Prof. Dr. Sinsi
|
Gülistan Şehri
Gülistan Şehri Öyküsü - Derin Duygular - Tülay Bilgin - Duygu Seli - Yaşam Hikayeleri - Öykü
Ben bir garibim, dağ taş gezerim , At üstünde şehir şehir gezerim Kendime hep bir yer arar dururum
Kimsesiz yalnızım Gülistan şehri varmış namı diyar
Atımın terkisine atladım gündüz gece demeden dağları dereleri aştım bir akşam gülistan şehrini vardım
Bir handa, konaklamak için yerleştim Allah ne verdiyse yerdim içtim
Hancı; ‘bana gül reçeli ikram etti' Reçeli yedikten sonra, güle olan aşkım daha da bir artı
Gülleri görmek için kendini sokağa attım O gün gezdim, dolaştım, şehirde hiç gül göremedim
Yolcu;
‘ Allah'ım nedir bunun hikmeti Cihanın namını duyduğu bu gülleri ben neden göremiyorum'
Konakladığım hana döndüm Hancıyla sohbet ettim, geç bir saat olmuş, farkına bile varmadım odasına çıktım İbadet edip Allaha dua ettim ve yattım
Horoz sesleriyle sabaha gözlerini açtım, kalkınca dışarıdan mis gibi bir hava geldi burnuma duyar Hemen aşağı indim
— Hancı; şimdi dışarı çık ta bak
Dışarı çıktım, hava alaca karanlık, herkesin eteğinde gül var Sokaklar mis gibi gül kokuyor Az daha yürüdüm Gül bahçelerini görünce şaşırdım! Güller açmış! Bunlar has gül
- Bizim bildiğimiz güllerden değil Kadınlar, kızlar gül topluyorlar
Güneşte yavaş yavaş yükseliyor Zaman o kadar yavaş geçiyor ki, kızlar gül bahçesinin güllerini toplayıp bitirdiler
Dikenler, kızların ellerini yırtsa da, hiç aldırmadan hızlı hızlı gülleri topluyorlar Gül çuvallarını doldurup gülleri, güllerle tartıyorlar Tüccar gülleri gelip alıyor
‘Sandık içinde bir hazine burası'
Bir taşın üzerine oturup, gülleri izliyorum Bir taraf tanda güneşin doğuşunu seyrediyorum
—Muhabbet bağına girdim bugün, gülleri derdim buğun; diye türkü söylemek geliyor içimden
Kızlar bana bakıp gülüşüyorlar
Bir taraftan da hızlı hızlı gülleri topluyorlar
Güller güneşin sıcak ışınlarına dayanamayıp yerlere dökülüp ziyan oluyor diye, güneş doğmadan toplanması gerekiyor Gül şehrinin güllerini kim ziyan etmek ister Gül yaprakları çok değerli Asırlara varan mazisi olan güllerin özel yeri var bu şehirde
Komşular hemen gül suyu ikram ettiler ‘Gül suyunu ağır ağır içiyorum' Harika bir tadı var Mis gibi kokan güller, bir anda abı şarap gibi damağında harika bir içecek bir tat olu veriyor
‘Ne bereketli toprak Ne güzel şehir'
bir an düşündüm
‘İyi ki geldim güller diyarına'
- İnsan güller diyarına düşünce yediği içtiği gül oluyor Yaşadığı yer güzel olunca insanı bir huzur kaplıyor'
Bu arada, güneş doğdu Bir eve misafir oldum Kahvaltıda süt ve ev ekmeği vardı Kadınlar ekmeklerini fırında pişiriyorlardı Taze taze kızarmış ekmek bal, enfes bir kahvaltı yaptık
Kızlar bir yerde toplandılar Ne oluyor, diye bende gittim Türkü sesleri geliyordu
—kapıya vurdum içeri girmek istedim, önce almak istemediler Yaşlı bir nine içeri aldı beni
