Prof. Dr. Sinsi
|
İfrat Ve Tefrit
İFRAT VE TEFRİT
İnsanın yaradılışı sorumluluk esası üzerine kuruludur Alemde sorumluluk yüklenme bilincine sahip olan tek varlık insandır
İslâm alimleri, Kur’an-ı Mübin de:“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler, endişeye düştüler Ama insan onu yüklendi ” [222]ayet-i kerimesinde söz konusu edilen emanetin, en genel anlamda “sorumluluk” olduğunu belirtirler
Ancak insanın sorumluluğu, kendini bütün varlıklardan azade görerek yalnızca Rabbi’ne boyun bükmekten ibaret değildir Bilakis, insanın Rabbi’ne karşı sorumluluğu, O’nun yarattıklarına karşı sorumluluğu da ihtiva eder
Hatta diyebiliriz ki, yeryüzünde tüm insanlara, hayvanlara, tabiata yani bütün varlıklara karşı işlenen cürümlerin temel sebebi; insanoğlunun Yaratıcısına karşı sorumluluğunun idrakinde olmamasıdır
Şunu bilmemiz gerekiyor: Bütün yerler, gökler ve içindekiler, Rabbimiz’in lütfu olarak insanoğlunun hizmetine, faydalanmasına verilmiştir Onun ihtiyaçları için feda edilmiştir İnsan herşeyi ile hazır bir aleme getirilmiş ve kendisine üstün kabiliyetler, geniş yetkiler verilmiştir Bütün bunların sonucunda da kendisinden iki büyük vazife beklenmektedir
Bu vazifelerin birincisi, kainattaki bunca rahmeti görüp, hikmeti anlayıp, sahibini tanımak, ona teslim ve emirlerine tabi olmaktır
Cenab-ı Hakk’ın bütün kainata Rahman ve Rezzak sıfatlarının tecellilerini görüp, O’nun güzelliğine hayran olmamak mümkün değildir Binlerce varlık vasıta edilerek ulaştırılan bunca ikram ve iyiliğe karşı nankörce davranmak, kendisine ihsan ve iyilik edildiği gibi, kendisi de ihsan ve iyilikte bulunmamak, müminin ahlâkı olamaz
Bütün iş ve davranışlarımızda orta yolu tutmak fazilet sayılır Fazilet dediğimiz güzel huylarda aşırılık (ifrat); bunlardan yoksunluk (tefrit) ise rezilet sayılmıştır
Fazilet sahibi insanlar arasında daima anlaşma, ülfet ve âhenk görülür Rezilet sahipleri arasında ise hep fitne ve fesat çıkar
Bütün faziletler güzel iş ve davranışlardan ibarettir Bu sebeple İslâm getirdiği prensiplerle Müslümanları faziletli insanlar yapmaya çalışmış böylece onlardan insanlığa örnek ve önder bir topluluk vücûda getirmek istemiştir
İslâm nizamı, insanın hiç bir duygu ve eğilimini yok etmek istememekte; ancak hayatın bütünüyle ölçülü olmasını, ifrat ve tefritten kaçınılması gerektiğini bildirmektedir Bu sebeple "itidâl" (ölçü sahibi olmak) son derece önem!i kabul edilmiştir
İslâm cömertliği büyük bir fazilet olarak görür Fakat cömertliğin, daha doğrusu başkalarına vermenin ve harcamanın fazilet olabilmesi için harcamalardâ itidâle uymak şarttır Aksi takdirde bu bir fazilet olmaktân çıkar Hatta sorumluluk gerektiren bir rezilet olur Bunun için harcamalar da orta yol tutulur Yani ne aşırı bir şekilde, yerli yersiz harcama yapılır Bu da israf'tır Ne de aşırı mal sevgisi ile onu harcamaktan çekinilir Bu da cimriliktir Aksine bu iki durumdan da kaçınarak malın İslâm'ın emrettiği şekilde harcanmasına "cömertlik" denilmiş ve bu harcamada itidâl olduğu için fazilet sayılmıştır
Maalesef günümüz dünyasının çarpıklığının temelinde itidal değerlerden sapmaların sonucu olarak yozlaşma yatıyor
