Yalnız Mesajı Göster

Atıf Hocanın Eserleri...

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atıf Hocanın Eserleri...




ŞEHADETİ
4 Şubat 1926 Perşembe Sabahın ilk saatleri Eski meclis binası yakınlarındaki Karaoğlan çarşısıMetin bir şekilde, dilinde dualarla idam sehpasına gelen Atıf efendi kelime-i şehadetle bu dünya defterinin kapısını kapıyor ve “yevme tüble’s serair”( bütün sırların açığa çıkacağı gün) olarak Kur’an’da bildirilen dar-ı ahiretin özel bir bekleme salonu olan şehadet kapısını çalıyordu Allah Rahmet eylesin (Amin)

Ali Tahmilci bey, Hocaefendi ile aynı cezaevinde yatan amcası Hasan Tahmilci beyin anlattıklarını şöyle naklediyor:
“Mahkemeler bitmiş, kararlar verilmiş, her şey belli olmuştur Hücrelerine çekilen hükümlüler, infaz anını bekliyorlar Sırası gelenlerin kimisi kapıyı şaşırır, bacakları titrer, yürümekte güçlük çekermiş Derken, sıra merhuma gelmiş “İskilipli Mehmed Atıf” diye bağırmış bir görevli Hoca metin ve mütevekkil Ağır adımlarla, vakar içinde, dualar mırıldanarak yürümüş sehpaya

O gece hanımının gördüğü rüya şöyledir: “Bahçemizde kızı ile birlikte dikmiş olduğu çam ağacının dibinde hoca abdest almakla meşguldü Kızı Melahat ona su döküyordu Abdestini aldıktan sonra doğrulan hoca bize; “Ben artık gidiyorum Sakın ağlamayın Yalnız bana yedi Yasin okuyun” diyordu…

Nuri Saraç bey Atıf efendinin mübarek nâşını idamının ertesi günü görenlerden: “Garip bir tesadüf ki, Hocanın muhakemesinin bittiği günün ertesi günü onu asılmış vaziyette eski Meclis’in avlusunda, iri yarı gövdeleriyle ve normal ebattan daha uzun bir darağacında sallandığına şahit oldum Tesadüfen oradan geçiyordum Hoca pırıl pırıl parlayan sakallı ve nurani yüzüyle, sanki hiçbir şey yokmuş gibi sallanıyordu

Onu İdam sehpasında görenlerden biri de, yakın arkadaşı Tahir ül Mevlevi’dir Mahkemeden beraat alan Tahir bey o gün Ankara’da kaldığı otelde geceyi üzüntü ile geçirir ve sabah namazı sonrası dışarı çıktığında eski Meclis binasının önüne gelince ciğer parçalayan manzaraya o da şahit olur Gerisini kendi kaleminden takip edelim:

“Birdenbire gözüme ilişen bir manzara, beni olduğum yere mıhladı Evet, eski Meclis önündeki meydanın ortasına iki tane sehpa dikilmiş, onların arasına da beyazlar giydirilmiş iki vücut çekilmişti Yüzleri diğer tarafa müteveccih olan (yönelmiş) bu cesetlerden birinin Atıf efendi olduğu, boyunun uzunluğundan ve hala görünen metin vaziyetinden anlaşılıyor, o refi (yüksek) vaziyetiyle merhum hayatındaki halinden yüksek görünüyordu Bilâ ihtiyar (elinde olmadan) gözlerimden yaşlar akarken dudaklarımdan da meşhur bir mersiyenin matlaı (taziye konulu kaside beyti) olan:

“Uluvvün fi’l hayati ve fi’l memat Le-hakkun ente ikdü’l mucizat”
(Sen hayatta da, ölümünde de yücesin Gerçekten sen mucizelerden birisin) beyti döküldü

Cevdet Soydanses bey de şunları ifade etmekte; “Atıf hocaya İttihatçılar da düşmandı Sanırım idamında İttihatçıların bu eski kininin rolü de olmuştur İdam edileceği sırada başında sarığı varmış Kılıç Ali de oradaKılıç Ali ağır bir söz sarf etmiş ve “Alın şu herifin başından sarığı” demiş “Son sözün ne?” diye sorduklarında, sadece “kelime-i şehadet” getirmiş Atıf hocayı astıklarında kimsenin sesi çıkmadı Diyanet işlerinde çok yakın arkadaşları vardı Onlar da sustu Kimse konuşamadı

Nasıl konuşacaklardı ki?Bu ölümü göze alabilmek demekti Ama o günden beri müminlerin vicdanında bir sızı olarak kaldı Atıf efendi Onu her anışımızda içimiz burkuldu, gözlerimiz dolduOna bu muameleyi reva görenleri Rabbimize havale ettik

AHamdi Ertekin bey anlatıyor: “Ömer Yüce’nin merhum babası, Atıf hocanın yanında okumuştu Bir gün Ömer efendiye babasının Atıf hocanın idamıyla ilgili kendisine anlattığı bir şeylerin olup olmadığını sorduğumda şu cevabı vermişti: “O konu açıldığı zaman babamı bir ağlama tutar ve konuşamazdı

Bediüzzaman hazretlerinin talebelerinden Mustafa Sungur da 1062003’te kendisini ziyaretimizde şu hatırayı anlatmıştı: “Büyük Doğu’ da neşredilen, İskilipli Atıf hoca’ nın başına gelenleri anlatan yazıyı Üstad’a okuyordum Bir ara baktım, Üstad gözlerini siliyordu

Son olarak Atıf efendinin ders arkadaşı Şeyh Ali Haydar efendinin bir sözünü nakledelim Emin Saraç Hoca şöyle diyor: "Ali Haydar efendi Atıf efendi ile birlikte 6 ay Ankara'da hapiste kalmış Ne sıkıntılar çekildiğini anlatır, bir taraftan da elini dizine vurarak; "Atıf efendi kardeşimiz kazandı" derdi

Bu arada bir şeyi de hatırlatalım; Mahkeme zabıtlarını okuduğumuzda, bazı kimselerin, Atıf hocadan beri olduklarını, tasvip etmediklerini “Bu adam bütün tarikatlara karşıdır, ben ise Halidi tarikatındanım” demeleri gibi ifadelerini okuyup, o zatlar hakkında suizanna düşmeyelim O şartları göz önüne getirelim Hocaefendinin en yakın arkadaşlarından Tahir-ül Mevlevi bile, beraatı sonrası Kılıç Ali beyle görüştüğünde, Ali beyin;
-Tahir Bey! Atıf Hocanın idamı hakkında ne dersin? demesi üzerine
-Ne diyeyim efendim Cürmü varmış ki, cezasını gördü” deme zorunda kalmıştır

İDAM SONRASI AİLESİ
Acaba Hocaefendinin şehadetinden sonra ailesi ne oldu? Atıf Efendinin yeğenlerinden Bahaddin İmal bey bu konuda şunları anlatıyor: “Tarihini pek hatırlamıyorum Hatırımda kaldığı kadarıyla, Zahide hanımla,(eşi) Melahat hala(kızı) dayımın idamından sonra İstanbul’dan buraya(İskilip) geldiler Köyde az bir müddet kaldılar Burada kaldıkları müddet zarfında Zahide hanım köydeki hanımlara Kur’an okuttu Yanlarında Zahide hanımın kız kardeşinin oğlu da vardı, Semih adında Köydeki şartlara intibak edemediklerinden tekrar İstanbul’a döndüler İstanbul’da ne kadar kaldıklarını tam bilemiyorum Fakat 1960’lara doğru tekrar köye döndüler Zahide hanım bu gelişlerinde “Kızım, ben bir daha İstanbul’a dönemeyeceğim Kendin için ise kararını kendin ver” demiş

“Kelebekler Sonsuza Uçar” adlı filmde de gördüğümüz gibi, Melahat hanım da İskilip’te kalmış 1989-90’larda 75-80 yaşlarında olan Melahat hanım, babasının bir gece karanlık ruhlu adamlar tarafından evinden götürülmesi ile akli dengesinde hep gelgitler yaşamış “Bu halim doğuştan değil Polislerin babamı gözlerimin önünde evden alıp götürmeleri bende büyük bir korku meydana getirdi Onu bir daha hiç görememem ise, beni yalnızlığa mahkum etti Bu hal yaşadıklarımın eseri” demiş Bahaddin İmal beye

Araştırmacı-yazar Hüseyin Yılmaz bey bütün ısrarlarına rağmen görüşememiş bu dertli hanımla “Babam ölmedi, yaşıyor, gidin kendisi ile görüşün” diyormuş Melahat hanımİnşallah şimdi, dünyada tadamadıkları rahatı yaşıyorlardır Atıf hoca ve ailesi

Atıf hocaya uygulanan zulüm akrabalarına da teşmil edilmiştir (yaygınlaştırılmış) Eskişehir’de Üstad Bediüzzaman hazretlerini evinde misafir eden ve el’an (şimdi) hayatta olan bir zat, bir sohbetimizde 1950’li yıllarda Eskişehir’de İskilipli Atıf efendinin bir yakını ile tanıştığını anlatmıştı Abdülmecit efendi isimli bu zatın tırnaklarının hiçbiri yokmuş Sebebi mi? Atıf Hoca hakkındaki soruşturma sırasında kaybetmiş hepsini

MEZARI NEREDE?
Bu meselede maalesef dramın bir başka parçasıEskiden beri Atıf hocanın mezarı nerededir diye düşünürdüm Meğer belli değilmiş Emekli astsubay Hasan Sureykan şunları söylüyor bu konuda: “Merhumun mezarını araştıracak oldum Fakat bulmak ne mümkün? Dikimevinden Mamak’a giderken yaklaşık bir kilometre ilerde, sağ tarafta askeri bir mezarlık var Bu mezarlığın karşısında şimdi bir park var, bir zamanlar mezarlıktı Merhum Atıf Hocanın mezarı da bu mezarlıkta idi Buradaki kabirler 1954 senesinde yakınları tarafından Gülveren’de yapılan Asri mezarlığa nakledilmişler Atıf hocanın yakınları sahip çıkmamışlar Bu durumda mezarın bu parkta kaldığını ve park çalışmalarıyla ortadan kalktığını sanıyorum

Tesellimiz Hz Mevlana’nın şu sözlerindedir:
Biz öldükten sonra kabrimizi arama Bizim mezarımız Ariflerin gönüllerindedir

Alıntı Yaparak Cevapla