—Bak oğul biz burada halı dokuruz Bir halıyı dört kişi, dört, beş ayda dokuruz Erkeklerde halı pazarında halıları satarlar Bununla geçim ederiz biz Hadi gari sen işine bak, bizde işimize dönelim
Her işin emekle olduğunu görmüş insanlar durup dinlenmeden çalışıyorlarmış ‘vay be demiş içinden'
Hana dönmüş
Hancı hoş geldin yolcu;
- Beğendindi buraları
—Beğenmem mi! ne sıcak insanları var Bu memleketin insanı hem sevgi dolu, hem çalışkan
—Hancı; boş duranı Allah'ta sevmez kulu da Senin misafirliğin üç gün, ondan sonra ne yapacağını düşündün mü? Bur da senin eline bir iş verirler,
Yolcunun bir günü kalmış
—Daha karar vermedim Sabah ola hayrola bakalım, Mevla ne göstere
—Hele sen benim bir karnımı doyur da, aklım başıma bir gelsin
—Hancı bizim buranın tandır kebabı meşhurdur, dur hele sana bir ziyafet çektireyim, misafirlik bitmeden Yanında da, maşrapada buz gibi üzüm hoşafı getirin, yolcuya Güzelce karnımı doyurdum
Odasına istirahata çekildim Düşünmeye ihtiyacı vardı Bu şehir çok güzel Yalnızım kimsem yok
Ömrümü bereketli kıl Allah'ım Dua eyledim yüce yaratana sığındım
Gülistan şehrinde kalmaya karar verdim
Sabah gün doğarken kalktım Mis gibi hava horoz sesleri bülbüller şakıyor
Hancıya gittim
— Bana bir iş ver ben burada kalmak istiyorum dedim
—Hancı
— benim işim zordur
—Yolcu:
—Hangi iş kolay ki? Bende onlar gibi olmak istiyorum
—Tamam, bir deneyelim İşe avluyu süpürmekle başla
Hiç hissetmediğim duyguları hissediyordum
Avluyu Süpürürken Bir taraftan gül toplayan kızları kadınları düşünüyordu Dünya gül, acılarda diken Gülün güzelliği ne kadar muhakkaksa, dikeninde insanın canını acıtması o kadar gerçek Dikenin canlarını acıtmasına rağmen, hissetmeden toplamaları onu çok etkilemişti İnsan sevince ama gerçekten sevince Diken yırtsa da acıtmıyor, insanın canını
Kalbi ona, bu aşktandır dedi
Bir de baktı işi bitmiş
—Hancı yanıma gel
Yolcu emir almaya alışık değil ama Gül ve diken aklına gelmiş koşar adımlarla gitmiş hancının yanına
— Çarşafları değiştir bakalım
Kirli çarşafları alıp yerine yenisini sererken bir anda her şeyin durmadan yenilendiğini fark ettim Bu şehirde hayatım farlı başladı Farklı devam ediyor
Kirlenen çarşaflar temizleriyle yenilenirken, ben kendimi yeniliyor muyum diye düşündüm
Yüce güç insanlara her an güzellikler bahşediyor Tabii ki Görmek isteyene, tıpkı gül ve diken gibi
Dünya'da sarıldığın ne varsa, aşkla sarılınca dikeni, insanın canını yakmıyor
Mesela hiç emir almaya alışık değilken, emir almak hoşuma gitmeye başladı Derin, ama güzel düşüncelere daldım
—Çarşafları değiştirdim Hancı başı
—Şimdi mutfağa in geliyorum
Hancı patatesleri etleri yolcunun önüne verdi Bunlar hazırlanacak Yolcu önlüğü taktı bıçağı eline aldı başladı çalışmaya Etleri doğradı patatesleri soydu Aşçı başı yemekleri yaptı
Öğle vakti oldu yemek saati gelmişti Servis için hancı yolcuyu yukarı çağırdı Yemekler, servis yapıldı Sıra kendilerine gelmişti Çalışanlar oturup bir muhabbetle yemeklerini yediler Sıra bulaşıktaydı Dağ gibi bulaşık! Kolları sıvadı besmelesini çekti, tastamam işini bitirdi İlk günüm böyle geçti
