Konu
:
SÂlİh ve sÂdiklarla berÂber olmak / sÂlİh ve sÂdiklarla berÂber olmak
Yalnız Mesajı Göster
SÂlİh ve sÂdiklarla berÂber olmak / sÂlİh ve sÂdiklarla berÂber olmak
06-23-2012
#
2
Prof. Dr. Sinsi
SÂlİh ve sÂdiklarla berÂber olmak / sÂlİh ve sÂdiklarla berÂber olmak
SÂLİH VE SÂDIKLARLA BERÂBER OLMAK
- Osman Nûri Topbaş
:: 1 ::
Kalb içinde bulunduğu vasatın rengine şekline ve âhengine bürünür
Ancak bu hâl kalbde belli tesirlerin kök salıp yerleşmesindeki başlangıç hâlidir
Sonradan vâkî olan müsbet veyâ menfî tesirler evvelkilere benzerlik veyâ zıdlık sebebiyle müsbet de olabilirler menfî de
Lâkin kalb başlangıçta iyi tesirlere tâbî kılınıp belli bir kıvâma getirilmedikçe büyük bir tehlikeye mâruzdur
Zîrâ bütün tesirler karşısında kalbde mevcûd olan muhabbet onun tesir altında kalıcı; nefret ise bu tesirleri reddedici bir rol oynar
İşte bu sebepledir ki insanın mânen yükselip alçalmasında muhabbet ve husûmetin yerinde kullanılması pek mühim bir müessirdir
Gerçekten muhabbeti lâyıkına husûmeti de müstehakkına tevcîh edebilmek sâhibini âbâd ederken aksine muhabbeti nâ-lâyıkınahusûmeti ise gayr-ı müstehakkına tevcîh bunu yapanı bu tevcîhlerdeki şiddet nisbetinde bedbaht kılar
Bu hakîkat göz önünde tutulduğunda mânevî terakkî için Allâh'ın sâlih kullarıyla berâber olup onların tesir dâiresi içinde yaşamanın lüzûm ve ehemmiyeti net bir şekilde ortaya çıkar
Ancak bu takdîrde de istifâde muhâtaba duyulan muhabbet nisbetinde gerçekleşir
Yoksa kuru kuruya bir berâberlik -az çok bir fâide sağlasa da- matlûb olan netîceyi hâsıl etmez
Ayrıca "sahâbî" ve "sohbet" kelimelerinin aynı kökten geliyor olması da câlib-i dikkattir
Ashâb-ı Kirâm Allâh Rasûlü'ne duydukları muhabbet hürmet ve edeb hissiyâtı içinde mânevî sohbet ve terbiyeden murâd edilen istifâdenin en müşahhas ve mükemmel bir nümûnesi oldular
Ancak nâil oldukları bu istifâdenin âdetâ şartını ifâde eder mâhiyette de Rasûlullâh'ın sohbetinde büründükleri huzur ve edeb hâlini:
"-Sanki başımızın üzerinde bir kuş var
Kıpırdasak uçacak zannederdik
" şeklinde ifâde ederlerdi
Ashâb-ı Kirâmın mâzileri itibâriyle çorak topraklara benzeyen gönül âlemleri Allâh Rasûlü'nün sohbet meclisindeki mânevî iklimin rahmet ve bereket sağanaklarıyla yoğruldu
Bu sâyede zamânında üstüne toprak basılmış eşsiz fazîlet ve mânâ tohumları neşv ü nemâ buldu
Sadırdan sadıra in'ikâs eden muhabbet ve rûhâniyet alışverişiyle yıldız şahsiyetler inkişâf etti
Câhiliyye devrinin merhametsiz vicdansız kız çocuklarını diri diri gömecek kadar katı hak ve hukûk tanımaz insanı eridi kayboldu
Aynı silüet içinde fakat bu defâ gözü gönlü yaş dolu diğergâm ince rakîk hassas bir insan hüviyeti teşekkül etti
O insanlar Allâh Rasûlü'nün şahsiyetini ve yüce ahlâkını gittikleri her yere taşıdılar
Kıyâmete kadar menkıbeleri devâm edecek fazîletler sergilediler
Onlar hakkında âyet-i kerîmede Yüce Rabbimiz de şöyle buyurur:
"(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya işte Allâh onlardan razı olmuştur onlar da Allâh'tan razı olmuşlardır
Allâh onlara içinde ebedi kalacakları zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır
İşte bu büyük kurtuluştur
"
(et-Tevbe 100)
İbâdet vecdi içinde geçen bütün sohbetler Allâh Rasûlü'nün sohbetlerinden bir akistir
Zîrâ mânevî istifâdenin merkezi O'dur
Rûhî heyecânlarla dolu sohbetler de hep o merkezden teselsülen naklolan parıltılardır
