Prof. Dr. Sinsi
|
Abelard Ve Heloise'in Mektupları 2
aşk mektupları - aşk hikayeleri - yaşam hikayeleri
Abelard’dan Heloise’e
Keşke hiç yazmasaydın
Keşke ölüp gitseydi aşkın
Ölüp gitseydi de zaman alıp götürseydi benimkini de birlikte
Biricik umudumuz bu
Ne beyhude, ne nafile arar dururlar aşkı, erkeklerle kadınlar
Sanırlar ki, huzura kavuşacaklar,
mutlu olacaklar bulduklarında, ya da haz duyacaklar
Oysa biz bulmuştuk onu, yakaladık; ama nasıl da farklıyız
Sen de biliyorsun, ben de: Böyle bir aşk kaynağıdır acılarımızın
Böylesine yaşanmazsa aşk, aşk değildir
Öykünmedir, özentidir
Yapay bir güldür ancak
Öylece yaşayıp gider çoğu
Belki yaşayabilmelerinin tek yolu bu…
Zira bizim aşk diye bildiğimiz aşk,çekilmesi çok zor bir acı
Peki, amacı ne?
Bazen düşünüyorum da, aşk varlığımızın doğum sancısı
değil mi?
Ağına düşürdüğü biz sefil yaratıklar,
ya da insana olan aşkımızı Tanrı’ya yönelteceğiz
Az kişiye nasip olmuş bir yeniden doğuş bu
Böyle doğmak isterdim,
çünki aşkım ölümüm oldu benim
Şairlik taslamıyorum Gerçek bu: Sen olmayan herşey için ölüyüm ben
Halini anlat diyorsun
İşte anlattım
Aslında biliyorum neyi merak ettiğini
Nerede yaşıyorum? Çalışıyor muyum? Yazıyor muyum?
Artık Aziz Gildas Manastırının başrahibi diyorlar bana
Biliyorsun manastır yalçın kayalıklarda
Hücremden dalgalar görünüyor, bakarsam
Bakıyorum, ama görmüyorum
Boğalar gibi saldırıyor azgın dalgalar,
serpintileri kadirşinas kumsala vuruyor
Güneş doğudan yükseliyor umutsuzca
ve boynu bükük, çekip gidiyor batıdan
Bulamıyorum… Güzellik canımı sıkıyor
Doğa avutmayı beceremiyor
Okurken seni düşünüyorum
Yalnızken sana dalıyor düşüncelerim
Dualarda bile aklım sende kalıyor
İşte halim böyle Öyle abes ki, saklıyorum herkesten
Sen açığa çıkardın işte
Sebebi sen olduğuna göre,
Başka kime dökecektim içimi?
Düşmanımsın; kaçıyorum senden
And içtim unutacağım seni
Bu aşkın sonunu getiremeyeceğiz, anladım
Bu denli değerli bir şey solup gideceğine ellerimde,
en iyisi kestirip atmak dedim kendi kendime
Birbirimize veremediğimiz teselliyi,
felsefede, dinde arıyorum şimdi
Sana duyarlı olan yüreğimi yatıştırmaktı niyetim
Ama beceremedim
Tam tersi oldu: ayrılık, boşluk, sofuluk,
tutkuya daha da yaklaştırdı beni
Hergün seni unutacağım diye yeminler ediyorum,
sonra seni düşünürken kendime yakalanıyorum
Zaaflarıma kızıp köpürüyorum,
sonra iyi ki zayıfım diye şükürler ediyorum
Aşkımın mayalandığı yerin bir erdem yuvası olması,
ne amansız bir çelişki değil mi?
Uzun, ıssız saatlerde sesleniyorsun bana
O yalnızlık, yapayalnızlık, seni tuttuğu gibi yanıbaşıma getiriyor
Diyorum sana; düşmanımsın!
Gaddarlığına sığındığım, merhametsiz düşmanım…
Nefret ediyorum senden, sana aşığım
Senden soğumak için bütün yakarışlarım
Çünki biliyorum ki aşkımız için umut kalmadı
Oysa aşabiliriz tutkularımızı
Tanrı’ya yöneltebiliriz umutlarımızı
Nasılda cılız, ahlaksız, üstelik budalayız,
sevdamızı adayamazsak inancımıza
Yalnız o inanç koruyabilir bizi
Biz ki, sıradan bir yazgının –ve insanoğlunun-
bir darbesiyle savrulmuşuz, kopmuşuz,
inançtan başka kim birleştirebilir ikimizi?
Şimdi iki efendin var oysa
Bense ne kadar teslim olduysam da sana,
anılar bırakmıyor peşimi, senin kadar sadık metres gibi
“Efendim” diyordun bana
Kafanın içini işe yaramaz laflarla,
lüzumsuz sayılarla doldurduğum,
o saatleri hatırlıyormusun?
Ne söylediklerimi dinledin,
ne ben hissettiklerimi söyledim
Nasıl öğrettin öğretmenine gözlerinle dersini,
nasıl da hızlı öğrendi öğrencin, dudaklarınla birleşmeyi
Sen saflığınla, bense özgürlüğümle,
ödedik işte o derslerin bedelini,
benden intikam alınca dayın
Ha… Dayın diyorsam da gerçekten dayın mı bilmem
Ama bana öyle geliyor ki, kıskançlığı kan bağından değildi
Elde etmek istiyordu seni
Şu aşkın kudreti kaybolsa birden,
vuslatın tadını ansızın kaybettiğim gibi
Nasıl bir huzur, nasıl bir sükun olurdu,
o kasabın bana bağışladığı
Gel gör ki, iktidarsızlığım ihtirasımı kamçılayıp duruyor
Gövdem reddediyor arzularımı,
aklımsa hiçbir işe yaramıyor
Yalnızca işkence ediyor anılarınla
Hele bana ilk teslim oluşunu hatırladığımda,
mahvoluyorum…
Giyindiğim, kuşandığım, takındığım, taşıdığım,
herşey maskaralık!
Biliyorum; Tanrı da şahidimdir:
De ki, kendimizi de başkalarını da aldattık,
Tanrı’yı nasıl kandırırız? Miserere Nobis…
Bitmişim ben!
Merhametine sığınıyoruz  
Not:Bu mektuplar Ronald Duncan tarafından oyunlaştırılmış ve Zeynep Avcı tarafından Türkçeye çevrilmiştir Abelard ile Heloise'in birbirlerine Latince yazdıkları mektuplar aslında yedi tane Abelard dört mektup, Heloise ise üç mektup göndermiş Ronald Duncan eserinde bu mektupları bölerek onikiye çıkarmış
Yukarıdaki iki mektup Ronald Duncan'ın kitabından
|