Akşam oldu Yorgun ama mutlu bir gündü oldu benim için
Hancı yolcunun odasına bir demet gül gönderdi
- Odam mis gibi gül kokuyordu Güllere bakarken dalıp gittim Gününü düşündü, ne gündü Emeksiz hiç bir şey yok Han, yolcular, hanın işleri, mali işler Küçücük şu handa ne emekler var, parayla satın alınamaz, bu emekler Kalbi ona cevap verdi ‘Aşktandır' Yüreğinin tekrarladığı, bu söz onu çok etkiledi
‘Gerçek aşk nedir? Sordu kendine'
Yorgunluktan bitkin düşmüştüm ama duasını hiç bırakmıyordum Duamı yaptım yüce yaratana sığındım Deliksiz bir uyku çektim Gözümü horoz sesleriyle açtım
Gün doğmadan kalktım gül bahçelerine gittim gülleri seyrettim, kokladım, ciğerlerimi mis gibi havayla doldurdum Selam sabah eyledim Hana geri döndüm
Hancı: atların bağlandığı yeri temizle
Atların güzelliği, onun atlarla arasında bir bağ oluşturdu
Atlara olan ilgisi, kendine tek ve düzenli yapacağı iş seçiminde yardımcı oldu
Koşarak hancının yanına bir nefeste gittim,
— hancı başı ben sizden sadece atların bakım görevini istiyorum
Hancı:
—Zeki delikanlısın Seçici olman güzel, her işi yapmaktansa bir işi yapmak güzeldir
Şimdi işine dön
Atların tımarı, bakımı, yemlenmesi, sulanması derken yaptığım iş beni mutlu ediyordu
Bir söz var ki aklından hiç gitmiyordu Aşktandır Bu sözü ona, kalbi söylemişti Kalbine sordu aşk nedir? ‘Karşılıksız adanmaktır'
Atın biri o anda kişneyerek bir çifte indirdi ama olduğu yerde bayıldı kaldı Kendimi yatağımda buldum Gözümü açtığımda yatıyordum
— Ne oldu bana diye sordum?
Atın çiftesi seni öldürüyordu!
Kendimi yatağa bıraktım ve bir ay sonra iyileşe bildim Ayağa kalktığında doğru atların yanına gittim ve onlara daha temkinli ama bir oka dar da, aşkla yaklaştım Kalbi ona: ‘aşk budur dedi'
Gülistan şehrinin gül mevsimi bitmişti Artık gül yoktu
- Gezinirken kötü bir koku geldi burnuma Gül yaprağı yığınıydı Şaşırdı Uğruna onca yol kat edip gelmişti, artık onlar kötü kokuyordu Dalında bakmaya kıyamadığım güller pis kokuyordu, eline aldı baktı ezilmişlerdi Ağladım
Yaşlı bir adam geçiyordu, sordu ne yapıyorsun? Güllerin haline ağlıyorum Yaşlı adam şaşırdı Onun gül sevdalısı olduğunu bilmeyen yoktu
—Üzülme! Güllerin gül yağı oluyor şişeleniyor nice insanlar onunla misk kokuyor
—Beni oraya götürür müsünüz?
Gülleri, gül yağı olmuştu ama özü gibi değildi
Kendi bu şehre geldiğinde güller gibiydi, şimdi öyle değildi, her şey hızla değişiyordu
Güllerde öyle olmuştu
Yaşlı adama, teşekkür edip oradan ayrıldım Hana dönerken boynum bükük kaldı ve kalbinin sesi yine aklına geldi
Atlarını tımarladı
O gün üzgündü Akşam oldu hancının dikkatini çekti
— Yolcu sana ne oldu dedi
Yolcu:
- Güllerim soldu
—Hancı:
Üzülme sana bir gül diyarı söyleyeyim mi Bilvanis'te Orda öyle güller var ki, ama orası da burası gibi, her kez göremez
— Sabredeceksin
— Bir şartım var buraya geri döneceksin
— Sahi sen kimlerdensin?
