Konu
:
Yalçın Toker Kimdir
Yalnız Mesajı Göster
Yalçın Toker Kimdir
07-28-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Yalçın Toker Kimdir
Yalçın Toker Kimdir, Hayatı
YALÇıN TOKER
ESERLERİ
1
Ben Spor Yazarı İken
Yalçın Toker
Toker Yayınları
“Bu kitap aslında en az iki yıl önce çıkmış olmalıydı
Çünkü böyle bir kitap yazmaya bundan üç yıl önce karar vermiştim
Hazırlamam altı-yedi ayımı alsa iki yıl önce basılmış olurdu
Gecikmenin sebebi araya ameliyatımın girmesi ve bir yıla yakın bir süre çalışamamamdı
Önce kitabı yazma kararını verdiğim günden söz edeyim
1996 yılı Ekim ayının ilk haftası idi
Yayınevimdeki masamda çalışırken bir fax mesajı aldım
Fax Türkiye Spor Yazarları Derneği'nden geliyordu
”
Yalçın Toker'in kendi anlatımıyla hayatı
Ben Yalçın Toker'im
Toker Yayınları'nın kurucusu ve sahibi
Babıali mürekkebini ilk olarak 1954'te spor muhabiri olarak çalışmaya başladığım Yeni Sabah gazetesinde yalamıştım
Spor gazeteciliğim Yeni Sabah Tercüman Son Havadis gibi gazetelerde muhabirlik yazarlık servis müdürlüğü düzeylerinde devam etti
Gazeteciliğe devam ettiğim sırada 1963'te Toker Matbaasını kurdum
Matbaamda günlük Türkiye Ticaret Postası gazetesini çıkardım
Sonra kitap da yayınlamağa başladım
Böylece Toker Yayınları ortaya çıktı
Yayınevinin kuruluş tarihi 1966'dır
Yani Toker Matbaası şu anda 45 Yayınevi ise 42 yıllık bir maziye sahip bulunmaktadır
Burada Yayınevini kurduğum günlerin anılarından hatırımda kalanları çala kalem yazacağım
Dilerim o günlere ait anlatacaklarımın arasından basın tarihimizle ilgili çalışma yapanlar da kendileri için yararlı olacak malzeme bulabilirler
İlk bastığımız kitap 3 ciltlik Ehli Kıble Savaşları isimli eserdi
Kitabı basmamın hikayesini anlatayım
Türkiye Ticaret Postası isimli gazetemde çalışanlardan biri de rahmetli Yakup Özdemir’di
Kendisini bana o zamanki Tercüman Gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak tavsiye etmiş ve göndermişti
Gazetede Yakup Bey’in Ehli Kıble Savaşları isimli bir tefrikasını yayınlıyorduk
Bunu kitap halinde basmamı istedi
Ben de onun hatırını kıramadım eserini üç cilt halinde bastım
Böylelikle gazetecilik ve matbaacılıktan sonra kitapçılık piyasasına da adım atmış oluyordum
Sonra bu üç kitabın ardından aynı yazarın daha önce Tercüman’da tefrika edilen Kazıklı Voyvoda isimli tarihi romanını yayınladım
Hem gazeteciğe devam ediyor hem de kitap da yayınlıyordum
Bu yüzden Babıalideki gazeteci arkadaşlarımdan bir çoğu yazdıkları kitapları yayınlamam için bana baş vurmaya başladılar
Huyumdur
Kolay kolay hiç kimseye "hayır" diyemem
Ehli Kıble Savaşları Kazıklı Voyvoda kitapları iyi satılmamış ziyan etmiştim
Buna rağmen o tarihte Hürriyet'te çalışan Necmi Onur isimli arkadaşımız Hac röportajlarından hazırladığı Hac Rehberi isimli kitabını getirdi
Birinci hamur kağıda büyük boy renkli tabloları ile bu kitabı da bastım
O kitap da pek satılmadı
Zaten Türkiye Ticaret Postası isimli gazetemde o tarihte Babıali'de hangi arkadaşımız işsiz kalmışsa sigortası basın kartı devam etsin diye bana geliyor kadroya alıyordum
Onun içindir ki gazetecilikten de para kazanamıyordum
O tarihte bizden başka üç ticaret gazetesi daha vardı ve hepsi de resmi ilandan güzel para kazanıyorlardı
Çünkü Basın İlan Kurumu çalışan fikir ve beden işçilerinin maaş tutarları kadar ilan veriyordu
