Prof. Dr. Sinsi
|
Ebü'l-Abbâs-İ Mürsî
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri, evliyâlık yolunda bulunan bir kimsenin, Allahü teâlâya duâ ederek; "Beni her ne sûretle imtihân edip denemek istersen öyle yap!" dediğini, bunun üzerine kendisine idrâr tutukluğu illeti verdiğini, buna dayanamayıp, yakınlarına; "Yalancı amcanızın (benim), bu dertten kurtulması için Allahü teâlâya duâ edin!" dediğini, yâni sabredemediği için kendisini yalancı saydığını bildirerek; "Bu zât, ilk başta Allahü teâlâya; "Yâ Rabbî! Beni affeyle!" diye yalvarsaydı, daha hayırlı olurdu " buyurdu
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri Allahü teâlâdan çok korkar, haram ve şüphelilerden sakınırdı Bu hususda buyurdu ki:
"Allahü teâlâdan korkan, haram ve şüphelilerden çok sakınan, emirlere tam uyan kimse, Allahü teâlânın kendisini koruduğu kimsedir "
"İnsanların bağlandıkları çok sebepler, vâsıtalar vardır Bizim sebeplerimiz; îmân ve takvâdır " Ebü'l-Abbâs hazretleri bundan sonra; "Eğer o memleketlerin halkı (küfür ve isyândan vazgeçip) îmân etseler, takvâ sâhibi olsalardı (Allahü teâlâdan korksalardı), muhakkak ki, üzerlerine semâdan (yağmur yağdırarak) ve yerden (bitki bitirerek), bereketler açardık Fakat onlar, peygamberleri yalanladılar (Küfür ve isyânı) tercih etmeleri sebebiyle biz onları azapla yakalayıverdik " (A'râf sûresi: 96) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu
"Eğer sana; "Allahü teâlâdan korkuyor musun?" derlerse; "Evet Allahü teâlânın kalbime koyduğu korku mikdârınca Allahü teâlâdan korkarım " de!" Allahü teâlâyı seviyor musun? derlerse, yine böyle cevap ver!"
Bir kimse Ebü'l-Abbâs hazretlerini imtihan için, ona helâl olduğu şüpheli bir yemek getirdi Ebü'l-Abbâs hazretleri o yemeği kabûl etmedi ve; "Şüpheli bir şey ile karşılaştığımda, vücûdumdaki damarlar hareket edip beni îkâz ederler Vallâhi karnıma, aslâ haram lokma girmedi " buyurdu O kimse, hatâsını anlayıp pişman oldu ve orada tövbe etti
Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine titizlikle bağlı olan Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri, sohbet arkadaşlarına ve talebelerine; "İçinizde, Peygamber efendimize verdiği selâma, O'nun tarafından yapılan mukâbeleyi kulağı ile işiteniniz var mı?" dedi Arkadaşları; "Hayır " diye cevap verdiler "O halde Allah ve Resûlünden yana perdelenmiş kalpler için ağlayınız " buyurdu ve ilâve ederek; "Vallahi ben, kırk seneden beri Resûlullah ile berâberim Gecede ve gündüzde Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden bir an perdelenmiş olsam, kendimi müslüman saymam " buyurdu
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri, "(Ey Resûlüm) deki: "Bu (tevhîde) Allahü teâlâya dâvet benim (memuriyetim, apaçık) yolumdur Ben ve bana (îmân ve tasdîk ile) tâbi olanlar basîret üzereyiz " (Yûsuf sûresi: 108) meâlindeki âyet-i kerîmede geçen "Bana tâbi olanlar"dan maksadın; "Her hususta benim gösterdiğim yolda bulunan, bana uyan ve gittiğim yolda gidendir " demek olduğunu bildirmiştir
