08-02-2012
|
#3
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlâna’Nın Tebrizli Güneşi Şems
Şems evrenin gelişmekte olan hafızasında insanlığın açığa çıkmasını ve kendini gerçekleştirmesini sembolize ediyordu O mutluluğa ulaştı, zevk deneyimini yaşadı ve arayışını sonlandırdı Çünkü o, arayış içindeki varoluş düzeyini ortadan kaldıran ve maddeyi anlayan aydınlatıcı safhaya erişmişti Sıfat ve nitelik engellerini yırtıp bir tarafa atarak en nihayet onların olaylar âleminde nasıl tekevvün ettiğini keşf ve müşahede etti O, varlıktan yokluğa ve onun da ötesine, hatta “ötelerin de ötesine” ulaştı
Gizlemeyip ifşa ettiği bu mertebelere ulaşan Şems, sohbetinde bulunduğu insanlar onu kendilerine bağlayıp mürit edinmeye yeltendiklerinde sert bir kayaya çarpmaktadırlar ve Şems’i kaybetmektedirler O, bir aşk, vecd, hakikat ve divanelik timsalidir Şems, asla özgürlüğünden taviz vermeyen yürüyen hür Âdem modelidir Alışılmış kalıpları ve kitlelerin sınırlarını zorlamak, özellikle riyakârlığın kalıntılarını yok etmek, Şems’in en büyük ideali ve hem de görevidir
Sözlerin ve kelimelerin anlatmada güçlük çektiği makamlara erişen Şems’in, çıktığı en uzun yolculuk ve bunun sonucundaki hüzünlü gurbeti, adeta bir sürgündür
Dünyevî bilgilerin ötesinde irfan âleminin bilgisine sahip olan Şems, Mevlâna’ya salt aklın zincirinden kurtulmanın formülünü vermiştir Sufîlik yaşadığı bir tecrübe olmasına rağmen yine de sıradan bir din bilgini olarak yaşayan Mevlâna, Şems’le tanıştıktan sonra aşkından coşan ve kaynayan okyanus halini almıştır
Hâsılı, Okyanusların birbirlerinde buldukları fakat başkalarının bulamadıkları en önemli zenginlik, zahirî dünyada bulunmayan aynaydı Bunlar, şeyhlik, mürşitlik, halifelik, müritlik makamlarının daha da ötelerini aşarak birbirlerine ayna oldular
* Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Öğretim Üyesi bacetink@cumhuriyet edu tr
|
|
|