Onlar bordrolarında çalışıyor gösterdikleri kişiler adına ilan parası alıyorlar bense aldığım ilan paralarının hepsini kadromdaki arkadaşım olan gazetecilere dağıtıyordum
Bastığım kitaplardan da yüzüm gülmediği için matbaacılık faaliyetlerimden kazandığımı gazete ve kitap basma işlerinde harcıyordum
Beni sevenler bu arada ağabeylerim falan "senin nene gerek gazete çıkarmak kitap yayınlamak ya spor yazarlığına devam et paşa paşa al maaşını mesleğinde ilerle ya da hepsini bırak avukatlığını yap!" diye akıl veriyorlardı
Ama Babıali mürekkebini yaladıktan sonra ondan kurtulmak mümkün değildi ki
Neyse ben beni sevenlerin akıl vermelerinin devam ettiği kararsızlık günlerimde sırtımdaki kitapçılık ve gazetecilik yüklerinin ağır mali sorumluluğunu taşıya taşıya tam 5 yılı geride bırakmayı başardım
Yıl 1968 oldu
O tarihte matbaam gazete ve yayınevim Nuruosmaniye Caddesindeki Hasırcıoğlu Hanının üç katında idi
Caddenin karşısında da Topbaşların çıkardıkları Sabah Gazetesi vardı
Üstad Necip Fazıl Kısakürek de o sıra Sabah'ta yazıyordu
1968 yılının Şubat ayında bir gün Necip Fazıl üstad gazeteye giderken bizim matbaaya uğramış
Kitapçılığa başladığım için beni tebrik etmek istiyormuş
Hemen aşağı indim kendisini merdivenlerde karşıladım
Bir sade kahve istedi birkaç yudum alıp bıraktı
Fincanı tamamlamak adeti değilmiş
Konuya direk girdi
İstersem kendi kitaplarını basabileceğim teklifinde bulundu
Üstad'a bu teklifi bir gün düşüneceğimi söyledim ve "yarın cevap vereceğim" dedim
Babıalinin eskilerinden danıştığım bazı kitapçı ve gazeteciler "devlet kuşu kondu başına kitapçılığa devam etmek istiyorsan bu fırsatı kaçırma!" derlerken bazılar ise "Aman ha! O işe sakın girme!" öğüdünde bulunuyorlardı
Ertesi sabah Üstad Necip Fazıl bizim matbaaya yine geldi
Ben henüz kesin kararımı vermiş değildim ama üstadın sıcak tavrı ve bana bakışları karşısında sanki büyülenmiş gibiydim
Hemen "Tamam üstadım" cevabını verdim
Dedim ya kolay kolay kimseye hayır diyemem
Üstad hiç vakit kaybetmeden üzerinde "Büyük Doğu-Siyasi ve Edebi Dergi" yazılı bir antetli kağıt çıkardı çantasından ve kendi el yazısı ile şu satırları yazdı:
"Temlik Senedi
Yeni İstanbul Gazetesinde tefrika edilen Peygamber Halkası isimli eserimi (tahminen 13 forma) 5000 baskı adedi üzerinden birinci baskı neşir hakkı olarak Toker Yayınevi sahibi Yalçın Toker'e sattım ve bedelini nakten ve tamamen alıp işbu temlik senedini imzaladım
Satış bedeli üç bin liradır
20
3
1968
Necip Fazıl Kısakürek
İmza"
Yani ne parayı ne basılacak adedi en önemlisi de hangi kitabı basacağımızı konuşmuş değildik
Hepsine üstad kendisi karar vermiş kararını bu temlik senedine dökmüş ve imzalayıp bana paran var mı yok mu diye bile sormadan "Hadi bakalım Toker öde üç bini
Üçünün de mor binlik olmasını tercih ederim
" demişti
Ben de gelişi sırasındaki aynı büyülenmiş halimle gidip muhasebeye imzaladığı kağıdı bırakıp veznedarın hemen bitişikteki Türk Ticaret Bankasına gitmesini ve üç adet mor binlik alıp getirmesini söyledim
O sıralar bin liralık banknot kolay kolay bulunamazdı
Getirilen 3 adet mor bin liralığı ve üstada teslim ettim
Peygamber Halkasını bastık
İlk defa dört renkli ofset kapak içinde Amerikan tutkal plastik ciltli bir Necip Fazıl kitabı çıktı piyasaya