"Peygamberler, ümmetleri için atıyyedir Fakat Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz hediyedir Hediye ile atıyye arasında fark vardır Atıyye muhtaçlara, hediye ise sevilenlere verilir "
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri çok ibâdet ettiği gibi, haramlardan şiddetle kaçınırdı İnsanların ibâdetlerinden çok, günahlarını düşünmeleri gerektiğini bildirerek buyurdu ki:
"Bâzı kimseler, şu kadar hatim yaptım Şu kadar rekat namaz kıldım, şu kadar hac yaptım vs derler Halbuki, onlar kötülüklerini, hatâ ve kusurlarını sayıp onları düşünseler daha hayırlı olur Bâzıları da; "Benim, Allah yolunda harcanmış şu kadar senem var " derler Halbuki; "Allahü teâlânın ilminde saîdlerden mi yoksa şakîlerden miyim? diye düşünmek, ilmine ve ameline güvenmemek lâzımdır
"Kulun iyiliği üç şeydedir: Allahü teâlâyı tanımak, nefsini tanımak ve dünyâyı tanımak Allahü teâlâyı tanıyan O'ndan korkar Dünyâyı tanıyan ona düşkün olmaz Haramlardan, şüphelilerden ve mübahların çoğundan sakınır Nefsini tanıyan da, Allahü teâlânın kullarına karşı mütevâzi olur "
Vefâ ve bağlılık husûsunda da buyurdu ki:
"Allahü teâlâ, Âdemoğlunun bedenini üç kısım yaptı İnsanın lisanı (dili) bir kısım, uzuvları, âzâları bir kısım, kalbi de bir kısımdır Allahü teâlâ bu kısımlardan her birine bâzı şeyler emredip, bu emirlere uymalarını, vefâ göstermelerini istedi Kalbin vefâsı, Allahü teâlânın tekeffül ettiği, üzerine aldığı rızık için üzülmemesi, endişelenmemesi, kendisinde; hîle, düzen, oyun, hased gibi kötü düşüncelerin bulunmamasıdır Lisânın (dilin) vefâsı, gıybet etmemesi, yalan söylememesi, dünyâsına ve âhiretine yaramayan faydasız ve boş sözler söylememesi, böyle sözlerle vakit geçirmemesidir Âzâların vefâsı, Âdemoğlunun âzâ ile hiçbir zaman herhangi bir günâha koşmaması ve o âzâlar ile hiçbir kimseye eziyet vermemesidir "
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri ilimdeki yüksek derecesi ve güzel ahlâkı yanında kerâmet sâhibi idi Onun pekçok kerâmetleri anlatılarak ve nakledilerek günümüze kadar gelmiştir
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî'yi sevenlerden birisi gelerek, Cumâ namazından sonra velime, düğün yemeği vereceklerini, kabûl ederlerse, kendilerini de yemeğe dâvet ettiklerini bildirdi Ebü'l-Abbâs (rahmetullahi aleyh); "Peki, inşâallah gelirim " buyurdu Daha sonra, ayrı ayrı dört kişi daha gelerek, aynı zaman için kendisini yemeğe dâvet ettiler Onlara da; "Peki, inşâallah gelirim " dedi Cumâ namazı vakti oldu Namazdan sonra, talebeleriyle oturdu Bir yere gitmedi Daha sonra, o dâvet eden beş kişinin hepsi ayrı ayrı gelerek, yemeklerinde bulunmakla kendilerini çok sevindirdiğini ve teşekkür ettiklerini bildirdiler Orada bulunanlar, Ebü'l-Abbâs'ın yanlarından hiç ayrılmadıklarını, bu hâlin, onun bir kerâmeti olduğunu anladılar
