"Her kim nefsini kendine dost edinirse, Allahü teâlâyı kendine düşman etmiş olur "
"İnsanların "Lâ ilâhe illallah" ifâdesine kalben îtikâd edip dil ile söylemeleri ve buna fiilen vefâ göstermeleri lâzım gelir "
"Allahü teâlânın, insanlara şu şekilde hitâb etmediği hiçbir gün yoktur: "Kulum! Hiç insaflı davranmıyorsun Ben seni anıyorum ama, sen beni unutuyorsun Seni kendime dâvet ediyorum fakat sen, başkalarının dergâhına gidiyorsun Ben dertleri belâları senden uzaklaştırıyorum Lâkin günah üzerinde ısrâr ediyorsun Ey Âdemoğlu! Yarın kıyâmette huzûruma gelince mâzeret olarak ne söyleyeceksin?"
"Kıyâmet günü, az yemenin mükâfâtını hiçbir amel karşılayamaz "
"Ticârette ihsân altı türlüdür: 1) Müşteri, fazla ihtiyâcı olduğu için çok para vermeye râzı olsa bile, çok kâr istememelidir 2) Fakirlerin malını fazla para ile almalı, onları sevindirmelidir 3) Müşteriden para almakta iki türlü ihsân olur; fiyatta ikrâm edilmeli, peşin verdiği fiyatla, veresiye de vermelidir 4) Borç ödemekte ihsân, istemeye vakit bırakmadan vermektir 5) Alış veriş ettiği kimse pişman olursa, yapılan satışı geri çevirmektir 6) Fakirlere veresiye vermek, ödeyemediği hâle gelirse, alacağını istememeyi niyet etmektir Borçlusu ölünce helâl etmektir "
"Allahü teâlâ ruhları yaratıp; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" kelâmına, evet dediğimi, ayrıca annemin karnında bulunduğum zamanki hâlimi hatırlıyorum "
"Açlık çilesini çekenin çevresinde, Allahü teâlânın emriyle şeytan dolaşamaz "
"Cehâletten daha büyük musîbet yoktur "
"Son Peygamber Muhammed aleyhisselâm gönderildiği zaman, dünyâda şu yedi sınıf insan vardı: Krallar, zirâatle uğraşanlar, hayvancılıkla uğraşanlar, ticâretle meşgûl olanlar, sanatla meşgûl olanlar, işçiler, yoksullar Allahü teâlânın elçisi SevgiliPeygamberimiz bu sınıflardan hiçbirini başka bir sınıfa geçmeye zorlamadı OnlarıAllahü teâlâya itâata, takvâya, ilme çağırdı İnsanlara şöyle buyurdu: "Allah bütün bu varlığı insan için, insanı da Allahü teâlâyı bilmek için yaratmıştır Dünyâ nîmetlerini Allahü teâlâya itâat için kullanan, hem dünyâyı, hem âhireti kazanır Bunun tersini yapan kimse ise, hem âhireti, hem de dünyâyı kaybedecektir "
MÜSLÜMAN OL
Bir gün müslüman olmayan biri yoldan geçiyordu Sehl hazretleri talebelerine onu gösterip; "Bu adamda müslümanlık alâmeti var!" buyurdu Aradan birkaç sene geçtikten sonra Sehl-i Tüsterî hazretleri vefât ettiler Talebelerinden biri hocasının mezarını ziyâret ederken, o adam da yakından geçiyordu Hocasının sözleri hatırına gelerek hemen yanına vardı Ona hocasının kendisi hakkındaki sözlerini anlattı Bunun üzerine o adam dedi ki: "Gel Bakalım! Mezarına varalım Bana müslüman ol desin, ben de müslüman olayım!" dedi Berâberce kabre vardılar O anda kabirden şöyle bir ses işittiler: "Ey falan! Cehennem ehlinden, Cennet ehli daha üstündür!"Adam bu sözü işitince, şehâdet getirip müslüman oldu
BAŞKASINA NE HÂCET
Ebû Ali Dekkâk şöyle anlatır; Yâkub bin Leys, doktorların tedâvî edemedikleri bir hastalığa yakalanmıştı Ona; senin vâli olduğun bölgede Sehl bin Abdullah isminde sâlih bir zât vardır Eğer duâ ederse, Hak teâlânın bu duâyı kabûl etmesi ümid edilir, dediler Vâli, Sehl bin Abdullah'ı çağırttı ve; "Benim için Allahü teâlâya duâ et " deyince, Sehl bin Abdullah; "Zindanlarında suçsuz insanlar yatarken, senin için yaptığım duâ nasıl kabûl olur?" dedi Bunun üzerine vâli, zindanda yatan bütün suçluları salıverince, Sehl bin Abdullah "İlâhî, bu zâta masiyet ve musîbetteki zilleti gösterdiğin gibi, tâattaki izzeti de göster, onu dert ve sıkıntıdan kurtar " diye duâ etti Vâli hemen iyileşti ve Sehl bin Abdullah'a çok mal vermek istedi Sehl hazretleri kabûl etmedi Arkadaşları arasında; "Keşke bunu alıp fakirlere dağıtsaydı " diyenler oldu O, yolda çakıl taşlarına bakınca, hepsi mücevher hâline geldi Arkadaşlarına bunları göstererek;"Böylesi bir ihsâna nâil olan kimse, hiç Yâkûb bin Leys'in malına muhtac olur mu?" buyurdu
VAKTİ GELMEDİ Mİ?
