|
Prof. Dr. Sinsi
|
İnfak Toplumun Güvencesidir
Artık bunlar öğrencilik yılları radikallikleri oluyor Öğrenci evlerinin çay ve sigara dumanları arasında kalmış eski bir nostalji… Şimdi kariyerizm ve konformizm var; öyle ya artık onlar çok “ideolojik” şeyler ayol (!) Ona göre insanların zengin olmasının, mülk yığmasının, cipe binmesinin, yoksulluğun, açlığın dinle alakası yokmuş Bunlar bir takım ekonomik sorunlarmış Din böyle şeylerle ilgilenmezmiş İnsanların o özel hayatıymış, kimse karışmamalıymış Din bir vicdan işiymiş, kul ile Allah arasına kimse girmemeliymiş!
“Kenz’i” (yığmayı/biriktirmeyi),“tekâsür’ü” (çoğaltmayı/zenginlik yarışını) ve “istiğna”yı (zenginliğini her şeye yeterli görme küstahlığını) Allah’ı ve ahiret gününü inkar etmekle ve tağutlaşmayla ilişkili gören bir Kitabın mensuplarını, kariyerizm ve konformizm bataklığı nasıl paçavraya çeviriyor görüyorsunuz, değil mi?
R İhsan Eliaçık’ın ifadesiyle “komşusu açken tok yatan bizden değildir” (mü’min değildir) diyen bir peygamberin günde kırk kez salavat getiricileri, “iktidar ve mülkiyet” denilen o ilişkiye girince ne hale geliyorlar görüyorsunuz, değil mi? Çünkü tâ ilk başta, tefsir hocalarından dersler dinlerken, şeyhlerinden el alırken, üstatlarının kitaplarını okurken Allah’ı, kitabı ve peygamberi açın ve yoksulun davası olarak görmediler Hadi gördüler diyelim, ama bu hiç işlerine gelmedi Hadi işlerine geldi diyelim, zamanla bundan nefret ettiler Allah’ı açın, yoksulun, mağdurun ve mazlumun inleyen vicdanında değil; teoloji, kelam, tasavvuf, felsefe, fıkıh vs vadilerinde dolanarak kariyer merdivenlerinde aramak işlerine geldi Allah’a gücü ve zenginliği için taptılar Eski Mısır’da gücünü ve zenginliğini yitiren Firavunların öldürülerek tanrılıktan düşürülmesi gibi, güç, zenginlik ve kariyer getirmiyorsa Allah’ı (dini, imanı) terk ettiler Güç ve zenginlik neredeyse tanrıları oldu…”
Şüphesiz malın kendisi nötr olup iyi işlerde kullanıldığı gibi kötü işlerde de kullanılır Malın kendisinde kötülük yoktur Kötülük veya problem kişinin kendisindedir Malın, kişinin üzerinde yönetici değil, kişinin malın üzerinde yönetici olması gerektiği ve bütün meselenin kişinin iyi veya kötü eğitim almış olması meselesi olduğunu unutmamak gerekir Kişi kulluk bilincine sahip olup malın dünya hayatında geçimi sağlamak, Allah’a kulluğu gerçekleştirmek, Müslüman onuruna yakışan bir izzetle yaşamak ve ahiret hayatını kazanmak için bir araç olduğunu bilerek kullanırsa, böyle zenginlere ne mutlu!
