Prof. Dr. Sinsi
|
İbrâhim Gülşenî
Erdebil Hânedânına mensup Safevî Eshâb-ı kirâm düşmanları, Tebriz'deki Ehl-i sünnet müslümanları ortadan kaldırmak ve İbrâhim Gülşenî'ye zulmetmek için harekete geçtiler Ateşe tapan mecûsîler ile birleşerek, Tebrîz'i işgâl ettiler Her tarafı yakıp yıktılar Önlerine gelen genç, yaşlı, kadın, erkek demeden herkesi öldürmeğe başladılar İbrâhim Gülşenî hazretleri bu fitneden kurtulmak için hicrete karar verdi Mâcerâlı bir yolculuktan sonra oğlu Ahmed Hayâlî ile Diyarbakır'a ulaştı İbrâhim Gülşenî'ye, şehrin hâkimi, Âmir Bey ile kardeşi Kayıtmaz Bey son derece hürmet gösterdiler İzzet ve ikrâmlarda bulundular Fakat orada fazla kalmayıp, yollarına devâm ederek Mısır'a ulaştılar
İbrâhim Gülşenî'nin hocası Ömer Rûşenî hazretlerinin talebelerinden Tîmûrtaş ileŞâhin efendiler de daha önce Mısır'a gelip yerleşmişlerdi Mısır halkı onlara değer veriyor, saygı ve hürmette kusûr etmiyorlardı İbrâhim Gülşenî'nin Mısır'a gelmesini halk büyük bir sevinçle karşıladı Kâdı'l-kudât Abdülberr bin Şahna, Tîmûrtaş ve Şâhin efendilerin ricâsı üzerine Kubbet-ül-Mustafâ denilen yerde yerleşti İnsanlara nasîhate, ibâdetleri yapmanın, haramlardan kaçmanın fazîletini anlatmaya başladı Kısa zamanda Sultan Gavrî başta olmak üzere herkes onu çok sevdi Onun kalblere şifâ olan sözlerini hep dinlemek, hiç kaçırmamak için huzûrunda bulunmaya gayret ettiler Gelenlerin çok olması üzerine, hükümdâr ona, Müeyyediye'de bir medrese yaptırdı İbrâhim Gülşenî oraya giderek, insanlara Ehl-i sünnet îtikâdını ve Gülşeniyye yolunu anlatmaya başladı
Bu arada Memlûklerin Safevîleri desteklemesi yüzünden Osmanlılarla arası açılmıştı Sultan Gavri, İbrâhim Gülşenî hazrelerinin karşı çıkmasına rağmen, devlet adamlarının ısrarı üzerine, Yavuz Sultan Selîm üzerine yürüdü Ancak yapılan savaşta hayâtını kaybetti Onun yerine tahta çıkan Tomanbay, İbrâhim Gülşenî'ye gelip duâ istirhâm eyledi Şeyh dedi ki: "Siz duâya kâbiliyet ve istidâd hâsıl eyleyin ki duâ size ulaşsın Sultanların duâya istidâdı adâlettir Ol dahi Allahü teâlânın kitâbı ile hüküm vermektir Her kim Allahü teâlânın emri üzere hüküm etmez ise zâlimdir Sultanım! Eğer makâm-ı selâmette olmak istersen, Selîm'e tâbi olasın " Bu nasîhatlere rağmen Tomanbay Ridâniye'de Yavuz'un karşısına çıktı Bozguna uğradı, sonra yakalanarak îdâm edildi
Sultan Selîm Han böylece Mısır'ı zaptettiğinde, İbrâhim Gülşenî hazretleri onu:
Azîzim hayr-ı makdem ömrümün vârı safâ geldin
Keremler eyledin gönlümün sultânı safâ geldin
diyerek karşıladı Yavuz Sultan Selîm Han da bu büyük âlime çok gönülden hürmet gösterdi Pekçok yeniçeri ve sipâhi sohbetiyle şereflendi, duâsını alarak feyz ve bereketlerinden istifâde etmeye çalıştılar
Mısır'da İbrâhim Gülşenî hazretlerinin talebeleri ve sevenleri çoğaldı Nâmı, zamânın sultânı Kânûnî Sultan Süleymân Hana erişti Sultan Süleymân Han, onu İstanbul'a dâvet eyledi İstanbul'a gelen İbrâhim Gülşenî hazretlerine çok hürmet gösterdi, ikrâmlarda bulundu O sıralarda İbrâhim Gülşenî yüz dört yaşlarındaydı Gözlerinde bir rahatsızlık hissediyordu Görmesi çok zayıflamıştı Durumu Pâdişâha arz eyledi Sultan da Kehhâlbaşı'na (Sürmecibaşına) emrederek, gerekli ihtimâmı göstermesini emretti Kehhâlbaşı, bütün gayretini sarf ederek, Allahü teâlânın izniyle kısa zamanda yeniden gözlerinin açılmasına sebeb oldu İbrâhim Gülşenî sıhhate kavuşunca, Çıkrıkçılar başındaki Atik İbrâhim Paşa Câmiinde halka vâz ve nasîhat etmeye başladı Kısa zamanda İstanbulluların gönlünde taht kuran İbrâhim Gülşenî'ye, devlet erkânından ve halktan pekçok kimse talebe olmakla şereflendi Pâdişâh, şeyhülislâm, âlimler ve evliyâ onun ilimdeki üstünlüğünü çok takdir ettiler Bir müddet İstanbul'da kalan İbrâhim Gülşenî hazretleri, Pâdişâhtan izin alarak tekrar Mısır'a döndü
İbrâhim Gülşenî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin Mesnevî'si tipinde, ona eş olarak, kırk gün içinde kırk bin beytlik Farsça bir mesnevî yazdı Ma'nevî ismini verdiği bu kitabı çok kıymetlidir
Talebelerine daha çok Mevlânâ hazretlerinin Mesnevî'si ile kendisinin Mâ'nevî isimli eserinden okuturdu Nitekim şöyle denilmiştir:
Gülşenî dervişi güldür, goncalardır Mevlevî,
Bülbül-i Şeydâ okur geh Mesnevî, geh Ma'nevî
İbrâhim Gülşenî hazretleri 1534 (H 940) senesi Şevvâl ayının dokuzuncu gününde, Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti Yerine oğlu Ahmed Hayâlî geçerek, Gülşenî yolunu devâm ettirmeye çalıştı
İbrâhim Gülşenî vefât ettiği gün, Münteci Muhammed Efendinin evinin önündeki bir servi ağacı yere devrildi Muhammed Efendi; "Bu hayra alâmet değil " deyip, duâ almak niyetiyle İbrâhim Gülşenî'nin evine doğru gitti Eve vardığı zaman, vefât ettiğini öğrendi Evinin önünde bir servi ağacının devrildiğini, Gülşenî'nin oğlu Ahmed'e anlattı Orada bulunanlar hayret ettiler Çünkü, yakınları tabut yapmak için her tarafa servi ağacı aramağa çıkmışlardı
Orada bulunanlar: "Biz servi ağacı bulmağa etrâfa adam göndermiştik Meğer sizin servinizin düşmesi İbrâhim Gülşenî hazretlerinin tabutu içinmiş " dediler Bana teselli geldi O serviden tahta biçtirerek, tabut yaptırıp getirdim Onunla defn ettiler Yıkarken etrâfa çok güzel, misk gibi bir koku yayıldı  Bu kokuyu, orada bulunan herkes hissetti
İbrâhim Gülşenî'nin oğlu Ahmed Hayâlî, babasından otuz yedi sene sonra vefât etti İbrâhim Gülşenî'nin türbesine defnedildi Kabri kazılırken etrâfa öyle güzel bir koku yayıldı ki, orada hazır olanlar bu kokunun Cennet kokusu olduğunu ve İbrâhim Gülşenî'nin kabrinden geldiğini anladılar Sandukayı kaldırıp, toprağı kazmaya başladılar Aşağı inildikçe koku arttı Kokukun İbrâhim Gülşenî'nin mübârek kabrinden geldiği âşikâr oldu
Kabre inen şöyle anlattı: "Merâk ederek İbrâhim Gülşenî'nin kabrini açtım Aradan otuz yedi sene geçmesine rağmen, kefeninde leke bile yoktu Mübârek başına doğru bakarak hürmetle selâm verdim Kabirden şöyle cevap verdi: "Aleyke selâmullah yâ İbni!" Tahammül edemeyip, elimde olmayarak diz çöktüm Yanımda ŞeyhAli'nin lalası vardı O, korkudan yukarı çıktı Ben Ahmed Hayâlî'nin cesedini kabre koydum Üzerimdeki bütün yorgunluk ve korku gitti "
İbrâhim Gülşenî hazretlerinin Mâ'nevî isimli mesnevîsinden başka, Arabî, Fârisî ve Türkçe Dîvânları da vardır Mâ'nevî'nin bir kısmını, talebelerinden Muhammed Fenâî Efendi Türkçeye tercüme etmiştir
BESMELENİN FAZÎLETİ
İbrâhim Gülşenî, bir gün talebeleriyle sohbet ediyordu Bir ara talebeler; "Efendim! Allahü teâlânın ihsânı ile kabirdeki ölülerin azabda veya nîmet içinde oldukları bilinebilir mi? Duâ ederek azabda olanın azâbı kaldırılır mı?" diye sordular İbrâhim Gülşenî de: "Allahü teâlânın sevdiklerinden biri bir kabre uğradığında, kabirdekinin azab içinde olduğunu gördü Aradan bir müddet geçtikten sonra, tekrar o kabrin yanına uğradı Kabre teveccüh ettiğinde, azâbın kaldırılmış olduğunu gördü Hayret ederek düşünceye daldı O sırada kendisine bir hitâb geldi Deniyordu ki: "Bu kabirde yatan kimsenin küçük bir çocuğu vardı Annesi o çocuğu ilim öğrenmeye gönderdi Çocuk Besmeleyi öğrenince, Besmelenin hürmetine babasının azâbı kaldırıldı "
Yine bunun gibi şâhid olduğum bir hâdise de şöyledir: Kâdı Îsâ'nın hocası Fahreddîn vefât etmişti Kâdı Îsâ, teveccüh edince, hocasının azabda olduğunu anladı ve gelip bana durumu söyledi Kâdı Îsâ'ya dedim ki: "Hocanın sende hakkı var Hocan için sadaka ver, Kur'ân-ı kerîm okut ve rûhuna hediye eyle " Kâdı Îsâ denilenleri yaptı Fukarâya yemek yedirdi Sevâbını hocasının rûhuna hediye etti O gece Kâdı Îsâ rüyâsında hocasını gördü Azap melekleri tekrar azab için gelmişlerdi Tam o anda onu bir nûr kapladı Bunu gören melekler, hemen oradan ayrıldılar Ertesi günü rüyâsını bize tâbir ettirmek için geldi Biz de; "Okuduğun Kur'ân-ı kerîm ve yaptığın hayır hasenât ona nûr oldu ve azabdan kurtuldu Çünkü Kur'ân-ı kerîm nûrdur " dedik
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s 67
2) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s 1079
3) RehberAnsiklopedisi; c 8, s 43
4) Menâkıb-i İbrâhim Gülşenî
5) Sefînet-ül-Evliyâ; c 3, s 106
6) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c 14, s 135
7) OsmanlıMüellifleri; c 1, s 116
8) Esâmi-i Şuarâ-yı Amid, AliEmîri 750, vr 5
9) Latîfi Tezkiresi; s 52
|