Sâdık ve sâlihlerin böyle meclislerini ganîmet bilmelidir
Zîrâ bu meclisler öyle bir cennettir ki; içinde ilâhî aşk ile çağlayan gözler ve gönüller vardır
Kalbî hayâtın muhâfazası için gâfil ve fâsıklarla ünsiyetten şiddetle sakınmalıdır
Zîrâ teaffün etmiş (kokuşmuş) mezbele ve leşler üzerinden geçip gelen bir rüzgar onların mülevves kokularını alarak etrâfa yayarnefesleri tıkar ve rûhları daraltır
Şeyh Ubeydullâh Ahrâr -kuddise sirruh-bu hususta yârânına şöyle nasîhat eder:
"-Ağyâr ve bîgânelerle sohbet etmek kalbe fütûr rûha dağınıklık ve gönle perişanlık verir
Nitekim Bâyezîd-i Bistâmî bir gün içinde böyle bir perişanlık duydu
Bir türlü kendisini toplayamadı; meclisindekilere:
"-Hele bir bakın meclisimde yabancı biri var mı?" dedi
Araştırdılar kimseyi bulamadılar
Fakat Bâyezid-i Bistâmî ısrâr etti:
"-Hele iyi araştırın
Asâların olduğu yere de bakın
Eğer öyle olmasaydıiçimde bu perişanlık olmazdı
" dedi
Tekrar araştırdılar ve bir gâfilin asâsını buldular
O asâyı dışarı attılar; Bayezid-i Bistâmî'nin gönül huzûru da yerine geldi
Yine bir gün Hâce Ubeydullâh Ahrâr Hazretleri huzûruna gelen yakınlarından birine:
"-Senden yabancılık kokusu geliyor
" dedi ve ilâve etti:
"-Gâlibâ sen yabancı birinin elbisesini giymişsin
"
O kimse hayretle:
"-Evet öyle
" dedi ve o elbiseyi değiştirip tekrar geldi
Bunun zıddı bir misâl de Yusuf -aleyhisselâm- ile babası Yâkûb -aleyhisselâm- arasında vâkî olmuştur
Hazret-i Yâkûb oğlu Yûsuf'ta kendi husûsiyetlerini görünce ona diğer çocuklarından daha fazla meyletti
Bu muhabbette öyle aynîleşme oldu ki daha sonra Yûsuf'un gömleği Mısır'dan kendisine getirilirken o Ken'an ilinde olduğu hâlde gömleğin kokusunu almaya başladı
Halbuki ondan başka hiç kimse o kokudaki sırrı hissetmemekteydi
Mânevî hâllerin eşyâya bile sirâyet etmesi karşısında eşyâdan daha hassas olduğunda şüphe bulunmayan insan kalbini ne denli titizlikle muhâfaza etmek gerektiği ortadadır
Yine büyükler bu hususta derler ki:
"Halkın amel ve ahlâkından cansız varlıklar bile in'ikâs alır
Bu itibarla türlü çirkinliklerin irtikâb edildiği bir yerdeki ibâdetle amel-i sâlih ve hayırlara mekân olmuş bir yerdeki ibâdet kıymetçe birbirinden çok farklıdır
Bunun içindir ki Kâbe hareminde kılınan bir namaz sâir yerlerde kılınanlardan misillerce üstündür
"
Bu hâlin zıddı olarak Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Arafat'la Müzdelife arasındaki Vâdi-i Muhassır mevkiinden hızlı olarak geçmişlerdir
Bu tavır karşısında ashâb merâkla:
"-Yâ Rasûlallâh! Ne hâl oldu ki burada süratlendiniz?" diye sorunca Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"-Cenâb-ı Hak bu mekânda zâlim Ebrehe ordusunu kahretti
" buyurmuşlardır
Yine binbir meşakkat dolu Tebük Seferi'nden dönüşte ashâb-ı kirâm gölgelenmek ve su temin edebilmek için Semûd Kavmi'nin taşları oyarak yapmış olduğu köşklere girdiler
Bunun üzerine -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Bu mekânda Cenâb-ı Hak Semûd Kavmi'ni helâk etti
O kahırdan bir hisse gelmemesi için buralardan su almayınız
" buyurdu
Ashâb:
"-Yâ Rasûlallâh! Kırbalarımıza su doldurduk ve bu sudan hamur yaptık
" deyince Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
"-Suları boşaltın ve hamurları dökün!" emrini vermiştir
Bu ve benzeri hâdiseler hâllerin cemâdâta (cansız varlıklara) dahî sirâyet ve in'ikâsını gösteren tipik birer misâldir
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul