Yalnız Mesajı Göster

İslam'da Fıkhi Mezhepler Tarihi

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslam'da Fıkhi Mezhepler Tarihi





Sahâbîlerin Îctihad Metodlârı

Sahâbüerin ictihad nıetodları değişikti Bazı sahâbiler, yukarıda da değindiğimiz gibi, sadece Kitab ve Sünnetin sınırları içinde ictihad yapıyorlardı Bazıları ise nass bulamayınca re'y ile ictihad'da bulunuyorlardı Tabiîdir ki re'y ile ictihad çeşitli idi; bazıları Abdullah b Mes'ud gibi kıyasla ictihad ediyordu; bazıları da nass bulunmayan yerlerde maslahata göre ictihad yapıyordu

Bunlar, sahâbîlerin düşünüş metodlarma göredir Fetva konuları bakımından ise, sahâbîlerin görüşleri bazan ferdî oluyordu Çünkü herhangi bir kimse, sahâbilerden birine cüz'î bir olayın hükmünü sorduğundan buna verilecek fetva da cüz'i veya ferdî oluyordu; buna başka sahâbiler katılmıyordu

Bazan ictihad, şahsî olmayan, hatta umumu ilgilendiren bir konuya ait oluyordu Bu gibi ictüıadlar; genel kaideler koymak demek olduğundan, umumî bir toplantıda veya sahabîlerin fakihlerinden meydana gelen bir topluluk içinde müzakere edilerek yapılıyordu Meselâ; Hulefâ-i Râşidîn, devlet nizamını ilgilendiren önemli bir mesele, karşısında kaldıkları zaman sahâbîleri topluyorlar, onlarla istişare ve görüş teatisinde bulunarak, cemaatin de kabul ettiği bir neticeye ulaşıyorlardı Hz Ömer (RA) 'in iki türlü istişare meclisi vardı:

1 — Özel Şûra; bu, sahâbîlerden ileri gelenlerin katıldığı bir toplantı idi Devlet işlerinde Ömer, bunlarla istişare eder, büyük ve küçük meselelerde onların görüşlerini dinlerdi

2 — Genel Şûra; bu, bütün Medinelilerin katıldığı bir toplantı idi Önemli devlet işlerinde veya ümmetin geleceği ile ilgili bir temel prensibin kabul edilmesinde bu meclis karar verirdi

Önemli bir iş ortaya çıkınca Hz Ömer, Medinelileri Peygamber (SA)'in camiinde topluyordu; burası dar gelirse onları Medine'nin dışında bir yerde topluyor ve meseleyi onlara arzediyordu Onlar da bu mesele üzerinde tartışıyorlardı Irak halkının arazisi hakkinda yapılan istişare bunlardan biridir Yukarıda da geçtiği gibi, gaziler, bu araziyi aralarında paylaşmak istiyorlardı Hz Ömer de bunu kabul etmeyip sahiplerine terketmek istiyordu İki-üç günlük münakaşadan sonra mesele; Hz Ömer'in «Allah'ın (fethedilen) memleketler halkından Peygamberine verdiği fey' (ganimet)»[color="Red"] âyetini okuması üzerine O'nun görüşüne uygun olarak halledildi

Medine halkının bu durumu, PERİKLES devrindeki Atina halkının durumuna benzemektedir Çünkü o devirde şehir halkının her-biri devlet işlerinde görüş beyanetme hakkına sahipti Zira toplantı halinde verilen bir karar, şahsî görüşlerden kuvvetlidir Bunun içindir ki çeşitli yönlerden incelenerek topluca varılan netice, devlet işinin yürütülmesinde esas teşkil eder

Sahâbî ve Tabiîlerden sonra gelen müctehidler bu topluca kabul edilen re'ye icma' adını vermişler ve onu şeriatın dördüncü kaynağı saymışlardır
Böylece; 1 — Kitab 2 — Sünnet, 3 — Re'y (kıyas), 4 — İcma' şeriatın dört kaynağını teşkil etmiştir

Sahabîler bazı hallerde topluca bir re'ye, yani icma'a ulaşamazlar ve aralarındaki ihtilâf sürüp giderdi Sahabîlerin bu gibi ihtilâflarını iki kısımda inceliyebiliriz:

1 — Nass'larm etrafında meydana gelen ihtilâf: Bu bir nass'ın iki veya daha çok mânâya gelmesi ihtimalinden doğmaktadır Meselâ; «Boşanmış olan kadınlar üç ayhali iddet beklesinler»[color="Red"] âyet-i kerimesindeki «KURU» kelimesinin anlamı üzerinde meydana gelen ihtilâf bunlardandır
Bu kelime iki mânâya gelir:
a) Kadının iki ayhali (hayz) arasındaki temizlik müddeti kastedilebilir,
b) Bizzat ayhali kastedilebilir Abdullah b Mes'ud ve Hz Ömer, bu kelimeden maksat ay halidir demiştir Bunlar ve bunlara tâbi olanlara göre boşanmış bir kadının ibadeti üç hayz olarak kabul edilmiştir Zeyd b Sabit, bu kelimeye iki ayhali arasındaki temizlik müddeti mânasını vermiş ve boşanmış kadının iddetinin üç temizlenme zamanı olduğunu söylemiştir

