GöKKuŞaĞı
|
Reytinge Bağlı Hayatlar
Müge Anlı isimli tv “programcı”sının reytingi, depreme ilişkin gaftan sonra iyice düşmüş  Yakında programı kaldırılır diyorlar
Öyle olur, çünkü bazı hayatlar “doğru üretim”e değil reytinge bağlı: Yani reytinginiz kadar varsınız!
Reyting yükseldikçe yükselir, düştükçe düşersiniz Nihayet yok olur, unutulursunuz
Bu bir yana, sosyal medyada “Gülben Ergen kitap yazıyor” şeklinde bir başlık görünce, doğrusu hiç şaşırmadım  
Yazar mı, yazar! Bir kere “şöhret” oldunuz mu ne “birikim” gerekir, ne “vukufiyet”, ne konuya “hâkimiyet”; çalakalem karalar, “Ben de yazdım” diye ortalıkta dolanırsınız
Hatta kitap fuarında en “değme” yazarlara “taş” çıkartır, insanları imza kuyruğuna dizersiniz  
Hezeyanlarınızı “fikir”, bin kere söylenmişi tekrarlamayı “orijinalite” zannedip Nasreddin Hoca’nın hindisi gibi kabarabilirsiniz de  
Hatta şöhret düşkünleri sizi “yazar” sayıp soru sordukça kendinizden geçebilir, “Küçük dağlar benden sorulur” havasında “ahkâm” üstüne “ahkâm” bile kesebilirsiniz  Bence hiçbir engeli yoktur! Tencere yuvarlanır, kapağını bulur!
“Böyle okura böyle yazar” der geçersiniz Çünkü magazin âleminin meşhuruysanız her türlü saçmalama hakkınız olur! Zaten tümüyle saçma-sapan bir dünyanın insanı olmak böyle “imtiyaz”lar veriyor insana
Şarkıya benzemez şarkılarınızı dinleyen, programa benzemez programlarınızı izleyen hazır bir kitle var nasılsa Ne yapsanız “keramet” sayılıyor Bu durumda mankenlikten, dansözlükten şarkıcılığa, şarkıcılıktan yazarlığa neden geçmeyesiniz?
Daha önce de benzerlerini gördük: Kimi “meşhur”ların yazdığı kapaktan ve kapaktaki “dekolte” fotoğraftan ibaret kitaplar çıktı piyasaya İmza günlerinde kuyruklar oluştu Bakıp bakıp düşündüm: “Onun yazdığı kitapsa, Tarık Buğra’nın, Kemal Tahir’in yazdıkları ne?”
Bir bakıyorsunuz adı sanı duyulmamış biri, iki program sonra “meşhur” olup ortalığı velveleye veriyor! Programları reyting rekorları kırıyor  Şarkılarına çığlık çığlığa eşlik ediliyor  
Sonra bir de bakıyorsunuz, son yaptığı program (ya da CD) tutmamış, reytingi düşmüş, bizim “yapay şöhret” saman âlevi gibi sönmüş Bir ay içinde kimse hatırlamıyor Tabii bu sürede yeni bir şöhret üretiliyor  
Televizyonlara da reyting lâzım: Reyting=reklâm=para!
Kusura bakmayın, alınmayın, ama çoğunuzun tanıdığı “meşhur”ları ben tanımıyorum Sadece ben değil, sürekli televizyon seyretmeyen hiç kimse tanımıyor  
Çünkü şöhretleri “doğru üretim”lere değil, televizyona bağlı Böyle olduğu için de medya ürettikleriyle değil (kalıcı hiçbir şey yok çünkü), kıyafetleriyle, aşklarıyla, evlilikleriyle, boşanmalarıyla ilgileniyor
Arada bir onlar da bu durumdan rahatsızlık duyuyor olmalılar ki, “aşk-meşk” durumları fazla uzayınca “Özel hayatımla değil, işimle gündeme gelmek istiyorum” deyiveriyorlar Peki hangi “iş”? Ömrü bir ay bile sürmeyen “şarkı” mı “iş”, varlığı aldığı reytinge bağlı “dizi” mi yoksa? 
Bunlara bir de “sanat” demezler mi, ört ki ölem! Bu “sanat”sa, Itri’nin, Dede’nin, Hafız Burhan’ın, Alâattin Yavaşça’nın, Münir Nurettin’in yaptığı ne? 
Bu “film”se, Clark Gable’nin oynadıkları ne? 
Hele de incir çekirdeğini doldurmayan, hiçbir derde çare üretmeyen, hiçbir problemin çözümüne katkı yapmayan, ayrıca hiçbir “nezahet”, “nezafet”, “nezaket” kaygısı taşımayan o yüzeysel programlar 
İnsanın genzinde demlenmemiş çay gibi çiğ bir tat bırakmanın dışında ne bırakıyor Allah’ınızı severseniz?
“İnsanları eğlendiriyoruz” mazeretine kimse sığınmasın Zira “eğlence”de bile bir “seviye” aranır Bu yapılanlar insanları eğlendirmek değil, düpedüz tüketmek! Hem zamanı, hem insanı tüketiyorlar
Türkiye reytinge bağlı yapay şöhretlerin ülkesidir  
Yavuz Bahadıroğlu
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK
GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|