Yalnız Mesajı Göster

Yusuf Kelimesindeki Hikmet-İ Nuriyye

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yusuf Kelimesindeki Hikmet-İ Nuriyye




Sen Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? Dileseydi, onu sakin kılardı[Furkan Suresi, 25/45] — yani, açığa çıkmamış olarak O’nda olurdu Ve bu, şu demeye gelir: Hak Teala gölgeyi zahir kılmadan önce, mümkün varlıklara tecelli etmeseydi, bu gölge, varlıkta ayn’ı zahir olmayan mümkün varlıklar gibi (yoklukta) kalırdıSonra, güneşi gölgeye delil kıldık” Ve güneş, daha önce sözünü ettiğimiz, Allah’ın Nur İsmi’dir Ve his, gölgenin varlığının güneş yoluyla olduğuna tanıklık ederOndan sonra, gölgeyi Kendimize kolaylıkla çektik” [Furkan Suresi, 25/46] Onu Kendisine çekmesi, Kendi gölgesi olmasından dolayıdır Nasıl ki O’ndan zahir olduysa, bütün her şey yine O’na döner
İmdi gölge, O’dur; O’ndan başkası değildir Böyle olunca, senin idrak ettiğin ne varsa, mümkün varlıkların aynlarında (tecelli ediyor) olan Hakk’ın varlığıdır Hakk’ın huviyeti yönünden, idrak edilen şey O’nun varlığıdır; öte yandan, içerisindeki suretlerin birbirinden farklılığı yönünden, bu idrak edilen şey mümkün varlıkların aynlarıdır Şu halde, mümkün varlıkların aynlarının birbirinden farklı suretlerde olmasından dolayı, idrak edilen şey her zaman için “gölge” olarak adlandırılır — ve yine aynı nedenden dolayı “alem” ve “Allah’tan başka” olarak adlandırılır Gölge olmaklığının tekliğinden [color="LightBlue"] dolayı, o (idrak edilen şey) Hak’tır — çünkü Hak, Bir [color="LightBlue"] ve Tek [color="LightBlue"] olan varlıktır Ama suretlerinin çokluğundan dolayı (bu idrak edilen şey) alemdir Öyleyse, senin için açıklığa kavuşturduğum şeyi anla ve uyanık ol!
Ve iş benim söylediğim gibi olunca; alem vehmolunmuş bir şeydir, gerçek bir varlığı yoktur — ve hayal bu demektir Yani sen alemin zaid bir şey olduğunu, kendi başına durduğunu ve Hakk’ın dışında olduğunu hayal ettin — ama aslında öyle değildir Gölgenin, gölgesi düşen kişiye ilişik olduğunu ve gölge için bu ilişikliğin ortadan kalkmasının olmayacak bir şey olduğunu görmez misin? O halde ayn’ını bil: Sen kimsin? Huviyetin nedir? Hakk’a nisbetin nedir? Ve sen ne yönden Hak’sın ve ne yönden alemsin, Hak’tan başkasın? Bu ve benzeri şeyler konusundaki bilgileriyle alimler arasında, bilenler ve çok bilenler olarak üstünlük dereceleri vardır
Hak, gölgenin düştüğü belli bir yerin durumuna göre, küçük veya büyük, saf veya daha saftır Hak, bakan kimseye camın (yani, ayan-ı sabitenin) rengiyle renklenmiş olarak görünen, ama aslında rengi olmayan kandildeki nur gibidir Ve sen bu misalin, Rabbin ile kendi hakikatin arasındaki ilişkiyi betimlediğini görürsün Ve eğer sen, camın yeşilliğinden dolayı “nur yeşildir” dersen, doğru söylemiş olursun — his bu konuda sana tanıklık eder Ve eğer sen, aklî delilden yola çıkarak “nur yeşil değildir” dersen, yine