Ama “Abdestli Kapitalistler” gibi kullanacaksa, Allah Müslümanları zengin etmesin! Çünkü verdiği malda cimrilik edenler için Allah şöyle buyurur: “Allah'ın bol nimetinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilakis bu onların kötülüğünedir Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır Allah işlediklerinizden haberdardır” (Âl-i İmran 3/180)
Günümüzde abdestli kapitalistlerin çoğunun yaptığı gibi, çalıştırdığı personelin maaş, ücret, mesai saatleri, ek mesai ücreti, sigorta, izin, tatil, çalışma şartları, gibi özlük haklarını en azından Allah korkusu, ahiret inancı ve kul hakkı bilincinden yoksun olan kapitalistler veya cahiliyye sistemleri kadar gözetmeyecekse, onlar gibi adaletsiz ve acımasız bir şekilde insanların emek ve alın terleri üzerinden servetini katlamaya çalışacaksa, kendisi ve yakınları müreffeh ve bolluk hayatı yaşarken, toplumda iş olmadığından çalıştırdığı kişileri karın tokluğuna çalıştırmaya ve ailelerini yoksulluğa mahkûm edecekse, insanları kapitalistlere ve cahiliye sistemlerine özendirip imrendirecekse, kendilerine rahmet okutturup onlara yönlendirecekse, Allah Müslümanları zengin etmesin! Çünkü bu şekilde haksızlık yapan ve serveti ile azgınlaşanların örneği, Musa’nın milletinden olduğu halde Firavun’un yanında yer alan Karun’dan başkası değildir
Hz Muhammed’in mertlik ve cömertliğinin dillere destan olduğunu anlatır dururuz Acaba onun ümmeti olarak biz de onun gibi ne kadar infak edebiliyoruz? Acaba aç gecelemek veya hasır üzerinde uyumak pahasına, sahip olduğumuz şeyleri muhtaç başkalarıyla ne kadar paylaşabiliyoruz? Acaba semtimizde, mahallemizde yoksul, kimsesiz, gelirsiz, yiyecek, giyecek, yakacak, okuyacak, tedavi masrafı ve diğer zorunlu giderlerini karşılayacak imkândan yoksun sürünen insanlardan veya yakınlarımızdan ne kadar haberimiz olmaktadır? Bu insanları ne kadar soruşturup yardımcı oluyoruz veya aylık, yıllık gelirlerimizden onlara ne kadar infak ediyoruz? Yahut insanlar işsizlik, fakirlik, yoksulluk yüzünden krizler geçirir, aileler bireylerini boğazlarken, en pahalı araçlarla keyif çatmaktan, nişandan düğüne, sünnetten umreye ve hacca kadar türlü vesilelerle masrafı yoksullardan onlarcasını, belki yüzlercesini bir yıl doyuracak kadar şatafatlı törenler düzenler ve mükellef sofralar düzerken onları da hatırlıyor muyuz?
Ne yazık ki anılmaya değmeyecek kadar küçük bir azınlık dışında bu konuda maddi durumu elverişli olanlar veya aylık geliri onlarca kişiyi geçindirmeye yetenler, dünyalık şeylerde yatırım üstüne yatırım yapanlar, serveti ve geliri neredeyse yedi göbek sülalesine yetecek olanlar vurdumduymaz, cimri, bencil, duyarsız ve sorumsuz bir şekilde davranmaktadır Bu konuda Hz Muhammed’e yakışan bir ümmet olduğumuzu kimse iddia edemez Sırf Müslüman olup din ve inançlarına uygun yaşama kararlılığı gösterdiği için, inancını ve dinini maddi gelirine değişmediği için, imanından ve onun gerektirdiği gibi yaşamaktan fedakârlık yapmak yerine, dünyalık gelirinden, çoluk çocuğunun ekmeğinden fedakârlık yapmayı göze aldığı için geçim kaynaklarını yitirmiş olan insanların iş ararken zengin kimi müslümanlar tarafından nasıl rencide edildiğini, yalnızlığa ve işsizliğe nasıl terk edildiğini yahut asgari ücretle modern köle-cariye gibi karın tokluğuna çalışmaya ve ailesini geçindirmeye nasıl mahkûm edildiğini, hatta onlarla yüzyüze gelip dert ve ihtiyaçlarını sormamak için nasıl unutulmaya terk edildiğini, iş ve aşlarını uğruna feda ettikleri inançlarını bu kez feda etmek pahasına statükonun olumsuz koşullarında tekrar çalışmaya nasıl itildiğini veya ona özendirildiğini yaşayanlar bilirler Onun için diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da ne yazık ki infak görevimizi yerine getirdiğimizi söyleyemiyoruz
