Prof. Dr. Sinsi
|
Lokman Kelimesindeki Hikmet-İ İhsaniyye
Ve Allahu Teala, Kendi nefsinin, o kulun yetilerinin ta kendisi [ayn] olduğunu bildirdi: “Ben onun işitmesi olurum” dedi — ki bu, kula ilişkin bir yetidir Ve “dili, eli ve ayağı olurum” dedi — ki bunlar, kulun uzuvlarındandır Allahu Teala, kulunun yetileri olduğunu söylemekle kalmayıp, aynı zamanda uzuvları da olduğunu belirtti — ve kul, bu uzuvlar ve yetilerden başkaca bir şey değildir İmdi, (Hak kulun yetileri ve uzuvları olunca) kul olarak adlandırılanın ayn’ı Hak’tır Ama bu, kulun, efendinin ayn’ı olduğu demek değildir Çünkü nisbetler, zatlarıyla birbirinden ayrışıktır Ama bu nisbetlerin, Kendisine mensub oldukları Hakk’ın Zatı’nda ayrışıklık yoktur Çünkü, varlıkta bütün nisbetlerde O’nun ayn’ından başkası yoktur Böylece O, nisbetler, izafetler ve sıfatlar sahibi olan Bir-olan-ayn’dır
Lokman’ın, oğluna öğüt verirken, Allah’ı “Latif” ve “Habîr” İsimleri’yle adlandırması, Lokman’ın hikmetinin kemalat derecesini gösterir Ama eğer, “Allah, Latif ve Habîr’dir” [Lokman Suresi, 31/16] demek yerine, “Allah, Latif ve Habîr idi” (yani, “Allah ezelde kendi zatında Latif ve Habîr olduğu gibi, şimdi de öyledir”) diyecek olsaydı, sahip olduğu hikmet çok daha kusursuz ve apaçık olurdu Ve Allahu Teala, Lokman’ın sözünü –bu söze herhangi bir şey eklemeksizin– olduğu gibi aktardı Her ne kadar Lokman’ın, “Allah, Latif ve Habîr’dir” [Lokman Suresi, 31/16] sözü Allah’ın sözü ise de, Allahu Teala bilir ki, eğer Lokman, sözünü (dile getirilmemiş bırakmayıp) tam söyleseydi, elbette ki, “Allah, Latif ve Habîr idi” derdi
Lokman’ın, “Hardal tanesi ağırlığınca olsa bile ” [Lokman Suresi, 31/16] sözüne gelince: Burada sözü edilen tane, bir kimseye gıda olan bir şeydir Ve bu (gıda ile) beslenen, Allah’ın, “Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onu görecektir ve kim zerre kadar kötülük yapmışsa onu görecektir” [Zelzele Suresi, 99/7-8] sözündeki “zerre”den başkası değildir Dolayısıyla bu zerre, beslenen’in küçüğüdür; ve bir hardal tanesi de besinin küçüğüdür Eğer beslenenler arasında, zerreden daha küçük bir şey olsaydı, Allahu Teala elbette ondan söz ederdi Nitekim, Allahu Teala, “Allah bir sivrisinekle misal getirmekten çekinmez ” [Bakara Suresi, 2/26] buyurdu Sonra, varlıkta sivrisinekten daha küçük bir şey olduğu ilahi ilimde sabit olduğundan, “ ve onun ötesindeki ile” [Bakara Suresi, 2/26] sözünü ekledi — ve bu (“ötesindeki” olan), küçüklükte (sivrisinekten daha küçük bir mahluk)
Lokman’ın, oğluna küçültme kipiyle (“oğulcuğum” biçiminde) seslenmesine gelince: Bu küçültme, rahmettir Merhametinden dolayı, oğluna, kendisini mutluluğa eriştirecek ameller işlemesini öğütledi Ve, Lokman’ın, “Allah’a şirk koşma! ” sözüyle oğlunu şirkten sakındırması ise, şundan dolayıdır: “ Şirk en büyük zulümdür” [Lokman Suresi, 31/13] Ve (bu durumda) mazlum olan, makamdır (yani, ayn-ı vahid’den ibaret bulunan uluhiyet makamıdır); çünkü bu makamı, bir-ayn [ayn-ı vahid] olduğu halde, bölünebilirlikle nitelemiştir Ve O’na şirk koşan kimse, O’na O’nun ta kendisini [ayn] ortak koşmuş olur — ve bu da en büyük cehalettir İşi ne ise o olarak bilmeyen ve işin hakikatini bilmeyen kişi, bir-olan-ayn’da [ayn-ı vahid] suretler birbirinden farklı olduğunda, bu birbirinden farklılığın bir-olan-ayn içerisinde olduğunu bilmeyip, bu makamda (yani, ayn-ı vahid makamında) olan bir sureti diğer surete ortak koşar Ve herbir suret için bu makamdan bir parça [cüz] ortaya çıkarır (yani, o Bir-olan-ayn’ı suretlere göre parçalara ve kısımlara ayırır)
İki şeyin ortaklığı sözkonusu olduğunda, iyi bilinir ki, bir şeyi ortak kılındığı diğer şeyden ayıran; ortak kılındığı diğer şeyi, onun kendisinden ayıranın aynı değildir (Yani, belli bir ortaklaşalık noktası dışında, ortak olan şeylerin sadece kendilerine özgü olan yanları vardır ) Böyle olunca, aslına bakılırsa varlıkta ortaklaşalık sözkonusu değildir Çünkü aralarında ortaklaşalık olduğu söylenen iki şeyin herbiri kendine özgü bir paya sahiptir, (birinin sahip olduğu paydan diğerinin nasibi yoktur) Bunun sebebi ise, paylaşımsız ortaklıktır [şirket-i müşa’a] Ve her ne kadar paylaşımsız ise de, ikisinden birinin kullanılması [tasrif] paylaşımsızlığı ortadan kaldırır “İster ‘Allah’ deyin, ister ‘Rahman’ deyin ” [İsra Suresi, 17/110] — işte bu (ayet), meselenin (yani, ortaklaşalık meselesinin) ruhudur
Ahmet Baydar
|