Bu yozlaşma, kalbimizin meylettiği “güzel” olan orta yol anlayışına mesafeli durmamızın ürünüdür
İnsan itidale meyilli yaratılmıştır İtidalli davranış; meşrep ve nesep ayrımları önemli olmaksızın güzeldir
İtidali insanın fıtratının meylettiği ve tüm insanlığın istisnasız güzel saydığı her şeyde aramak mümkündür
Müslümanlar dengede yani “vasat”, yani “orta yol”da bir topluluktur Zira Mukaddes Kitabımız bizi böyle tarif ediyor
İtidal İslâm'ın temel düsturu ve İslâm itidalin dinidir Çünkü fıtrat dinidir
İfrat ve tefrit itidalden ayrılanların yoludur Onun içindir ki,İslâm denge, denge de İslâm'dır
İFRAT-TEFRİT VE İTİDAL DAVRANIŞLAR
İfrat bir şeyin haddini aşmak,tefrit ise bir şeyin hakkını vermemek ,ihmal etmek,geri kalmak,noksan yapmak
Bir başka ifadeyle ifrat, normal ölçülerden ileriye gitmek;tefrit ise normal ölçülerin gerisinde kalmaktır Güç ve enerjiyi yerli yerinde kullanmak ve haddi aşmamak şeklinde tanımlanan itidal ise; ölçülü ve dengeli olmak, vasatta yani orta yolda bulunmak, istikamet çizgisinde olmak demektir
İfrat ve tefrit, aşırılık ve hamiyetsizlik makbul olmayan, dinimizin nazarında hoş karşılanmayan davranış biçimleridir Makul olan itidal üzere orta yollu hareket etmektir
“Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın Ve aşırı da gitmeyin Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez” [223]
Ey Mü’minler! Allah'ın size helal kıldığı temiz şeyleri bırakarak ve zühd için bunlardan uzaklaşa*rak, "bunları kendimize haram kıldık" deyip bu leziz nimetlerden kendinizi mahrum etmeyiniz, Taberi, İkrime'nin şöyle dediğini rivayet eder: Peygam*ber (s a v)'in Ashabından bazı kimseler kendilerini iğdiş ettirmek, et yeme*ği ve kadınlarla münasebeti terk etmek istediler Bunun üzerine bu âyet nazil oldu [224] Helal olanı harama gitmek suretiyle, Allah'ın sizin için helal kıldığı sınırlan geçmeyin Çünkü Allah sınırı geçenlere buğzeder İslam, insanları ifrat ve tefritten uzak ve dengeli olmaya çağırır [225]
“Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki…” [226]
Âyette geçen ve "Orta yolu tutan" diye tercüme edilen "Vasat" kelimesi hakkında Taberi şöyle diyor: "Buradaki "Orta yol"dan maksat, iki uç tarafın or*tası demektir Müslümanlar dinlerinde orta yolu tutmuşlardır Onlar ne Hıristi*yanlar gibi ruhbanlıkta aşın gitmişler ve Hz İsa hakkında, Hanlık derecesine çı*karacak sözler söylemişler ne de Yahudiler gibi Allah Teala’nın kitabım değişti*rerek kendilerine gönderilen Peygamberleri Öldürerek ve rablerini yalancı çıka*rarak isyana düşmüşlerdir Bilakis Müslümanlar, itidali muhafaza etmişler, ifrat ve tefritten kaçınmışlardır
Ebu Said el-Hudri, Resulullah’ın, âyette zikredilen "Sizi orta yolu tutan bir ümmet kıldık " ifadesini, "Biz sizi, adaletli bir ümmet kıldık " [227] şeklinde izah ettiğini rivayet etmiştir [228]
İnsanın fiillerinde zuhur eden irat-tefrit ve itidalli halleri şöyle anlatabiliriz:
Akıl kuvvetinin ifratı" cerbeze" (şeytânı düşünce); tefriti budalalık; itidâli ise hikmet (iyi, güzel, isabetli ve faydalı düşünce)'dir Gazab kuvvetinin ifratı tehevvür (asın kızgınlık); tefriti korkaklık; itidali ise şecaat (cesaret)tir Şehvet kuvvetinin ifratı fücûr; tefriti cinse karşı soğukluk, itidâli ise iffet'tir Hikmet, şecâat ve iffet'in bulunduğu yerde de adâlet'in bulunması tabiidir İşte bu ruh kuvvetlerinin itidâl durumu (hikmet, şecaat, iffet ve adâlet) faziletleri; ifrat ve tefrit hâli ise reziletleri ortaya çıkarır Dolayısıyla güzel ahlâkın kaynağı bu dört fazilet, kötü ahlâkın kaynağı da bu faziletlerin ifrat ve tefriti olan reziletlerdir Bir Müslüman’ın en önemli ahlâkı görevi de ruhunu bu faziletlerle süslemekten ibarettir
Tevâzu da bir fazilettir Tevâzu alçak gönüllü olmak demektir Tevâzuda aşırıya gitmek insanı zillete, aşağılığa sürükler Tevâzu'dan uzaklaşmak ise insanı kibirli olmaya, benliğimizin bu kötü huy tarafından sarılmasına sebep olur Şu halde Müslüman kişi davranışlarında itidâl (orta yol) fazilet ve güzel huyların, ifrat ve tefrit (aşırılık veya bir şeyin yokluğu) ise rezilet ve kötü huyların çıkmasına sebep olmaktadır
Allah’u Teala insanı yarattıktan sonra ona gazabı ve şehveti verdi Gazab ve şehvetin orta hali yani itidali olduğu gibi, ifrat ve tefriti de vardır Allah’u Teala itidali emretti Şehvetin ifratı yani haram tarafı hırs, oburluk, yüzsüzlük, riyadır  Tefriti ise cimrilik, yaltaklanma, hasettir  Ortası, yani itidali cömertlik, haya, sabır, zarafet, kanaattir Haram olanlar helale tebdil etmedikçe tevbelerimiz kabul olmaz
Gazap da böyledir İfratı böbürlenme, kızma, sövme, kibir, husumet, kindir Tefriti alçaklık, hamiyetsizlik, sabırsızlıktır Ortası ise kerem, cesaret, tahammül, vakar ve merhamet sahibi olmaktır
İmam Gazali(r aleyh)’de bu vasıfları şöyle dile getirir:”
Bil ki; hikmetin ifrat(aşırılık), tefrit(noksanlık) ve ikisinin ortasında denge hâlleri vardır Hikmet deyince, övülen denge hâli kastedilir
Hikmet sıfatı dengede olunca ondan, tedbir, parlak düşünce, amellerin incelikleri ve nefsin gizli afetlerini tanıma konusunda güzel anlayışlar ortaya çıkar
Hikmetin ifrat hâlinden; hile, aldatma, kurnazlık ve benzeri huylar ortaya çıkar
Hikmet noksan olunca, dalgınlık, cahillik, ahmaklık ve delilik ortaya çıkar
Hikmet, sâlikin ifrat ve tefritten uzak durup gayret ve teslimiyeti birleştirerek amel etmesidir
Cahillik; tecrübe azlığıdır Ahmaklık, niyeti iyi fakat gidişatı kötü olmaktır Delilik ise, bütün bu saydıklarımızın bozuk olmasıdır
Gazap kuvvetine gelince; gazabın itidal(dengeli) hâline şecaat denir Şecaatten; cömertlik, darda kalanlara yardım, kinini tutma, sözünde durma gibi güzel huylar ortaya çıkar
Gazabın ifrat(aşırı) derecesi vardır; ondan, kibir, kendini beğenme, aşırı kızgınlık ve benzeri kötü huylar ortaya çıkar
Gazabın tefrit(noksan) ve gevşek derecesi vardır; ondan da, düşüklük, zillet, korku ve içe kapanıklılık meydana çıkar Gerçi, bu derecede insan, gerekli hakkını alır, fakat genelde zillet hâli yaşar
Şehvet kuvvetine gelince, onun itidal(dengeli) hâline iffet denir İffetten, cömertlik, sabır, vera (şüpheli) şeylerden çekinme, insanlara yardım ve kimsenin elindeki mala göz dikmeme gibi güzel huylar ortaya çıkar
Şehvetin ifrat(aşırı) hâlinde, hırs, mala ve keyfine aşırı düşkünlük gibi kötü huylar ortaya çıkar Onun tefrit/noksan hâlinde ise, haset, küfür, kınayıp ayıplama gibi kötü huylar ortaya çıkar [229]
Saldırganlık ve korkaklık zemmedilmiş, yerilmiş; cesaret ise övülmüş bir ahlâk olarak görülmüştür İsraf ve cimrilik de kınanmış, cömertlik ise övülmüştür
Saldırganlık ve cimrilik ifrat, korkaklık ve israf tefrit, cesaret ve cömertlik ise orta yoldur Müslüman orta yol (vasat) üzere bulunur Aşırılıklara, taşkınlıklara temayül etmez
Zarûrî ihtiyaçlardan fazla harcamak; şerîatın haram ettiği şeylere yönelmek, nefs ve şehvetin isteklerini yerine getirmek, gaflet ve saygısızca harcamak ifrat derecede bir israftır
Kulluk görevini yerine getiremeyecek kadar vücudun zarûrî ihtiyaçlarını kısmak da tefrid sayılacak bir israftır
Şu halde, güzel ahlâkların temeli, hikmet, şecaat, iffet ve her birisinin mükemmel hâli olan adalettir Diğer bütün güzel ahlâklar, bu dört ahlâka bağlıdır
HER İŞTE DENGELİ OLMAK
Dinimiz,her işte dengeyi öğretir ve dengeli olmayı ister İtikatta,amelde, hürmette,sevgide ifrat gibi tefrit de tehlikeli ve yasaktır
Kur'an'da müminlerin “vasat bir ümmet” kılındığı haber verilmektedir [230] Her ne kadar “vasat” kelimesi dilimizde “ne iyi, ne kötü; orta halli” anlamında kullanılmaktaysa da, burada bir anlam kayması mevcuttur Zira Kur'an dilinde “vasat” kelimesi “her şeyin en hayırlısı ve efdali ” anlamına gelmektedir [231]
Hâce Ubeydullah hazretleri, "Beni Hûd sûresi yaşlandırdı"[232] hadisini şöyle izah etmiştir:
"Resûlullah Efendimiz (s a v),Hûd sûresinde ”Sana emredildiği gibi istikamet üzere ol “ [233] hitabına muhatap olduğu için böyle buyurmuşlardır
İstikamet çok zor bir iştir Çünkü o, bütün eylem, durum ve sözde orta yolda istikrarlı olmak demektir Öyle ki yapılan her iş gerektiği kadar olmalı; haddi aşmamalı, ifrat ve tefritten uzak olmalıdır Bu kaideye binaen, ‘İş istikamettedir, keramet ve olağan üstü gösterilere itibar edilmez’ denilmiştir ” [234]
İtidal ‘Sırat-ı Müstakim'dir, tam bir istikamettir Düşüncede, fikirde ve tatbikatta dengeyi temin etmek, mutedil olmak, istikamet üzere olabilmek için iki aşırı uç olan ifrat ve tefritten mutlaka kaçınmak şarttır
İmam Gazali(r aleyh) istikamet halini şöyle izah eder:”İstikamet ise; ilâhî emirler yerine getirilirken ifrat ve tefrite düşmeden sabit bir halde dengede gitmektir
İstikamet, bizzat kendisi için olduğu gibi; başka bir hedef için de olabilir İstikamet hâlinin bizzat hedefe alınması önemlidir; çünkü o, tefrika yani eşya ile meşgul olma tehlikesinden kurtulup cem’ yani kalbi hakta toplama makamına yükselmeye bir vesiledir ” [235]
Adalet kelimesi ile aynı kökten gelen itidal, sözlükte, “bir şeyi yerli yerinde yapmak, iki uç arasında orta yolu tutturmak, kıvam ve denge hali” gibi anlamlara geliyor
İtidal, sadece yukarıda örnek olarak zikrettiğimiz durumlara özgü değildir Hayatın her alanında itidal üzere olmak, her şeyin aşırısından sakınarak orta yolu tutturmak, müminlerin en temel özelliklerinden biri olarak dikkat çekmektedir