— Ben kimsesiz bir garibim
— Hancı
- -Sen aslı pak nesli pak birisine benziyorsun
— Hancı
—Orası çok uzak, atla bir ayda ancak gidersin Yol hazırlıklarına başla Senin yanına birisini vereyim, gidin ve gelin
Akşam oldu Gece uykusunda, yaşlı bir adam çok fena dövmüş, sanki bütün kemikleri kırılmıştı Aniden gözlerini açtım: Bu bir rüyaymış Kan ter içinde kaldım
Yolcunun gül aşkı onu yine yollara düşürmüş Meşakkatli yolculuk hazırlığına başlamıştım
Hancı ve gül şehrinin gül insanları bir tas su dökmüşler yolcuyu yol edip, dua etmişler
At sırtında uzun bir yolculuk başladı Azığımız su ve ekmekti Bir bilinmeyene doğru yola koyulmuştum Gideceğim yeri çok merak ediyorum, neyle karşılaşacağını bilmiyordum
Gündüzleri yol alıyorlar geceleri dinleniyorduk Yol arkadaşı pek konuşmayı sevmiyordu
Yolcunun kalbinden sesler Gelmiyordu
Yollar, yeşil bağlar, sıralı dağlar geçtiler
Haftalardır at üstünde yolculuk yapıyorduk Arkadaşım uzun yolculuğa dayanamadı Yol arkadaşım dayanamamış ve hakkın rahmetine kavuşmuştu Arkadaşının namazını kıldım Bir köyde defnettim
Kaldım bir başına, her zamanki gibi Yolculuğuma devam ettim Yolum bir kasabaya uğradı
‘ Burada biraz dinleneyim, öyle devam edeyim' diye düşündüm
—Sordular: nerden gelir nereye gidersin yolcu?
—Gülistan şehrinden, Bilvanise giderim
—Yolun az kalmış, orası bir derya
—Nasıl?
—gidince erersin muradına Sen hele bir uyu dinlen gidersin
Sabah oldu Atını okşadı, ona yolu bilmediğini kendisini onun götüre bileceğini söyledi atın kulagına At şahlandı ve yola çıktılar At bir ulu bir çınarın dibinde dinlenmeye durdu
Ulu çınarlar beni hep çok etkiler Çınarın dibinde dinlendim serinledim Çınarı dikenlere rahmet okudum
Tekrar yoluna devam ettim At köyü bulurdu
—Yolcu: bir köylüye sordu Burası neresi?
—Bilvanis köyü 'Bulduk'!
Attan indim bir kapıdan girdim Elinde bir sandık İçinde gül yaprağı,
Gül kokusu etrafı sarmış
—Âşıklar ölmez diyerek Sandığı uzattı
Yolcu; şaşırdım! Güle âşık olduğumu nerden bildiler Yoksa kalbimi mi okuyorlar?
Bir oda, gösterdiler, bir dinlen hele dediler Namazımı kıldım
—Hadi hazır mısın? Gidelim
—Hazırım
—Bir odaya girdik beni rüyamda döven kişiydi bu Gül ağacından yapılmış tespihi hediye etti bana
Çok şaşırmıştım Sadece seyrediyor ve dinliyordum Tane tane konuşuyordu
- —Zikir etmek kalbi ıslah etmektir Çalışmaya başlayan kalp, tıpkı sat gibidir; sahibi başka şeyle meşgul olsa da o çalışmaya devam eder
—Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım Öğle vakti oldu
Kâselerden tahta kaşıkla çorba içtik Kalbim bana: ‘işte muhabbet bağına şimdi girdin' dedi
Her kez bir işle meşgul oluyordu Hancının sözü aklına geldi; boş duranı Allah'ta sevmez kulu da Hemen koştum bir işte ben tuttum Böyle günler haftaları kovaladı Gül şehrinde bir huzur bir mutluluk, bırakıp gidemiyordum
Beni yanına çağırıp bana
—sözünde durmalısın
— Hadi hayırlı yolculuklar Allaha emanet ol
Benim söz verdiğimi nerden bilmişti, dilim tutuldu bir an şok oldum
—Hancıya da selamımızı götür
Hemen hazırlandım gül sandığımı aldım yola koyuldum Yol uzun ve meşakkatli idi
Gitmek içimden hiç gelmiyordu, mecburum gitmeye Atım ve ben geldiğimiz yerden dönüyorduk Bir ara rahatsızlandım çok ağır hastalandım
Bir köye gece vakti girdik Atım beni bir kapının önünde yaşlı bir adamın kollarına bıraktı Hemen köyün yaşlı ebesi geldi ve bana çok ağır olduğumu ama Allahın izni ile iyileştireceğimi söyledi Hemen otlardan, karışım hazırladı Bana bunu bir ay içmem gerektiğini söyledi
Eyvah! Benim yolculuğum uzayacak, diye düşündüm Yataktan kalkamıyordum Atım ne durumdaydı?