Ölüm döşeğinde yatarken Sehl hazretlerine bir zât; "Efendim, senden sonra mimbere kim çıksın?" diye sorunca, Sehl-i Tüsterî hazretleri gözlerini açıp, Şâdıdil adındaki bir kâfirin adını söyledi Etrâfındakiler; "Sehl'in aklı gitmiş, bu kadar müslüman âlim varken yerine bir kâfiri geçirdi " diye söylerlerken, Sehl-i Tüsterî hazretleri; "Başımda kavga gürültü etmeyiniz Vaktim azdır Gidin bana Şâdıdil'i çağırın, gelsin " dedi Şâdıdil gelince; "Ey Şâdıdil, iyi dinle, üç gün sonra mimbere çık ve müslümanlara vâz et Bu sana vasiyetimdir!" dedi Sehl-i Tüsterî'nin vefâtından üç gün sonra, ikindi namazından sonra, başında kâfir nişânesi, belinde zünnar olmak üzere, Şâdıdil mimbere çıktı Ey müslümanlar, ey Sehl-i Tüsterî'nin talebeleri! Bana, bir vakit hocanız; "Ey Şâdıdil, zünnârı çıkarıp atma zamanı gelmedi mi? demişti İşte bugün emrini yerine getiriyorum " dedi Sonra sorgucu ve zünnârı çıkarıp attı Kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu Cemâat bunu görünce ve o sözleri duyunca ağladılar
BİR KERÂMET
Bir gün Sehl-i Tüsterî, son hastalık ânında,
Kendinden geçmiş hâlde, yatarken yatağında,
Sordu talebeleri: “Efendim yerinize,
Sizden sonra acabâ, kim vekil olur size?”
Gözlerini açarak, o an Sehl-i Tüsteri
Şâdıdil adındaki, bir kâfiri söyledi
Etrafında olanlar, şaşıp hayret ettiler,
“Herhâlde hocamızın, aklı gitti” dediler
“Bu kadar çok müslüman, âlim varken, o yine
Ne için bir kâfiri, geçiriyor yerine?”
Buyurdu ki: “Kalkınız, gürültü yapmayınız,
Şâdıdil’i acele, yanıma çağırınız!”
Çağırdılar ve geldi, Şâdıdil, huzuruna,
Yatağından doğrulup, buyurdu ki ona:
“Ey Şâdıdil, dinle ki, ölür isem ben şâyet,
Mimberime çıkıp da, insanlara sen va’z et ”
Şâdıdil de şaşırdı, “Peki” dedi cevâben,
Sonra Sehl-i Tüsterî, göç etti bu âlemden
Üç gün sonra Şâdıdil, ikindi namazında,
Hazır bulunuyordu, cemâat arasında,
Zünnârını belinden, çıkarıp daha sonra,
Çıktı o gün mimbere, dedi ki insanlara:
“Ey Sehl-i Tüsterî’nin, kıymetli cemâati,
O mübârek insanın işte bir kerâmeti
Zîrâ o, birgün bana, demişti “Dinle beni!
Hâlâ îmân etmenin, zamanı gelmedi mi?”
Ey insanlar, bilin ki, şimdi geldi o zaman,
Ve ben de sizin gibi, işte oldum müslüman ”
Cemâat Şâdıdil’i, hayretle dinler iken,
O, şehâdet söyleyip, îmân etti gönülden
“BAK EY NEFSİM!”
O Sehl-i Tüsterî ki, asrının bir tânesi,
Ve Zünnûn-i Mısrî’nin, makbûl bir talebesi
O, üstâdına karşı, gösterdi pek çok edeb,
O hayatta oldukça, konuşmadı, sustu hep
Kendisine bir suâl, sorsaydı biri dinden,
Aslâ cevap vermezdi, üstâda edebinden
Lâkin günün birinde, dedi ki: “Kardeşlerim,
Dînî bir suâliniz, varsa cevap vereyim ”
Dediler: “Susardınız, dînî mevzûlarda hep,
Şimdi hikmet nedir ki, ettiniz böyle talep?”
Buyurdu: “Hayattayken, bir kimsenin hocası,
Edebe muhâliftir, dinden ağız açması ”
Dinliyenler bu işi, eylediler tahkîkat,
Bildiler ki üstâdı, aynı gün etmiş vefât
Bir talebesi der ki: “Otuz yıl müddet ile,
Devamlı hizmet ettim, ben Sehl-i Tüsterî’ye
Bunca yıl kaldımsa da, yanında gece gündüz,
Yatıp uyuduğunu, görmedim aslâ henüz
Yatsı namazı için, aldığı abdest ile,
Sabah namazını da, kıldı umûmiyetle ”
Ömrünün sonlarında, hasta oldu nihâyet,
Eli ve ayakları, etmez oldu hareket
Lâkin günde beş defâ, namaz vakitlerinde,
Olurdu âzâları, eski kuvvetlerinde
Kendisini aynı gün, bâzısı Arafat’ta,
Bâzısı başka yerde, görürdü onu hattâ
Annesinden bir hayli, mal kalmıştı kendine,
Dağıttı tamamını, şehrin fakirlerine
Ve kimde alacağı, vardıysa tamamını,
Onlara bağışlayıp, helâl etti hakkını
Sonra da çıktı yola, Kâbe’yi tavâf için,
Dedi ki: “Bak ey nefsim, dünya ile yok işin
İşte görüyorsun ki, tamamen ettin iflâs,
Ve sana bundan sonra, âhiret lâzım esas
Sakın dünyâlık bir şey, eyleme benden talep,
Zîrâ ben muhâlefet, edeceğim sana hep
Ya sen yola gelirsin, ya yanarsın Ateş’te,
Üçüncü şıkkı yoktur, hakîkat böyle işte ”
Sonra vardı Kûfe’ye, böylece söylenerek,
Lâkin canı orada, istedi balık ekmek
Baktı ki son derece, istiyor nefsi bunu,
Lâkin hemen yapmadı, onun arzûsunu
Rastladı biraz sonra, bir un değirmenine
İlişti sonra gözü, bir dolap beygirine
Gelip değirmenciye, sordu ki hemen ilkin:
“Ne ücret veriyorsun, şu dönen beygir için?”
İki dirhem deyince, buyurdu ki: “Ey kişi,
Ben yalnız bir dirheme, yapayım mı bu işi?”
Peki olur! deyince, geçti atın yerine,
O gün akşama kadar, su çekti değirmene
Akşama bir dirhemi, ondan tahsîl ederek,
Gelip o para ile, aldı balık ve ekmek
Dedi ki: “Bak ey nefsim, isteğin oldu, fakat,
Sen de Hak teâlâya, yapacaksın çok tâat
Benden, günah olmıyan, bir şey istersen eğer,
Bu kadar meşakkate, katlanman îcâb eder
Eğer günah bir şeyi, talep edersen benden,
Bil ki mahrûm ederim, seni helâl şeylerden ”
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c 10, s 189
2) Tabakât-us-Sûfiyye; s 206
3) Nefehât-ül-Üns; s 119
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49 Baskı); s 1139
5) Rehber Ansiklopedisi; c 15, s 113
6) Vefeyât-ül-A'yân; c 2, s 429
7) Şezerât-üz-Zeheb; c 2, s 182
8) Tabakât-ül-Kübrâ; c 1, s 90
9) Risâle-i Kuşeyrî; s 138
10) Keşf-ül-Mahcûb; s 242
11) İslâm Ahlâkı; 13 Baskı, s 72
12) Kâmûs-ül-A'lâm; c 4, s 2705
13) Menâkıb, Üniversite Kütüphânesi, A Y Kısmı, No: 2702
14) Lemezât
15) Tezkiret-ül-Evliyâ
16) Ravd-ur-Reyyâhîn
17) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 3, s 291
|