O zamana kadar Necip Fazıl'ın Halkadan Pırıltıları O ki O Yüzden Varız'ı falan vardı piyasada
Hepsi de renksiz karton kapaklar içinde formaları ağız ve üstten traş bile edilmemiş halde kitaplardı onlar
Biz dört renkli modern resimli bir kapakla kitabı hazırlamaya başlayınca bazı arkadaşlar endişelerini ifade etmişlerdi
“Necip Fazıl’ın muhafazakar okuyucu nasıl karşılar onlar böyle cicili bicili kapağı yadırgamaz mı?” falan diyorlardı
Ama biz bastık 75 lira da fiat koyduk
Kitap su gibi de sattı
Yüzüm gerçekten gülmüştü
İlk defa bir kitabımız ilgi görüyordu
Peygamber Halkasını 21
5
1968'de Vahdettin 18
6
1968'de Türkiye'nin Manzarası 3
7
1968'de Çöle İnen Nur 14
8
1968'de Binbir Çerçeve(4 cilt) 3
10
1968'de Son Devrin Din Mazlumları 5
11
1968'de Tanrı Kulundan Dinlediklerim (2 cilt) kitapları için imzaladığımız sözleşmeler ve ödemeler izledi
Yani üstad sözleşmeleri hazırlıyor bana sadece imzalamak kalıyordu
Yedi ay gibi kısa bir zaman içinde yedi kitap için ödeme yapmış bunları yayınlama yükünün altına girmiştim
Yüzlerce formalık kitabın dizilmesi tashihlerinin yapılması kağıdı basımı cildi kolay iş değildi elbette
Tashihleri Üstadın talebelerinden Hüseyin Arı ve bizim Yayınevinin müdürü Kemalettin Keçeci büyük titizlik içinde yapıyorlardı
Bu arada üstadı çok seven ona çok bağlı Üniversite talebeleri de matbaaya geliyor Hüseyin Arı’ya kitapların tahsislerinde yardımcı oluyorlardı
Şu anda belki yanlış hatırlamış olabilirim ama bu talebelerden biri de şimdiki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dü
Elbette “Siz miydiniz?” diye sorma kabalığında bulunacak değilim
Ama Hüseyin Arı’ya rastlarsam durumu ondan sorup öğrenmek isterim
Neyse devam edeyim
O tarihte bizim matbaa gazete ve yayınevinin bulunduğu Hasırcıoğlu hanı satılığa çıkarılmıştı
Hanın sahibi Rıdvan Hasırcıoğlu beni çağırttı
Hanı satacağını alabilirsem bana çok ucuza vereceğini söyledi
Biraz param vardı gerisini borçlanarak banka kredisiyle falan tamamlayabilirdim
Birkaç deneyimli arkadaşa danışayım dedim
Danışmaz olaydım
Çoğu bana “Parayı hana mı gömeceksin
O parayla bir iki makine daha al bir mücellithane kur
O tesis sana bir değil birkaç han aldırır ilerde
” diyerek aklımı çeldiler
Ben o makinaları yıllar sonra işçilerin tazminatlarına karşılık bedava dağıttım
Hasırcıoğlu Hanı ise şimdi trilyonlar ediyor
Bunları da geçeyim
Boş yere hayıflanacak değilim
Parada gözüm yok ki
Buna benzer daha ne enayiliklerim oldu anlatamam
Türkiye'nin Manzarası'nın fiatını 5 lira koymuştum
Ebadı da o güne kadar alışılmışın dışında idi
Baskısı ofseti gibi yeniliklerinin yanı sıra bir de boyutu inkılap yapmıştı
Kitap peynir ekmek gibi satıyordu
Hiç unutmam Beyazıttaki Beyaz Sarayda dükkanı olan bir kitapçı arkadaş her gün gelir iple baş etek bağlanmış 50 adetlik bir paket Türkiye’nin Manzarası alır götürür satar ertesi günü bir paket daha almaya gelirdi
Böylece Necip Fazıl’ın kitapları birer birer piyasaya çıkarıyor kitap piyasasında biz de büyük sükse yapıyorduk
Gidişattan biz de memnunduk üstad da
Bu arada Necip Fazıl çeşitli Anadolu şehirlerine Konferanslara gidiyor beni de mutlaka yanında götürüyordu
Konferasnslara ait üstadla ilgili pek çok anım var
Belki ileride onları da anlatırım
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul