07-27-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ecel Ve Emel Kütüb-Ü Sitte
İbnu Hacer der ki: Bu hadis
اذا مرض العبد او سافر كتب اللَّه له ما كان يعمل صحيحاً مقيماً
yâni: "Kul hastalanır veya sefere çıkarsa sıhhatli ve mukim (evinde) iken yaptığı ibadeti Cenab-ı Hakk aynen kendisi için yazar " hadisine muhalefet etmez Çünkü bu hadis amel eden kul hakkında vârid olmuştur Şu halde mü'min sağlığında ve normal şartlarda hangi amele ve hangi niyete kendini alıştırıp adabte etmişse, hastalık, yolculuk, yaşlılık gibi ibadet ve salih amellerine mâni olan durumlar sebebiyle onları yapamaz hâle gelse Cenâb-ı Hakk niyetine binaen sevabını eksiltmeksizin yazmaktadır Müsibetle, belâya gösterdiği sabır ve tahammülün derecesine göre kazanacağı sevaplar bundan hâriç
İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in hadisindeki tahzîr, hiçbir şey yapmayan kimse hakkındadır Zira böyle birisi hastalandığı zaman, sağlık hâlinde hayırlı amelleri terketmiş olmaktan pişman olur Hastalık halinde de yapamayacak hale gelir ve pişmanlığı fayda vermez
4- Hadiste Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in Hz Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in omuzundan tutması -söyleyeceklerine dikkatini çekmek için- uyarma ve aradaki muhabbet ve samimiyeti artırmaya yöneliktir Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu çeşit davranışları öğreticilere metod da vermiş olmaktadır Tebliğde müessiriyeti artırmak için bunlara da riâyet edilmelidir Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bütün ümmeti kastederek tek bir ferde hitab etmiştir
Bu rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hayrın ümmete ulaşması, onların dünyayı terkederek, zarurî şeylerle yetinmeye teşvikleri hususunda büyük bir arzu içinde olduğu görülmektedir Aleyhi efdalü'ssalat ve'sselam
ـ4ـ وعن بريدة رضى اللَّه عنه قال: قالَ رَسُولُ اللَّهِ #: ]هَلْ تَدْرُونَ مَا مَثَلُ هَذِهِ وَهَذِهِ ـ وَرَمَى بِحَصَاتَيْنِ ـ قَالوُا: اللَّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ قال: هَذاكَ ا‘ملُ، وهذا ا‘جلُ[ أخرجه الترمذى
4 (151)- Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) elindeki iki çakıl(dan birini yakına, diğerini uzağa) atarak: "Şu ve şu neye delalet ediyor biliyor musunuz?" dedi Cemaat: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler Buyurdu ki: "Şu (uzağa düşen) emeldir, bu (yakına düşen) de eceldir (Kişi emeline ulaşmak için gayret ederken ulaşmadan ölüverir)" Tirmizî, Emsâl 7, (2874)
ـ5ـ وعن أبى هريرة رضى اللَّه عنه قال: قال رَسُولُ اللَّهِ #: ]أعْذَرَ اللَّهُ تعالى إلى امرئٍ أخّرَ أجلَهُ حتّى بلغَ ستّينَ سنة[ أخرجه البخارى، واللفظ له والترمذى وعنده: أعمارُ أمتى مابينَ السِتِّىنَ
إلى سبعينَ سنةً وأقلُّهمْ مَنْ يجوزُ ذلك ولزرين رحمه اللَّهُ قال: مُعْترَكُ المنايَا مَا بَيْنَ الستينَ إلى السبعينَ، ومَنْ أنْسأ اللَّهُ تعالى في أجلِهِ إلى أربعين فقد أعذرَ اللَّهُ إليهِ 
5 (152)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ecelini altmış yaşına kadar uzattığı kimselerden Cenab-ı Hakk, her çeşit özür ve bahâneyi kaldırmıştır " Buhârî Rikak 4; Tirmizî, Da'vât 113, (3545), Zühd 23 (2332); İbnu Mâce, Zühd 27, (4236), Metin Buhâri'den alınmıştır
Tirmizî'nin metni şu şekildedir: "Ümmetimin vasatî ömrü 60-70 yıldır Bunu aşabilenler azınlıkta kalacaklardır "
Rezîn der ki: "Çoklukla ölümün cereyan ettiği dönem 60-70 yaş arasıdır Allah, kime ömründe 40'ına kadar mühlet verdi ise, ondan özrü kaldırmıştır "
AÇIKLAMA:
Müşâhedemiz de gösteriyor ki, altmış yaşına varmadan da ölenler var, 60-70 yaşlarını aşarak ölenler de var Ancak, ümmetin, ulemâdan ve sülehadan ve hatta hülefâdan çoğunluğu 60-70 arasına vefat etmiştir Resul-i Ekremimiz (aleyhissalâtu vesselâm) de bu devrede vefat edenlerdendir Bu sebeple hadisin şerhini yapan âlimlerimiz Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in bu sözlerinde öncelikle ümmeti temsil durumunda bulunan bu ekâbir kısmını (halifeler, âlimler, ârifler, sâlihler  ) kastedmiş olabileceğini belirtirler "60-70 arasında kuvvetlerde noksanlık ve gerileme başlar Bu yaşa gelenlerin tam olarak âhirete yönelmeleri gereklidir, ta ki, bidâyette olduğu üzere kuvvet ve canlılığı yeniden bulsun " Âlimlerimiz böylece dünyevî meseleleri tahsîl faaliyetlerinde zaaf ve geriliğe düşen kimsenin, uhrevî maksadlarla yapacağı ibadet ve zikir gibi faaliyetlerde -gençken dünyevî işlerdeki başarısına denk- bir başarıya erişeceğini, böylece, ağırlık verdiği bu yeni sahadaki başarılarını görerek kişinin yenileneceğini -ve bilhassa zamanımızda çok görülen- ruhî çöküntüden kendisini kurtararak daha dinç, daha mukavim bir yaşlılık geçireceğini ifade etmiş oluyorlar
Nitekim, Nasr sûresi geldiği zaman Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de ölümünün yaklaştığını anlayarak, ibadet ve zikrini daha da artırmıştır Şu halde yaşlılıkta, dindarlığını artırmak mü'min ihtiyarların âdâbıdır
Ancak şunu da belirtelim ki, dindarlığını artırmak, dünyevî faaliyetleri tamamen terketmek demek değildir Belki gençlikteki aşırılıklarını terketmek demektir Nitekim Bediüzzaman hazretleri bu noktada dindar olan kimse ile dindar olmayan kimse arasında bir mukayese yaparak şu açıklamayı sunar: "Namazı terk eden   ) ihtiyarladıkça bahçecilikten fütur gelir "Neme lazım" der  "Ben zaten dünyadan gidiyorum Bu kadar zahmeti ne için çekeceğim  " diyecek, kendini tembelliğe atacak Fakat evvelki (dindar) adam der: "Daha ziyade ibadetle beraber, sa'yi helale çalışacağım, tâ kabrime daha ziyâde ışık göndereceğim Âhiretime daha ziyade zahire tedarik edeceğim "
Kütüb-ü Sitte
|
|
|