Prof. Dr. Sinsi
|
Takıyyüddîn Sübkî
Takıyyüddîn Sübkî’nin vefâtından sonra birçok kimse, onun Allahü teâlânın indinde nâil olacağı yüksek derecelerle ilgili güzel rüyâlar gördü
Sâlihlerden birisi şöyle anlattı: “Vefâtından iki veya üç gece sonra, Takıyyüddîn Sübkî’yi rüyâmda gördüm “Allahü teâlâ sana ne muâmele buyurdu?” diye sordum Bana şöyle cevap verdi: “Bana Cennet kapıları açıldı Gir denildi Ben; “İzzetin hakkı için yâ Rabbî! Benim cenâze namazımda bulunanların da girmesini isterim ” dedim ”
Takıyyüddîn Sübkî oğluna şöyle nasîhat etti: “Ey oğul! Vaktini boş yere geçirsen bile, seher vaktinde uyanık olup, ibâdet ve tâatla meşgûl olmayı kendine âdet edin Seher vaktinde uyuyan kimseye çok çok yazık!”
Takıyyüddîn Sübkî’nin büyük oğlu Ebû Bekr Muhammed için nasihat olarak söylediği şiirin tercümesi şöyledir: “Ey oğul! Sana yapacağım nasîhatimi ihmâl etme Sözüme iyi kulak ver Bu nasîhatim, sana rehber olur Allahü teâlânın kitâbı Kur’ân-ı kerîmi ve sahîh olan hadîs-i şerîfleri ezberle, usûl-i fıkhı çok iyi bil O, senin sağlam ve doğru konuşmanı sağlar Nahiv ilmini öğren Bu, anlayışını arttırır Zâhirî ilimlerde, İmâm-ı A'zam, İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Ahmed’in, tasavvufta Cüneyd-i Bağdâdî’nin talebeleri- ne ve onlara tâbi olanlara uy Her işinde Resûl-i ekremin sünnet-i seniyyesine uyarak saâdete kavuş İlimde Allahü teâlânın rızâsını gözet, sâlihlerin yoluna kavuşursun Allahü teâlâdan kork, emrettiklerini yap, yasak kıldığı şeyleri yapma! Dünyâya rağbet etme Başına gelen belâ ve musîbetleri; kulluk vazifelerini yerine getirerek, yalvarıp yakararak Allahü teâlâya arz et Belâ ve musîbetlere karşı sabırlı ol Sana ihsân ettiği nîmetlere karşı, Allahü teâlâya şükret ve hamdet Doğru ve samîmî olarak verâdan ayrılma, şüphelilerden uzak kal Rabbine itâat et O’na secde eyle, ilim öğrenmekte çok gayretli ol Diline de sâhib ol ”
Takıyyüddîn Sübkî buyurdu ki: “Sûfî; Hakk’a doğruluk, halka karşı güzel ahlâk üzere olan kişidir ”
“Tefekkür ettim, düşündüm Gördüm ki, bütün fesâdın başı kibirdir Kibir, şeytanın büyüklenip kendini beğenmesi ile işlenen ilk günah oldu Kalbde kibir, büyüklenme hâsıl olduğu zaman, kendisini büyük görüp, başkalarını aşağı görür Kibir, kalbi nasîhat kabûl etmekten ve emre itâat etmekten alıkoyar Kalbde kendini hor ve hakîr görme hâsıl olunca, İslâm âlimlerine itâat eder ve sözlerini dinler İslâm âlimlerinin söz ve nasîhatleri ona tesir eder Bu vesîle ile Hakk'ı tanır Nihâyet her hayır ve iyiliğe kavuşur ”
“Bütün salâhı, iyiliği, Resûl-i ekremin şu iki mübârek sözünde buldum: “Nefsine yapış ve evin geniş olsun ” Nefse yapışmaya gelince; insan kendisi ile meşgûl olursa, nefsini mânevî kirlerden ve kötülüklerden alıkoyar Nefsine iyi ve övülen güzel hasletleri ve sıfatları kazandırır Bu vesîle ile Allahü teâlâya yakın kimselerden olur Hem, insanlarla uğraşmakta hayır ve fayda yoktur “Evin geniş olsun” sözüne gelince; burada, selâmetin insanlardan uzak olmakta olduğu beyân buyrulmaktadır İnsan evinden çıktığı zaman, her türlü rezâlete bulaşır ve kötü işler yapar Bu mevzûda şöyle bir şiir yazdım: Kalbin kibri, doğru yolu kabûl etmeye mânidir Onun için kendini büyük görme, mütevâzî ol Evinde kal, ondan bir karış bile ayrılma Eğer evden ayrılırsan, pekçok kötülüklerle karşılaşırsın ”