Ebü'l-Abbâs, çok sıcak bir günde, asîde diye bilinen bir çeşit bulamaç yemeği pişirdi Hâlbuki, bu yemek kış mevsiminde pişirilirdi Kendisine; "Efendim! Bildiğimize göre bu yemek kış mevsiminde yapılır Başka zamanlarda yapılmaz Sizin bu sıcak günde bu yemeği pişirip bizlere ikrâm etmenizin hikmetini anlıyamadık " dediler Bunun üzerine; "Bu, Habeşistan beldelerinden birinde bu gün doğan oğlumuz Yâkût'un doğum asîdesidir " buyurdu Orada bulunanlar bu sözlerden de bir şey anlıyamadılar Fakat, hocalarının sözlerinde mutlakâ bir hikmet bulunacağını bildikleri için, bu günün târihini kaydettiler Bir zaman sonra, Habeşistanlı Yâkût isminde bir genç, köle olarak, elden ele satılarak, nihâyet Ebü'l-Abbâs hazretlerinin yanına gelip, hizmetçisi oldu Gelen gencin Habeşistanlı ve isminin de Yâkût olduğunu öğrenenler, Ebü'l-Abbâs hazretlerinin senelerce önce söyledikleri sözü hatırladılar Hesâb ettiler Ebü'l-Abbâs hazretleri, o sözü bu Yâkût'un doğum gününde söylemişti Böylece, o sözün hikmetini anlayıp, hocalarının büyük bir kerâmetine daha şâhid oldular
Bir defâsında hacdan gelen birisine; "Haccınız nasıl oldu?" diye sordu O kimse, gâyet rahat geçtiğini, suların bol, her şeyin çok ucuz olduğunu ve buna benzer şeyler söyledi Ebü'l-Abbâs hazretleri, o kimselerin verdiği bu cevaplara üzülerek; "Biz hacdan, orada, ilimden, feyzden ne bulduklarını suâl ediyoruz Onlar ise, suyun bolluğundan, rahatlıktan her şeyin çok ucuz olduğundan anlatıyorlar " buyurdu
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin talebelerinden Necmeddîn-i İsfehânî şöyle anlattı:
Hocam Ebü'l-Abbâs bir gün bana Acem beldelerinden falanca belde ile falanca belde arasında kaç nehir var!" dedi Ben de dört nehir olduğunu söyledim Bunun üzerine; "Bir de senin, boğulma tehlikesiyle karşılaştığın nehir " dedi Gerçekten ben o nehri unutmuştum Bu nehre girmiştim Az kalsın, boğulacaktım
Ebü'l-Abbâs rahmetullahi aleyh vesvese için; "Sübhânelmelik-il-Hallâk in yeşe' yüzhibküm ve ye'ti bihalkın cedîd Ve mâ zâlike alallâhi biazîz" okunmasını tavsiye ederdi
Bir defâsında, yanında talebelerinden beş kişi ile birlikte Kûs şehrine doğru yola çıktılar Kendisine; "Bu yolculuğunuzdan maksad nedir?" diye suâl edildiğinde; "Bunları defnetmektir " buyurdu Soranlar, bu sözden pek bir şey anlayamadılar Nihâyet yola çıktılar Gerçekten o yolculukta, yanında bulunan beş kişi de vefât etti Ebü'l-Abbâs onları defnetti İskenderiye'ye döndü Yola çıkacakları zaman kendisine sorulan suâle verdiği cevâbın hikmeti, anlaşılmış oldu
İskenderiye halkı, düşman hücûmundan korkup silahlanmaya başlamışlardı Ebü'l-Abbâs rahmetullahi aleyh; "Korkmayın! Ben aranızda oldukça düşman size zarar veremez " buyurdu Hakîkaten o vefât etmeden önce, düşman o şehre giremedi
Kadının biri doğum yaparken çok sıkıntı çekti Bir türlü doğum yapamadı Ölecek hâle geldi Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin takkesini, o kadının karnı üzerine koydular Allahü teâlânın izni ile hemen doğum yaptı ve kurtuldu
"Allah tarafından O'nun dînini kullarına anlatmak vazîfesi alanın konuşması, çok tesirli olur Âdetâ onun üzerinde nûr parlar Başkalarının konuşması ise, sönük ve tesirsiz kalır "