doğru söylemiş olursun — bu konuda sana tanıklık eden ise, doğru [color="LightBlue"] olan aklî kurgulamandır [nazar-ı aklî] Ve cam ile renklenen bu nur, camdan –yani, gölgeden– yansıyan nurdur Ve saf olmasından dolayı da, bu gölge, ışıltılı bir gölgedir Ve içimizden Hak ile gerçeklenmiş [mütehakkık] bazılarımızda Hakk’ın sureti, saflıklarından dolayı, başkalarında zahir olandan daha çok zahir olur Ve bizden öylesi (yani, Hakk’ın sıfatlarında kendi sıfatlarından fani olmuş olanlar) vardır ki, Hak’tan haber veren şeriat getirici’nin (yani, Resulallah Efendimizin) verdiği işaretlerle Hak bu kimsenin işitmesi, görmesi ve bütün yetileri ve uzuvları olmuştur
Buna rağmen (Hakk’ın Zat’ında değil ama yalnızca sıfatlarında fani olan bu kulda) gölgenin ayn’ı (hala) vardır Çünkü, (kudsi hadiste geçen) “onun işitmesi” sözündeki “o” zamiri, o kula ilişkindir Ve diğer kullar onun eriştiği bu noktaya erişmemişlerdir Bu kulun Hakk’ın varlığına yakınlığı, diğer kullara nisbetle daha fazladır
İş sana anlattığım gibi olunca, bil ki, sen bir hayalsin İdrak edip, “başkadır” “ben değilim” dediğin ne varsa hayaldir Bütün bir varlık (Hakk’ın gölgesi olan ayan-ı sabitenin gölgesi olduğundan), hayal içinde hayaldir Ve gerçek varlık [vücud-i hak] –Zat’ı ve ayn’ı dolayısıyla– ancak Allah’ın varlığıdır Ve “zat-ı ahadiyye” olarak adlandırılan Hakk’ın hakikati, belirmemişlik [la taayyün] ve belirmişlik [taayyün] koşuluna bağlı olmaksızın bir varlık olduğundan dolayı, katıksız varlıktan ibarettir Ve O, bundan (yani, tek olan zatıyla katıksız varlık olmasından) dolayı, sıfatlar ve isimlerden arınıktır Ve O’nun sıfatı, ismi ve şekli yoktur Ve kendindeki çokluğa hiçbir yönden itibar yoktur Ne var ki, çokluğa itibar olmaması, İsimler yönünden değildir (yani, Kendindeki çokluğa itibar, İsimler ile adlandırılması dolayısıyladır) Ve O’nun İsimleri iki şeye delalet eder: İsmin delalet ettiği ilk şey, (bu İsim’le) adlandırılanın ta kendisidir (yani, Zat’tır) Ve delalet ettiği diğer şey de, bu İsmin kendisini, diğer İsimler’den ayıran şeydir Böylece Gafûr (yani, Bağışlayıcı), Zahir ve Batın olmadığı gibi, Evvel de Ahir değildir Artık, herbir İsmin hangi itibarla diğer İsimlerin aynısı olduğunu ve bir İsmin hangi itibarla diğer İsimler’den başka ve onlardan ayrışık olduğunu anladın O İsim, diğer İsimler’in aynısı olması itibarıyla Hak’tır ve o İsim, diğer İsimler’den başka olması itibarıyla da –ele aldığımız bağlamda– hayal olunan Hak’tır [Hakk-ı mütehayyel](yani, zat-ı ilahi’nin gölgeleri olan İsimler, ayan-ı sabite ve onların hariçte varolan zuhur mahalleridir)
Kendine delili yine ancak Kendisi olanı tenzih ederim, ki O’nun varlığı ancak Kendi ayn’ı iledir İmdi, varoluşta O’nun ahadiyetine delalet etmeyen hiç bir şey yoktur Ve hayalde de her şey çokluğa delalet eder Anlayışı çokluk yoluyla olan kimse, alem ile ve İlahi İsimler ile ve alemin isimleri ile olur Ve anlayışı ahadiyet yoluyla olan kimse, Hakk’ın sureti (yani, sıfatları) dolayısıyla değil, alemlerden gani olan Zat’ı dolayısıyla Hak’la olur Ve Allah’ın alemlerden gani olması, İsimlerin Kendisine nisbet olunmasından gani olmasının ta kendisidir Çünkü İsimler O’nun Kendisine delalet ettikleri gibi, bu İsimlerin etkilerini [color="LightBlue"] gerçekleyen adlandırılanlara da delalet ederler
De ki: O Allah, Tek’tir” O ayn’ı dolayısıyla Tek’tir [color="LightBlue"] Bizim O’na dayanıyor olmamız dolayısıyla “Allah Samed’dir” Kendi huviyetinde ve bizimle ilişkisinde “O doğurmamıştır” ve aynı şekilde “doğurulmuş da değildir” Ve yine, “O’na denk olan tek bir şey yoktur” Böylece bu (İhlas Suresi) O’nun, Kendini nitelemesidir ve O, kendi Zat’ını “Allah, Tek’tir” sözü ile tek kılmıştır Ve Hakk’ın bu bilinen nitelenişi sayesinde çokluk, bizde zahir oldu — biz doğururuz ve doğuruluruz, Hakk’a dayanırız, ve kimimiz kimimize denk oluruz Halbuki Bir [color="LightBlue"] olan, bu nitelemelerden münezzehtir ve O, bizlerden gani olduğu gibi, bu nitelemelerden de ganidir Ve Hakk’ın, (bu nitelemelerden gani olmaklığıyla) bu İhlas Suresi’nden başka bir sıfatı yoktur İhlas Suresi, bu ahadiyeti nitelendirmek için indi
İmdi, Allah’ın ahadiyeti bizi talep eden İsimler’den dolayı çokluğun ahadiyetidir [ahadiyet-i kesret] Ve bizden ve İsimler’den gani olması dolayısıyla da, Allah’ın ahadiyeti, ayn’ın ahadiyetidir [ahadiyyet-i ayn] Her ikisi de ahadiyet olarak adlandırılır, (ama aralarında bir fark olduğunu) bil!
İmdi Hak, sağa ve sola dönerek secde eden gölgeyi senin kendine ve O’nun kendisine bir delil olarak senin için varetti — sen kendini bilesin; senin Hakk’a nisbetin nedir, Hakk’ın sana nisbeti nedir, anlayasın diye Allah’tan başka olanların hangi itibarla ve hangi ilahi hakikatten Allah’a karşı tümüyle yoksunluk içerisinde olduğunu ve kimisinin kimisine gereksinimi nedeniyle nisbî yoksunluk ile nitelendiğini bilesin diye Ve, nasıl ve hangi ilahi hakikat ile, Hakk’ın insanlardan ve alemlerden gani olduğunu ve alemin nasıl gani olmaklık ile nitelendiğini, yani insanların kimisinin kimisine bir yönden gereksinim duymazken, kimisinin de onların gani oldukları bu aynı yönden başkalarına nasıl muhtaç olduklarını bilesin diye
Hiç kuşkusuz alem (aslî varlığı olmayıp, yokluk üzere olduğundan) tümüyle sebeplere muhtaçtır Ve alemin muhtaç olduğu sebebiyet, Hakk’ın İlahi İsimleri’nden başkası değildir ve muhtaç olunan İlahi İsimler –ister muhtaç olanın, alemdeki benzeri olan İsim olsun, isterse Hakk’ın ayn’ından bir İsim olsun– alemin muhtaç olduğu herbir İsim’dir Ve muhtaç olunan İsim, Allah’tır, ondan başkası değildir Bundandır ki Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey insanlar, siz Allah’a muhtaçsınız; O ise Gani ve Hamid’dir” [Fâtır Suresi, 35/15]

Ahmet Baydar


Alıntı Yaparak Cevapla