08-02-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Koca Kari İle Hz. Ömer
Tam bu sırada çocuklar sözleşmişler gibi hep bir ağızdan yanık sesleri ile ağlaşmaya başladılar Çocukların bastıran çığlıkları kadının öfkesini bir kat daha arttırdı Ellerini havaya kaldırarak ve sesinin çıktığı kadar bağırarak sözlerine şöyle devam etti:
"Bu evdeki canlıların göğüslerinden boşalarak yükselen inilti ve çığlıkları şimşek ve yıldırım eyleyerek Ömer kulunun başına yağdırmasını dilerim O varsın dul bir kadınla yetim yavruların beddualarını yağmur sansın Tez elden ona gönlümün dilediği bir bela ver de kıvranırken bizim neler çektiğimizi anlasın Sen işini bilirsin, yüce Yaradanımız "
Hz Ömer (ra ) artık dayanamadı Dolu dolu olan pınarlarından yaşlar damlamaya başladı Herkesin durmadan gözyaşı döktüğü bu kederli evde, gözyaşlarını görmelerini istemediği için yüzünü herkesten saklamaya çalışıyordu Artık orada oturamazdı Hemencecik yerinden doğruldu Bitkin bir sesle "valide haklısın sen yine avut çocuklarını ben hemen dönerim" diyerek kapıya doğruldu Arkasından ben de yürüdüm Dışarıya çıkınca derin bir soluk çekti ciğerlerine Kelimenin en geniş manası ile üzgün ve bitkin idi Yol boyunca ağzından tek kelime çıkmadı Var gücünü kullanarak hızla yol almaya çalışıyordu Ona yetişmekte güçlük çekiyordum Doğruca devlet hazinesine vardık Halife, bir un çuvalı seçerek bir yana koydu Benim elime de bir yağ kabı tutuşturdu
Vakit geçirmeden koca un çuvalını sırtlanmaya koyuldu Gözlerime inanamıyordum Evet bu İslam Devletinin koca reisi un çuvalını sırtına almak üzere idi Hemen yanına sokuldum; "aman ey mü'minlerin emiri! Ne yapıyorsun? Bari müsaade ver de çuvalı ben sırtıma alayım " Hz Ömer (r a ) hemen sözümü keserek belki bir saatten beri ilk defa ağzını açıp şu sözleri söyledi "hayır, ey İbn-i Abbas, sevgili dostum!  Değil yorgunluktan yere yığılsam, ölsem bile bırak; yükünü de kendi sırtında götürsün Bu dünyada yüküne yardım etmek isteyecek öz dostlar bulabilir, fakat her koyunun kendi bacağından asılacağı Ahiret gününde kimse O'nun cezasını paylaşmayacaktır
Kadın doğru söylemişti Ya vakti ile Hilafeti yüklenmemeliydim Yüklendiğime göre idarem altındaki tek tek her ferdin huzur ve emniyetini düşünmek zorundayım "
Sevgili dostum, Dicle kenarında otlayan bir koyunu kurt kapsa ilahi adalet onu Ömer'den sorar Şu yaşlı kadın kimsesiz ve avuttuğu yavrular kimsesiz kalır; sorumlusu Ömer'dir Bakımsızlık ve sefaletten bir ev çökse vebali Ömer'in omuzlarındadır Talihsizlik neticesinde yere bir tek damla kan aksa o kan damlası çoşkun bir derya olup dalgaları ile Ömer'i yutar Kırgın gönüllerin öfke şimşekleri Ömer'in başına boşalır Bütün matemlerin gözü göze göstermez dumanlarında boğulacak olan da Ömer'den başkası değildir
Ömer her derdin devası, her dileğin büyük kapısı ve her lanetin ana ana hedefidir Yüce Allah'ım aciz bir kul bu kadar ağır ve çeşitli mesuliyet yükünün altından nasıl kalkabilir? Ey Ömer, bu kadar yükün altına girmeyi nasıl kabul edebildin vakti ile  
Sözünü bölüp bir parça kederini dindirmek istedim ve dedim ki; "o kadar da üzme kendini, ey mü'minlerin emiri  Halifelik yükünü sen üzerine almasan kim bu vazifeyi senin kadar titizlikle yüklenebilirdi Sen de bütün üstün meziyet ve kabiliyetlerine rağmen nihayet bir insansın Her yerde vakit geçirmeden kendini gösteren ve yanılmaksızın kılı kırk yaran ilahi adalete ulaşamazsın Kullara verilen bütün merhametler bir araya getirilerek temiz gönlüne dolsa bile bütün varlıkları kanatları altına alan yaygın ilahi esirgeyicilikle yarışamazsın
Ey iyi yürekli Halife!  Sen şüphesiz ki bir melek değilsin, ama adelet ve merhamet kervanının ön safındaki elinde bayrak tutanlardansın Senin bu erişilmez adaletine kıyamet günü, hem yer, hem gök hemde şu sırtındaki un çuvalı aynı zamanda da ben şahitlik edeceğiz Şüphesiz ki en büyük şahidin de karanlık gecede kara taş üzerindeki siyah karıncaya kadar her şeyi bilen yüce Allah'ın bizzat kendisidir ne mutlu sana ki fani hayatını böylesine ölmez değerlerin sahibi olmak uğruna harcıyorsun Ne mutlu biz müslümanlara ki dünyanın başka milletlerini, padişah diye kan içen canavarlar idare ederken, senin gibi ipek yürekli ve geniş görüşlü bir reisin şanlı adalet bayrağı altında gölgelenmenin tükenmez zevkini tadıyor ve bütün dünyaya karşı seninle haklı bir iftihar duyuyoruz "
Bu sözlerim galiba Halife'nin üzgün gönlüne biraz neş'e vermişti Ağır çuval yükü altında iki büklüm olmuş bedenine rağmen son gücünü kullanarak yokuşu soluk soluğa çıkıyordu Damarlarındaki kanı bile donduracak kadar keskin ayaza rağmen alnından ve yüzünden akıp heybetli göğsüne süzülen terlere aldırmıyordu bile
Nihayet koca karının çadırına vardı ki nefes nefese içeri girip çuvalı yere bıraktı ve aynı zamanda kendisi de yere serildi; iyice bitmiş, takatinin son damlalarını kullanarak çadıra girebilmişti Kısa bir dinlenmeden sonra askınlar gibi silkilenerek yerinden doğruldu; tencerede kaynamakta olan çakılları boşalttı Yerine benim taşıdığım kaptan yağ koydu Sonra eriyen yağa sırtında getirdiği çuvaldan kendi eli ile un koyarak pişirmeye koyuldu
Sönen ateşi kadından çalı çırpı isteyerek kendisi tutuşturdu Böylece pişirdiği yemeği ayazda çabucak soğutarak yine kendi eli ile kurduğu sofraya koydu
Daha sonra anne ve baba şefkatini bile gölgede bırakacak gülümseyen bir yüz ve bal gibi bir sesle iki günden beri boğazlarından aşağıya tek lokma geçirmemiş olan öksüz yavruları yemeğe oturttu; eli tutmayanlara kendi eli ile yemek verdi
|
|
|