|
Prof. Dr. Sinsi
|
Havâs Kitapları Diye Bilinen Kitaplar Ve İçerdikleri Büyüler
Havâs ve Büyü konusunda yazılmış yüzlerce kitap var ve hepsinde de
yüzlerce konu vardır Söz konusu kitaplarda, büyü ile pek çok şey
yapılabileceği kaydedilmektedir Bu tür kitapları da eskiden yazılanlarla,
yeni kuşak büyücülerin yazdıkları olarak ikiye ayırmak yerinde olur
Mesela, bu konudaki en meşhur kitaplardan biri Seyyid Süleymân
El-Huseyni'nin "Kenzu'l-Havâs" isimli kitabıdır Bir diğeri İmam Ahmed bin
Ali El-Bûni'nin "Şemsu'l-Mâarifu'l-Kubrâ" isimli eseridir
Her ikisininde tercümesi yapılmıştır ve piyasada peynir ekmek gibi satılmakta,
üstelik el altından satıldığı ve baskılarının da son derece kalitesiz ve
çoğunun da fotokobi yoluyla çoğaltıldığı ve korsan yollarla dağıtıldığı
halde, bu kitaplar "yok" satmaktadır Yeni kuşaktan ise herkesin elinde
dolaşan en meşhur büyücülük kitabı Mustafa İloğlu'nun derlediği
"Gizli İlimler Hazinesi" ile daha az zararlı olduğu söylenebilecek
"Kur'ân-ı Kerîm'in Havâs ve Esrârı" adıyla çevrilmiş olan İmâm-ı Yafiî'nin
"Ed-Durru'n-Nazım Fi Havâssu'l-Kur'âni'l-Âzîm" adlı kitabı, piyasada
bulunanların en meşhurlarındandır Yukarıda verdiğimiz bu kitapların
hemen hepsinde üç aşağı beş yukarı aynı konulardan bahsedilir
Bunlar genellikle çaresizlik içinde kıvranan insanların, aradıkları
çarelere yönelik konulardır
Meselâ;
* Karı koca arasında veya başka herhangi iki kişi arasında var olan husûmeti gidermek,
* Veya aralarına kin ve düşmanlık sokmak,
* İki kişi arasını bulmak,
* Bir kadınla bir erkeği birbirine sevdirmek, aşık etmek
(Özellikle bu konularda yeminler edilmekte ve "tecrübe ile sabittir"
denilmekte ve inandırmak için her türlü teminat verilmektedir )
* Baş, diş, göz ağrısı vermek veya gidermek,
* Sidiklik bağlamak,
* Nohut şişirerek öldürmek,
* İç sıkıntısı vermek,
* Uykusunu bağlayarak vesair yollarla bir kimseye hastalık ve sıkıntı vermek,
* Kadın ya da erkeğin evlenmesini kolaylaştırmak,
* Bir adamın erkekliğini bağlamak ya da erkekliği bağlı olanı çözmek
* Bahtı kapalı olup evlenemeyenlerin bahtını açıp evlendirmek
* Erkek çocuk sahibi yapmak,
* Rızık kapılarını açmak ve bol kazanç sahibi yapmak,
* Çocuğu yaşamayanların çocuklarının yaşamasını sağlamak (Sübyan)
* Kaybolan eşyaları bulmak,
* Hırsızın kimliğini bilmek,
* Define bulmak
* İstediği şeyi rüyada görmek
* Bir kimseyi bir yerden sürüp çıkarmak,
* Bir yeri yerle bir etmek
* İstenmeyen şahsı kovmak
* Düşmanları mağlup etmek,
* İnsanları içkiden, kumardan, zinadan vazgeçirmek,
* Sihri iptal etmek
* Cinleri bir yere gönderip istenmeyen kişileri rahatsız ederek kovmak,
* Göze görünmemek,
* Silah tesirinden korunmak ve kurşun işlememek,
* Havale, cin çarpması, bayılan, hayal görenleri, kendi kendine ağlayan-gülen kişileri iyileştirmek,
* Saralı ve felçli hastaları iyileştirmek
* İnsanı uykudayken konuşturup istediğini söyletmek
* Rûhları emir altına almak
* Uzun ömürlü olmak,
