Konu
:
Osmanlı Da Okçuluk
Yalnız Mesajı Göster
Osmanlı Da Okçuluk
08-02-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Osmanlı Da Okçuluk
OSMANLI DA OKÇULUK
TÖREN VE KURALLAR
Eski zamanlarda spor yarışmaları yapılsa da onun disipline edilmesi yeni çağ ile beraber olmuştur
Ok Meydanlarında talim veya yarışma için atış yapılmadan önce atıcıların hazır bulunanları öne doğru hafifçe eğilip selamladıktan onlara "şevkınıza!" diye hitap ettikten sonra atışa başlamaları orada bulunanların da (kuvvet ola!) diyerek cevap vermeleri adetti
Bundan sonra atıcı oku çekerken kalbinden Allahı yadeder ve uzun bir (Yâ Hak!) diye seslenerek yayını iki elinin bütün gücüyle çekerdi
Bu töreni okunu atmadan önce usulü ile yapmayan atıcı bir rekor kırsa bile muteber sayılmazdı
Gerçek atıcı yani bir üstaddan Küçük ve Büyük Kabza alarak menzil atmamış atıcıya hiçbir meydanda menzil attırılmaz ve hiçbir havacı da hava yerine gidip destar bozamaz
Bu kanundur
Küçük Kabza Alma Töreni; çırak (şakird) ustasının önünde diz çökerek durur
Üstadı sol eliyle bir yayı kabzası altından tutarak bir konuşma yaparak kabzayı sol eliyle şakirdinin sol eline teslim eder ve sağ elindeki bir oku veya gezi şakirdin sağ eline verip usulünce çektirerek kabza almış olunur
Bu törenle Küçük Kabza alan şakird üstadından atıcılığın tekniğini nasıl idman yapılacağını ve bir atıcıda bulunması gereken ahlaki özellikleri öğrenmeye başlar
Büyük Kabza alıncaya kadar onunla çalışır
Bir süre içinde Küçekçe yayı ile Havagezi'ni torbaya atarak idman yapar
Bu idmanlar üstadı yeterli görünceye kadar devam eder
Üstadı yeterli görünce Ok Meydanı'na giderek Puta ve Menzil atışlarına da çalışır
Büyük Kabza Alma Töreni: Kendisine Küçük Kabza veren üstadıyla ok atmayı meşk eden atıcı Haki okuyla (800) geze Yüksüvar okuyla (850) geze ve Pişrev okuyla da (900) geze atabilecek duruma gelince üstadının da iznini alarak meydan ihtiyarlarına gidip; "İhtiyarlar duanız ve izniniz ile Müsahık isem 900 gez menzile talibim" der
İhtiyarlar atıcının hangi menzilde duracağını yayının ağırlığının o menzilde atmaya uygun olup olmadığını okçusunun ve yaycısının kimler olduğunu öğrendikten sonra başka bir engel de bulunmuyorsa atışa müsaade ederler
Osmanlı Devleti'nin diğer kurumlarda olduğu gibi ok atıcılarının da eskiden beri uygulaya geldikleri "Adet-i kadime"leri vardı
Ok atışları da bu eski kurallara göre yapılmaktaydı
1682 yılında "atıcılar yasası" kabul edilince o tarihten itibaren de atıcılar yasasına uyulmaya başlandı
Osmanlı'da ok meydanlarında yapılan ok atışlarında kurallara uymayanlara müsaade edilmez bütün atıcıların kurallara uyması gerekirdi
Kurallara uyulmama durumuyla ilgili bir kaç örnek?
