07-16-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Hazret-İ Ömer Zamanıydı.

Hazret-i Ömer zamanıydı Ramazân-ı şerif yaklaşmıştı Hazret-i Ömer, birkaç kişi ile bir dağın tepesine çıkarak hilâli gözledi
Biri heyecanla haykırdı:
“–Yâ Ömer, ben hilâli gördüm ”
Hazret-i Ömer baktı, göremedi Sordu:
“–Nerede?”
Adamcağız elini kaldırıp işaret etti:
“–İşte, işte! Görmüyor musun?”
Hazret-i Ömer iyice baktı Yine gökte bir şey yoktu:
“–Benim gözlerim keskindir! Hilâl olsaydı, mutlaka görürdüm ” dedi ve adamın gözlerine dikkat etti Meseleyi fark ederek dedi ki:
“–Sen elini şöyle bir ıslatıp gözünü ve kaşını bir ovuştur Sonra hilâli seyret!”
Adam, denildiği gibi yaptı Baktı ki, gökte hilâlin gölgesi bile yok Şaşırdı:
“–Yâ Ömer! Az evvel görmüştüm Şimdi nasıl oldu da kayboldu ”
Basîretli Halîfe tebessüm etti:
“– Az evvel gördüğün ve hilâl zannettiğin şey; kaşından aşağı sarkmış, beyaz ve eğri bir kıldı O kıl, kıvrılarak gözünün üstüne bir yay gibi düşmüştü Sen onu gördün de hayâlinin vehmiyle hilâl zannettin ”
Bu hâdiseden hareketle Hazret-i Mevlânâ, ince tembihlerde bulunur:
“Kıvrılmış bir kıl onu şaşırttı da adamcağız hilâli gördüm dâvâsına kalkıştı
Kıvrılmış basit bir kıl bile gökyüzüne perde oldu Peki, senin her uzvun, her cüz’ün eğri olunca hâlin nice olur?
alıntı 
|
|
|