Evliyâdan bâzılarının; "Velî, yirmi sene müddetle soldaki meleğe hiçbir günah yazdırmadıkça tam velî olamaz " sözü hakkında buyurdu ki: "Bunun mânâsı; yirmi sene ondan hiç günâh sâdır olmaz demek değildir Belki de bunun mânâsı, günah işlemekte ısrâr etmez, günâha devâm etmez, günah işlemiş olsa bile, vakit geçirmeden derhal tövbe ve istiğfâr ederek o günâhı yazdırmaz demektir "
Allahü teâlâyı tanımakla alâkalı olarak buyurdu ki:
"İnsanın Allahü teâlâyı tanıması kolaydır Çünkü Allahü teâlâ her türlü kemâl ve cemâl sıfatlarıyla mâruftur, tanınmaktadır Fakat, insanın, kendisi gibi yiyip içen, görünüş îtibâriyle kendisine benzeyen bir velîyi tanıması, anlayabilmesi çok zordur "
"Ben, iki defâ doğduğuma yemin etsem yalan olmaz Birincisi, herkesin bildiği normal doğum İkincisi Allahü teâlâyı tanımak yolunda rûhumun yeniden doğuşudur "
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin büyüklüğünü gerek sağlığında iken, gerekse vefâtından sonra dost düşman herkes kabûl etmiş, onun ilim ve mârifetteki yüksekliğini takdir etmişlerdir
Ebû Abdullah Nu'mân, Ebü'l-Abbâs hakkında yazdığı bir şiirde der ki: "O, gerçekten Şâzilî'nin ilminin vârisi idi O bir kutub idi Vefâtından sonra inkârcıların bile şâhid olduğu garip hâdiseler meydana geldi Onun vefâtından sonraki acâib hâdise; cenâzesinin yıkandığı suyun çoğalması ve tatlılaşmasıdır "
Ebü'l-Abbâs hazretleri, bir gün sakalını tutarak buyurdu ki: "Allahü teâlâya yemin ederim ki, çok uzaklarda, Irak'ta, Şam'da bulunan âlimler, bu sakalın sâhibinin ne olduğunu bilmiş olsalardı, aradaki uzaklığa ve yol meşakkatine bakmadan, yüzüstü sürünmek pahasına da olsa yanımıza gelirlerdi "
Hayâtını, İslâm dîninin emir ve yasaklarını öğrenmek, insanlara anlatarak onların dünyâ ve âhiret seâdetine kavuşmalarına vesîle olmak için sarf eden Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri 1287 (H 686) senesinde İskenderiye'de vefât etti Humeyr denilen yerde defnedildi Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin defnedildiği yer susuz ve çorak bir yer olmasına rağmen, o defnedildikten sonra onun kerâmeti olarak suyu çoğalıp tatlılaştı
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretlerinin mensûb olduğu Şâziliyye yolu, onun vefâtından sonra talebeleri tarafından devâm ettirildi Yetiştirdiği velîlerin en yükseği olan İmâm-ı Busayrî rahmetullahi aleyh yazdığı Kasîde-i Hemziyye'de Peygamberimizi sallallahü aleyhi ve sellem medh ederken; "O en iyi insanın, anaları babaları da hep iyi idi Allahü teâlâ mahlukları arasında, O'nun için en iyi anaları, babaları seçti " buyurmaktadır
BİRAZ DA SEN KONUŞ
Bir gün Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî'nin huzûruna biri geldi Gelen kimse, Kur'ân-ı kerîmi ezbere biliyordu Meşhûr on sekiz ilimde de ihtisası vardı Ebü'l-Abbâs'ın rahmetullahi aleyh yanında bir mikdâr konuştu Ebü'l-Abbâs rahmetullahi aleyh edebinin çokluğundan, tevâzu ile sessizce o kimsenin anlattıklarını dinledi Bir müddet sonra o kimse, kendisinde bulunan ilimle öğünerek ve kendini ondan üstün görerek kibirli bir şekilde Ebü'l-Abbâs'a; "Şimdi biraz da sen konuş!" dedi Ebü'l-Abbâs; "Ey bunun öğünmesine sebeb olan şey çık!" buyurdu O zât, Kur'ân-ı kerîm ve diğer ilimlere âit bütün bildiklerini bir anda unuttu Hepsi hâfızasından silindi Şehrin sokaklarında aylak aylak dolaşır oldu Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî rahmetullahi aleyh kendisine acıyıp, namaz içinde okunacak olan çok lüzumlu bilgileri o kimseye iâde etti O kimse, ölünceye kadar bu hâlde kaldı Bu hâli görenler, Allahü teâlânın velîsine karşı edepsiz davranıp onları küçük görmenin, onlara düşmanlık etmenin ve onları imtihan etmeye kalkmanın cezâsının pek ağır olduğunu, böyle kimselerin elbette cezâlarını göreceklerini, dünyâda da, âhirette de perişan olacaklarını iyice anladılar
LEŞ OLAN TAVUK
Bir defâsında zamânın sultanı, hizmetçilerine, bir tavuğu kesmelerini, başka bir tavuğu kesmeden boğazlamalarını, sonra ikisini de aynı kazanda pişirmelerini emretti Hizmetçiler, sultânın dediği şekilde tavukları pişirip hazırladılar Bu sırada Ebü'l-Abbâs hazretleri de orada idi Sultan, Ebü'l-Abbâs'ın rahmetullahi aleyh velî bir zât olup olmadığını anlamak için, o tavukları, yemek olarak Ebü'l-Abbâs'a ikrâm etti Ebü'l-Abbâs hazretleri hizmetçiye, boğulmuş tavuğu göstererek kaldırmasını emredip; "Bu, leştir yenmez " buyurdu Kalan tavuk için ise; "Bu, leş değildir Fakat leş olan tavuğun suyunda, o tavuk ile berâber aynı kapta piştiği için, bu da necis oldu Onun için bu da yenmez " buyurdu
DOĞRU TÜCCÂR
Ticârette dürüstlükten ayrılmamak gerektiğini bildiren Ebü'l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri bir sohbetinde buyurdu ki: "Hadîs-i şerîfte doğru olan tüccârın, peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlihlerle birlikte haşrolunacağı bildirildi Peygamberlerin aleyhimüsselâm husûsiyetleri; emâneti edâ etmek, nasîhatta bulunmaktır İşte doğru olan tüccâr; emâneti edâ etmek ve başkalarına nasîhatta bulunmak vasıfları ile peygamberlerle birlikte haşrolunur Zâhir ve bâtın bakımından sıddîklar gibi olduğundan, sıddîklarla birlikte haşrolunurlar Sıddîkların husûsiyetleri odur ki; hem zâhiren, hem de bâtınen safâ hâlinde bulunurlar Şehîdlerin husûsiyetleri odur ki; cihad ederler Doğru olan tüccâr ise; nefsi, şeytanı ve hevâsı ile cihâd eder Bu vasıfları sebebiyle şehîdlerle birlikte haşrolunur Sâlihlere gelince, onlar, helâlı alır, haramı terkederler, doğru olan tüccâr da helali alır, haramı terkeder Bu vasıfları sebebiyle sâlihlerle birlikte haşrolunur "
1) Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c 1, s 314
2) Tabakâtü'l-Evliyâ; s 418
3) Tabakâtü'l-Kübrâ; c 2, s 12
4) Nefehâtü'l-Üns Tercümesi; s 645
5) Hüsnü'l-Muhâdara; c 1, s 523
6) El-A'lâm; c 1, s 186
7) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye ( Kırk dokuzuncu baskı ); s 1070
8) Neylü'l-İbtihâc; s 64
9) Letâifü'l-Minen
10) Ravdu'r-Reyyâhîn; s 272
|