Ünlü yay ustası ve atıcı Arab'ın oğlu olan İbrahim (Sultan Beyazıd zamanı atıcılarından) Haki okuna Peşrev yeleği takarak attığı için diktiği menzil taşı sonradan çıkarılmıştır
Solak Mehmed Bey (900) gezden aşağı attığı için taşı anataş kabul edilmeyip Kepenekçi Reis'in taşı anataş kabul edilmiştir
Yine bir atışta yalnız havacılar olduğu için taş dikilmemiştir
Hacı Süleyman'dan sonra Talimhanecibaşı Küçük Ali aşın atmış ise de kurallara aykırı olacak kadar ana taşın sağ tarafına (şast) düşürdüğü için Hacı Süleyman taş diktirmemiştir
Abdi Ağa (Sultan NI
Selim zamanı atıcılarından) Memiş Efendi'nin "Mercan Ağa Menzili"nde poyraz havasında 960 geze taş dikti (m
1793)
Mehmed Vahid Paşa Abdi Ağa'nın dinî kurallara (şer-i şerfie) aykırı hareketlerde bulunduğu ve uyarılara rağmen düzelmeyeceği/ıslah olmayacağı anlaşıldığından örnek olsun diye/ibret için taşı ok meydanından çıkarılmış
YASAL DÜZENLEMELER
Osmanlı Devleti'nde; yetkili bilgili ve mütehassıs kişilerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir kurultay (Şüra) tarafından ele alınmış ve devrin hükümdarları tarafından tasdik edilmiş bir "Atıcılar Kanunu" (Kanunname-i Rımat) vardı
Bu ilk Osmanlı spor kanunudur
1682 Ağustos ayına gelinceye kadar ok atıcılarının (tirendaz) kendilerine özel yazılı bir kanunları yoktu
Buna rağmen yüzyıllardan beri uygulana gelen adet-i kadimeler kanun diye adlandırılmıştır
Atıcılar Kanunnamesi'nin yapılmasına neden olan hadiselerden birisi şöyledir: Feridun zade Mustafa Çelebi atışın yapıldığı yıllarda (1682'den önce) Ok Meydanı yaycı esnafın eliyle yönetiliyor ve onların izniyle taş dikiliyordu
Mustafa Çelebi'ye taş dikmede zorluk çıkarılmış olmalı ki; mahkemeye başvurarak ilam (mahkeme kararı) alıp taşını dikebilmiştir
İstanbul Ok Meydanı'nda Büyük Kabza almış yani Peşrev okuyla 900 geze ok atmış atıcıların isimlerinin yazıldığı bir defter vardır ki buna; "Atıcılar Sicil Defteri" denmektedir
Atıcılar Sicil Defteri'ne 1682 yılından 1891 yılına kadar 3375 atıcının ismi yazılmış
Sicile en son olarak 22 Muharrem 1309-M
27 Ağustos 1891 günü kabza alan altı atıcının adı yazılmış
İstanbul Ok Meydanı ile ilgili yasal düzenlemeler içerisinde padişah fermanlarını da görmekteyiz
Bu fermanlardan tespit edilenler şunlardır: Kanuni Sultan Süleyman'ın (18 Mart 1523 26 Ekim 1524 Ekim 1527 30 Haziran 1546) tarihlerindeki dört fermanı
Sultan N
Selim'in 5 Ekim 1575 tarihli fermanı
Sultan III
Mustafa'nın 15 Mart 1696 tarihli fermanı Sultan II
Mahmut'un 1819 ve Temmuz 1820 tarihli fermanı ve Sultan Abdülmecit'in Aralık 1848 ve Ocak 1849 tarihli iki fermanları
YARIŞMA
Osmanlılardan önce üç çeşit ok atılıyordu
Bu atışlardan ikisi; Nişanı vurma (Puta atışı) ve Darp vurma (Kütük veya kalkan gibi sert şeyleri delmek için) atışları savaşa hazırlık amacıyla yapılıyordu
Menzil atışları (oku uzağa düşürmek) ise Ok Meydanlarında spor okçuluğu olarak yapılmaktaydı
İstanbul Ok Meydanı Tekkesi Hıdırellez günü (6 Mayıs) açılmakta ve ok atışları altı ay boyunca her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri yapılmaktaydı
Nişana (Puta/Buta) Atma Yarışması: İki kişi veya iki takım arasında yapılan nişanı vurma atışlarıdır
Atış yapılan yere "Sofa" denilir
Nişan genellikle sepet veya bir tahta üzerine beyaz boya ile yapılmış çenber şeklinde olup atış bu beyaz kısıma yapılır