Yoksa ona damı bir şey olmuştu? Diye tam kalbimden geçirdim, atım camdan yanıma geldi O güzel gözleriyle bana baktı
Yaşlı adam bana çorba ikram etti, köyde içtiğim çorbanın aynısıydı
—Bana seni buraya atın mı getirdi diye sordu? Evet dedim
—Şimdi iyileştin, yoluna devam ede bilirsin
Yaşlı ebeyle helalleştim Ebe bana hayır dua etti
Yolculuk başladı Meşakkatli ama bir oka darda, muhabbetli idi
İçim yanıyordu bu ateş nedir acaba, hastalıktan mı kalmıştı diye düşünürken Kalbi ona: ‘Bu aşktır, muhabbettir' dedi
Yüreğimden hiç eksik etmediği dualarımı, oradan oraya aşkla savruluyordum Gülistan şehri aklına geldi bir an, çok özlediğini anımsadı Aslında şimdiye kadar hiç aklına gelmemişti Atına hadi götür beni gülistan şehrine dedi
Kalbide kor gibi yanmaya devam ediyordu Su kenarında durdular Su içti ama geçmiyordu ateşi
Yemeğini yedi ' Ellerini göğe doğru açtı YARAB bana acısını tattırma bilvanis'teki güzel kulunun ondan önce benim canımı al diye dua etti'
Gül şehrine az kalmıştı uzaktan görünüyordu
Gece olmuştu, odasına girdi bir türlü uyku tutmuyordu Kalktı abdest aldı kalbi Allah diye bir saat gibi durmadan çalışıyordu Her işi her daim kolay oluyordu
Sabah oldu hancı
—Hoş geldin, yalnız geldin dedi
Yolcu daha hiç azını bile açmamıştı Kalbi; ‘Hancının kalbi konuşuyor dedi'
—Hoş bulduk
— Selamlar getirdim o diyarlardan sana,
—Aleykümselâm
Yolcu:
Arkadaşım uzun yolculuğa dayanamadı
—Başın sağ olsun
—Dostlar sağ olsun
—Kimi kimsesi yok muydu?
Hancı
—Senin gibi kimsesizdi
Hancı:
—Sana güzel bir yemek getireyim, yemeğini ye aklın başına gelsin
Yemeğimi yedim, işimin başına döndüm Bir daha' Bilvanise gide bilimiyim acaba' Allah'ım yine nasip et
Atları tımarlamayı çok özlemişim
Kış geliyor hava soğuyordu
—Hancı:
— Senin başını bağlamanın zamanı geldi Bundan sonra, Sana bir yuva kuralım
Çalıştı çabaladı zor kış şartları yolcuyu hiç sarsmıyordu çünkü o âşıktı
Hancı yolcuya bir gün ocak başında gülün hikâyesini anlattı Gülün hikâyesinin çok eskilere dayandığını H z Muhammenden geldiğini onun güzel kokusu olduğunu anlattı
—O kokuya ve güle neden âşık olduğumuzu; anladın mı?