* Kadın veya erkek bir şahsı istediği yere getirtmek,
* Dil bağlayıp, dedikoduları önlemek
* Kötü komşuların şerrinden kurtulmak,
* Kısmet açmak,
* Konuşamayan ve yürüyemeyen çocukları iyileştirmek
* Zalimlerin şerrinden emin olmak,
* Papaz büyüsünü bozmak  Ve daha neler neler  
Bütün bu konuların gerçekleşmesi için Kur'ân-ı Kerîm'de mevcut bulunan
âyetlerin kullanılması ise oldukça düşündürücü bir husustur Yukarıda
isimlerini verdiğimiz kitaplardan Kenzu'l-Havâs'ta, Seyyid Süleymân El-Huseyni,
kitabının önsözünde, cinlerin ve şeytânların varlığından, İslâmiyet'in zuhûrundan
evvel kahinlerin ve rahiplerin İncil ve Tevrat'ın âyetlerini okuyarak keramet
gösterdiklerini, Â'dem Aleyhisselâm'dan günümüze kadar âyetlerin Esmâ-i Şerîfe'nin
havâssı bulunduğunu, evrâd ve ezkâr ile iştigâl edindiğini, her zaman ciddiyet ve
azimle, tam bir itikat ve saf kalple, temiz ve arınmış bir kalp ile okunan ve yazılan
evrâd ve esmâ'dan yapılan vefk ve tılsımlardan beklenen neticenin hasıl olduğunu,
Kur'ân-ı Kerîm'de havâs ilmi'nin bulunduğunu, bunun da bazı âyet ve sûrelerde
gizli bulunduğunu, bunların bazı kelimelerinin veya sûrelerinin tamamının belli
sayılarda okunması halinde beklenen neticenin gerçekleşeceğini, bunda da
"din erbâbının şüphesi olmadığını" kaydetmektedir Seyyid Suleymân'ın kaydettiği
hususlardan cinlerin rûhların varlığına, Kur'ân-ı Kerîm'de bir çok ilimlerin de
mevcut olduğuna inanmamak mümkün değil Ancak bunlardan bazı sûrelerin ve
âyetlerin sihre alet edilmesinin doğru olmadığı, çünkü Kur'ân'ın böyle bir maksatla
inmediği inancındayız Bütün âlimlerin ve ariflerin ittifakı, Kur'ân-ı Kerîm'in kendi
irşat ve tebliğleri ve Hazreti Peygamber Aleyhissalâtu ve's-selâm'ın ve
bütün sahabe ve tabiî'nin dahi imamları, âlimlerinin de ittifakı ile bilinmektedir ki;
Kur'ân-ı Kerîm, insanları şirkten ve küfürden kurtarıp Allâh'ın varlığına ve birliğine
imân etmelerini sağlamak, imân edenleri takvaya ulaştırmak ve ahlâklarını
yükseltmek, doğru ve müstakîm bir inanca ulaşmalarını, küfür karanlıklarından
imân aydınlıklarına çıkmalarını sağlamak, Allah'tan bir rahmet olarak hayatlarına
yön ve yol göstermek; kısacası ona inananlara bir öğüt olarak, dünya ve ahret
saadetlerini temin etmek için bir hidâyet rehberi olarak indirilmiştir Şimdi bu
maksatla inen bir kitabın âyetlerinin iniş gayelerini saptırarak, sihirde kullanmak
doğru mu? demeye hiç gerek var mıdır? Yine Kur'ân-ı Kerîm'de, insanların
Kur'ân'dan, o'na ait görevlerini yerine getirip getirmediklerinden, o'na nasıl
davrandıklarından, okuyup okumadıklarından ve okuyup öğrendiklerini
yaşayıp yaşamadıklarından sorumlu tutulacakları bildirilmektedir
Şimdi bahse konu olan husûslardan bazılarını ele alalım
Meselâ;
Hazreti Mûsâ'nın bir sandığa koyulup nehre atılmasını, ve sonra onu Firavun'un
bulup sevgiyle büyütmesini anlatan ve içerisinde "Muhabbet" kelimesi geçen
bir âyeti ele alarak, bir kadın ve erkeği birbirine sevdirmek için yapılan
