Prof. Dr. Sinsi
|
Kim Müdür, Kim Gariban?
Kim müdür, kim gariban?
Geçenlerde mail kutuma düşen ibret dolu bir hatırayı hiç yorum yapmadan sizlerle paylaşmak istedim:
'Birkaç yıl önce, bağlı bulunduğumuz genel müdürlük; dört arkadaşımla birlikte, beni bir ilimizde, memur statüsünde işçi almak üzere görevlendirmişti Sözünü ettiğim ilde on personel alacaktık ve bunlar il müdürlüğü bünyesinde değerlendirilecekti
Beş arkadaş birleşerek, sözünü ettiğim ile gittik Önceden ayrılan bir misafirhaneye indik İle gelişimizi kimsenin duymasını istemiyorduk Beşimizin de kanaati oydu ki, hak edeni kazandıralım, siyasi ve diğer baskılara boyun eğmeyelim
Biliyorduk ki, katılım yoğun olacak ve herkes bir referansla bizi rahatsız edecekti, çünkü Türkiye'nin gerçeği buydu Bunun için çok dikkatli davranıyorduk
İle ikindi vakti gittik Birkaçımız ikindi namazını kılmak için tarihi bir cami olup olmadığını sorduk Tarihi bir cami olduğunu söylediler Diğer arkadaşlarım da hem gezmiş olmak hem de vakit geçirmek için bize katılınca beş arkadaş, arabamıza atlayarak oraya gittik
Kimse tarafından tanınmamak ve bir kısım taleplere muhatap olmamanın rahatlığıyla biraz şehir dışında kalan camiye gittiğimizde ikindi namazı kılınmış ve caminin avlusu boşalmıştı Hemen şadırvana oturarak abdest almaya başladık
Ayakkabılarımı çıkarıp çoraplarımı da sıyırmaya başlamıştım ki, önüme bir takunya konuldu Merakla başımı kaldırınca, yüzüme tebessümle bakan, yirmi beş yaşlarında bir gençle karşılaştım:
"Ben buraları bilirim, siz yabancıya benziyorsunuz; namaz kılana hizmet, Allah'ın rızasını kazandırır Allah kabul etsin!" dedi
Gencin tebessümü, davranışındaki samimiyeti bizi çok etkiledi
Sordum: 'Sen kimsin? Adın nedir?'
'Adım Bilâl Bu mahallede oturuyorum '
Bir an abdest almayı bırakarak, gençle ilgilenmeye başladım
'Ne işle meşgulsün Bilâl?'
'Şimdilik işim yok Ama inşallah yakında işe gireceğim '
'Nasıl olacak o?' dedim
Yüzüne huzurun ve mutluluğun tebessümünü kuşanarak:
'Üç gün sonra   Müdürlüğü'nde sınavla adam alınacak Rabb'im, oraya girmeyi nasip edecek inşaallah ' dedi
Arkadaşlarım da, Bilâl'le aramızda geçen bu diyaloğa kulak vermişlerdi
'Peki Bilâl, bu zamanda işe girmek zor, senin torpilin var mı? Referansın kim? İşe nasıl gireceksin?'
Bilâl'in o mütevekkil halini hiç unutamıyorum!
Hepimizin üzerinde bomba tesiri oluşturacak sözü söyleyiverdi:
'Benim referansım Allah (cc)'tır; ne güzel vekildir O Dün gece O'na dilekçemi sundum O, hiç yetimin duasını geri çevirir mi?'
Yâ Rabbi! Ne işe tutulmuştuk! Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum Gözlerimin buğulandığını ona göstermemeliydim
'Bilâl, baban yok mu?'
'Yok, ben üç yaşındayken ölmüş Anneciğim büyüttü beni '
Temiz bir saflık üzerindeydi Bütün söylediklerini gönülden söylüyordu Bu, o kadar meydanda idi ki, kalbi adeta yüzüne vurmuştu
'Askerliğini yaptın mı?'
'Yaptım, hem de çavuş olarak '
'Evli misin Bilâl?' Bir anda gözleri yere düştü Yine o mütevekkil hâli bütün yüzünü kaplamıştı
'Evli değil de sözlüyüm İnşaallah, işe girer girmez hemen düğünümü yapacağım!'
'Ama Bilâl, üç gün sonraki sınav için o kadar kesin konuşuyorsun ki, sanki kazanmış gibisin!'
Gözlerini ufka dikti, daldı, sustu ve biraz sonra:
'Ben Rabb'imi çok seviyorum, inanıyorum ki O da beni seviyor Seven, sevdiğine yardım etmez mi?'
Ona söyleyecek lâf bulamıyordum Allah, bizi kocaman kocaman(!) müdürleri, Bilâl kuluna hizmet etmek için oraya göndermişti, adeta
Kim müdür, kim garibandı?
Bilâl dilekçesini büyük makama verince, melekler harekete geçtiler, daireler, müdürler harekete geçtiler ve hep birlikte ona koşmaya başladılar; çünkü emir büyük makamdandı
Allah'a kul olabilen bir insanın mahrumiyeti söz konusu olabilir miydi?
Sormaya devam ettim:
'Bilâl, evlenecek kızı nasıl bulabildin? Bu zamanda hem yetim hem de işsize kim kız verir ki?'
Başını salladı ve 'doğru' diyerek ekledi:
'Zor oldu biraz ama Allah razı olsun, kayınpederim olacak olan insan, 'sözde Müslüman' değil, hakiki mü'min 'Bu zamanda namazında-niyazında damat nerede bulunur, hem rızkı veren Allah'tır' dedi ve kızını bana verdi Rabb'im de rızkımızı verecek inşaallah '
Bilâl, lise mezunuydu Üç yüz kişinin katıldığı yazılı sınavı başarıyla geçti Ve bizler, önümüze sunulan -Bakanlık dâhil- tüm referansları bir kenara koyarak, Bilâl'in referansını en öne koyduk
Mülakât gününe kadar bizi göremedi Mülâkata girdiğinde karşısında bizi görünce birden şaşırdı, yüzü kızardı ve gözleri yere düştü
Sessizliği ilk ben bozdum: 'Bilâl, bizi tanıdın mı?'
'Evet!' 'Peki, ne diyeceksin şimdi?' Ağlamaya başladı Çocuk gibi ağlıyordu İster istemez bizler de ona uyduk Hıçkırıklar boğazımızda düğümlenmişti Bilâl, ellerini kaldırdı ve dua etmeye başladı:
'Ey Rabb'im, ben niyazımı Sana sunmuştum Hâlimi Sana açmıştım Şimdi buradaki müdürlerime karşı mahcubum Ey Allah'ım, ben Sen'den başkasından hiçbir şey istemedim, yine de öyleyim '
Sessizlik, odayı doldurmuştu 'Ne olur bana izin verin çıkayım ' dedi 'Peki Bilâl' dedik, 'Güle güle, Allah işini, aşını, eşini mübârek kılsın!'
Allah'tan isteyenler muratlarına erdiler de gayrısından isteyenler helâk oldular
Allah dilerse bütün dünyayı Bilâl'lere hizmetçi yapar
Bilâl yüreğine ve saflığına ulaşmak gerek '
27 Ağustos 2010, Cuma
Süleyman SARGIN
|