Sen özüne âşıksın oğul
Sanır mısın âşık ne huri ister ne cennet, âşık Cemalullahı ister Muhammedli orda yaşamak ister Sevdaya vurgun kullar Yani;'âşıklar ölmez'
Yolcu:
Daha da, anlamlanıyor hayatım
Bülbül güle âşıkta niye âşık olduğunu bilmiyormuş meğer
Günler aylar bir birini kovalarken
Yaz geldi Küçük bir ev aldım
Güller açmış, bülbüller dalında şakıyordu ‘Bu yıl başka olacak diyor kalbim'
Bir gün gül bahçesine gitmek için yola koyuldum kar buz çeşmesinden buz gibi su içtim
Kızlar gülüşüyorlardı kulağıma istemeden, fısıltılar geldi Gülistan şehrinin Gülizar adında güzel bir kızı varmış Babası kimselere vermezmiş
Kızı çok hastaymış
Oradan ayrıldım gül bahçesine indim Güller açmış mis gibi gülleri koklarken yanımdan birisi geçti
Yüzünde şeffaf bir örtü vardı Boyu uzun yüzü güneş gibi parlıyordu örtünün altından Bir daha bakamadım Yanımdan ayrıldı
Bende hana döndüm Hancıya başıma gelenleri anlattım
—Hancı:
— Oğul işin zor
—Allah büyüktür baba
Gülizar o günden sonra yavaş yavaş iyileşmeye başladı babası buna çok sevindi
Hancı, Gülizar'ı istemeye gitti ama nafile Gülizar'ın babası eve bile almadı Bu durum yolcu ve hancıyı çok üzüldü
Yolcu yaratanına sığındı bu işi bir tek rabbinin emriyle olacağını biliyordu
İyileşmek üzereyken, Gülizar yeniden ağır hastalanmaya başladı Bu durum Gülizar'ın babasını derinden yaraladı Gülizar'ın annesi, babasına konuyu açtı
Bak bey kızımızın hayatını o delikanlı kurtarmaya başlamıştı gel kızı, istemelerine izin verelim
Bir kızı vardı, oda çok değerliydi Kızını vermeyi kabul etti
Hancıya; ulağıyla haber gönderdi Gülizar hanımı istemeniz için sizi çağırıyor, ağam
Yolcu şaşırdı! Bu kadar çabuk beklemiyordu
—Hancı hemen hazırlanalım ‘Kızının babası caymadan gidelim'
Yolcu odasına gitti gül sandığını aldı Kendince süsledi ve bir sandık gül lokumu sardı
Karşılaştığı gül bahçesine gidip gül derdi
Kızı istemeye gittik Gülizar hasta yatağında yatıyordu onu öyle görünce dizlerim titredi bir an yere düşecektim babam tuttu Anne ve babasından Gülizar'ı Allahın emri peygamberin kabliyle istedik
Hediyeleri Gülizar'a sundular Yüzünde bir ışık belirdi Gülleri kokladı vazoya koydurdu Gül lokumundan bir tane yedi Yavaşça ayağa kalktı Hediyeler için teşekkür etti ve hoş geldiniz dedi Gülizar'ın babasının gözleri çakmak çakmak oldu Annesi belli etmemeye çalışsa da her halinden belli oluyordu Gülizar'ın yüzü ayın on dördü gibi parlıyor, sesi insanı okşayan bir nezaketle çıkıyordu
Gülizar'ın babası hemen bir deve kesilmesini emretti
Deve yatırıldı, babayiğitçe bir pehlivan deveyi bir çırpıda kesti
— Mübarek olsun Gazanız belanız def olsun
— Tencereler kuruldu kazan kazan yemekler pişti Bütün ahali yedi içti teşekkür etti
Gülizar iyice iyileşmişti
Gülizar'ın babası ve benim manevi babam, düğün hazırlıkları yaptılar Benim aldığım küçük evi kabul etmediler Gülizar'ın babası benim yanımda yaşayacaksınız dedi
Bu hayatı kabul etmem kolay olmayacaktı ' Bana biraz mühlet verin'
- Gülizar'ın o dantelâ güzelliği karşısında mağlup oluyordum Şu garip yolcuyu Aşk savuruyordu oradan oraya
Hancı; üzgün elinden bir şey gelmiyor Ben çaresiz
Hancı:
—Birde, Gülizar'la konuşsan
hemen hazırlandım Gülizar'la konuşmaya gittim Gülizar odayı hazırlattı Gül şerbeti ikram etmelerini söyledi
Yolcu:
—Gülizar; senin fikrin benim için önemli Burada kalmak istiyor musun?