Takıyyüddîn Sübkî, birçok eser yazdı Yazdığı eserlerin bir kısmı şunlardır: 1) Ed-Dürr-ün-Nazîm: Kur’ân-ı kerîmin tefsîrine dâirdir, tamamlayamamıştır 2) Tekmilet-ül-Mecmû’ fî Şerh-il-Mühezzeb: Nevevî’nin Mecmû’ adlı eserinin şerhidir Ribâ bahsinden başlamış, teflîs bahsine kadar gelmiştir Beş cilddir 3) Et-Tahbîr-ül-Mühezzeb fî Tahrîr-il-Mezheb: Minhâc’ın geniş bir şerhidir Minhâc’ın namaz bahsinden başlamıştır 4) El-İbtihâc fî Şerh-ıl-Minhâc lin-Nevevî: Talak bahsine kadar yazmıştır 5) El-İbhâc fî Şerh-ıl-Minhâc: Usûl-i fıkha dâirdir Mukaddimet-ül-Vâcib meselesine kadar yazmıştır Bu kitabı, oğlu İmâm-ı Sübkî tamamlamıştır 6) Ref-ül-Hâcib an Muhtasar-ı İbn-il-Hâcib: İbn-i Hâcib’in Muhtasar’ının başından az bir kısmının şerhidir 7) Er-Rakm-ül-İbrîzî fî Şerh-i Muhtasar-it-Tibrîzî, 8- El-Veşy-ül-İbrîzî fî Hallit-Tibrîzî: Tamamlayamadığı eserlerdendir 9) Kitâb-üt-Tahkîk fî Meselet-it-Tahlîk: İbn-i Teymiyyeye talak meselesinde büyük reddiyedir
İKİ REKAT NAMAZ
Şam Nâibi Aydoğmuş’un, Takıyyüddîn Sübkî’ye sıkıntı vermesini Şeyh Behâeddîn şöyle anlatır: “Nâib ile Takıyyüddîn Sübkî arasındaki anlaşmazlık çok ileri safhaya varmıştı Sonunda Takıyyüddîn Sübkî, kâdılıktan ayrılmaya karar verdi Selâhiyye Medresesinde ders verdiği yere gitti Burada odasına girdi Kapıyı kapayarak, kâdılıktan ayrılması husûsunda istihâre yapacaktı İki rekat namaz kılmaya başladı İkinci rekatin ikinci secdesinde iken bir ses duydu Bu ses; “Her insan için, önünden ve arkasından tâkib eden melekler vardır Onu Allahü teâlânın emriyle korurlar Muhakkak ki Allah, bir topluma verdiği nîmeti, onlar kendilerindeki iyi hâli fenâlığa çevirmedikçe bozmaz Bir topluma da Allahü teâlâ bir kötülük diledi mi, artık onun geri çevrilmesine hiçbir çâre yoktur O toplum için (kendilerine yardım edecek) Allahü teâlâdan başka bir yardımcı da yoktur ” meâlindeki Ra’d sûresi on birinci âyet-i kerîmesini okuyordu Bunun üzerine kâdılık vazifesinden ayrıldı O zaman emîr, Bedrüddîn Genkilî bin Bâbâ idi Takıyyüddîn Sübkî ile Aydoğmuş arasındaki meseleye o da üzülmüştü Takıyyüddîn Sübkî'yi çok seviyordu ve onu haklı buluyordu Fakat Aydoğmuş gibi bir devlet adamını da görevden almak bâzı sebeplerden dolayı zordu Bedrüddîn Genkilî, Takıyyüddîn Sübkî için; “Eğer o, Allahü teâlâ indinde kıymetli bir kul ise, cenâb-ı Hak onu bu sıkıntıdan kurtarır ve rahata erdirir” diyordu Kısa bir süre sonra, Aydoğmuş’un âniden ölüm haberi geldi Bu ölüm haberi Takıyyüddîn Sübkî’ye ulaşınca ağladı Sonra kalkıp namaz kıldı ”
SON SÖZ