Nişan tahtası veya sepet atış yapılacak yerden (200-300) adım uzaklığa konulur
Atıcılar; oturarak diz üstü durarak veya ayakta nişan alıp bu ipin altından atışlarını yaparlar
Nişana isabet edenler sayılır
Kimin oku fazla nişana saplanmış ise ödülü o kazanmış olur
Nişana atışın kendine has kuralları vardır
Darb Vurma: Genellikle tunç kalkanlara cam bardaklara aynalara ve tunç zillere yapılır
Bunun için özel surette yapılmış yay ve oklar kullanılmaktadır
Darb atışları sert yayları çekmeye önem veren Büyük Selçuklu Devleti sultanları zamanında ordunun eğitimi sırasında yapılmaktaydı
48 Darb vurma Padişahların yaptırdığı düğünlerde özellikle cündiler tarafından gösteri sporu olarak yapılmaktaydı
Kanuni Sultan Süleyman'ın (1534) ve (1526) yıllarında yaptırdığı sünnet düğünlerinde bu tür darb vurma gösterileri yapılmıştı
49
Menzil Atışı Yarışması (Koşusu): Menzil atışları içinde Ok Meydanları yapılmaktadır
Osmanlılar Bursa'nın alınışıyla (1326) menzil atışlarının yapılabilmesi için "Atıcılar Meydanı" yaptırdıkları bilinmektedir
Yıldırım Bayezid Niğbolu Savaşı'nda (25 Eylül 1396) aldığı esirlere bu meydanın toprağını kalburdan geçirtmiştir
50 Osmanlı İmparatorluğu'nun hemen her büyük şehrinde Ok Meydanları bulunduğu için buralarda ok atma eğitimleri ve yarışmaları da yapılıyordu
Ancak menzil atılıp taş dikilmiş meydanların sayısı 38 kadardır ve her meydandaki menzil sayısı da aynı sayıda değildir
Bunun nedeni o meydanın jeolojik durumu büyüklüğü çevresindeki nehir ve dağların konumu ile o yerde esen rüzgarların yönüyle ilgilidir
Osmanlıların menzil atışlarında taş dikme geleneğini getirmeleri ve bunun için kurallar koymaları hiçbir millette olmayan sportmence bir buluş ve sporcuya değer veriştir
Orhan Gazi zamanından beri 500 sene sürekliliğini devam ettiren bu spor geleneğinin atıcılarının yetişmesinde ve iyi dereceler alınmasında çok büyük tesirleri olmuştur
Menzil yarışmaları ve menzil bozma atışları havanın durumuna göre yapılmaktaydı
Atıcı hangi hava ile atmak istiyorsa o havanın estiği günlerde atmak istediği menzil üzerinde çalışır
Atış yapılacağı zaman rüzgar arkaya alınır ve rüzgarın estiği yöne doğru atış yapılır
Rüzgarın yönünü belirlemek için havaya ipek mendil atılır
Rüzgar mendili estiği yöne doğru götürür
Bu şekilde rüzgarın yönünün belirlenmesine "Dökül" denilir
İstanbul Ok Meydanı'nda atış yapılacak rüzgar yönleri (hava) şöyledir: Yıldız Poyraz Gündoğusu Keşişleme Kıble Lodos Batı ve Karayel
Menzil yarışması/koşusu üç boyda yapılır
Birinci koşu (Aşağı koşu); 900 geze kadar ok atabilenler katılır
İkinci koşu (Orta koşu Dokuzyüzcüler); 900'cülerin koşusudur
Üçüncü koşu (Baş koşu Binciler); 1000 gezden yukarı atanların katıldığı koşudur
Dördüncü koşu (Binyüzcüler); 1100 gezden yukarı atanların katıldığı koşudur
Menzil atışı yapmak için ihtiyarlardan izin alan atıcı meydanın her yerinde atış yapamazdı
Çünkü menzil atış yerleri iki bölüme ayrılmıştı
Birisi henüz 900 gezin altında atanların yani "Müstahık'ları diğeri de 900 gezin üstünde atan sicilde yazılı atıcıların yeriydi
Müstahıklar yalnız "Ali Bali'' yerinde atış yapabilirler
Sicile kayıtlı olan 900 1000 ve 1100'cü atıcılar ise; Tepebaşı Hünkâr Ayağı Parpul Rum Yusuf Haki Ayağı
gibi menzillerde atış yapabilirdi
Bu kurala uymayanlar cezalandırılırdı
Menzil atışlarının yapılış amaçları: Antrenman (meşk) için kabza almak için yeni bir menzil açmak için açılmış bir menzilde Baştaş'ı geçip taş dikmek için kendi taşın ileri sürmek için ve yarışmak (koşu) için yapılmaktadır
Atış hangi amaca yönelik olursa olsun hepsinin hem birleşik ve hem de ayrı ayı-ı (Ayin ve erkanı) vardır
Atıcı menzil bozmak/baştaşı geçmek istediği zaman hangi menzilde duracağını önceden meydan ihtiyarlarına bildirip görüşlerini ve izinlerini alır
Atış yapılacağı gün belirlenerek o gün ayak yerinde okçusu yaycısı iki ayak şahidi ve o menzilde daha önce taş dikmiş bir atıcı bulundurulur
Ok'un düşeceği Hava yerinde meydan ihtiyarlarından üç kişi bulunur başkalarının bulunmasına izin verilmez
Bu üç ihtiyardan birisi baştaş'nı sağında biri solunda ve üçüncüsü de ilerisinde durarak oku gözetler
Atılan ok baştaşı geçerse havacılar başlarındaki dülbendleri havada sallayarak işaret verirler
Buna "Destar Bozdu" denilir
Destar bozulunca beştaş geçilmiş sayılır ve ayak yerinde bulunanlar topluca okun yanına giderler
Atışın ve yapılan rekorun sayılabilmesi için salkı düşmemiş olması yani okun Anataş'ın 40 adım sağ (şast) ve 40 adım solu (kabza) dışına düşmemiş olması gerektiğinden önce bu durum belirlenir
Geçerli sayılan ok meydan ihtiyarlarından veya atıcinin yakını tarafından saplandığı yerden dualarla çıkarılıp atıcısının eline verilir
Menzili bozan veya taşını süren atıcının yerden çıkarılan okunun düştüğü yer belli olsun diye oraya bir nişan konulur ve baştaş?tan kaç adım ileri düştüğü ölçülüp hep birlikte meydan şeyhinin yanına gidilerek durum anlatılır ve atıcı taşının dikilmesi için izin ister
İstanbul Ok Meydanı'nda yapılan menzil atışlarında Osmanlı Padişahlarından; Sultan IV
Murad Sultan NI
Selim ve Sultan N
Mahmut taş dikmişlerdir
Kabağa ok atma: Spor alanının ortasına dikilmiş yüksek bir ağacın ve direğin tepesindeki kabağa at koştururken ok atıp vurmak Türkler'in çok eskiden beri yaptığı bir spor türüdür
Türkler gittikleri her ülaaae bu sporu götürdüler
Kıpçak Türkleri Mısır'a Babür Şah Hindistan'a Selçuklular İran'a ve Anadolu'ya götürüp savaş eğitimi yaptılar
Bazı şehirlerde bu sporun yapıldığı alanlara da "Kabak Meydanı" denildi
At üzerinde ok atmaya yönelik bu sporu yapmalarının tek amacı düşmandan kaçıyormuş gibi manevra yapıp geriye ok atarak onu vurmaya alıştırma eğitimidir
ÖDÜLLER
Osmanlılar eski Türk geleneğini sürdürdüler
Ancak müslümanlığın kuralları gereğince ödül koyarak yapılan oyun ve spor yarışmalarına Osmanlı uleması da64 bazı yarışların bir kumar halini almaması gibi bazı kısıtlamalar getirdi
Bu nedenle menzil yarışmaları da o kurallara uyularak yapılmaktaydı
İyi atıcılar padişahlar ve devlet büyükleri tarafından çağımızdaki imkanlarla ölçülemeyecek derecede ödüllendirilirdi
Hatta bu ödüller yalnız ok atan atıcıya/kemankeş'e verilmez onun okunu ve yayın yapan ustalara da verilirdi
Çünkü her rekor yapan ünlü atıcının kendisine özel yaycısı ve okçusu vardı
Bu ustalar yalnız o atıcıya ok ve yay yapar başkasına hele o atıcıya rakip olan atıcıya yapmazlardı
Ok yarışmalarında/koşullarında birinci gelene ödül vermek adetti
Ödül para olabileceği gibi kumaş koç at kısrak68 havluya benzer işlemeli çevre (yağlık) vs
de olabilirdi
Kemankeşler kendi aralarında yarışırlarken genellikle küçük ölçüde bir ödül örneğin bir yay bir tarak koyarlardı