Gülizar:
—senin için uygun olursa evet istiyorum
Gül şerbetini içti ve izin istedi
Yolcu
—Kararımı verdim ' baba kabul ediyorum '
Buna en çok sevinen Gülizar'ın babası ve annesi oldu
Kırk gün kırk gece düğün oldu Fakirler doyuruldu, gençler eğlendi
Gülizar'la yolcu, dünya evine girdiler Gülizar tamamen iyileşti
Gülizar'ın çocuğu olmuyordu
- Gülizar için büyük bir gül bahçesi yaptım Her renk gül vardı Gülizar ençok kırmızı gül seviyordu gül bahçesinde gezmek, en çok sevdiği şeydi
Yolcu; Bunun yanı sıra ağa babasının işlerini de yapıyordu
Yolcunun hep sol yanı acıdığında, köy aklına geliyordu İçindeki kor, her geçen gün büyü yordu Bunu içinde hep saklıyordu Sağ yanında da Gülizar'ın aşkı vardı Ama Gülizar'ın üzüntüsü büsbütün derinden yaralıyordu Mevla onlara çocuk bahşetmiyordu
Yıllar geçti annesi vefat etti Açılar Gülizar'ı yaralıyordu
Gülizar:
—‘Sen olmasan bu acılara katlanamazdım iyi ki varsın yanımdasın'
Büyük bir servet yükümlülüğü ağır geliyordu ama yolcu dualarını hiç eksik etmiyordu
Dualarına rağmen Allahın bana bir evlat vermemesi düşündürüyordu Çünkü her isteğini vermişti yaradan ‘Bunda bir hayır var' dedi kalbi Kalbi yıllar sonra konuşmuştu Gözleri doldu
Yüreğimin acısı iyice artmıştı Bilvanise gitmek bir kerede daha ziyaret etmek istiyordu
Gülizar'la otururken bir kış akşamı ona hayatımı anlattım Bana durma git gör hasretin dinsin dedi Ona var gücümle sarıldım Allaha ısmarladım ve vakit kaybetmeden yola çıktım Yol uzundu sol yanım yanıyor, sağ yanım sızlıyordu Gözlerimi tutamıyordum gözyaşlarım sel olmuştu
Yollar bu defa çarçabuk meşakkatsiz geçmişti Köye geldim Sanki buradan hiç ayrılmamıştım
Mis gibi manevi bir hava Sanki cennet Ebedi burada kalmak istedim
Bana senin dönmen lazım dediler İçimdeki burukluğu, anlatamam Boynumu büktüm gerisin geri dönmek için yola koyuldum Yollar bitmek bilmiyordu
Gülizar'ın içinde bir sıkıntı vardı O gün sabah olduğunda yaz günü olmasına rağmen Gül bahçesi solmuş güller ölmüştü
Yolcu yolun sonuna yaklaşmıştı, bir an atının üzerine düştü
Atı eve kadar geldi Gülizar'ın kollarına yığıldım Gülizar inanamadı, yolcu ölüyordu Dünyası karardı Karşısında gül bahçesi harap, kollarında yolcu can veriyordu Bitkindi konuşamıyordu Onu görenler koşup geldiler yolcuyu alıp bir yere yatırdılar Salası okundu, namazı kılındı, ebedi yolculuğuna uğurlandı Yolcunun duası kabul olmuştu Bir zaman sonra Bilvanis ten bir haber geldi Bilvanis'te sevdiği insan vefat etmişti
Gülizar bu haberi yolcuya söylemek için kabristana gitti Kabrine sarıldı
Sevgililer sevgilisi göç etti dedi
O günden sonra gül bahçesi yeşermedi Gülizar'ın rahatsızlığı tekrar artı
Gülizar Aşkı Yolcudan öğrenmişti Karşılıksız adanmanın güzelliğini onunla tatmıştı Sabahın seherinde Gülizar ebedi hayata gözlerini yumdu Yolcunun kabrinin yanına defnedildi ‘AŞIKLAR ÖLMEZ'di
Tülay Bilgin
|