Yazdığı vasiyet şöyledir: “Kulun her hâlinde ibâdet yapması gerekir Çünkü ömür çok kısadır Ömrünün bir kısmı küçüklükte geçer Bir kısmı büyüyünce, bedenî ihtiyaçlarını temin etmek, uyku, kendisine ârız olan hastalık, özür hâlleri, zarûrî meşgaleler, insanlarla uğraşma ve geçim derdi gibi işlerle geçer Bunlardan geriye, insan için çok az vakit kalır İşte insan, ya bu kısacık ömrünü ibâdet ve tâatle geçirmek sûretiyle Allahü teâlâya, Cennet'ine ve çeşit çeşit nîmetlerine kavuşur, veya bu kısacık hayâtı kendi aleyhine zâyi eder de, ebedî hüsrâna uğrar veya ömrünü günah ve başkalarına düşmanlıkla geçirir Böylece şeytanın yardımcılarından olur, onunla birlikte Cehennem ateşinde yanar Herkes, yaşadığı kısa ömür içerisinde bu üç hâlden birinde bulunur Allahü teâlânın takdîr ettiği şeyler, her zaman insanın istediği şekilde cereyân etmez İnsan bâzan oturup, istediği bir şeyi bekler Fakat bu sırada birçok iyi şeyleri kaçırır Çok defâ insanın kendisi için istediği şeylerin sonu şer olur Bu sebeple insanın tercihte bulunması, şöyle veya böyle olmasını istememesi gerekir Bilakis, Allahü teâlânın kendisi için hayırlı olanı ihsân etmesi için, bütün işlerini Allahü teâlâya bırakması gerekir
Bir kimsenin dâimâ Allahü teâlâya tâat üzere olması, emirlerine uyup, hep murâkabe üzere olması için, üzerindeki vazifeleri, Allahü teâlânın rızâsına uygun olarak yerine getirmelidir Meselâ, kâdılık gibi tehlikeli ve zor bir vazifeyi yapmak zorunda kaldığı, ondan kendisini kurtaramadığı zaman, artık o vazifeden ayrılmayı istememelidir Çünkü o vazifeden ayrılırsa, belki ondan daha kötü bir işe düşebilir Sonra işlerin sonunun nasıl olacağını bilemez Bu sebeple, üzerinde bulunduğu vazifede kalmalı ve şu hususlara riâyet etmelidir: 1) Bu vazife kendisini, birinci derecede lâzım olan Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekten alıkoymamalıdır 2) O vazifede kaldığı müddetçe, kötü ve bozuk birisinin o vazifeyi almaması için kaldığını niyet etmelidir Böylece o mâkama, lâyık olmayan birisinin gelmesine mâni olmuş olur Bu niyeti ile, dâimâ ibâdet sevâbı kazanır Mahkemeye bir dâvâ gelip, burada bir mazlûma yardımcı olup, onun hakkını zâlimden aldığı, hakkı ayakta tuttuğu veya bâtıl ve bozuk bir işe mâni olduğu zaman, kat kat ibâdet sevâbına kavuşur Müslümanları, onlara zarar verecek şeylere karşı himâye eder Kendisini, efendisinin, içerisinde çoluk çocuğunun bulunduğu bir eve koyduğu köle gibi ve böyle bir eve lâyık olmadığını düşünür Bu sebeple, bu evden çıkmak ve ayrılmak istemez Çünkü, efendisi onu oraya koydu Emir onun emridir Onun için, efendisinin çoluk çocuğunun işlerini görmek için olanca gücü ile çalışır Bu hususta efendisinin rızâsını arar Bâzan efendisi onu imtihân edebilir Bu bakımdan, onun her zaman hazır olması, dâimâ efendisinin emirleri istikâmetinde bir köle ve hizmetçi olması lâzımdır Kısa bir müddet sonra ölüm gelir Ya efendisinin emirlerini yerine getirirken, kölelik ve hizmetçiliği üzere can verir veya ondan başka bir hâl üzere vefât eder Maksad, Allahü teâlanın rızâsına kavuşmaktır ”
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c 7, s 127
2) Tezkiret-ül-Huffâz; c 4, s 1508
3) Ed-Dürer-ül-Kâmine; c 3, s 63
4) Hüsn-ül-Muhâdara; c 1, s 321
5) Şezerât-üz-Zeheb; c 6, s 180
6) Tabakât-ül-Müfessirîn; c 1, s 412
7) Bugyet-ül-Vuât; c 2, s 176
8) Miftâh-üs-Seâde; c 2, s 221
9) Tabakât-üş-Şâfiiyye; c 10, s 139
10) Fevâid-ül-Behiyye; s 44
11) Tabakât-üş-Şafiiyye (Esnevî); c 2, s 75
12) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (51 Baskı) s 1069
13) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 11, s 101
|