Şüphesiz bunları söylerken zenginlik veya servet düşmanlığı yapmıyoruz İnsanların çok çalışıp çok kazanmalarının ve kazandıkları şeylerden meşru şekillerde harcamalarının veya yararlanmalarının kötü bir şey olduğunu da söylemiyoruz İnciller’de Hz İsa’ya nispet edilen “Çocuklar! Allah’ın ülkesine girmek ne kadar zordur! Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Allah’ın ülkesine girmesinden daha kolaydır” anlayışında da değiliz Aksine, çalışıp kazanmanın Allah’ın sevdiği bir şey olduğuna, “veren elin alan elden üstün olduğuna” ve fakirliğin kişiyi küfre götürebilecek kadar her türlü kötülüğe yol açtığına , Hz Peygamber’in küfürden Allah’a sığındığı gibi fakirlikten de ona sığınıdığına inanıyoruz Yine "Allah'ın kulları için yarattığı ziynet ve temiz rızıkları haram kılan kimdir? Bunlar, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlar içindir" de Bilen kimseler için âyetlerimizi böylece uzun uzun açıklıyoruz” (Araf 7/32), “Ey İnananlar! Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın, şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez Allah'ın size verdiği rızıktan temiz ve helal olarak yiyin…” (Maide 5/87-88) ölçüsüne inanıyoruz
Ancak bütün bunlarla beraber “Kârûn, Musa'nın halkındandı ama onlara karşı azdı Biz ona, anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik Milleti ona: "Böbürlenme, Allah şüphesiz ki böbürlenenleri sevmez Allah'ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; şüphesiz Allah bozguncuları sevmez" demişlerdi Kârûn: "Bu servet ancak, sahip olduğum bilgiden ötürü bana verilmiştir" demişti” (Kasas 28/76-77) âyetlerinde tasvir edilen Kârûn mantığına sahip olmanın Kârûn’u ve servetini kurtarmadığı gibi, böyle davrananları da kurtarmayacağını bilmemiz gerekir
Demek istediğimiz; Rasulullah’ın “Dünyanın sizden öncekilere serildiği gibi size de serilmesinden ve onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de dünyalık için yarışmanızdan, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden sizin adınıza korkuyorum” uyarısında bulunduğu duruma düşmekten kaçınmaktır Demek istediğimiz, Harun gelip Karun olmamaktır
EVREN ÜZERİNDE OTORİTE VE HÂKİMİYET ANLAMINDA MÜLK ALLAH’IN OLDUĞU GİBİ, MAL VE SERVET ANLAMINDA DA MÜLK ALLAH’INDIR ÇÜNKÜ HER ŞEYİN YARATICISI VE SAHİBİ ODUR
İNSANLARIN ALLAH’IN YARATTIĞI VE İSTİFADEYE SUNDUĞU ORTAK MÜLKİYETTEN, YASAL ÖLÇÜLER İÇİNDE EMEK, İMKÂN VE BECERİLERİ ORANINDA YARARLANIR VE ÖZEL MÜLKİYET EDİNİRLER
ZEKÂTIN MALLARDAN HANGİ ORANLARDA ALINACAĞI VE NERELERE HARCANACAĞI BELİRLENMİŞKEN, İNFAKIN MİKTARI, ZAMANI VE HARCAMA YERİ SINIRLANDIRILMIŞ DEĞİLDİR
TOPLUMUN SELAMLETİ VE DEVAMI İYİ İLİŞKİLERLE MÜMKÜNDÜR İYİ İLİŞKİLERİN BAŞINDA, MUHATAPTAN MADDİ BİR KARŞILIK BEKLEMEDEN GÖNÜLDEN YAPILAN YARDIM VE PAYLAŞIM GELİR
İNFAK BİREYLERİN BİRBİRİNİ KISKANMASINI, SERVET SAHİBİNE KARŞI KİN VE NEFRET DUYGULARI BESLENMESİNİ, SOSYAL AYRIŞMA VE ÇATIŞMAYI ENGELLER
ÂHİRETİ GÖZARDI EDEN, ELİNE GEÇİRDİĞİ MAL VE İMKÂNLARI KENDİSİ YARATMIŞ GİBİ HAREKET EDEN KARUN GİBİ İNSANLARIN OLUŞTURDUĞU TOPLUM İÇTEN İÇE ÇÜRÜR VE YIKILIR GİDER
MALIN KENDİSİNDE KÖTÜLÜK YOKTUR KÖTÜLÜK VEYA PROBLEM KİŞİDEDİR ASLOLAN MALIN KİŞİNİN ÜZERİNDE DEĞİL, KİŞİNİN MALIN ÜZERİNDE YÖNETİCİ OLMASI GEREKTİĞİDİR
İbrahim SARMIŞ
Prof Dr , Arap Dili ve Edebiyatı
emekli öğretim üyesi
|