Ödülün ne olduğunu nasıl ve kime verileceğini yarış/koşu başlamadan önce kesinlikle tesbit etmek gerekmekteydi
1710 yılında Ok Meydanı'na yapılan binişde koşullarda birinci gelen Taberdar Mehmed'e altı altın Kilerli Çuhadar Mustafa'ya beş altın ödül verilmiştir
1765'de tertiplenen bir koşuda ise dört gruptan her birine onar kuniş ödül konmuştur
1791'de NI
Sultan Selim'in katıldığı bir koşuda kazananlara beş adet elbiselik telli diba ihsan olunmuştur
Ok atışlarınıda menzil taşı dikerek bu başarısından ötürü; Miri Alem Ahmet Ağa'nın saraydan çıktığı ilk zamanlarda Yıldız-Poyraz havasıyla 1146 geze atarak baştaşı dikince (bu taş Ahmet Ağa'nın ilk taşıydı) Kanuni Sultan Süleyman Ahmet Ağa'ya hil'at giyindirip Ok Meydanı'nda büyük bir ziyafet vermiştir
Ayrıca yaycısını ve okçusuna da maaş bağlayıp ödüllendirdi
Yine Ahmet Ağa'ya 1271 geze ok atarak Lodos Menzili'nin baş taşının sahibi olduğundan Gelibolu Sancağı ile Kapudanlık (Kaptan-ı Derya)ihsan edilmiştir
Mehmet Çelebi Hacı Süleyman Menzili'ne taş diktikten sonra Sancak Beyliği ile ödüllendirilmiştir
XNI'ncü yüzyılın en büyük atıcılarından Ali Ağa Sultan 111
Ahmet zamanında Enderun'un Hasodası'na alınmıştır
İMALAT
Okçuluğun dayandığı okçuluk ve yaycılık sanatı da uzun zaman sürümden düşmemiştir
Okçular ve yaycılar eski esnaf kurumları arasında varlığını koruyabilmiştir
Osmanlılar okçuluğun ve yaycılığın imalatıyla ilgili bir teknolojiye sahiptiler
Yaycılık İmalatı: Fatih Sultan Mehmed Yeni Saray'ı (Topkapı Sarayı) yaptırdıktan sonra Birun cemaatı içerisine yay ustalarını da alınıştı
Bu yaycıların sayısı az olup ayrı bir bölük olmayıp "Cemaat-ı Silahdaran"ların arasındaydılar
Osmanlı Devleti'nde ün yapan yay ustaları Saray dışındaki esnaf arasından çıkıyordn
Bu ustalarını yaptığı yaylar dünyanın en iyi yaylarıydı
Bütün yay esnafının yaptığı yaylar o şehrin kadıları tarafından belirlenen bir fiyat üzerinden satılıyordu
Bununla beraber san'atındaki becerisiyle ün yaparak "Üstad" ve "Cihan Pehlivanı" ünvanını kazanmış olan yay ustalarının yaptığı yaylar bu narha tabi değildi
Onlar ancak menzil bozarak rekor yapan ünlü atıcılara yay yapar hatta beğendiği ve taraftan olduğu atıcının rakibi çok yüksek ücret verse de o atıcıya yayını satmazdı
Yay esnafının yaptığı yayları genelde sıradan atıcılar ve hevesli gençler almaktaydı
Narlı yani belirlenen fiyat üzerinden satma zorunluluğu atıcılık sporunu yaşatmak ve yapacakları korumak amacıyla alınmaktaydı
Ok ve yay imalinde ve satışında narlı tahdit ve standardizasyon gibi iktisadî kaideler
sıkı bir şekilde tatbik edilmekteydi
Osmanlı ustalarının yaptıkları yaylar bilhassa Avrupa devletlerindeki yaylardan çok farklıydı
Osmanlı yayları ile daha uzağa atılabiliniyordu
Yaylar kullanıldıkları yere göre: Atış yayı (tunarlı olup menzil atışlarında kullanılır) Puta yayı (puta atışlarında kullanılır) Darb yayı (savaşta ve kütük darbında kullanılır) Temrin yayı-Haki (antrenman/idman yaparken kullanılır) Kepade yayı/Kepaze (Yeni ok atmaya başlayan gençlerin kolayca çekmesi için kullanılmaktadır)
Osmanlı ustalarının yaptıkları yaylar tamamen ülkemizde bulunan nesnelerden yapılırdı
Ünlü ustaların yaptığı yaylardan 200 sene hiç bozulmadan kullanılanlar olurdu