Bazan nass'larm etrafındaki ihtilâf sebebi, bu nass'larm zahirleri arasındaki çatışma olabilir Meselâ; kocası ölmüş gebe bir kadının iddeti üzerindeki ihtilâf böyledir Bu hususta iki nass vardır ve bunlar, ilk bakışta birbiriyle çatışma halindedir Bu nass'lar şunlardır: «Gebe olanların iddeti çocuklarını doğuruncaya kadardır»[22] ve «Sizden ölenlerin bıraktıkları kadınlar kendi kendilerine dört ay on gün iddet beklesinler»[color="Red"]

Birinci âyetin lâfzmdan umumi olarak anlaşılan mânâ, kocası ölen gebe bir kadını da, boşanmış olan (gebe) kadmı da içerisine alır İkinci âyetin umumî anlamı gebe olsun olmasın, kocası ölen kadına şâmil olmaktadır O halde kocası ölen gebe kadm hakkında birbiriyle tenakuz hâlinde gözüken iki nass bulunmuş oluyor ve saha-bîler bu sebepten ihtilâfa düşüyorlar Burada Abdullah b Mes'ud, «Gebe kadınların iddeti» âyeti, «Sizden ölenler» âyetinden gebe kadını çıkarmıştır; dolayısiyle, kocası ölen gebe kadının ibadeti birinci nassa göre doğum'a kadar olur, diyor Hz Ali ise, her iki nass ile de amel etmiştir O'na göre kocası ölmüş hâmile bir kadının id*deti, dört ay on günden az olmamak şartı ile doğuma kadardır Yani Hz Ali'ye göre böyle bir kadın iki iddetten en uzun olanını bekler Bunlar, ya doğuma kadar olan zaman, veya dört ay on gündür

Nass'larm etrafındaki ihtilâf sebeplerinden biri de rivayet meselesidir Meselâ; vârid olan herhangi bir hadis birine göre sahih sayılmıyor ve o, re'y ile fetva veriyor; diğerine göre sahih sayılıyor, o da bu hadisle fetva veriyor[color="Red"]

2 — Re'y sebebiyle meydana gelen ihtilâf: Bu, çok geniş bir saba işgal eder Çünkü, her müctehidin kendine göre bir görüşü ve düşünüş tarzı vardır Birinin bir türlü anladığım diğeri başka türlü anlamaktadır Öyle anlaşılıyor ki bir çok ihtilâfın menşei re'y farkıdır Görüş ayrılığı yüzünden meydana gelen ihtilaflı meseleler pek çoktur Meselâ; bunlardan biri, babanın babası olan dedenin ölünün kardeşleriyle mirasçı olup olmaması meselesidir Ebu Bekr göre ölünün kardeşleri dede ile mirasçı olamaz; ölünün kardeşleri baba ile mirasçı olmadıkları gibi îşte Ebu Hanife bu görüşü benimsemiştir Ömer (RA), bu meseleyi sahâbîlere sorup öğrenmeden hallet-memiştir Zeyd b Sabit, üçtebirden az olmamak şartiyle, dedeye, bir kardeşe verilen hisse miktarı bir miras tanımıştır Bu hususta feraiz kitaplarında geniş bilgi vardır Ali b Ebi Talib, dedenin altıdabirden az olmamak şartiyle, bir kardeşin alacağı hisse miktarı miras hakkı olacağını söylemiştir İslâm hukukçularının çoğunluğu Zeyd b Sabit'in fetvasını kabul etmiştir Öyle anlaşılıyor ki Hz Ömer de bu görüşü benimsemiştir

Sahâbüerin, yeni meseleler karşısında yaptıkları ictihadlarda rehberleri ihlâsları idi Çünkü sahâbîlerin fakihleri, müslümanlann seçkinleriydi Onlar, fetva verirken dinî hakikati arıyorlar ve mutlaka doğru bir çözüm yolu bulmak için çalışıyorlardı Sahâbüerin bu türlü ictihad ve anlayış farkları onlardan sonra gelen nesillere iki şekilde faydalı oldu:

1 — Sahâbîler ictihad için çok sağlam bir metod koymuş oldular Hakikati ararken ihtilâfa düşseler dahi, rehberleri ihlâs oldukça bu ihtilâfın, birliği bozmayacağını, bilâkis akıl ve idrakleri kuvvetlendireceğini ve her yönüyle meseleyi inceleyen kimseleri gerçeğe ulaştıracağını göstermiş oldular

2 — Sahâbîler fıkıhta öyle zengin bir araştırma, şuurluluk ve açıkhk mirası bıraktılar ki, onlar, ihtilâfa da düşseler, ittifak halinde de olsalar, yaptıkları ictihad, kendilerinden sonra gelenlere çok büyük faydalar sağladı

İmam Şâtibî, el-İ'tisam aalı eserinde sahâbîlerin ihtilâfını ümmet için bir rahmet olarak vasıflandırır ve şöyle der: «Kasım b Muhammed'den şöyle rivayet edilmiştir: Allah, Peygamber'in arkadaşlarının ihtilâfları ile amel hususunda bizi çok faydalandırdı Sahâbilerden birinin ilmi ile amel eden kimse ancak onları yetkili gördüğü için amel etmektedir Damra b Recâ'dan da şöyle rivayet edilmiştir : Ömer b Abdilaziz, Kasım b Muhammed ile birlikte hadis müzakere ediyorlardı Ömer b Abdilaziz bir meselede Kasım'a muhalefet etti Durumu anlayıncaya kadar bu Kasım'a ağır geldi Ömer b Abdilaziz de O'na: Yapma, onların ihtilâfı beni çok memnuı etmektedir, dedi İbni Vehb de, Kasım'dan şöyle rivayet eder: Öme b Abdilaziz'in şu sözü beni hayrete düşürdü: Sahâbîlerin ihtilâl beni çok sevindiriyor Çünkü onlar tek bir görüşe sahip olsalardı ir sanlar sıkıntıya düşerlerdi Zira sahâbîler, kendilerine iktidâ edile; İmam mevkiindedirler Dolayısiyle herhangi bîr kimse, onlardan b: rinin sözü ile amel ederse Sünnete uymuş olur Bu sözün mânâs şudur: Sahâbîler insanlara ictihad kapısını açtılar ve bu husust ihtilâfa düşmenin caiz olduğunu gösterdiler Eğer onlar bu kapıı açmasalardı müctehidler sıkışıp kalırlardı Onlar arasındaki ihtile sebebiyle Allah ümmete genişlik verdi ve ümmetin bu rahmete di hil olması için bir açık kapı bırakılmış oldu»[color="Red"]

Sahâbîlerden bize Peygamber (SA)'in hadislerine dayanan bizı fıkıh mecmuaları intikal etmiştir Hadîs'e de, sahâbîlerden intiki eden sözlere de «Sünnet» denir Sadece Peygamber'e nispet edile şey «hadis» adını alır Buna göre hadis kelimesi sünnetten daha hususî bir mânâda kullanılır Sahâbîlerin sözlerinin daha sonra îslâ; Hukuku'nun teşri' tarihinde çok büyük bir önemi vardır Ömer Abdilaziz, sahâbîlerin sözünü hüccet olarak kabul ederdi Sahâl lerin sözlerinin toplanmasını ve bunların halk için tatbik edilmek üzere bir kanun teşkil etmesini istemişti

Abdullah b Mukaffa, Abbasî halifesi Ebu Cafesrel-Mansur devlet için bir kanun yapmasını teklif eden risalesinde, Ömer b A dilaziz'in fikrini benimseyerek, bu kanunun sahâbîlerin sözlerindi derlenmesini, onların ittifak halinde olan görüşlerinin esas olan kabul edilmesini, ihtilâf ettikleri hususlarda ise onların insanlar menfaatlarına uygun olan görüşlerinin alınmasını ileri sürmüşti Ebu Cafer el-Mansur, bu fikri kabul eoniş ve îmam Malik'ten, Sünnet olarak intikal eden sözlerin kanun olmak üzere, kitap halini yazılmasını istemiştir Medineli îmam Malik, bu isteği yerine get di ve Halife el-Mehdî devrinde tamamladığı bu kitab (Muvatta) kanun olarak kabul edilmesinden vazgeçti Çünkü O, Medine'de rivayetleri bu eserinde toplamıştı Her ne kadar sahâbiler, sayı V kınandan Medine'de daha çok iseler de, diğer İslâm ülkelerine dağılmışlardı

Netice ne olursa olsun, sahâbîlerin sözleri bir hüccet olarak kabul edilmiş, ileride açıklayacağımız üzere, ictihad da onun sinirli dahilinde yapılmıştır[color="Red"]

[20] Haşr Sûresi, 7
[21] Bakara Sûresi, 127
[22] Talak, 4
[23] Bakara, 124
[24] İbn-i Kayyım el-Cavaâyye, llamul-Muvakknn, c I s 184; Muhammed el-Hudari, Tarihu't-Teşriil-lslâmî, s 106
[25] eş-Şâtıbî, el-İ'tisam, c III, s 11; Menar tabı
[26] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/33-37

Alıntı Yaparak Cevapla