Prof. Dr. Sinsi
|
Küçük Kızın Anılarından 1
Handan Akbaş yazıları
Trenin raylar üzerindeki monoton sesiyle daldığı hafif uykusundan sıçradı
-Geldik mi baba?
-Sen neden uyandın kızım, ben gelince seni uyandırırım
Küçük kız kolay kolay uyuyamayacağını bildiği halde, kah tekerleklerin sesini dinleyerek, kah akşam karanlığında, geçtikleri yerlerin cama yansıyan gölgelerine bakarak yeniden uyumaya uğraştı
Babasının Adapazarı’nda büyük bir konakta oturan dayısını ziyarete gitmek için, akşamüzeri Haydarpaşa’dan trenle başlayan yolculukları, kış günleri, günlerin kısa olmasından dolayı, karanlıkta devam ediyordu
Trenin camına yansıyan gölgeleri, türlü hayaletlere benzeterek bir süre oyalandı
Büyük dayılarına gitmeyi çok seviyordu
Tarihi üç katlı konak, onun yaşlarında bir çocuk için hem çok büyük, hem de gizemliydi
Dayısının kendinden birbuçuk yaş büyük olan en küçük oğlu, onun oyun arkadaşıydı
Beş erkek çocuğu olan büyük dayı, sert görünüşünün altında, pamuk gibi yumuşak ve altın gibi bir kalbe sahipti
Orta yaşı çoktan geçmiş olan dayı, gelen yeğenlerinin çocuklarıyla çın çın çınlayan evlerinin geniş sofasında, bir aşağı bir yukarı koşan çocuklara mutlu bir yüzle gülümser:
-Dikkat edin de bir yerinizi acıtmayın, ikazlarında bulunurdu
Keyifle, uyukladığı tren koltuğuna büzülen küçük kız, varınca, oynayacakları oyunları düşünerek, tatlı bir uykuya daldı
Trenin sert gıcırtılar çıkararak durması, babasının kendisini kucaklamasıyla :
-Yaşasın, dayımlara geldik mi ? diye hoplaması bir oldu
Babası kendisini peronda bir sıraya oturtup, annesinin kucağında uyuyan kardeşini kucakladı
Valizlerini de indirip, bir eşyaları kalıp kalmadığını kontrol etti
-Hadi baba büyük dayılara diye sabırsızlanan kızını sakinleştirmek için:
-Tamam kızım, dur bir kendimize gelelim, şuradan bir faytona biner hemen varırız dayımlara, ikazıyla hoplayıp zıplamayı bıraktı
İstasyon caddesinde olan konağa varmak beş dakikalık bir zaman alacaktı, iki küçük çocukla gece yürümemek için, faytona binmeyi tercih etmişlerdi
İstanbul’da, yalnız adalarda kalan faytonlara her zaman binme imkanı olmadığı için, dayılarına her geldiklerinde olduğu gibi, süslü atlarıyla, parlak pirinç oymalı aksamıyla, küçük kızı çok mutlu ediyordu
-Baba hemen inmesek,
-Sen dayınlara gelmeyi çok istiyordun kızım, işte geldik, Hikmet seni bekliyordur, haydi 
Geniş konağın orta katında ışıklar yanıyordu
Bahçe kapısından geçtiler, tarihi konak bütün ihtişamıyla onları karşıladı
-Koşma yavrum, ne acelen var derken baba, konağın oymalı büyük kapıları açıldı
Küçük kıza her zaman, bugün bile sayısını hatırlamadığı kadar odası, üç banyo ve üç tuvaletiyle, çok gizemli gelen konak işte yine karşısındaydı
Handan Akbaş
|