büyüde kullanıldığı, vefk ve tılsım haline getirildiği görülmektedir Oysa,
âyette böyle bir konu geçmemektedir ve İslâm'ın temel kaynaklarından olan
Kur'ân ve Sünnet ile, bunların şerh ve izahları bulunan hiçbir tefsîr ve hâdis
kitabında ve günlük hayatımızın düzenlemesi mahiyetinde olan hiçbir fıkıh
kitabında böyle bir konuya rastlamak mümkün değildir Zaten yukarıdaki
paragrafta, Kur'ân'ın böyle bir maksatla indirilmediğini söylemiştik Ancak,
kendilerini islâm alimi süsü veren böyle kimseler, bunun islâmi ilimlerden
olduğunu ve Kur'ân'a dayandırarak da meşruluğunu öne sürmektedirler
Başka bir konu ise müracaat ettiğim, Gizli İlimler Hazinesi, Duâlar ve Tılsımlar,
Şemsu'l-Mâarifu'l-Kubrâ, Kenzu'l-Havâs gibi, aynı maksatla yazılan dört
kaynakta bulunan yıldızlar ve yıldızların insan kaderine olan etkisi ve
buna göre yapılacak evlilikler, "Said ve Nahis: Uğurlu ve Uğursuz vakitler"
bulunduğundan, bunlardan "Hayr ve Şerre" muvaffak olanlardan
bahsedilmektedir Burada aylar ve burçlarla, haftanın günleri teker teker
ele alınmakta, günün 12 saatinin hangi gök cismine ait olduğu, hangisinin
uğurlu, hangisinin uğursuzolduğundan, hangi saatlerde, hangi büyülerin
yapılabileceğinden bahsedilmektedir
Kendisinden bahsedilen " Güneş, Ay, Zühre, Utarit, Zuhal, Müşteri ve Merih"
yıldızları ile diğer yıldızlardan/burçlardan bahsedilmektedir Bu konuların
incelenmesi ve bu saatlerde büyü yapılması incelendiği zaman kaynağının
geçmiş milletlerden yıldızlara tapan Sabiiler'le Babilliler'den ve islâm öncesi
cahiliyye toplumlarından geçmiş olduğu görülecektir Bu konuya
İslâm Ansiklopedisi'nin "Cin" maddesinde temas edilmektedir İslâm dininin
ana kaynaklarında bulunmayan Azâim (Cincilik) ve Havâss'a dair bu bilgilerin
daha çok Mısır, İran, Türk ve Hint bölgelerinde yaşayan eski kültürlerden
müslümanlara intikal ederek, halk arasında yaygın bir şekilde benimsenen
inançlar haline geldiği ilim adamlarınca kaydedilen bir husustur" denilmektedir
Dikkat edilirse, "Said ve Nahs vakitler" ifadesi ile, İslâm'da "uğursuzluk" olmadığı
halde, "uğursuz vakitler" tabiriyle bu yerleştirilmeye çalışılmaktadır Buna da bazı
âyetleri delil göstermektedirler
Bu âyetler şunlardır:
Allah’ın rahmân ve rahîm olan adıyla,
"Biz onların üstüne uğursuz mu uğursuz bir günde uğultulu kasırgayı gönderdik"
Sûretu'l-Kamer
Allah’ın rahmân ve rahîm olan adıyla,
"Biz de, onlara dünya hayatında rezillik azabını tattırmak için o uğursuz günlerde, üzerlerine
dondurucu bir rüzgâr gönderdik Ahiret azabı ise daha da kepazeliktir Ve onlara hiç yardım
edilmez "
Sûretu'l-Fussılet
Bu âyetlerde konu edilen uğursuzluk, büyücülerin bahsettiği uğursuzluk değildir
Allah'ın yarattığı hiçbir gün, hiçbir ay, hiçbir saat, hiçbir eşyâ uğursuz değildir
Uğursuzluk tabiri, o gün veya o saatte yaşanan olayın çirkinliğini ve dehşetini,
başa gelen belayı ve musibeti anlatmak için, kafirlerin peygamberler hakkında
kullandıkları tabirle ifade edilmiştir Nitekim söz konusu uğursuzluğun olmadığını
Hamdi Yazır şöyle açıklıyor:
"Nuhusetli, uğursuz günlerde  tabirinden, Müneccimler bazı günlerin "nahs"
olduğuna delil getirmişlerdir Fakat kelâm bilginleri demişlerdir ki, günlerin
"uğurluluk" veya "uğursuzlukla" nitelendirmeleri zatî (günün kendisinden) değil,
izafi (göreceli)dir Yani gün bir adama göre uğursuz, diğer bir adama göre de
uğurlu olabilir Elem çeken bir adam için uğursuz, nimet gören bir adam için
uğurlu olur " Ayrıca Hazreti Peygamber Aleyhissalâtu vesselâm, islâmda
uğursuzluk diye birşey olmadığını bildirmiş ve uğursuzluk çıkarmayı şirk saymıştır
ve bunu da üstüne basa basa üç kere tekrar etmiştir Yine Hazreti Peygamber
Aleyhissalâtu vesselâm, yıldızlarla ve astronomi ile ilgili bir takım bilgilerin
büyücülükte kullanılmasını yasaklamıştır Burada hemen ilave etmek gerekir ki,
büyücülerin gerek uğursuzluk konusundaki yanlış tutumları ve gerekse yıldızlarla
ilgili ilmi saptırdıkları ve Hazreti Peygamber Aleyhissalâtu vesselâm'ın yasağını
çiğnedikleri açıktır Bu konu için verdiğimiz örneklerin yeterli olacağına
inanıyoruz Bu konuda kısaca şunları söylemek yerinde olur diye düşünüyoruz:
İslâm dini, kapalı, marjinal ve kişilere göre değişen, çeşitli anlamlara
çekilebilen bir din değildir İslâm'ın bütün emir ve yasakları oldukça
açık ve nettir Herşeyin yeri ve makamı, hayatın tanzimi ve yaşanışı bellidir
Hastalıklar karşısında Kur'ân'da ve Sünnet'te oldukça çok fazla yer alan tıp
konuları yol göstermekte, tedavinin de bu yolla olacağı bildirilmektedir
Hazreti Peygamber Aleyhissalâtu vesselâm, hasta olan Sâd İbn Ebi Vakkas
Radıyallahû ânh'ı ziyaret etmiş ve kendisini tedavi olmaya teşvik ederek,
o devrin hekimlerinden olan Hâris Bin Kelede'ye gitmesini emretmiştir Ayrıca
bu konuda Ebû'd-Derda Radıyallahû ânh'dan rivâyet edilen bir hâdis-i şerîfte:
"Allah teâla Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir Ve her hastalığa bir ilaç
vermiştir Öyleyse tedavi olun Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın"buyurmuştur
Son cümlede geçen haram olan tedaviye büyü de dahildir ki, büyücülerin bunu
kulak ardı etmeleri, yaptıkları işin meşru olmadığının delilidir Gerçi bu konudaki
diğer yazılarımızda bu yolla gelen hastalıklardan korunmak için büyücülükle ilgili
ilmi öğrenmenin mahzuru olmadığını belirtmiştir Ancak, yine de "Cennet'e sorgusuz
sualsiz gidecek kişilerin büyücüye, muskacıya gitmeyen, uğursuzluk saymayan ve
Allah'a tevekkül eden" kişilerden olacaklarını da yine Hazreti Peygamber Aleyhissalâtu
vesselâm'ın dilinden kaydettik Bu durumda habis rûhlarla ilişki kurup yanlış işler
yaptığını bildiğimiz büyücüler yerine, tedavi olmak için doktorlara ve tıbba müracâat
etmek ve asıl havâs olan duâ ile yapılacak tedavilerde de yine Resûlullah Aleyhissalâtu
vesselâm'ın tavsiye ettiği duâlara ve Kur'ân'dan duâlar'a başvurmak lazımdır
Bu yazıyı hazırlarkan yararlandığımız kaynak Arif Arslan’ın “Büyü” adlı kitabıdır
Ve’s-Selâm
|