Böyle olduğu içindir ki Ebu Davud’un rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz(s a v), “İtidal, teenni, hal ve gidişi iyi olmak peygamberliğin yirmi dört kısmından bir kısımdır” buyurmuştur
Davranış ve sözlerdeki aşırılıklar, taşkınlıklar insanlar arsındaki sevgiyi, dayanışmayı ve kaynaşmayı olumsuz etkilemekte, cemiyeti birbirine karşı yabancılaştırmakta, hatta düşmanlıklara, huzursuzluklara sürüklemektedir
Sözün, işin, davranışların, kısacası ahlâkın en güzeli itidal ortamında oluşur Saldırganlık ve korkaklık halinin arasında, cesaret denilen övgüye layık, makbul ahlâk zuhur eder
İtidal bu güzide ümmetin vasfıdır İtidal üzere olmak onun özelliklerindendir Bu hususta Rabbimiz Kur'an -ı Kerim'de: “Sizin insanlar üzerinde şahitler olmanız, Resulün de sizin üzerinizde bir şahit olması için,sizi orta(dengeli)bir millet kıldık ” [236] buyurur
Dilediğini dosdoğru yola ileten Allah, bu cümleden olmak üzere Müslümanları da "vasat bir ümmet" yapmıştır "Sırât-ı müstakîm"in, "her türlü eğrilik, aşırılık ve sapıklıktan uzak, dosdoğru, adaletli, ölçülü, ılımlı ve dengeli bir yol, bir inanç ve yaşama biçimi" anlamına geldiği ifade edilmişti Vasat ümmet de aynı şekilde "ifrat ve tefritlerden korunarak inancında, ahlâkında, her türlü tutum ve davranışlarında doğruluk, dürüstlük ve adalet çizgisinde kalmayı başaran dengeli, sağduyulu, ölçülü, insaflı ve uyumlu nesil, toplum" anlamına gelir Buradaki "vasat" kelimesi, "hem maddî ve bedensel tutkulara kapılmaktan, zevk ve sefahate dalmaktan hem de bedensel ve dünyevî İhtiyaçları büsbütün reddederek bir tür ruhbanlık hayatına kendini kaptırmaktan korunan" şeklînde de açıklanmıştır [237]
Nefsin bedenle ilgili ihtiyaçlarının da belirli bir denge içinde tatmin edilmesi esastır Böylesi bir denge ne bedenin ihtiyaçlarını bütünüyle terk etmek, ne de aşırıya gitmek anlamındadır Bedenî ihtiyaçlarda aşırıya gitmek, bedenin güçleri olan şehveti, gazabı, öfkeyi, duygu ve düşünceleri iptidai yönde geliştirecektir Dengeli ve meşru bir tatminde ise bedenin meşguliyetlerinden kurtulan kalbin Allah'a dönmesi ve hakikatleri olduğu gibi anlama kabiliyeti kazanması mümkün olacaktır
İtidal üzere olmak, orta yollu hareket etmek ancak güçlü bir irade, sabır, ilim ve tevazu gibi güzel hasletlerle başarılabilir Bu güzel hasletlerden mahrum olan, nefsinin ve duygularının etkisiyle itidalini kaybeder ve görülmemiş taşkınlıklar yapar
İslâm, orta yol olduğu gibi, İslâm ümmeti de orta ümmettir; yani, düşüncede ve davranışta, almada ve vermede, kısaca insan hayatının her safhasında ifratın ve tefritin İslâm'da yeri yoktur İslâm, mülk her şeyden önce Allah'ın olduğu için, kişiye tahsis edilmiş özel mülkü bile dilediği şekilde ve dilediği yere harcama yetkisi vermemiştir Her şeyden önce, Müslüman yeryüzünün halifesi olarak, yeryüzündeki geçim kaynaklarını bu hilâfetin gerektirdiği biçimde kullanmak, üretmek ve dağıtmakla yükümlüdür Öyle ki, kişi üzerinde nefsinin bile bir hakkı olduğundan, mal benim, beden benim' anlayışı içinde tıka basa yemek veya kendisini yemek ve içmekten mahrum etmek, ifrat ve tefrit olduğu için yasaklanmış ve bedenin de, malın da Allah'a kulluk sınırları çerçevesinde kullanılması emredilmişti
|