Yay yapmaya en elverişli ağaç Akçaağaç denilen ağacın Gerede yöresinde yetişen türü olup gölgeli sulak ve çayırlık yerlerde yetişenlerinden daha iyi yaylar yapılmaktaydı
Tımarlı olan menzil yayları Haki ve Gez yayları Akçaağaç'tan sert olması gereken Puta yayları da Kızılcık ağacından yapılmaktaydı
Menzil atışlarında yayların boy ve ağırlığının atıcının boyu ve kol uzunluğu ile uyumlu uzunlukta olması yaylarını ağırlığının da ok'un ağırlığı ile orantılı olması teknik bakımından çok önemliydi
Her atıcı kendi vücut ölçülerine uygun yay ile atış yaparsa başarılı olabilirdi
Sultan Abdülaziz zamanında (1861-1 876) ok atanların sayısı da azalmış olduğu için yaycılık artık ustaları geçindirmez olmuştu
O nedenle yapılması çok güç ve zahmetli olan yayların fiyatı da yükselmişti
Az da olsa İstanbul'daki hevesli gençlerin yay ihtiyacını gidermek için dış ülkelerden yay getirtip satıldığı da olmuştur
Okçuluk İmalatı: Osmanlılar ilk dönemlerinde Selçuklu ve Germiyan Oğullarının ok ustalarından yararlandılar
Bursa'yı alıp devlet düzenine geçmeye başladıklarında da Karamanlılar İranlılar ve Çerkes Kölemenlerin ok ve yay ustalarına yüksek ücretler vererek Bursa'ya getirdiler
Ok ustaları Saray'dan başka dışarıda da ok yapıp satan sanatkarlar bulunuyordu
Dışarıdaki okçu esnafı Beyazıd'da Okçular Çarşısı denilen yerdeydiler
Oklar kullanıldıkları yere göre; savaş okları talimhane okları ve atıcı oklarıdır
89 Atıcıların (Kemenkeş) kullandıkları oklar; Pişrev Yeksüvar Zergerdan Karabatak Haki Ezmayiş Puta İbriş Gez v
b
Osmanlı'da 1480 yılına kadar ok yapımında kamış ok kullanılmıştır
Bu kamış Hindistan'dan gelmekteydi
Bu gelen kamışların içi ağaç gövdesi gibi dolu olup iki boğum arası uzunluğu okun boyundan daha uzundur
Gövdesi de kalın olduğu için iki boğum arası yarıldığı zaman 12-18 ok yapacak kadar parça elde edilmekteydi
Yalnız kamış ok Hindistan gibi uzak bir ülkeden geldiği için pahalı olmaktaydı
Bu nedenledir ki atıcılar arasında; "Ok atan altın atar" sözü söylenmiştir
Menzil atışlarında kamıştan yapılan ok çamdan yapılan oktan 100 gez (adım) ileri gitmesine rağmen Osmanlı ok ustaları da çam ve gürgenden ok yapmaya başlayıp hem dışa bağlılıktan kurtuldular hem de atıcılığa heves eden gençlerin az para ödemelerine yardımcı oldular
Edirne ve İstanbullu ok ustaları uzun denemelerden sonra Bayramiç İlçesi'nin Çavuşlar Köyü yakınındaki Üçler Dağı'nda yetişen çamların ok yapımına çok elverişli olduğunu görerek bu çamlardan ok yapmaya başladılar
Osmanlı Devleti'nde özel yapılan ok ve yaylar hariç halkın kullandığı okların satış fiyatı kadılar tarafından belirleniyordu
Osmanlılarda okçuluk sporu hem askerî anlamda bir eğitim ve yarışma olarak hem de sivil anlamda bir spor olarak gerilere giden geleneklere dayalı aynı zamanda dönemin gelişmelerine açık organize görünüm sergilemektedir
Osmanlı eski gelenekleri sistemleştirerek bu spor dalında yasal ekonomik törensel ve finansal koşulların sağlanmasını ve bu şartlara süreklilik kazandırmasını bilmiştir
Aslında bu oluşum Osmanlı kültüründe mevcût diğer sporları da içeren bir birikimin tamamlayıcı parçasıdır
Günümüzde pahalı bir spor olan okçuluk Osmanlı'da imalathanesinden yarış alanına kadar bir bütünlük içerisinde yaşatılabilmiştir
Doç
Dr
Özbay GÜVEN
Gazi Üniversitesi Sporda Psikososyal Alanlar Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul