Prof. Dr. Sinsi
|
Abdullah-İ Ensârî
Abdullah-ı Ensârî hazretleri, Sehl-i Tüsterî hakkında şöyle anlattı:
"Tasavvuf ehli arasında;"Benim elbisem, benim ayakkabım " demek edebe uygun değildir Dostlar arasında, hiçbir şeyi mülkiyetle nisbet etmemek, onların âdâbındandır Zarûret müstesnâ "
"Kendisinden başka ilâh olmayan Allahü teâlânın kıymetli bir kulu vefât edeceği zaman, Azrâil aleyhisselâm gelerek; "Korkma! Erhamürrâhimîne gidiyorsun Asıl vatanına kavuşuyorsun Büyük bayrama vâsıl oluyorsun Bu cihan bir konaktır Bu konak mü'minin zindanıdır Ödünç olarak sana verilen bu varlık bir bahânedir Bu sebepten, bu bahâne gider ve uzaklaşır Hakîkat meydana çıkarak, kişi devamlı diri olan Allaha kavuşur " der O kul için, dünyâda bundan daha tatlı, daha hoş ve daha rahat bir gün olmaz "
"Kişinin sözü amelinden çok olursa noksandır Ameli sözünden fazla olursa kemâldir "
"Allahü teâlânın bir kulunu sevmediğinin alâmeti; o kulun, kendisine faydası olmayan boş şeylerle meşgûl olmasıdır "
"Ümitsizlik, küfür içinde bir kapıdır Allahü teâlânın rahmetinden ümidini kesmek küfürdür "
"Ârif; kalbini Allahü teâlâyı düşünmek, unutmamak, vücûdunu da, insanların rahmet-i ilâhiyyeye kavuşmaları için seferber eden kimsedir "
"Bir zaman Hire'ye askerler geldi Askerlerden birisi, köylünün birinden atları için saman aldı Ücretini tam olarak ödedi Köylünün ihtiyar bir babası vardı O asker ile dost oldu İhtiyar köylü, dostu olan askere dedi ki:
Bugün, hacılar hac etmektedir Keşke biz de orada olsaydık
Asker:
-İster misin? Seni oraya eriştireyim Ama kimseye söylememek şartı ile, dedi
-Söylemem
Asker, Allahü teâlânın izni ile bir anda ihtiyarı Arafât'a ulaştırdı Hac edip, lüzumlu vazifeleri yaptıktan sonra, yine bir anda geri döndüler İhtiyar, askere dedi ki:
-Senin gibi bir hâlde bulunan kimsenin, askerlerin arasında durmasına hayret ediyorum Bu nasıl oluyor?
-Eğer benim gibi bir kimse bunların içinde olmasa idi, senin gibi bir ihtiyar veya zayıf, muhtaç bir dede gelip derdini dökse kim bakardı? Kim alâkadar olurdu? Kim dostluk elini uzatırdı? İşte ben, birçok faydaları düşünerek bunlar arasında bulunuyorum Sakın sırrımı kimseye söyleme
-Peki, diyen ihtiyar, işin içinde önce farkedemediği nice hikmet ve faydaların bulunduğunu anlayıp, teşekkür etti ve ayrıldılar "
"Sana iyilik eden kimsenin esiri olursun Ona karşı boynun bükük olur Kendisine iyilik ettiğin kimseye karşı ise, tam tersi olur Onun için, dâima herkese iyilik etmeli, faydalı olmaya çalışmalıdır Nitekim bir hadîs-i şerîfte; "Veren el, alan elden üstündür " buyrulmuştur "
"Ebü'l-Hüseyin isminde birisi, bir gün hocam Husrî'yi incitmişti O andan beri kalbimde ona karşı soğukluk duyuyorum "
Abdullah-ı Ensârî hazretleri, Âl-i İmrân sûresi 103 âyet-i kerîmesinin meâlen; "Allah'ın habline sımsıkı sarılın " kısmını şöyle tefsîr etmektedir: "Âyet-i kerîmede geçen; "Allah'ın habline sımsıkı sarılın "dan murâd, Allahü teâlânın emirlerine riâyet ederek ibâdete devâm etmektir Âyet-i kerîmede geçen i'tisâmın, sarılmanın üç derecesi vardır
Şeyhülislâm Abdullah-ı Ensârî'nin Menâzil-üs-Sâyirîn kitâbında, hazret-i Ömer'in bildirdiği hadîs-i şerîfte; "İhsân nedir?" suâline cevâben Peygamber efendimiz buyurdu ki:
"İhsân, Allahü teâlâya, görür gibi ibâdet etmendir Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da, O seni görüyor "
Bu hadîs-i şerîf, pekçok hakîkati içerisine almaktadır
Yine buyurdu ki:
"Bâzı sâlih kimseler, bir hâdisenin nasıl netîceleneceğini firâsetle söyler Bu hâdisenin netîcesini Allahü teâlâ ona müşâhede ettirir, gösterir Bu müşâhede, o kimsede devamlıdır Bâzı kimseler de vardır ki, bu müşâhede onda bâzan olur, devamlı olmaz O, onu Allahü teâlânın aşkının sarhoşluğu içinde iken söyler veya o söz dilinden çıkar da, söylediği hakîkat olur Ama, onun bu hâlden haberi bile yoktur İşte bu iki hâlin birinci olanı, yâni firâseti devamlı olanı makbûldür Firâseti devamlı olanlara "Velâyet ehli" denir Bu işler, "Abdal", "Ebrar" ve "Zühhâd"da olur Firâseti ve müşâhedesi bâzan olanlar da "Muhakkik"lerdir Muhakkiklerde hâdiseler, bâzan kapalı, bâzan açık olur Eğer şaka ile söyleseler; Allahü teâlâ onları kırmaz, hakîkat eder Eğer gaflet ile söylerse, cenâb-ı Hak yine dediğini vâki eder Onlar, Allahü teâlânın sevgili kullarıdır "
Abdullah-ı Ensârî buyurdu ki:
"Firâset iki türlüdür: Birincisi, mârifet sâhiplerinin firâseti olup, talebenin istidâdını keşf etmek, Allahü teâlânın evliyâsını tanımaktır İkincisi, riyâzet çeken, açlıkla nefslerini parlatanların firâseti olup, mahlûklara âit gizli şeyleri bilmektir İnsanların çoğu, Allahü teâlâyı hatırlamayıp gece-gündüz dünyâyı düşündüğünden, dünyâ işlerinden ele geçirmek istedikleri şeylerden haber verenleri arıyor Bunları büyük biliyor Hattâ, bunları evliyâ, Allahü teâlâya yakın sanıyorlar Evliyânın maârifine, doğru, ince bilgilerine dönüp de bakmıyorlar Belki, bunlara dil uzatıp, bunlar Allahın sevgili kulu olsaydı, gayb olan şeylerimizi, gizli düşüncelerimizi bilirlerdi Bizim hâlimizden haberi olmıyan bir kimse, mahlûkların üstündeki ince bilgileri hiç anlıyamaz diyerek, evliyânın firâsetine, Zât-ı ilâhiye ve sıfatlarına olan bilgilerine inanmıyorlar Böyle, yanlış ölçüleri sebebi ile, o büyüklerin doğru ilim ve maârifinden mahrûm kalıyorlar Allahü teâlânın, o büyükleri, câhillerin gözünden saklayıp, kendine mahsûs kıldığını bilmiyorlar O, evliyâsını dünyâ işleri ile meşgûl etmeyip, kendisi ile meşgûl etmiştir Evliyâ, insanların hâllerine, işlerine bağlansalardı, Allahü teâlânın huzûruna lâyık olmazlardı"
Abdullah-ı Ensârî hazretleri yine buyurdular ki:
"Âhirette her incinin bir sedefi vardır Her şeyin kendi hâline göre bir şerefi, değeri vardır İnsanoğlu da kendisinde ilim bulunan bir sedeftir Onun şerefi de ilim iledir İlmi olmayan kimse, câhillik içinde kalır, muhabbet kadehini içemez, vilâyet libâsını giyemez Allahü teâlâ câhili kendine dost edinmez "
"İlim, çok tekrar ve fazla müzâkere ile ele geçer Ayrıca bunun için az uyumalı ve Allahü teâlânın yardımını talep etmelidir Âlemlere rahmet olan Resûlullah efendimiz buyuruyor ki:
"Geceleyin Allahü teâlânın korkusundan ağlayan göze ateş dokunmaz " Bir kimse, 40 gün Allah için ihlâsla sabahlasa, hikmet pınarları zâhir olup, kalbinden lisânına akar Peygamber efendimiz; "Mü'min, gece çok ağlar, gündüz çok tebessüm eder " buyurdu "
"Her denizin kenarı, sonu, her günün gecesi vardır Peşinden gece gelmiyecek gün, kıyâmet günüdür Ucu bucağı bulunmayan deniz, Allahü teâlânın rahmet deryâsıdır "
"Semâ tavanının seyyâreleri olduğu gibi, her bir gaflet ve hatânın da bir keffâreti vardır Mü'minlerin günahlarının keffâreti tövbedir "
"Şükür; nîmeti bilmenin ismidir Zîrâ şükür, nîmeti vereni bilmeye götürür Bu mânâdan dolayı, Kur'ân-ı kerîmde İslâm ve îmâna şükür ismi verilmiştir "
Abdullah-ı Ensârî hazretlerinin yazdığı kıymetli kitaplardan bâzıları şunlardır: 1) Menâzil-üs-Sâyirîn, 2) Şems-ül-Mecâlis, 3) Envâr-üt-Tahkîk, 4) Tefsîr-ül-Kur'ân, 5) Hülâsa fî Şerh-i Hadîs, 6) Şerh-üt-Taarruf li-Mezheb-it-Tasavvuf, 7) Menâkıb-ı İmâm-ı Ahmed bin Hanbel
PARMAĞINI ISIRDI!
Abdullah-ı Ensârî, talebelik yıllarını şöyle anlatır:
"Kışın cübbem yoktu Hava da çok soğuk idi Evimde ancak üzerinde yatabileceğim kadar bir hasırım vardı Üzerimi de bir keçe parçası ile örtüyordum Keçeyi başıma doğru çeksem ayağım, ayağıma doğru çeksem başım açık kalırdı Yastık olarak da bir kerpiç kullanırdım Bir de, meclislerde giydiğim elbiseyi asacak bir çivi vardı Bir gün, büyük zâtlardan birisi bize geldi ve hâlimi gördü Parmağını ısırıp ağlamaya başladı Bir müddet sonra, başından sarığını çıkarıp önüme koydu "Buna benden çok sen lâyıksın " demek istedi "
BİRŞEY İSTEYEMEZDİM
Abdullah-ı Ensârî anlatır:
"Maddî gücüm olmadığı için, talebelerime bir şey alamazdım Kimseden de bir şey isteyemezdim Bu sebepten gönlümde bir elem vardı Bir kimse, hazret-i Danyal aleyhisselâmı rüyâsında görmüş Ona; "Falan dükkânı Abdullah'a ver ki, kazancını talebelerine dağıtsın " buyurmuş O kimse de bunu kabûl etmiş O şahıs, bu rüyâdan sonra dükkânın kazancını, talebelere dağıtmak üzere bana verdi "
"Şu iki kimseden daha büyük bir âlim görüp işitmedim Onlar; Harkan'da Ebü'l-Hasan-ı Harkânî ve Herat'ta Abdullah et-Tâkî'dir Ebü'l-Hasan-ı Harkânî hazretlerinin talebeleri bana; "Otuz senedir hocamızın sohbetiyle şerefleniriz Sana gösterdiği alâka ve muhabbet gibi kimseye göstermedi Sana ihsân ettiği gibi, başkasına böyle ihsân ettiğini görmedik " dediler
Bir gün, Ebü'l-Hasan-ı Harkânî hazretlerine; "Efendim, bir şey sormak istiyorum " dedim O da; "Sor, ey benim çok sevdiğim Abdullah!" dedi Beş suâl sordum İkisini lisân-ı hâl ile, yaşayarak, üçünü de lisân-ı kâl ile, söyleyerek cevaplandırdı İki elimi dizinin üzerinde tutmuş idi Bu hâl beni çok etkiledi Öyle çok ağladım ki, gözlerimden devamlı gözyaşı akıyordu Tasavvufu Ebü'l-Hasan Harkânî hazretlerinden öğrendim
Birincisi; normal insanların sarılması ki, Allahü teâlâdan gelen emir ve yasaklara sarılıp, devâm etmektir Bu kısımda bulunan insanların ibâdet ve tâatı, yakîn elde etmek içindir Bu, Allah'ın ipine (Kur'ân-ı kerîme) sarılmaktır İkincisi; seçilmişlerin sarılması olup, bunların emir ve yasaklara uymaktaki gayretleri, Allah'tan başka her şeyden kesilmek, O'na, O'nun emirlerine teslim olmaktır Bu da urvet-ül-vüskâdır Üçüncüsü; seçilmişlerin seçilmişlerinin sarılması ki, bunların emir ve yasaklara uymaktaki gayretleri, Allahü teâlâyı müşâhede etmek, O'nun yakınlığı ile meşgûl olmak nîmetine kavuşmak içindir Buna da i'tisâm-ı billah denir "
1) Tabakât-ı Hanâbile; c 2, s 247
2) Mu'cem-ül-Müellifîn; c 6, s 133
3) Şezerât-üz-Zeheb; c 3, s 365
4) Tezkiret-ül-Huffâz; c 3, s 1183
5) Esmâ-ül-Müellifin; c 1, s 452
7) El-A'lâm; c 4, s 122
8) Tabakât-ül-Müfessirîn (Süyûtî); s 15
9) Tabakât-ı Hanâbile Zeyli; c 1, s 50
10) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s 977
11) Esâb-ı Kirâm; s 305
12) Rehber Ansiklopedisi; c 1, s 19
13) Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî; c 2, mk 92
14) Kıyâmet ve Âhiret; s 201
15) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c 4, s 306
16) Sefînet-ül-Evliyâ; s 169
|